Kemal Vuraldoğan*
Deprem kaçınılmaz bir gerçekti ama depremde yuvalarınız yıkılmayabilir, yakınlarınız ölmeyebilirdi. Yaralı sayımız daha az olabilirdi…
Artçı depremlerin yarattığı tahribatlar da bu kadar ağır olmayabilirdi…
Afetlere Müdahale Genel Müdürünün diyanet kökenli bir ilahiyatçı olduğu ülkemizde deprem mi öldürdü yurttaşlarımızı?
İmara açılan alanların belirlenmesinde rantın, devlet üzerinden zenginleşmenin belirleyici olduğu ülkemizde imara açılan tarım alanlarına, dere yataklarına yapılan binaları deprem mi yıktı?
Deprem vurdu, sistem yıktı, liyakatsizlik öldürdü ne yazık ki…
Bitti mi? Artık yaraları sarma, sorumluları yargılama zamanı mı? Sorumlular yargılanabilecek mi?
2023 Güney Türkiye depreminin üzerinden 2 hafta geçmeden bizleri 12 yıl öncesine götüren bir haber düştü önümüze,
“….Avukat Suat Çakan, Van'da meydana gelen depremde 24 kişinin yaşamını yitirdiği Bayram Oteli Davasının 12 yıldır sürdüğünü ve zaman aşımı riski olduğunu belirtti…”
2011 Van Depreminin sembol yapılarından Bayram Otelde 24 insanımız hayatını kaybetmiş ama ceza davası kesinleşmemişti, hala devam ediyordu. Çok karmaşık bir dava mıydı? Yargıtay neden 2 defa bozma kararı vermişti? Yukarıdaki haberden alıntılayalım,
“…Yargıtay olayda "bilinçli taksir" bulunduğu tespitiyle sanığa daha üst sınırdan ceza verilmesi gerekçesiyle kararı bozmuştu… Yargıtay bu kez önceki görüşünden dönerek olayda "bilinçli taksir" olmadığı ve sanığa daha az ceza verilmesi gerektiği gerekçesiyle 17 Haziran 2016'da kararı sanık lehine bozdu… Yargıtay 17 Ocak 2019'da karar duruşmasında son sözün sanığa verilmediği gerekçesiyle kararı üçüncü defa bozdu…”
Hukukçu olanlar tahmin edecektir, Bayram Otelde hayatını kaybeden 24 kişinin ailelerinin açtığı tazminat davaları muhtemelen ceza davasının sonuçlanmasını bekliyordur. Yani 24 insanımızın ailesi ve dosyanın sanıkları 12 yıldır adalet bekliyor…
Yine hukukçu olanlar bilecektir, Yargıtay deprem kaynaklı cinayetlerde müteahhit vs yönünden zamanaşımı süresini ölüm yaralanma tarihinden başlatırken, kamu görevlileri yönünden yapı kullanma izin belgesi, imar işlemi, bina yapım tarihi vs tarihinden başlatmaktadır. Yani depremin nispeten etkilerini hafif gösterdiği Gaziantep’te yüzden fazla insanımızın ölümüne yol açan Ayşe-Mehmet Polat Sitesi’nin müteahhidi ve fenni mümessili Mehmet Ertan Akay hakkındaki ceza davasının zamanaşımı süresi Şubat 2023’ten başlayacakken, belediye görevlilerine dava açılamayacak. Çünkü 1999 yılında biten bina muhtemelen o yıllarda yapı kullanma izin belgesi aldı ve 8 yıl sonra kamu veya belediye görevlilerinin yargılandığı “görevi kötüye kullanma” suçunun zamanaşımı süresi doldu... İnanmayan, olmaz böyle ayrımcılık diyen okuyucular için sözü Yargıtay’a bırakalım,
“…Söz konusu apartmanının yıkılması sonucu 2 kişi hayatını kaybetmiştir. ..binanın yapım yılı tam olarak bilinmemekte olup, 22.12.2000 tarih ve 2000/56 numaralı yapı ruhsatının verildiği ancak yapı kullanma izin belgesinin bulunmadığı anlaşılmıştır…En son ruhsatı onaylayan ve mühürleyen kişinin ise Belediye Başkanı olduğunun anlaşıldığı.. sanığın, görevinin gereklerini yapmakta ihmal göstermesi nedeni ile bu sanığın eyleminin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu ve anılan suçun zamanaşımına uğradığı görülmektedir…”
Ne yazık ki depremzede yurttaşlarımızı bekleyen ilk tehlike yukarıda örnekleriyle paylaştığımız zamanaşımı tehlikesi ve kamu görevlilerinin zamanaşımını binanın yapım tarihinden başlatan hukuksal görüş…
Keşke depremzede yurttaşlarımızı bekleyen hukuk kazaları bunlarla sınırlı olsa…
Görevdeki hakim ve savcıların neredeyse yarısı son 10 yılda göreve başladı. Ak Parti öncesindeki liyakatsizlik sorunu, torpil sorunu Ak Parti döneminde katlanarak arttı. Öyle ki hakim ve savcılık yazılı sınavındaki 70 barajı kanunla kaldırıldı. 70 barajını geçemeyen “seçilmiş” adaylar hakim ve savcı yapıldıktan sonra 70 barajı tekrar geldi.
