Uçaktaki tek sorun, sorular mı?

Uçakta soru sorma ya da soruları belirleme yönteminin ortaya çıkması “onaylanan” gazetecilikle başladı. Devletin, iktidarın onayladığı gazetecilik zaten istese de soru soracak yeteneğe sahip olamaz.

Demokrasinin tesis ve muhafaza edilmesinin en önemli ayağını bağımsız medya oluşturur. Demokrasi ile bağımsız medya birbirinin havası, suyu gibidir. Biri yoksa diğerinin olması mümkün değildir. Güvenirliliğini inşa etmiş bağımsız medyadan halk, haberleri, bilgileri edinir. Ve edindiği bu bilgilerle hem politik kimlik hem de politik tercih belirler.

Seçim zamanları siyasetçiler seçmene doğru olmayan pek çok şey söyler. Mesela güncel bir tartışma olduğu için, yerli ve milli hem savaş hem de yolcu uçakları, doğal gaz gibi onları etkileyecek şeyler. Medya, halka bu söylenenlerin olduğu gibi iletilmesine aracılık etmez, edemez. Sorgulayarak, şüphe içinde iletir ve bunun doğru olup olmadığını da halk adına denetler. Siyasetçinin, seçim zamanı doğru şeyler söylemediği seçmenin de halk olduğunu unutmamak lazım. Halka doğruları söylemeyen siyaseti ifşa etmek, kamuya karşı sorumluluğu nedeniyle bizzat bağımsız medyanın görevidir. Gazeteci bunu yapabiliyorsa yaptığı gazeteciliktir.

AKP’nin iktidara gelmesinin en önemli nedenlerinden birisi kuşkusuz, o dönem iktidarlardan yana, halktan kopuk taraflı medyanın varlığıdır. Bu “olumsuz” etiketli medya düzeninin karşısına koyduğu AKP, seçmenin önemli bölümünden destek aldı. O dönemin ekonomik sıkıntıları ve politik iklimi de seçmenin bu tercihini kolaylaştırdı.

İktidara gelip gücünü tahkim ettikten sonra oluşturduğu yeni medya düzeninde, yaptığı operasyonlarla mutlak hakimiyet kurdu ve “kendisine oy vermiş olan seçmeni” tercihini “ne olursa olsun değiştirmeyen katı AKP seçmeni” haline getirdi.

Ülkedeki olumsuz gidişat nedeniyle haklı ve doğru olarak hep 12 Eylül darbesini suçlarız. Bu doğrudur ama eksiktir. Onun yarım bıraktığı işi, askeri darbe sonrasında iş başına gelen, (sivil ve siyasi yani seçilmiş bir yapı olduğu için eleştirmekte zorlandığımız) ANAP tamamlamıştır. Sivil toplum örgütlerini ve sendikaları etkisiz hale getirme, toplumun apolitik olma halini ve sermayenin iktidar üzerindeki mutlak hakimiyetini ANAP tesis etmiştir. Hatırlayalım, ülkedeki muhtelif politik kimlikleri kastederek “4 eğilimi birleştirdik” demek politik kimliksizleşmenin tam da kendisidir. Bu gerekli ama çok uzun tartışma, buna başka bir yazıda değiniriz.

Geçtiğimiz günlerde deneyimli meslektaşımız ve medya ombudsmanı Faruk Bildirici cumhurbaşkanı uçağında sorulan soruları bir gün öncesinden ele geçirerek haberleştirdi. Duyum olarak bildiğimiz, bazı aktörlerinden de dinlediğimiz mesele böylece kanıtlarıyla ortaya konuldu. Ben de 13 Temmuz tarihli “Cumhurbaşkanlığı sitemi 7 yıllık Z raporu: Olmadı” başlıklı yazımda sistemi CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, uçaktaki gazeteciler ile girdiği polemik nedeniyle yazmıştım.

Sistem basitti, gazetecilerden 3’er soru alınıyor, sorulacak olanlar belirleniyor ve soruluyordu. Mesele burada da bitmiyordu. Cevaplar da bir denetimden geçtikten sonra yayınlanmasına izin veriliyordu. Bu yönteme Afganistan’da, Kuzey Kore’de bile gazetecilik denmez. Gazeteci soru sorar, hem de hiçbir etki altında kalmadan sorar. Ben stajyerken Kenan Evren’e, Turgut Özal’a soru sorabilmiştim.

Uçağa gazeteci alma Özal ile başladı. Sevdiği Ankara temsilcileri ya da genel yayın yönetmenlerini uçağına alıp, iş insanlarıyla birlikte ülke ülke gezdirirdi. Uçakta onlarla mülakatlar da yapardı. Soru sınırı da olmazdı.

Bu uçak meselesini Tansu Çiller de çok sevdi. THY’den kiralanan uçaklarla sadece yazar ya da yöneticiler değil muhabirler de mitinglere, etkinliklere götürüldü. Çiller’e de her yerde her an soru sorulabiliyordu. Ama yanıt alınamıyordu. Bazen yanıt alınıyordu ama o da sorunun yanıtı olmuyordu. İlginç bir dönemdi.

Yöneticilik yaptığım zaman, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Binali Yıldırım ile ikişer kez, Erdoğan ile de bir kez uçak yolculuğu yapmıştım. Gül ve Erdoğan ile THY uçağında uçtuk. Yıldırım ile ünlü Airbus’la.

