Başlık şaşırtmasın. Daha fazla okuyucu çekmek için atmadım. Siyasette insan faktörünü sorgulayabilmek için attım. Yazıyı tetikleyen olaydan başlayalım.
Bildiğiniz gibi 24 Nisan 2022 seçimlerinde Emmanuel Macron ikinci (ve son) kez Fransa Cumhurbaşkanı seçildi. Chirac döneminden beri cumhurbaşkanlığı seçimlerin 5 senede bir ve genel (milletvekili) seçimleriyle yakın bir zamanda yapılıyor.
2022 genel seçimleri de 12 ve 19 Haziran tarihlerinde iki turlu, tek milletvekilli dar bölgeli, çoğunlukçu seçim sistemiyle yapılacak. Her zaman olduğu gibi Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra Başbakan Castex ve dolayısıyla hükümeti istifa etti ve iki seçim arasında görev yapacak yeni bir hükümet kuruldu.
Yeni hükümeti kurma görevi bir önceki hükümette Çalışma Bakanlığı yapan Élisabeth Borne’a verildi. Borne bir mühendis ve özelikle ulaştırma konusunda devletin birçok kademesinde görev almış bir isim. Beklentilerin aksine “sağ” profili temsil eden bir başbakan.
Yeni hükümette birinci Macron döneminin ağır topları yerlerini korudular. Örneğin Ekonomi ve Finans Bakanı Bruno Le Maire, Adalet Bakanı Éric Dupond-Moretti ve özellikle de Macron’un varislerinden biri olarak görülen İçişleri Bakanı Gérald Darmanin koltuklarında kaldılar. İki kişinin bakanlığı tartışılıyor. Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilen eski Göç Müzesi Müdürü tarih profesörü Senegal asıllı Pap Ndiaye ve sosyal dayanışma ve engellilerden sorumlu bakan Damien Abad.
Pap Ndiaye’ye "popülist sağ zenci" olduğu için karşı çıkarken Damien Abad konusun biraz daha çetrefilli.
Damien Abad engelileri temsil eden bir politikacı ve kendisi de Artrogripozis isimli az görünen bir hastalık yüzünden engelli. Bakanlığının açıklanmasından bir gün sonra basın, Abad’ın 2010 ve 2011’de iki kadın tarafından tecavüzle suçlandığını ortaya çıkardı. İki şikâyet de mahkeme tarafından takipsizlik kararı ile sonuçlanmıştı. Ancak bu suçlamalar Abad’ı açıklama yapmaya zorladı. Yeni bakan çok üzgün olduğunu, hayatında hiçbir kadına tecavüz etmediğini söyledi. Dahası sakatlığının detaylarını açıklamak zorunda kaldı. Cinsel ilişkiye girebilmek için seviştiği kadınların “yardımına ve sabrına” ihtiyacı vardı. Dolayısıyla tecavüz etmesi “fiziksel olarak imkansızdı”. Bugüne kadar Macron Damien Abad’dan güvenini çekmedi ve Abad hâlâ bakan.
Benzer bir durum içişleri bakanı Gérald Darmanin için de geçerli. İki kadın Darmanin Belediye Meclisi üyesiyken kendilerine yardım etmek için cinsel ilişki talebinde bulunduğunu ve ilişkiye zorlandıklarını belirtmişlerdi. Darmanin ise ilişkileri doğrulamış ancak herhangi bir zorlama olmadığını belirtmiş ve bakan olarak kalabilmişti.
Fransız politikasında seks her zaman var olan ve açıkçası pek de önemli olmayan bir unsur. François Mitterand’ın aynı anda iki ayrı ailesi vardı.
Jacques Chirac « Mösyö 30 saniye » olarak tanınırdı.
Nicolas Sarkozy ikinci karısı Cecilia ile evliyken Carla Bruni ile ilişki kurmuş, sevgilisi yayıncı Jean-Paul Enthoven’in oğlu yazar Raphaël Enthoven’den bir oğlu olan (biliyorum karışık) Bruni ile evlenmişti.
François Hollande, kendinden bir önceki sosyalist parti Cumhurbaşkanı adayı Ségolène Royal’in 4 çocuğunun babasıydı ancak hiç evlenmemişlerdi. Hollande Cumhurbaşkanlığı kampanyası sırasında sevgilisi gazeteci Valérie Trierweiler’i hiç saklamamıştı. Daha sonra Trierweiler’den ayrılmış (gazeteci bu konuda bir kitap yazdı) ve Elysée sarayından akşamları motosikletiyle kaçıp yeni sevgili Julie Gayet’ye gitmesi gazetelere manşet olmuştu.
Macron’un henüz bir seks skandalı yok. Ama karısı Brigitte’in kendisinden 24 yaş büyük olduğunu ve eski ortaokul öğretmeni olduğunu belirtelim. Ailesi Emmanuel’i öğretmeniyle ilişkiden kurtarmak için Paris’e göndermiş ancak Brigitte o zamanki kocasından boşanıp Emmanuel’in peşinden Paris’e gelmiş ve 18 yaşına basar basmaz da evlenmişler.
Görüldüğü gibi Fransız politikasında aşk ilişkileri ve cinsel ilişkiler pek de belirleyici değil. “Kaset skandalı” ile istifa eden ya da cinsellikle ilgili şantajla siyasal çizgilerini değiştiren pek yok. Daha çok yolsuzluklar siyasetçilerin peşini bırakmıyor. Görev sürelerinin bitişinden seneler sonra bile yolsuzluk davaları sürebiliyor. Sarkozy bunun en iyi örneği.
Bu, cinselliğin Amerikan püritenliğinin aksine Fransa’da hâlâ bir tabu olmamasından, ancak akçeli işlerin asla affedilmemesinden kaynaklanıyor olabilir. Cumhurbaşkanı olmasına ramak kalmış Dominique Strauss-Kahn bir seks skandalı yüzünden siyasetten çekilmek zoruna kaldı, bu doğru ve bu sayede Hollande aday oldu ve kazandı.
Ama unutmamak gerek ki olay Amerika’da bir otel odasında patladı ve Strauss-Kahn bir kat görevlisini cinsel istismar suçlamasıyla elleri kelepçeli New York’ta hapse konuldu. Aynı olay Fransa’da olsaydı bu kadar büyür müydü bilemiyorum.
Bu yazı elbette değer yargıları içermiyor. Fransa’daki söz konusu durum iyidir ya da kötüdür diyemem. Bazı durumlarda gerçekten de cinsel istismara ve hatta tecavüze uğramış kurbanlar genel vurdumduymazlık yüzünden adaleti bulamıyorlar. Bazı durumlarda ise “özel hayat” aynı vurdumduymazlık sayesinde bir siyaset silahı haline gelmiyor.
Ne olursa olsun seks Fransa siyasetinin ayrılmaz ama sadece gülümseten bir parçası ve şimdilik öyle kalacak gibi duruyor.