Liyakatsiz bir yargıyı, liyakatsiz bir hakimi, savcıyı hatta avukatı şuna benzetebiliriz. Kamyon şoförlüğüne torpille atanan otomobil şoförü. Bu şoför mutlaka kaza yapacaktır. Çünkü donanımı, bilgisi, ehliyeti kamyon şoförlüğüne göre değildir. Torpilli hakim ve savcı da mutlaka hukuk kazalarına yol açacaktır. Hukuk kazasına da örnek verelim, Bayram Otel davası mesela. Bir ceza davası 12 yıl sürer mi? Dava zamanaşımı nedeniyle düşerse bunun sorumluluğu kime ait olacak?
Peki bilirkişilerimiz liyakatli mi? Hem ceza davalarında hem de hukuk yani tazminat davalarında bilirkişi raporu alınacak. Bilirkişiler ölümlerde, yaralanmalarda kim kusurlu, bedensel ve maddi zarar ne kadar hesaplamaya çalışacak. Hesaplamaya çalışacak diyorum çünkü 20 yıllık meslek tecrübem adliyenin en zayıf karnının bilirkişilik kurumu olduğu yönünde. Konu uzun ama bilmeyenlerin bilirkişi olmasını, liyakatsiz veya tembel hakimlerin kendi işlerini bilirkişilere yaptırmasını, kanunun bilirkişilere ilişkin maddelerinin hiç uygulanmamasını, rüşvet tehlikesini örnek verebiliriz. Bilirkişi ve hakimlerimiz depremde enkaz altında kalan eşyalarınızı ispatlayın diyebilir mesela. Salt bu nedenle davalar 1-2 yıl uzayabilir. Nereden mi biliyorum, 2011 Van Depreminden biliyorum…
Depremzede yurttaşlarımız haklı olarak devletin de sorumluluğuna gitmek isteyecek. Belediye, valilik, bakanlık avukatları da, sizin binada imar barışından faydalanılmış, dava reddedilsin diyecek, hakim de aynı görüşte olursa bir de üstüne mahkeme masrafı ve avukatlık ücreti ödeyecek depremzede yurttaşlarımız…
Yaralanan depremzede yurttaşlarımız 6 aylık savcılık şikayet süresini kaçırırsa bir hak kaybı da bu nedenle yaşanacak… Depremde yaralanma neden şikayete bağlı bir suç? Adil mi?
Cumhurbaşkanının “kader planı” diye sorumluluktan kaçındığı ülkede müteahhitler, belediyeler, bakanlıklar da “kader planını” hukuki dilde yazacakları savunmalarına, mücbir sebep diyecekler…. Deprem mücbir sebeptir, belediyemizin, bakanlığımızın tazminat ödemesine gerek yoktur diyecek bazı hakimler… Depremzedeler de mahkeme masrafı ve avukat ücreti ödemek zorunda kalacak.
