TEZCAN KARAKUŞ CANDAN
Toprak düzeni rejimin göstergesidir. Toprakların sahibi ve tasarrufu bir kişiye aitse orada demokrasi yoktur. Bugün kentsel dönüşüm kanunu ile karşı karşıya kalınan durum tamda rejim değişikliğinin mekânsal kurgusudur.
AKP’nin 21 yıllık iktidar serüvenin de kentsel mekâna müdahalesi toprak düzeni, imar düzeni ve yapı düzeninde yaptığı değişiklikler otoriter rejimin mekânsallığının örgüsüydü. Neoliberal ekonomik politikalarla siyasal islamın rejim değişikliğinin mekânsallığı kent mücadelesinin bütünselliği içerisinde meslek odaları tarafından her defasında mekânın politikliğine gönderme yapılarak ifade edilmişti. Bunca hukuksal süreç ve ödenen bedellerin arkasından yatan ise Cumhuriyetle birlikte ete kemiğe bürünen kamucu bakışın mekânsallığını yani laik Cumhuriyet değerlerini korumaktı.
Yerel yönetimin tasfiyesi
Her depremde afetten nimet çıkartma yaklaşımları ile kentsel mekânı ve toprak düzenini yeniden şekillendiren iktidarın 6 Şubat depremlerini bahane ederek kentsel dönüşüm kanununda yaptığı değişiklikler, kurmak istediği yeni rejimin mekânsal alt yapısını toprak üzerinden yeniden kurma hamlesidir. Mülkiyet gaspının idare eliyle organize edildiği bir tür 21. yüzyıl kentsel yangını olan Kentsel Dönüşüm Kanunu, rejimin altyapısını oluşturan mekânsallığı şekillendiriyor, kamu yönetimi idaresini by pass ederek, kurduğu kentsel dönüşüm başkanlığı ile yeni bir idari sistem kuruyor, yereli ve halkın iradesini tasfiye ediyor.
Mülkiyet gaspı, zorla yerinden edilmeler, kentleşme planlarında plan bütünlüğünün bozulması, tescil dışı alanların hazineye devredilmesi ve yapılaşma koşullarına ilişkin Cumhurbaşkanı’na yetki verilmesi kamusal alanlarında sarayın alanlarına dönüşmesi ile karşılaşacağız. Cumhuriyet’le birlikte sarayın bahçelerinden halkın bahçelerine, sarayın mallarından halkın kullanımına verilen alanlar tersine bir dönüşümle karşı karşıya.
Rezerv alan kavramını değiştirerek, yerleşim alanlarını da rezerv alan ilan edilmesi , artık mülkiyetiniz sizin mülkiyetiniz olmayacak derken, ilk uygulaması Hatay’da ilan edildi. Hatay’da yaşanacaklar Türkiye’de yaşanacakların rol modeli olacak ve hepimizin yakında takip etmesi ve mücadele etmesi gereken bir süreç.
Kentsel dönüşüm beyliği
Kentsel Dönüşün Kanunu değişikliğinin hemen ardından Antakya Defne’de 207 hektarlık alan rezerv yapı alanı olarak ilan edildi. Tüm yetkiler Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na geçti. Hasarsız yapılarda rezerv alana dahil edildi. Artık tapunuz sizin tapunuz değil, evinize zorla girilebilecek, numuneler alınacak, yıkılacak, paranız yoksa tapunuza ortak olunacak, sonra el koyulacak ve ömrünüzü vererek biriktirdiğiniz değer bir anda tuz buz olacak.
Depremden hemen sonra 5 Nisan’da Antakya Tarihi Kent Merkezi’nde 307 hektarlık alan da 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüşümü hakkında kanun kapsamında riskli alan ilan edilerek tüm yetkiler Çevre Şehircilik Bakanlığı’na devredilmişti. Hatay ili 552.400 hektarlık alana sahip. Bu alanların %50’si tarım arazisinden oluşuyor. Bu yeni rezerv alan ilanı ile birlikte 514 hektarlık alana dair kentin en merkezi alanlarında artık yerel yönetimlerin yetkisi kalmadı. Hatay’ın kalbini Kentsel Dönüşüm Başkanlığı ve Bakanlık yönetiyor. Bu alanlarda planlama, plan yapma, ruhsat iskan gibi yapı üretim sürecinde dair tüm yetkiler Kentsel Dönüşüm Başkanlığı’na ve Bakanlığa geçti. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı ile merkezi idare yerelin yetkilerini eline geçirerek, yeni bir idari alan tanımladı. Planlama süreçleri yeniden inşa ve projelendirme süreçlerini de Kalyon İnşaatın kurucu olduğu, Türkiye Tasarım Vakfı üzerinden, uluslararası sermayenin hizmetine sundu.
Kentsel Sürgün
Her türlü yetkininde tek elde toplandığı bu süreç kentsel çatışmaların ve huzursuzluklarında tetikleyicisi olacak. Depremin ardından yaşanılan yıkıma, birde yerinden edilmeler, mülksüzleştirme ve kentsel sürgün eklenecek. Hukuka aykırı şekilde yürüyen uygulamalar, bu kanun değişikliği ile birlikte yasal zemin bulacak ve mağduriyetler, davalar artacak. Kanun değişikliğinin ardından mağdurların örgütlü bir araya gelmesinin, kentine ve hakkına sahip çıkmasının mekânsallığının örgütlenmesi, meslek örgütleri kadar yetkisi gasp edilen yerel yönetimlerinde sorumluluğunda olmalı.
Rezerv yapı alanlarının yerleşim yerlerinde de ilan edilmesiyle birlikte, ortada ne kent ne mülkiyet nede yerel yönetimler kalır demiştik. Şimdi Hatay’da yerel yönetimler kendi yerelinde kendi mekânlarına müdahale edemeyen, yetkilerini kullanamayan bir konuma sürüklendi. Kentsel dönüşüm kanununda yapılan değişikliler ve tek yetkili kentsel dönüşüm başkanlığı ile yaklaşan yerel seçimlerde iktidar yerel yönetimleri devre dışı bırakacak, işlevsizleştirecek ve kentlilerin mülkünü gasp ederek savunmasız bırakacak büyük bir kentsel yangını başlatmış durumda. Şimdi Hatay’da, Defne’de yerel yönetimlerin kent hakkını ve kentlinin hakkını savunmaktan başka bir varlık değeri kaldı mı?
Umut Belediyeciliği
Büyük fotoğrafı görerek Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında, ilan etmek istediği rejimin mekânsallığını oluşturacak bir iktidara karşı halkını yalnız bırakmayan, halkla birlikte direnç gösterecek ve dirençli yerel yönetimler politikasını oluşturacak yerel yönetimlere ihtiyacımız var.
Bu örgütlenmenin ana damarı şimdilerde halkın ihtiyaçlarının önceleyen kent hakkı üzerinden şekillenecek. Bu hakkın savunulması, geliştirilmesi, Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında Laik Cumhuriyet’i değiştirme isteği içerisinde olanlara karşı, birlikte üreten, değer üreten ve değer katan projelerle, paylaşan, umudu sokak sokak, yapı yapı birlikte örgütleyen umut belediyeciliğini ve onun mekânsallığının oluşturulmasını harekete geçirecek bir belediyeciliktir olması gereken…