Otomotiv sektörü, günümüzde hem teknoloji devrimleri hem de siyasi kararlarla şekillenen büyük bir değişim sürecinde. Elektrikli araçlara geçiş, otonom sürüş teknolojilerinin yaygınlaşması ve küresel maliyet baskıları, üreticilerden tüketicilere kadar herkesi etkiliyor. Ancak son dönemde özellikle ABD ve Avrupa'da dikkat çeken gelişmeler, bu dönüşümün seyrini değiştirebilir. ABD'de yeniden seçilen Başkan Trump yönetiminin olası politikaları ve Volkswagen'in Almanya'daki fabrikalarla ilgili aldığı kararlar, otomotiv ekosisteminin geleceğinde kritik rol oynayacak.
ABD'de Trump'ın geri adımı: Elektrikli araçlar tehlikede mi?
ABD otomotiv endüstrisi, son yıllarda elektrikli araçlara (EV) yönelik büyük bir dönüşüm sürecine girmiş durumda. Federal hükümet tarafından sağlanan 7.500 dolarlık vergi kredisi, bu dönüşümün önemli itici güçlerinden biri oldu. Ancak Reuters'in dün yayınladığı bir rapora göre; Donald Trump'ın yeniden başkanlık koltuğuna oturması sonrasına hazırlık yapan danışman ekibinin yaptığı çalışmalarda bu teşviklerin kaldırılması değerlendiriliyor. Elektrikli araçlara yönelik şarj altyapı yatırımlarının durdurulması da söz konusu. Bu olası kararlar hem otomotiv devlerini hem de tüketicileri ciddi şekilde etkileyecek.
Elektrikli araç üretimi üzerine büyük yatırımlar yapan General Motors, Ford ve Tesla gibi şirketler, Trump'ın politikalarından doğrudan zarar görebilir (ki burada Trump'ın en büyük destekçilerinden Elon Musk'la karşı karşıya gelecek bir karar alacağını şahsen düşünmüyorum). Bu devler, zaten Çin etkisiyle kısa vadede elektrikli araç satışlarından bekledikleri kârı elde edemezken, gelecek planları da büyük zarar görebilir. Tüketici tarafında ise vergi kredilerinin kalkması, özellikle orta sınıf için elektrikli araçları pahalı hale getirecek ve içten yanmalı motorlu araçlara geri dönüşü hızlandırabilecek bir durum oluşturabilir.
Bu noktada bir diğer konu da yakıt ekonomisi standartlarının geri çekilmesi. Mevcut standartlar, çevre dostu araç üretimini zorunlu kılarken, Trump yönetimi bu düzenlemeleri 2019 seviyelerine geri çekmeyi planlıyor. Bu durum, küresel emisyon azaltım hedefleriyle ters düşecek ve ABD'yi Avrupa ve Çin'in aksine, çevreci dönüşümde geri plana itebilir. Özellikle Çin'in bu alanda liderlik iddiası göz önüne alındığında, Amerikan otomotiv sektörü rekabet avantajını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak.
Otonom araçlarda şeffaflık tehdidi
Trump yönetiminin bir diğer tartışmalı hamlesi ise Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi (NHTSA) tarafından zorunlu kılınan otonom araç kazalarının raporlanma gerekliliğini kaldırmak. Bugün Tesla, Waymo ve diğer otonom sürüş teknolojisi geliştiren şirketler, kazaya karıştıklarında bu bilgiyi NHTSA'ya bildirmekle yükümlü. Ancak Trump, bu düzenlemeyi kaldırarak sektörün yükünü hafifletmeyi amaçlıyor (Elon Musk kesinlikle bunu sevdi).
Bu düzenlemenin kaldırılması, otonom araç teknolojilerine olan güveni ciddi şekilde sarsabilir. Şeffaflık azalırsa, tüketiciler otonom sürüş sistemlerine olan inançlarını kaybedebilir. Aynı zamanda, kazaların raporlanmaması, şirketlerin hatalarını tespit edip düzeltme süreçlerini de yavaşlatacaktır. Avrupa Birliği'nin bu tür düzenlemeleri daha da sıkılaştırdığı bir dönemde, ABD'nin bu yolu seçmesi, aslında Tesla başta olmak üzere Amerikalı üreticilerin dünya pazarındaki pozisyonunu ciddi şekilde olumsuz etkileyebilir.
