AİHM: Kardeşin duymaz el oğlu duyar

Bir ülke kuruluşunda harcı olduğu bir hukuk kurumunu, kendi vatandaşlarına övünç kaynağı olarak aktaramıyorsa, okul sıralarından itibaren hak arama bilincine dönüştüremiyorsa, ciddi bir sorunumuz var demektir. AİHM toplumsallaşmadığı sürece mahkemelerin evrensel hukuk kuralları çerçevesinde karar vermesini daha çok bekleriz.

Üniversite mezunlarına bile AİHS veya AİHM’le ilgili ne öğretilmiştir ki, dış mihrakların ürünü olarak gördüğü bir mahkemenin, kendi ülkesi aleyhinde verdiği kararlara saygılı olsun?


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Türkiye aleyhine verdiği kararların, kamuoyunda hoşnutsuzluk yaratan etkileri oluyor.


Sokaktaki vatandaş bu tür kararları çoğunlukla, Türkiye’yi kıskanan ve bu nedenle sürekli kötülüğünü isteyen dış mihrakların yaptığı alavere/dalaverelerin bir parçası olarak algılıyor.
İtiraf edelim, AİHM ezici bir çoğunluk tarafından, Avrupa devletlerinin kendi aralarında kurmuş olduğu bir yapılanma olduğunu zannediyor. Onun kuruluşunda Türkiye’nin de payı olduğunu pek bilinmiyor. 10 Mart 1954 yılında Türkiye’nin de kurucularından biri olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) bir ürünü olduğu unutuluyor. Bu anlamda AİHM, diğer Avrupa ülkelerinin olduğu kadar, bizim de resmi yargı organımız sayılır.
Bakmayın Dışişleri Bakanı’nın, Adalet Bakanı’nın zaman zaman sitem ettiğine, devlet kurumlarının web sitelerinde AİHM, öve öve bitirilemiyor.
Aklı başında kimsenin AİHM tarafından verilen kararlar için söyleyecek sözü olmaması gerekir, ama konuya vatandaş cephesinden bakacak olursak, kuşkularını anlamak gerekiyor.
Üniversite mezunlarına bile AİHS veya AİHM’le ilgili ne öğretilmiştir ki, dış mihrakların ürünü olarak gördüğü bir mahkemenin, kendi ülkesi aleyhinde verdiği kararlara toplum olarak saygı duyulsun?


HANGİ CİNSİYET AYRIMCILIĞI?


Ve Türkiye’de AİHM denilince, uzun bir süredir ilk ilk akla gelen isim sadece Osman Kavala oluyor, ama şu anda o konuya girecek değilim.
Geçen hafta, Kısa Dalga’da ilginç bir mahkeme kararımızın AİHM’deki serüveni yer aldı.
Aşağıda kararı okuyunca, siz de şaşıracak ve “Bu kadarı da pes!” diyeceksiniz.

1536 yılında Diyarbakır’da kurulan ve bugüne kadar faaliyetlerine devam eden Örfioğlu Vakfı’nın gelirlerinden, bazı mirasçılar yararlandırılmıyormuş.
Nedeninin gerekçesini, asla tahmin edemezsiniz.


Vakıf, kuruluş senedinde yazdığı için, senelerdir sadece erkek mirasçılara pay dağıtılıyor, kadınlar ise cinsiyetleri nedeniyle bu haktan yararlandırılmıyormuş.
Çünkü 16. Yüzyılda kurulmuş olan vakfın şartnamesinde “ Vakfın gelirlerinden sadece erkek evlatlar” yararlanabilir” şeklinde bir ibare yer alıyormuş.


Kız evlat olduğu için yaşamı boyunca vakfın yıllık 3,7 milyonluk gelirinden tek kuruş dahi yararlanamayan Necmiye Dimici vefat ettiğinde, eşi ve üç çocuğu, bu çağdışı uygulamanın iptali için Türkiye’nin yerel mahkemelerinde dava açmışlar.


AİHM MİRASÇILARI HAKLI BULDU


Mahkeme, Türkiye’de mirasçı olma konusunda cinsiyet ayrımcılığı yapılmadığını belirtmiş ama, 6 yüzyıl önce kurulmuş olsa da, vakıf senedinde kız çocukları hakkında yer alan kısıtlamaların, hukuken geçerli olacağına karar verip, davayı ret etmiş.
Yıllar süren temyiz başvurularından da sonuç alamayınca, 2018 yılında AİHM’e başvurmak kaçınılmaz olmuş.


AİHM kararını nihayet geçen hafta açıkladı ve mirasçıları haklı buldu.
Kararda, vakıf şartnamesinde dönemin yasalarına uygun olarak, yazılmış olsa da, günümüzdeki standartlar ve AİHS sözleşmesi nedeniyle, AİHM’ye üye bir devletin cinsiyet ayrımcılığına izin vermemesi gerektiğini belirterek davacı mirasçıları haklı bulmuş.


AİHM KARNEMİZ ÇOK KÖTÜ


Yukarıdaki karar sadece son örnek. Hak ihlali konusunda kendi mahkemelerimiz ile AİHM kararları arasındaki uçurumu görünce, ister istemez “Kardeşin duymaz, el oğlu duyar” şarkısı hatırlanıyor.
Neyse ki, bu konuda sicili bizden daha bozuk bir ülke var. 2021 yılında en fazla dava başvurusu yapılan ülkeler arasında yapılan sıralamada 17 bin 13 başvuru ile Rusya ilk sırada, Türkiye ise 15 bin 251 başvuru ikinci, Ukrayna ise 11 bin 372 başvuru ile üçüncü sırada yer alıyor. Daha sonra da Polonya ile Yunanistan geliyor ve liste uzayıp gidiyor.


Belki hiçbir ülke sütten çıkmış ak kaşık değil, ama listenin ikinci sırasında yer almak var ya, işte o koyuyor insana.

Öte yandan, meselenin bir de mali boyutu var.

Adalet Bakanlığı’nın 2017 faaliyet raporuna göre, Türkiye’nin 2012’den bu yana AİHM kararları çerçevesinde ödediği tazminat miktarları şöyle gerçekleşmiş:

Bir ülke kuruluşunda harcı olduğu bir hukuk kurumunu, kendi vatandaşlarına övünç kaynağı olarak aktaramıyorsa, okul sıralarından itibaren hak arama bilincine dönüştüremiyorsa, ciddi bir sorunumuz var demektir.

AİHM toplumsallaşmadığı sürece mahkemelerin evrensel hukuk kuralları çerçevesinde karar vermesini daha çok bekleriz.

Toplum olarak “ İyi ki AİHM var ve onun sayesinde binlerce vatandaşımızın hakları zayi olmaktan kurtuldu” diye sevinmediğimiz sürece, mahkeme kararlarımızın AİHM’den dönmesinin rekor sayıda olmasına üzülmeye devam edeceğiz gibi görünüyor.

Köşe Yazıları Haberleri