Bir omurga hikayesi: Pöç haşlama

Bugün 'omurgalı insan' dediğimizde dürüst, ilkelerinden taviz vermeyen, kolay eğilmeyen kişiyi kast ediyoruz. Toplumların da bir omurgası vardır: değerleri, adaleti ve ortak vicdanı.

Omurgalıların hikâyesi, yaklaşık yarım milyar yıl önce denizlerin derinliklerinde başladı. Dünya o zaman bugünkünden çok farklıydı; henüz karalarda ne kuşlar uçuyordu ne de memeliler koşuyordu. Hayatın merkezi denizlerdi.

Kambriyen Patlaması denen dönemde canlılık adeta bir patlama yaşamış, milyonlarca yeni tür ortaya çıkmıştı. Ama bunların arasında bir grup vardı ki, geleceğin seyrini değiştirdi: ilk omurgalılar.

İlk başta basit balık benzeri canlılardı; ama içlerinde sert bir çubuk, yani omurganın atası vardı. Bu sayede yalnızca yüzmekle kalmadılar, yön değiştirmeyi, hızlanmayı ve diğer canlılardan kaçmayı da öğrendiler. Omurga onlara hem hareket özgürlüğü verdi hem de en kıymetli hazinelerini –sinir sistemlerini– korudu. Bu basit görünen yapı, canlıların evriminde bir sıçrama tahtası oldu. Çünkü omurgası olan canlılar, omurgasızlara göre hep bir adım öndeydi.

Omurga, canlıya hareket ve direnç kazandırırken, insana da başka bir şeyin sembolü oldu: dik durmak. İnsan omurgasını dimdik tutabildiği için gözünü gökyüzüne dikebildi, ellerini özgürleştirdi ve uygarlıkları kurdu. Ama omurga yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda kültürel bir metafor haline geldi.

Bugün 'omurgalı insan' dediğimizde dürüst, ilkelerinden taviz vermeyen, kolay eğilmeyen kişiyi kast ediyoruz. Toplumların da bir omurgası vardır: değerleri, adaleti ve ortak vicdanı. Omurgasız bir canlı yaşayamaz; omurgasız bir toplum da ayakta kalamaz.

Boşuna değil, bizde 'başını öne eğmemek' ve 'kuyruğu dik tutmak' diye sözler vardır. Bunlar, en zor zamanlarda bile onurunu, direncini ve gururunu korumak demektir. Aslında bu deyim, omurganın yalnızca biyolojik değil, kültürel olarak da insana verdiği diklik ve dayanıklılığın bir yansıması.

Geçtiğimiz günlerde yaşananlara bakınca, bu hafta size çok geleneksel bir pöç haşlama tarifi yazayım dedim bugün. Pöç dediğimiz dananın kuyruğu, omurganın son kısmı. Bakın son kadınların mirastan hariç tutulması konusuna hiç girmiyorum, girersem ağır konuşacağım çünkü.

Malzemeler (6 kişilik)

• 1,5 – 2 kg pöç eti (kuyruk sokumu / omurganın son kısmı, kemikli ve ilikli)

• 2 adet büyük soğan (kabukları soyulmuş, ikiye bölünmüş)

• 2 adet havuç (iri parçalar halinde doğranmış)

• 3–4 diş sarımsak (bütün halde)

• 2 adet defne yaprağı

• 10–12 adet tane karabiber

• 1 tatlı kaşığı tuz (pişme sonuna doğru eklemek daha iyidir)

• İsteğe bağlı: 1 küçük kereviz veya sapı, 1 dal kereviz yaprağı (aroma için)

• Servis için: limon, lavaş veya tandır ekmeği

Hazırlık

1. Eti yıkayın: Pöç parçalarını bol suyla yıkayın, kanlı suyunu akıtın.

2. Ön kaynatma: Büyük bir tencereye eti koyun, üzerini geçecek kadar soğuk su ekleyin. Kaynamaya başladığında oluşan köpükleri kevgirle alın. Bu işlem yemeğin suyunu berrak yapar.

Pişirme

1. Köpüğü aldıktan sonra tencereye soğan, havuç, sarımsak, defne yaprağı, tane karabiber (ve varsa kereviz sapı) ekleyin.

2. Kısık ateşte, kapağı kapalı olarak 4–5 saat pişirin. (Düdüklü tencere kullanırsanız 1,5–2 saatte de olur ama ağır ağır pişmesi lezzeti önemli ölçüde artırır.)

3. Et, kemikten kolayca ayrılacak kıvama gelince tuzunu ekleyin.

4. İyice piştikten sonra eti kemiklerinden ayırın, didikleyin ya da iri parçalar halinde bırakın.

Servis

• Pöç haşlama sıcak olarak, yanında bol limon, lavaş veya tandır ekmeğiyle servis edilir.

• İsterseniz yanına sumaklı soğan salatası da ekleyebilirsiniz.

• Haşlama suyu, çorba gibi ayrıca küçük kaselerde sunulabilir.

Omurganıza laf ettirmediğiniz bir hayatınız olsun.

Köşe Yazıları Haberleri