Davayı kazananlar tazminatlarını almak için belediye, valiliğe, bakanlığa veya müteahhide başvuracaklar, icra takibi yapacaklar. Zarar 2023 fiyatlarına göre hesaplanacak ve bu zarara tahsilat tarihine kadar yıllık % 9 faiz işleyecek. Kimi belediyeler, bakanlıklar, valilikler yıllarca ödeme yapmayacak, tahsilat yaptığınızda paranınız pul olacak, nereden mi biliyorum, ne yazık ki yine 2011 Van Depreminden biliyorum…
Belediyelere, bakanlıklara açtığınız davalarda bir gün mutlaka tahsilat yapacaksınız ama müteahhitlere açtığınız davaların bazılarını kazansanız da tahsilat yapamayacaksınız. Çünkü müteahhitler mal varlıklarını başkalarına devredecek, yozlaşmış hukuk sisteminde bunun sağlıklı takibi yapılamayacak. Elinizde mahkeme kararı ile kalacaksınız, bazı mahkeme kararlarının bir şeye yaramadığını fark edeceksiniz...
Kimi depremzedelerin davası 3-4 yılda bitip kesinleşecek ama kimi davalar yıllarca sürecek. Enflasyonun altındaki düşük faiz de vuracak depremzedeleri. Son 10-15 yıldır yasal faiz hep % 9, ya enflasyon? Para, tazminat pul olmayacak mı?
Türkiye’de sistemin çöktüğünü gerçekten devlete ihtiyaç duyduğunuzda fark ediyorsunuz. Ne yazık ki depremzede yurttaşlarımız binaların denetlenmediğini, fay hatlarına yakın yerlerin imara açıldığını, arama kurtarma faaliyetlerinin çok az insana nasip olduğunu yakınlarını kaybederek öğrendiler.
Sırada hukuk sisteminin çöktüğüne şahitlik edecekleri günler var. Bitmeyen davalar, liyakatsiz avukat, hakim ve savcılar, tazminatları değersizleştiren faiz politikası, belediye, valilik veya bakanlık avukatlarının davacıları suçlayan savunmaları, bilmeyen bilirkişilerin elinde karmaşıklaşan dosyalar, birbirleriyle çelişen bilirkişi raporları, mahkeme kararları, davayı kaybettiğinde faizden vazgeçin veya indirim yapın da ödeyelim diyecek belediyeler, kamu kurumları, kamu görevlilerini, kamu kurumlarını korumaya eğilimli hakimler….
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrasında, “FETÖ Borsası” kurulduğunu iddia etmişti Ak Partili bir vekili… “Deprem Borsasına” hazırlıklı mıyız peki? Belki de kurulmuştur… Sahi “FETÖ Borsası” üyeliğinden ceza alan avukat, bilirkişi, hakim veya savcı var mı?
Buradan Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakına da açık bir çağrı yapalım. İş cinayetleri, deprem cinayetleri, yangın, sel, heyelan cinayetleri davaları soruşturma izni gerekliliğinden çıkarmanın, yani savcılara doğrudan soruşturma yetkisi vermenin zamanı gelmedi mi?
İş cinayetleri, deprem cinayetleri, yangın, sel, heyelan cinayetleri davalarında kamu görevlileri sadece ve sadece “görevi kötüye kullanma” suçundan yargılanıyor. Bu suçun cezası az, zamanaşımı kısa. Duruşmalarına özürsüz girmeyen avukat da görevi kötüye kullanmadan ceza alıyor, nöbet saatinde hastaneye gelmeyen doktor da görevi kötüye kullanmadan ceza alıyor, yüzlerce kişinin öldüğü binaya usulsüz şekilde yapı kullanma belgesi veren belediye başkanı da görevi kötüye kullanmadan ceza alıyor. Bu adil mi? Suçla ceza arasında orantı var mı?
Artık toplu iş cinayetleri, deprem cinayetleri, yangın, sel, heyelan cinayetleri ceza davalarını özel bir kanunda düzenlemenin, cezaları arttırmanın, soruşturma makamlarını güçlendirmenin zamanı geldi. Ama acele etmeden, liyakatli kadrolarla, Dünyadaki örnekleri inceleyerek, 7269 Sayılı Afet Kanununu elden geçirerek, tüm senaryoları göz önüne alarak…
Memur ve hakim alımında mülakatı (sözlü sınavı) kamera ile kayıt altına alma, torpil düzenine son vermenin de zamanı geldi…
Yine de yazımızı bir umutla bağlayalım, umarım yanılırım ve Türkiye yargısı depremin altından kalkar, umarım Türkiye yargısı depremzede yurttaşlarımızın hakkını gecikmeksizin onlara verir…
*Avukat