Doktorlar gidiyoruz diyorlar. Mühendisler iş arıyorlar. Akademisyenler gidiyor. İstisnasız her hafta genç yaşlı, kadın erkek, tanıdık tanımadık, her disiplinden meslektaşlarımdan çeşitli üstü kapalı “imdat” mesajları alıyorum. Hocam bana şu davet mektubunu yazar mısınız? Hocam vize alabilmem için yardım eder misiniz? Hocam ben doçentim ama üniversitenizde okutman kadrosuna girebilir miyim? Hocam biz ailecek turist olarak geldik ama dönmeyeceğiz, yardım edebilir misiniz? Hocam Gezi, Hocam Barış için Akademisyenler, Hocam LBGT, Hocam HDP, Hocam İstanbul sözleşmesi, Hocam Hizmet… Çaresizlik ve bıkkınlık her tarafta. Göçük derinleşiyor.
“BEYİN GÖÇÜ”
Şu “beyin göçü” lafına sinir oluyorum. Her şeyden önce bana 'Samim beyin göçü', 'Recep beyin göçü', 'Kemal beyin göçü' diyormuşuz gibi geliyor. Hanımlar hiç mi göçmüyorlar? Dahası bu beyin göçünü diğer göç tiplerinden ayırınca sanki göçen işçiler, mülteciler, aileler beyinsizmiş gibi bir algı oluşuyor ki elbette kabul edilemez. Kaldı ki göç etsin etmesin okumuşların bazılarının okudukları şeye ve yere bağlı olarak okumamışlardan daha beyinsiz olabilecekleri gerçeğini de unutmamak gerek. Hani diyor ya Celal Yalınız (Sakallı Celal), “Bu kadar cehalet ancak (milli) eğitimle mümkündür”.
Fakat göç var. Bu tespiti yapmak için ne beyine ne de eğitime ihtiyaç var. Gözlerimizi açmak yeter. Zaten sadece izlenimle yetinmeye de gerek yok. İstatistikler de bunu gösteriyor. Sadece Fransa’ya bakalım. Geçen ay OFPRA’nın (Office Français de Protection des Réfugiés et Apatrides – Fransız Mülteci ve Vatansızları Koruma Ofisi) 2021 raporu yayınlandı. Raporun Türkiye ile ilgili kısmı çok endişe verici.
TÜRKİYELİ MÜLTECİLER
Türkiye 2021 itibarı ile Fransa’ya ilticacı gönderen beşinci ülke haline geldi (1. Afganistan, 2. Fildişi sahilleri, 3. Bangladeş, 4. Gine, 5, Türkiye). Dahası 2005-2015 arası Türkiye’den gelen iltica talepleri istikrarlı olarak düşerken 2015’den itibaren bu talepler her sene aşağı yukarı %40 oranında artıyor.
1981-2021 Fransa’da Türkiye’den iltica talepleri
Evet, 2021’de Fransa’ya 5248 Türkiyeli iltica talebinde bulundu. Bu, 2020’ye göre %45’lik bir artış gösteriyor. Elbette bu sayıya “gizli ilticacılar” dahil değil. Diğer bir deyişle Fransa’da başka statülerde bulunup da (turist, öğrenci, kağıtsız, işçi, aile…) iltica talebinde bulunmayan ya da daha önce talepleri reddedilenleri de eklemek gerek. Ayrıca artık iltica talepleri de çeşitlenmekte.
Başı çeken sebepler arasında “PKKlılık” ve “FETÖcülük” suçlamaları bulunsa da “HDP’ye üyelik”, “Sosyal medyada Cumhurbaşkanını ya da AKP’yi eleştirme”, “Vicdan ret talebinin kabul edilmemesi”, “Cinsel yönelim yüzünden şiddet görme”, “Kadına karşı şiddet” gibi sepeler de var. OFPRA avukatlarından biriyle yaptığım görüşmede, tecrübeli avukat her geçen gün iltica motivasyonlarının arttığını ve çeşitlendiğini, Fransa’nın durumu anlamakta zorlandığını söyledi.
İlginç bir şekilde Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden ayrılma kararıyla birlikte kanunların kendilerini korumayacağı inancıyla hareket edip eski kocaları tarafından tehdit edilen ya da şiddet görmüş kadınların da artık iltica taleplerinin kayıtlarına girdiğini belirtti. Utanç verici değil mi? Sadece beyin göçmüyor. O beyni oluşturan kişilik, hayat, vücut, ruh, ne derseniz deyin, aynı göçük içinde kayboluyor.