Kısa yazacağım, söylemek istediğim şey laf kalabalığında kaybolmasın.
9 Haziran 2022’de Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 7 tweetlik bir dizi mesaj yayınladı (Bu arada twitter platformunun -özellikle Türkiye’de- gayri resmî siyasal mesaj verme aracına dönüşme sürecini konu alan bir Master tezine onay verebilirim. İlgilenenlere duyurulur).
Alışılagelmiş devletlerarası iletişim kanallarının dışına çıkan bu tweetler önce Yunanca daha sonra da Türkçe “atıldı”. Yunanistan üstü hafif (çok hafif) bir şekilde örtülü bir şekilde savaşla tehdit edildi.
Önce dil meselesine değinelim. Elbette bu mesajlar eğer Yunanistan devletine yönelik olsaydı Büyükelçilik kanalları kullanılabilir, Twitter gibi popüler bir platform kullanılsa da sadece Türkçe yazılabilirdi. Emin olun Yunanistan Dışişleri Bakanlığı'nda Türkçe Yunanca çok kıymetli ve başarılı çevirmenler var Bir tanesi eski bir öğrencim. Elbette bu dizinin önce Yunanca daha sonra Türkçe yayınlanması adresin devlet(ler) değil Yunan ve Türk kamuoyu olduğunu gösteriyor. Bir nevi tribünlere oynama. Ama artık bu devirde bütün liderler aynı popülist taktiği içselleştirmiş durumda. Şaşırtıcı bir durum yok.
Carl Schmitt’ten beri çok iyi biliyoruz. Devlet, varlığını sürdürebilmek için iç ve dış düşmanlara muhtaç. Olmadığı yerde bu düşmanları üretmek, çekmecede uyutmak, gerektiğinde (özellikle seçim arifesinde, ekonomi gibi konuyla alakası olmayan kriz dönemlerinde…) uyandırmak zordaki rejimlerin en önemli perdeleme taktiklerinde biri. Burada da şaşırtıcı bir durum yok. Türkiye ve Yunanistan kamuoyu her zaman olduğu gibi yutacaktır sunulan içkiyi. Hatta büyük bir zevkle yudumlayanlar da olacaktır.
Yunanistan: Kullanışlı düşman
Türkiye için Yunanistan’ın özel bir yeri var, çok kullanışlı. Her şeyden önce Yunanistan hem dış hem iç düşman, herkese nasip olmaz. Dış düşman çünkü iki ulus-devlet de birbirinin “kurucu ötekisi”. Yunanistan 1821’den itibaren Turkokratia’ya karşı savaşarak kuruldu. Türkiye tam yüz yıl sonra 1920’den itibaren dışta Yunanistan içte Rumlarla savaşarak kuruldu. En azından ulusal tarih yazımının öne çıkardığı durum bu.
Yunanistan aynı zamanda iç düşman zira Türkiye Rumları kademeli olarak bir yüzyılda bitirilmiş olsa da izleri, geçmişteki varlıklarının ispatları her gün herkesin gözü önünce. Tam da bu yüzden Türkiye’de yaşanılan şey bitmeyen ve hiç bitmeyecek olan bir fetih. Tarihinin her katmanını “kendi malı” olarak kabul etmediğinden, Türkiye, Türkiye’yi her gün yeniden fethetmek zorunda. Aya Sofya harika bir örnek. Buralara sahip olduğundan emin olan, her gün “buralar benim” deme ihtiyacını duymaz, değil mi?
Düşmanlık kokteyli
Yunanistan’ın düşman olarak kullanışlılığının başka bir sebebi daha var. Bu düşman “polydisipliner ve polytematik”. Çok disiplinli zira Yunanistan’a karşı dil, ulus, din, coğrafya, tarih, ekonomi, jeopolitik gibi çerçevelerde düşmanca tavır takınılabilir. Genelde söylem bu disiplinlerden birkaçının kokteyli olarak karşımıza çıkar. (Din ve Tarih ya da Coğrafya ve Jeopolitik, vs). Bu kokteyller şimdiye kadar hep işe yaradı, iki tarafı da sarhoş hatta zom etmeyi başardı. Bugün de farklı olması için bir sebep yok.
Yunanistan ayrıca “çok temalı” kullanışlı bir düşman. Batı Trakya Türkleri, İstanbul Rumları, Patrikhane, Gökçeada ve Bozcaada’nın statüsü, 12 adalar, adaların silahlandırılması, Ege’de “gri bölgeler”, kıta sahanlığı, hava Sahası, karasuları, Doğu Akdeniz’de Petrol aramaları, AB, NATO ve tabii 70 yıllık heyûlâ, Kıbrıs. Seç beğen al. Burada da sık sık kokteyller kullanılır ve temalar birbirlerine rahatlıkla karıştırılabilir. Kıbrıs’ta sorun mu var? E neden azınlıkları cezalandırmıyoruz? Ege’de anlaşmazlıklarımız mı peyda oldu? Neden okul kapatmıyoruz? AB üyeliğinde blokaj mı var? Ege’de petrol arayalım. Vs. Ferahlatıcı, içerde nefes almayan fırsat veren bir kokteyl. Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Haziran’daki tehdidine konu olan durum da tam bir kokteyl.
Kaş’ın tam karşısındaki eski Osmanlı, İtalyan, Yunan adası Meis (Kastellorizo)’in askeri tatbikatlara dahil edilmesi, Karasuları meselesi, Batı Trakya, Rodos ve İstanköy’deki Türk azınlık, AB ve NATO. Oldukça zengin bir karışım. Kural şudur, düşmanlık kokteylindeki malzemeler ne kadar zenginse içerde perdelenmek istenen sorun o kadar büyüktür demektir. Galiba önümüzdeki bir yıl bol kokteylli geçecek.