Merhaba, birçoğunuz beni yemek yazarı olarak biliyor, ama benim esas mesleğim Makina Mühendisliği ve 22 yıldır devam kariyerimde neredeyse sadece otomotiv sektöründe çalıştım. Bu sektörde içinde bulunmadığım görev neredeyse yok, o yüzden de size bundan sonra haftalık otomotiv yazıları da yazmaya karar verdim. Bu talebimi olumlu karşılayan Kısa Dalga Genel Yayın Yönetmeni Kemal Göktaş'a da teşekkürlerimi sunarım.
Bugün ilk yazım olduğu için genel bir bakış ile otomobillerde yakın geleceğin nasıl bir gidişatı olacağına dair beklentilerimden bahsetmek istiyorum.
Gelecek elektrikte (mi?)
Elektrikli araçlar hızla çoğalıyor, teknolojik özellikleri, performansları, hızla artan menzilleriyle ve düşük km maliyetleri ile giderek daha cazip hale geliyorlar. Burada ciddi bir yarış var elbette, neredeyse bütün markalar elektrikli araç yarışında önde yer almaya çalışıyorlar. Ancak bu iş öyle çok kolay olmuyor. Örneğin bu konuda öncü araçlardan Renault Fluence Z.E. 2012'de ilk çıktığında çok büyük bir atılım oldu, hatta Bursa'da Oyak Renault fabrikasında üretildi bildiğiniz gibi. Ancak bütün öncülüğüne rağmen 120 km civarındaki menzili ve uzun şarj süresi ile o dönemde neredeyse hiç bulunmayan şarj altyapısı nedeniyle bir kaç kamu kurumu dışında cesaret edip alan olmadı. Sonuçta da ülkemizde hatırladığım kadarıyla 218 adet satılabildi ve üretimi durduruldu.
Elektrikli otomobillerin özellikle ülkemiz özelinde müşteri bulmaya başlaması 2022 sonuna doğru başladı diyebiliriz. 2023 başında toplam 14 bin civarında olan sayı günümüzde 150 bin seviyesine ulaştı. Şarj altyapısı da ciddi şekilde artıyor, şu anda halka açık toplam 20 bin civarında şarj istasyonu var ve bu sayıların 5 sene içerisinde yaklaşık 10 kat artması bekleniyor. Yani artık elektrikli araçlar geldi ve bu teknoloji şu andaki vergi avantajlarından da kaynaklı olarak satışları aylık pazarın yüzde 8 ila 10'u civarında seyrediyor. Bu da ayda kabaca 8-10 bin seviyelerinde elektrikli otomobilin yollara çıkması anlamına geliyor.
Buraya kadar bir sorun yok, menziller uzamaya başladı ve uzayacak, şarj istasyonlarına erişim kolaylaştı ve fiyatlar da benzer fosil yakıtlı araçlara göre daha uygun. Ancak burada özellikle Avrupalı markalar ciddi bir problemle karşı karşıya kalmış durumdalar. Bundan 10 sene öncesine kadar Avrupa üreticileri özellikle dizel motorlarının verimliliğiyle rakiplerine ciddi fark atıyordu. Renault'nun 1.5 dCi, VW grubunun 1.6 TDI, Fiat'ın Multijet'leri gibi efsane motorları ile özellikle Çin ve ABD rekabet edemiyordu, konfor alanları çok genişti ve yenilmez görünüyorlardı.
Ancak elektrik işine Çin ve Tesla çok daha fazla kaynak ayırdı. Söylenene göre BYD'nin sadece AR-GE personeli 120 bin civarında. Tesla ise zaten Tesla, bu işin en büyük öncülerinden birisi. Sonuç olarak büyük ve burnundan kıl aldırmayan Avrupalı üreticiler geç kaldılar ve arayı kapatmakta çok zorlanıyorlar.
