Hakem Forma Giyer Mi?

Spor temelinde bir oyun. Profesyonel olarak sporun bir parçası olan hakemi, yorumcusu, gazetecisi, spikeri de bir noktada bu oyunu severek oynadı ve oynayanları sevdi. Muhtemelen de bu sevgiden ötürü sporun bir parçası oldular.Hakemleri bu sevgiden soyutlamak gerçekçi değil. Ne de olsa hakemler insan dışı bir varlık değiller. Veya dış dünyaya kapalı bir alanda geliştirilip, sadece hakem olmak için yetiştirilmediler. Bu yüzden bir hakemin takım desteklemesi yadırganacak bir şey olmamalı.

Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Basketbol Süper Ligi’nin ilk haftasında oynanan Galatasaray NEF-Anadolu Efes karşılaşmasında tribünde Efes forması ile oturan futbol hakemi Mete Kalkavan gündem yarattı.

Hakemlik mesleğinin evrensel olarak nefret toplayan bir paratoner görevi gördüğünden Formula 1’le ilgili geçmiş bir yazımda bahsetmiştim. Oralardan çıkıp futbola ve Türkiye’ye geldiğimizde de durum bundan farksız. Hatta daha patlayıcı. Hakemlik müessesi, Türk futbolundaki diğer bütün müesseseler gibi son derece içi boşaltılmış bir halde. O yüzden de güven vermeyen ve sürekli saldırılara açık bir konumda.

Türk spor kamuoyu her an patlamaya hazır bir barut fıçısı gibi. Yazıma başlamadan önce yaptığım okumalardan çıkardığım gözleme bakarsam da forma giyen hakem de bir ateş. Oysa burada kimseyi ateşe atmadan, konuşmaya değer birçok argümanın olduğu ilginç bir konu var.

Başlıktaki ana soruyu cevaplandırmak için onu minik sorulara bölelim.

NE BEKLİYORUZ?

Bu sorunun cevabı kendi içinde varyasyon gösterebilir ama temelde hakemlerden beklenmesi gereken hatasız olmaları değil, objektif ve istikrarlı olmalarıdır.

Hatalar oyunun bir parçası. Hakemler için de bu böyle. Örneğin nasıl bir savunmacı çok hata yaptığı takdirde kadrodan kesilirse, çok hata yapan hakem de fazla maç yönetmez. Sadece bu hataları kabul edilebilir bir oranda tutmak gerekir.

Bu hataları, altında daha derin bir anlam aramadan olduğu gibi görmeliyiz. Bizde durum genelde bundan uzak olduğundan aleyhimizde bir hata yapılınca hakemleri ‘eyyamcılıkla’ suçluyoruz. Hataları kabul etmemek ayrı bir mesele ama hataların taraflılıktan ötürü olduğunu söylemek bambaşka bir mesele.

HAKEM TAKIM DESTEKLER Mİ?

Spor temelinde bir oyun. Profesyonel olarak sporun bir parçası olan hakemi, yorumcusu, gazetecisi, spikeri de bir noktada bu oyunu severek oynadı ve oynayanları sevdi. Muhtemelen de bu sevgiden ötürü sporun bir parçası oldular.

Hakemleri bu sevgiden soyutlamak gerçekçi değil. Ne de olsa hakemler insan dışı bir varlık değiller. Veya dış dünyaya kapalı bir alanda geliştirilip, sadece hakem olmak için yetiştirilmediler. Bu yüzden bir hakemin takım desteklemesi yadırganacak bir şey olmamalı.

Profesyonellik duygusuzluk değil duyguların işe dahil edilmemesidir. Bugün tonla insan farklı meslek gruplarında profesyonel ve kişisel görüşlerini birbirinden ayrı tutabiliyorsa hakemler de tutabilir.

EFES DEĞİL BAŞKA TAKIM OLSAYDI?

İşte tam olarak bu noktada konu zora giriyor. Çünkü mevzubahis olan forma, futbol takımı olmayan, bir nevi Türkiye’nin İsviçre’si diyebileceğimiz, Avrupa tarihinin en başarılı basketbol kadrosu olma yolunda giden Anadolu Efes’in forması.

Gelen tepkileri bu şekilde yumuşatmak mümkün. Ama argümanı hakemin forma giymesi üzerinden kuran birisi, formanın başka bir takım olması durumunu da haklı olarak öne sürebilir. O zaman işin rengi değişir mi?

Buradan iki yöne de gidilebilir. Efes gibi bir takımın formasını giymek uygun ama Fenerbahçe-Beşiktaş basketbol maçında Beşiktaş forması giymek uygun olmaz mıydı?

İDEALE GÖRE Mİ YOKSA GERÇEKLİĞE GÖRE Mİ?

Futbol, ülkemizdeki en göz önünde olan spor. Bu yüzden futbolun parçası olan kişilerin her hareketi mercek altında. İdeal bir dünyada belki bu gündem olmazdı ama Türkiye’nin mevcut gerçekliğinde durum bu değil. İçimizdeki kurumların güvenilirliği de son derece az olduğundan bu tarz şekilde gündeme gelen bireyler aslında oldukça savunmasızlar.

Yarın öbür gün herhangi bir Galatasaray yöneticisi Mete Kalkavan’ı ‘Galatasaray düşmanlığı’ ile suçlarsa onu savunacak güçlü bir düzen ne yazık ki Türk futbolunda mevcut değil.

Elbette Mete Kalkavan hafta sonu evinden çıkıp çocuklarıyla maç izlemeye giderken bütün bunların muhasebesini yaparak mı gitmiştir bilinmez. (Veya yapması gerekir miydi?) Ama öyle ya da böyle bunun yarattığı bir reaksiyon var.

NE ÇIKARABİLİRİZ?

Buradan, hakemlerin hem profesyonel hem de bireysel kimliklerinin olduğu ve bunların birbirinden ayrı olabileceği gibi pozitif bir mesaj çıkarılabilir. Aynı şekilde buradan ek bir güvensizlik ve negatif bir algı da doğabilir. Çünkü benzer bir yoldan gidilerek bireysel kimliğinin profesyonel görüşünü zedelediği de iddia edilebilir.

Bu çıkmazın çözümü bütün olarak daha profesyonel bir hale gelmekte yatıyor. Mevcut Merkez Hakem Kurulu sürekli kulüplerin baskısı altında olduğundan, hakemlerin objektifliği daima sorgulanmaya açık halde. Eğer futbol içindeki kurumlar birbirlerini sürekli suçlar halden çıkar ve daha özerk hale gelirlerse bu topluma yansıyan hakem eleştirilerini de önemli ölçüde azaltır.

Hakemlerin profesyonel kimliklerinin daha iyi bir güvence altına alınması, sahada çalınan düdüklerin ve buna doğrudan bağlı olarak oynanan oyunun kalitesini de önemli ölçüde geliştirebilir. Günün sonunda yegane önemli olan şey de bu: Oynanan oyunun gelişmesi.

Köşe Yazıları Haberleri