Bu noktada önemli olan, daha önce de yazdığım üzere etik olarak hala tartışmalı olan bu teknolojilere yapılan yatırımların güvenilirlik ve şeffaflık üzerine inşa edilmesi gerektiğidir. Birçok kullanıcı hala otonom araçlarla ilgili olarak soru işaretlerine sahipken burada raporlama gereğinin kaldırılması tüketicilerin bu teknolojiye sıcak bakma ihtimalini hızla düşürecektir. Düzenlemenin kaldırılması üreticiler için kısa vadeli bir rahatlama sağlasa da uzun vadede hem şirketler hem de tüketiciler için riskleri artıracaktır.
Volkswagen ve Almanya'nın üretim krizi
ABD'deki politik dedikoduların yarattığı çalkantıların yanı sıra, Avrupa'da da önemli gelişmeler yaşanıyor. Otomotiv devi Volkswagen, Almanya'daki bazı fabrikalarını kapatma planlarını yeniden değerlendiriyor. Dresden ve Osnabrück gibi tesislerin kapatılması, maliyetleri düşürmek adına gündeme gelse de güçlü sendikaların baskısı VW yönetimini geri adım atmayı düşünür hale getirdi.
Almanya, güçlü iş gücü yapısı ve yüksek üretim maliyetleri nedeniyle, otomotiv üreticileri için zorlayıcı bir pazar haline gelmeye başladı. Elektrikli araç üretimine yönelen VW, geleneksel üretim hatlarının verimsizliğinden şikayetçi. Ancak fabrikaların kapanması, binlerce çalışanın işsiz kalmasına yol açacağı için, şirketin karşısında güçlü bir sendika direnişi var.
Aralık ayının başında, Almanya genelinde yaklaşık 100.000 VW işçisi, önerilen maliyet düşürme önlemlerini protesto etmek için iş bıraktı. IG Metall sendikası, 2025 ve 2026 yıllarına ait ikramiyelerden feragat etmeyi ve fazla kapasite dönemlerinde geçici olarak azaltılmış çalışma saatlerini finanse etmek için ücret artışlarından elde edilecek parayı kullanmayı teklif etti. Sendika, bu önlemlerin 1,5 milyar € maliyet tasarrufu sağlayabileceğini belirtiyor.
Yakın vadede neler olabilir?
Bu gelişmeler, Avrupa otomotiv sektörünün dönüşüm sancılarını tekrar gözlerimizin önüne seriyor. Elektrikli araç üretimine büyük yatırımlar yapan markalar, yakın gelecekte maliyetleri azaltmak için alternatif üretim üsleri arayışına girebilir. Türkiye gibi iş gücü maliyetinin daha düşük olduğu ülkeler, bu süreçte öne çıkabilir. Türkiye'nin coğrafi konumu, nitelikli iş gücü ve altyapı avantajları, Avrupa pazarına yakın üretim yapmak isteyen şirketler için cazip koşullar sunacaktır. Aynı şekilde Avrupa'nın dayattığı gümrük vergilerinden kurtulmak isteyen Çinli üreticilerin de bu durumdan yararlanma niyetleri bildiğimiz bir gerçek. BYD'nin Manisa'da kuracağı fabrika dışında, MG ve Chery gibi markaların da ülkemizde yatırım planları yaptığına dair duyumlar giderek artıyor. Elbette bunlar henüz doğrulanmamış söylentiler, ama yeni bir haber çıkarsa da mutlaka burada değerlendireceğiz.
Otomotiv sektörü, politik ve ekonomik gelişmelerin gölgesinde büyük bir dönüşüm sürecinde. ABD'de Trump'ın politikaları, elektrikli ve otonom araçların yaygınlaşmasını yavaşlatma riski taşırken, Avrupa'da Volkswagen gibi devler üretim maliyetlerini dengelemeye çalışıyor. Türkiye, bu değişimleri fırsata çevirebilir ve küresel otomotiv sektöründe daha güçlü bir oyuncu haline gelebilir.
Önümüzdeki birkaç yıl, otomotiv dünyasında kazananların ve kaybedenlerin belirlendiği bir dönem olacak. Bu süreçte doğru yatırımlar ve stratejik adımlar atan ülkeler, geleceğin otomotiv ekosisteminde öncü rol oynayacak. Umuyorum ki, biz de bu stratejik adımları atabilen ülkeler arasında yer alabiliriz.