Sedat Peker ne zaman tweet'lese muhalif medya veya bağımsız gazeteciler, büyük bir heyecanla manşetlere çekiyor, saatlerce, günlerce yorumlar birbirini izliyor.
“Bir suç örgütü lideri ciddiye alınır mı?”dan tutun, Peker’in üslubuna dair pek çok eleştiri ve tartışmaya rağmen, onu ciddiye almama şansı yok: Peker’in hem kimliği (“içeriden” bilgiler vermesi) hem de iddialarını belgelerle kanıtlaması, basının üzerinde kalın ve kokuşmuş bir yorgan kadar ağır sansürün delinmesi için bir fırsat.
Fakat kokuşmuşluğun asıl nedeni, iktidara, güce yapışık tetikçi, rüşvetçi, ahlaksız gazetecilerin varlığı. Kendine gazeteci diyen, kendi meslektaşlarını satan her dönemin adamı/kadınları olduğunu gösteren tipler.
Medyanın yüzde 95’i kelimenin tam anlamıyla satılmış olduğundan, havaya bakıp ıslık çalmakla yetiniyor.
Bu arada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Mehmet Ağar olmak üzere, Peker’in kendi suçlarını da ifşa ederek ortaya döktüğü cinayet, kara para aklama, uyuşturucu pazarı, rüşvet çarkına dair hiçbir soruşturma başlatılmadı. Bu da AK-MHP ittifakının üzerinde dolaşan kara gölge…
Kara para aklama ve para transferi dolandırıcılığı suçlamalarıyla yargılanmak üzere Avusturya'dan ABD'ye iade edilen Sezgin Baran Korkmaz’ın (SBK), medyadan iş dünyasına, siyasetten yargıya olan “ilişkileri”ne dair sızan rapor ise büyük tedirginlik yarattı.
İlişkiler ağının ne kadar derin ve pis olduğu, 2015’te tekrar soruşturulmaya başlanan Necip Hablemitoğlu suikastıyla tekrar gündeme geldi. Zira bu suikastın şüphelilerinden biri de, tanıdık bir isim: Ergenekon davasında 20 yıl 9 ay hapis cezası alan Özel Kuvvetler mensubu Levent Göktaş. 2014’te tahliye edilen Göktaş, İnan Kıraç’ın avukatı ve Kıraç’ın SBK arasındaki “anlaşmazlığı” çözen isim.
Nitekim SBK, Karsan ve Kıraça Holding’deki hisselerini, yurt dışına çıktıktan sonra Kıraç’a devretmiş.
“KARANLIKLARIN LORDU” KORKUSU MU?
Sedat Peker’in danışmanı Emre Olur hesabının tweet'lerine göre, Hablemitoğlu suikastı soruşturmasında aranan Levent Göktaş en son İnan Kıraç’a gitmiş ve holdingin kameraları “çalışmamış”. “Koç ailesine saygısından” sadece uyarı (!) niteliğindeki suçlamalarda, Kıraç’ın 1980’lere uzanan medyayla ilişkilerine, Galatasaray camiasını sarsacak iddialara ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmesine değinildi.
Ne var ki Peker’in “Karanlıkların lordu” adını taktığı Kıraç’a dair bomba iddiaları, bu sefer aynı ilgiyi göremedi: Kısa Dalga, Evrensel, Birgün, T24, Diken, Sol Haber, Yeni Çağ, MedyascopeTV, Kıraç iddialarını haberleştirdi.
Peker’in iddialarını şimdiye dek görmezden gelen Yeni Akit, belki de Koç ailesi nefretinin iştahıyla haber yapmış. Google, “Sedat Peker İnan Kıraç” araması yazıldığında “bazı sayfalar yerel yasalar nedeniyle kaldırılmış olabilir” ibaresi çıkıyor.
Kıraç hakkındaki vahim iddialar, KRT ve birkaç Youtube yayınında yorumlandı, Halk TV’de bazı yayınlarda kısaca bahsedildi. İnan Kıraç sessizliğini korurken basının neden bunun üzerine gitmediği konusu, medyanın sermayeyle ilişkilerinde kilitli. Mesele “yandaş” medyanın ötesinde, Türkiye medyasının patronlarla girdiği yanlış pozisyonlarda, patronajın kendisinde.