VW grubu Almanya'da fabrika kapatabileceğini söylüyor, Mercedes'in elektrikli otomobillerinde problemler olduğu ifade ediliyor. Renault bence burada son dönemde akıllı bir strateji ile hibritleri de öne çıkardı ve elektrikli gamını yavaş yavaş genişletti. Bir çok marka tüm ürünlerini elektrikli yapma tarihlerini ya erteliyor ya da kararı gözden geçiriyor.
Bizde ise TOGG biraz da politik durumu nedeniyle çok erken yollara düşürüldü ve ilk döneminde kullanıcıları sıkıntılar yaşadı, şimdilerde araçların biraz daha iyi olduğunu duyuyorum. Fakat TOGG'un teknik sorunlardan çok daha büyük bir problemi var, şu ana kadar sadece iç piyasada varlar ve bu rakamlarla firmanın yaşaması çok ama çok zor, Temmuz, Ağustos ve Eylül 2024'te toplam 4200 adet civarında satışla, yani ayda ortalama 1500 civarı satışla o büyüklükteki bir yatırımın sürdürülebilir olması bana gerçekçi gelmiyor. Örnek olarak, Oyak Renault veya Tofaş fabrikası bir günde 1000 otomobilden fazla üretebiliyor.
Elektrikliler gerçekten çevreci mi?
Elektrikli otomobiller söylendiği kadarıyla çevreci, egzoz gazı yok elbette, ancak durum o kadar da masum sayılmaz. Birincisi üretilen elektrik için bir karbon salımı olması ihtimalini göz ardı etmek kolay değil (Sadece yeşil enerji kullanan istasyonlardan şarj etmek o kadar kolay olmayabilir).
Bundan daha önemlisi, araçta kullanılan bataryalar için gereken lityum kaynaklarının çıkarılması ciddi bir çevre kirliliği yaratıyor. Ancak gelecekte bizi bekleyecek en ciddi problem henüz birçok kullanıcının aklında bile değil, bu bataryaların ömürleri bitince ne olacak? İlkokulda öğrenmiştik, bir kalem pil toprağa atılırsa 6 metreküp toprağı kirletir, bu araçlardan çıkacak ekonomik ömrünü tamamlamış piller sağlıklı bir şekilde bertaraf edilebilecek mi? Geri kazanılması, farklı iş alanlarında daha düşmüş kapasiteleriyle kullanılmaları gibi alternatifler tartışılıyor ancak bundan 7-8 sene sonra her yıl dünyada yüz binlerce otomobilin eskimiş bataryaları önümüze düştüğünde bununla baş edecek hazırlığımız var mı?
Bunlar henüz tam bir cevap bulamamış sorular, hazırlıklar yapılıyor elbette ama kervanın yolda düzüleceği bir durumdan bahsetmiyoruz burada, o yüzden tüm dünyada bu yönde planların yapıldığını ummaya devam ediyorum. Biraz da bu lityum ve batarya problemlerinin de etkisiyle, özellikle hidrojen yakıtlı araçların da yakın bir zamanda hızlı bir artış gösterebileceğini düşünüyorum. Ancak burada da hidrojenin üretilmesi ve taşınması ciddi darboğaz, neler olacağını hep beraber göreceğiz.
Bugünkü yazımızın sonunda özetlersek, teknoloji inanılmaz bir seviyede ilerliyor, 9 yaşındaki oğlumun 9 sene sonra araba kullanmayı öğrenmesine muhtemelen gerek bile olmayacak, daha bu hafta sonu Elon Musk Tesla Cybercab ile kendi kendine giden, direksiyonsuz, pedalsız, kablosuz şarj olan otomobili tanıttı, tanıtmakla da kalmadı, 20 tanesiyle insanları gezdirdi. Eskiden hayal olarak baktığımız şeyler hızla gerçekleşiyor. Ben de bugünden itibaren her çarşamba burada sizlere otomotivde olanları elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım.
Haftaya biraz hidrojen konuşacağız.