Gül ile Erdoğan uçakta herkese merhaba dedikten sonra ortalarda bir yerde durup bizlerin sorularına yanıt verirlerdi. Soru sınırlaması da olmazdı. Yıldırım’la da uçaktaki masanın etrafında otururduk ve her şeyi sorardık, sorduk da. Bunların çok eski olduğunu anlamışsınızdır. (Binali Yıldırım’ın uçağına hem de Fox ambargoluyken bindim. Bu kısmın hikayesi de uzun ama anlatacağım.)

Benden olan ve olmayan medya

Mesele medyanın kategorik olarak ayrıştırılması ile başladı. Kategori de toplantılara alınacak, gezilere çağrılacak ya da çağrılmayacak gazeteciler ve kurumlar ile başladı. Seçmenin yüzde 60/65’inin izlediği, okuduğu televizyon kanalları ile gazeteler bir anda devletin her kurumunda yasaklı hale geldi. Yıllarca Genelkurmay ve Millî Savunma Bakanlığı’nın “muhafazakâr” olarak nitelendirilen ve sayısı da 4’ü geçmeyen gazeteye uyguladığı akreditasyon, katı bir biçimde iktidarın mülkiyetinde ya da kontrolünde olmayan medya kuruluşlarına uygulanmaya başlandı. O dönem sadece bu 4 gazetenin değil, devleti çok “rahatsız” eden 2000’e Doğru Dergisi’nin bile Başbakanlık muhabiri vardı ve her etkinliğe, geziler dahil katılırdı. Akreditasyon vardı, yanlış olduğunu hep dile getirirdik ama çok sınırlıydı.

Uçakta soru sorma ya da soruları belirleme yönteminin ortaya çıkması da böyle “onaylanan” gazetecilikle başladı. Devletin, iktidarın onayladığı gazetecilik zaten istese de soru soracak yeteneğe sahip olamaz. Onay nedeni budur zaten.

“Basının hiç olmadığı kadar özgür” olduğunun ifade edildiği bu “hukuk devletinde” gazetecilerin soru soracakları siyasi muhataplarıyla bir araya gelememeleri asıl tartışılması gerekendir. Yıllardır ekonomik krizle boğuşan memlekette gazeteciler soru soramayınca Maliye Bakanı da sürekli sosyal medyadan tek taraflı ve başarı öyküsü ya da bahanelerle açıklamalar yapıyor. Dolayısıyla sürekli “seçmen” muamelesi yapılan bir halk var orta yerde. Memlekete özgür olup olmadığını bırakın devleti yönetenlerin yanına bile gidemeyen bir medya düzeni var. Gazetecinin kim olduğuna devletin karar verdiği yerlerde özgür medya tartışmasına sıra bile gelmez.

Kabine toto günleri

Bakanlar 2 yılını doldurduğu zaman hemen değiştirileceklerine ilişkin dedikodular yayılmaya başlar. Dedikoduların kaynağı da bizzat siyasetin kendisidir. Hatta iktidar partisinin içi bu işlerde daha geniş bir kaynaktır.

Bakanların biri hariç hepsinin 2,5 yılı doldu. (Kültür ve Turizm Bakanı 7 yıldır bu görevde. En kıdemli bakan.) Yani iki seçim arasının yarısı aşıldı. İşte size bakan değişikliği için iyi bir neden.

AKP teşkilatlarda ciddi bir operasyon yapıyor. Erdoğan’ın tarzıdır bu. Teşkilatlara dinamizm getirmek için ara sıra bunu yapar. 2019 yerel seçimlerinden önce muhtelif belediye başkanlarıyla yaptığı yöntemdir bu. Yani teşkilatlarda yaşanan görevden alma, istifa ettirme uygulaması bir Erdoğan rutinidir. Hepsinin ayrı da olsa bir gerekçesi vardır ama bu dillendirilmez. Aynı belediye başkanlarında olduğu gibi.

Bakanlar arasında da değişikliğe hazırlanıyor Erdoğan. Dedikodu bu sefer ciddi. Hangi bakanlarda değişiklik olacağını muhtemelen “her şeyi” olan Özel Kalemi Hasan Doğan bile bilmiyordur. Ama bazı tavır ve yorumlarıyla Erdoğan’ı yakından tanıyan çevresi tahminlerde bulunabiliyorlar. Aile, tarım ve çalışma bakanlarının değişmesine kesin gözüyle bakılıyor. Değişmesi mümkün olmayanlar da maliye, dışişleri, milli savunma, turizm ve milli eğitim.

Adalet ve İçişleri bakanları değişirse şaşırmamak lazım. Ali Yerlikaya’nın hazırladığı valiler kararnamesi halen beklemede. MHP kanadı ile Yerlikaya’nın arasında bir “stres” olduğu da sır değil. Belki MHP kanadına bir “jest” olarak Yerlikaya değiştirilebilir.

MHP yargı üzerinden sürekli eleştiri getiriyor. Muhalefetten rol çalarak bunu yapıyor. Bunun muhtelif nedenleri olabilir. Bunlardan birisi yargı bürokrasinde etkin hale gelmektir mutlaka. Orada işler “koalisyon” gibi işliyor. Erdoğan için adalet bakanlarının önemi başsavcılardan sonra gelir. Özellikle her dönem İstanbul başsavcısı, adalet bakanlarından daha kıymetlidir.

Yeni bakanlar büyük bir olasılıkla TBMM’den olmayacak. Orada sayısal çoğunluğa ihtiyacı var Erdoğan’ın; hem erken seçim kararı aşamasında hem de mümkün olabilirse anayasa değişikliğinde…

Köşe Yazıları Haberleri