En mide bulandırıcı örneğini, Cumhuriyet davası duruşmalarını izlerken bizzat gözlemledim. İnanılır gibi değil ama aradan beş yıl geçmiş: İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay, yayın yönetmeni Murat Sabuncu, Kadri Gürsel, Musa Kart, Güray Öz, Mustafa Kemal Güngör, Turhan Günay, Bülent Utku, Önder Çelik ve Hakan Kara’nın tutuklu yargılandığı dava, basın tarihine utanç olarak geçti.
Zira bu dava, iktidarın köklü bir yayını parçalama gayretinden ibaret değildi. Gazetenin “yayın çizgisini” beğenmeyenlerin kendilerine güç devşirmek için yaptıkları bir operasyondu.
KIRAÇ’IN CUMHURİYET DAVASINDAKİ ROLÜ
2018’de o çok istediği Cumhuriyet Vakfı’nın yönetim kurulu üyeliğine kavuşan İnan Kıraç’ı duruşmada izleyip 12 Eylül 2017’de ArtıGerçek’e şöyle yazmıştım:
“Merakla beklenen tanık ifadelerinden biri, İnan Kıraç'a aitti. Mahkeme, geç gelen Kıraç'ı beklediği gibi 'buraya kadar yordukları' için neredeyse özür dileyecekti. İnan Kıraç, İlhan Selçuk'un 'mirası'ndan dem vurdu, Cumhuriyet'i artık okumadığını belirtti. Bir dönem Vakıf'ta oy hakkı olan Kıraç, 'benim oyumu saymadılar' dese de Orhan Erinç, Vakıf kanunu gereğince neden oyunun geçerli sayılmadığını açıkladı. Anlaşılan İnan Bey, kendini oyun dışında hissetmiş ve pek içerlemişti.”
Kıraç, İlhan Selçuk’un 2008’de Vakfı kendisine emanet ettiğini, güveneceği kişilerin Alev Coşkun ve Aydın Aybay olduğunu söyledi.
Keza bugün Cumhuriyet Vakfı’nın Başkanı olan ve gazetede yazılarını sürdüren Coşkun’un ifadesini de o günlerde dinledim, yazdım:
Coşkun, elinde Cumhuriyet kupürleriyle polise gittiği, aynı küpürlerin –inkâr etse de- Cumhurbaşkanlığına ihbar mektubunda da yer aldığı, el yazısıyla birlikte kanıtlandı! Alev Beye hiçbir işlem yapılmazken arkadaşlarımız 1 yıldan fazla değişen sürelerde hapis yattı.
Evrensel Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, önceki günkü yazısında Avni Özgürel’in Radikal’de yayımlanan “Ejder yine kendini göstermeye başladı” yazısına atfen, “Ejder”in İnan Kıraç olduğu iddiasını da hatırlattı. Belki de tüm bunlar, Alev Coşkun’la İnan Kıraç’ın Cumhuriyet’teki gazetecileri ve gazeteyi neden harcadığı konusunu da netleştirir.
Bakalım hangi “araştırmacı gazeteci” bu girift ilişki ve iddiaların peşinden gidebilecek? İnan Kıraç gibi bir figür, en önemli reklam veren ve saygın bir kişilik olarak hem kendi camiasında, hem medyada korunmayı sürdürebilecek mi?
Hayret ettiğim şey, 1990’ların karanlık ilişkilerinden, suçlarından bugüne gelip AKMHP iktidarla işbirliği yapan isimlerin çoğu, artık iyice yaşını başını aldı. Buna rağmen, sayısı belki iki elin parmaklarını geçmeyen bu adamların sultasından, oyunlarından, güç savaşlarından kurtulamadık, gitti. Adil yargılama olmadığı sürece de her iktidara pervasızca yaranmaya, eklemlenmeye, yönetmeye devam edecekler… İstediğimiz Türkiye bu mu?