Zor yıllar geliyor

İktidarın önümüzdeki yıllarda Trump'ın küresel düzeyde atacağı adımlar ve alacağı tedbirler bakımından karşılaşabileceği sıkıntılar kolay aşılabilecek türden olmayacaktır.

Sanki daha önce hiç zor yıllar yaşamamışız gibi "Bu nasıl başlık böyle?" diyenler olabilir. Önümüzdeki dört yılın hem dünya hem Türkiye için oldukça zor yıllar olacağını düşündüren gelişme ABD'de Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmiş olması ve 20 Ocak tarihinde de görevi başkan Biden'dan devralacak olmasıdır. Neden "zor yıllar"ın bizi beklediğine gelince... Daha önce herhangi bir ABD başkanının "yayılmacı" söylemler kullandığını hatırlıyor musunuz? Trump kullanıyor.

8 Ocak tarihindeki basın konferansında Donald Trump "ABD'nin güvenliği için Grönland ve Panama Kanalı'nın önemli olduğunu" ileri sürdü. Daha önce de Kanada'nın ABD'nin 51. eyaleti olması gerektiğini söylemişti. Son olarak da "Meksika Körfezi" olarak bilinen coğrafyanın, kendisi göreve başladıktan sonra adının "Amerika Körfezi" olarak değiştirileceğini ilan etti. Bütün bu söylemlere bakıldığında, "Amerika'yı Yeniden Büyük Yap" (AYBY, ya da İngilizce kısaltmasıyla MAGA) seçim propagandası sloganının hayata geçirilmesi için sanki gözünü Panama, Meksika, Kanada ve Grönland'a (dolayısıyla Danimarka) dikmiş gibi görünüyor. Bu ifadelerin boşboğazlık olduğunu düşünenler olabilir, ancak burada çok hesaplı bir stratejik planın unsurlarının dile getirildiğini göz ardı edemeyiz.

Neden Grönland? Dünya haritasına bir göz atmak, net olarak Grönland'ın büyük bir buz ada olduğunu anlamaya yetiyor. Ancak bu buz ada, her ne kadar yarı otonom bir statüyle Danimarka Krallığı'na bağlı ise de, Kuzey Denizi ve Arktik bölge üzerinde ABD ile Rusya arasında önemli bir stratejik konuma sahip. Nitekim, II. Dünya Savaşı sırasında ABD ada üzerinde bir askeri varlık oluşturmaya başlamış, savaş bittikten sonra da burayı hiç terk etmemiş. Bugün, ABD'nin dünyanın en kuzeyindeki askeri varlığı Grönland'da Pituffik Uzay Üssü'nde bulunuyor. Grönland'ın petrol, doğal gaz ve stratejik minerallere sahip olduğu, söz konusu minerallerin de özellikle askeri teknolojide ve elektrikli araçlarda kullanıldığı biliniyor. Bu yeterince önemli elbette, ama daha da önemlisi, Trump'ın reddettiği küresel iklim değişikliğinin doğal bir sonucu olarak dünya üzerinde buz kütlelerinin erimesi sebebiyle Kuzey Denizi önemli bir yeni deniz ulaşım yolu haline gelmekte. Net olarak şunu rahatlıkla söylemek mümkün: Çin'in Batı Avrupa'ya deniz yoluyla güneyden Süveyş kanalı üzerinden erişeceği yolun mesafesi, Kuzey Denizi üzerinden ulaşabileceği mesafenin en az iki misli kadar uzun. Nitekim, Trump da Arktik bölgede Çin'in önemli bir deniz yolu avantajına sahip olduğunu ileri sürerek Grönland'ın ABD kontrolünde olması gerektiğini iddia ediyor.

Neden Panama? Panama Kanalı Pasifik Okyanusu ile Karaip Denizi ve Atlantik Okyanusu arasındaki en kısa deniz yolu ulaşımını sağlıyor. ABD'nin deniz yolu yük taşımacılığının yüzde 40'ı Panama Kanalı üzerinden yapılıyor. Bu kanal olmasaydı, iki okyanus arasındaki deniz ulaşımı Güney Amerika'nın güneyinden Macellan boğazından geçmek dışında bir imkana sahip olamazdı. Bu da Panama Kanalı'nı Asya ile Avrupa ve Doğu Amerika sahilleri arasındaki deniz ticareti ulaşımı açısından büyük öneme sahip bir stratejik konuma kavuşturuyor. Nitekim Trump, bu konuda da Çin'in avantajlı olduğunu ileri sürmekten geri durmuyor ve "Panama Kanalı'nı Çin'in yönettiğini" ileri sürüyor. Bu doğru değil elbette, ama doğru olan şu ki, Panama Kanalı Çin'in deniz ticaretinde Pasifik Okyanusu ile Atlantik Okyanusu arasında çok önemli bir kısa yol.

Neden Kanada? Trump'ın Kanada ve Meksika'ya yüzde yirmibeş gümrük tarifesi uygulayacağını belirtmesi, ardından da Kanada'nın ABD'nin 51. Eyaleti olması gerektiğini ileri sürmesi Amerika kıtasında hegemonyacı bir eğilim içinde olacağını gösteriyor. Tabii her iki ülke ile Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması (NAFTA) çerçevesinde sürdürülen ortaklık ilişkisine tamamen zıt olan bu düşüncenin hayata geçirilmesi ne kadar mümkün olabilir onu zaman gösterecek, ancak Trump'ın "ben yaptım oldu" anlayışı ile hareket ettiği bir çok örnek olduğundan, bunu da dayatmak isteyeceğinden kuşku duymamak gerekir. Kanada'nın "ilhakı" düşüncesini kuvvet kullanarak mı gerçekleştireceği sorusuna "bunu ekonomik baskı ile yapacağı" cevabını vermesi de, Trump'ın niyetinin ne olduğunu gösteriyor. Meksika üzerinde de benzer baskıların olacağı anlaşılıyor.

Bütün bu yayılmacı, hegemonyacı ve uluslararası hukuk ilkelerine aykırı söylemlerin ardındaki temel nedenlerin ne olduğu düşünüldüğünde, asıl hedefin Rusya ve Çin olduğunu görmemek mümkün değil. Arktik havzada su yolları giderek ticari önem kazanıyor. Bu bölgede şimdilik askeri bakımdan en ileri düzeyde olanaklara sahip olan ülke Rusya. Öte yandan, ticari amaçlarla kuzeyin bu yeni su yolunu, iklim değişikliğinin de yarattığı ortamdan yararlanmak suretiyle kullanabilecek ülkelerin de şimdilik öncelikli olarak Rusya ve Çin olacağı belli. Trump bir yandan askeri stratejik amaçlarla bölge üzerinde daha hakim bir ABD pozisyonu elde ederek Rusya'ya karşı dengeleri korumak isterken, bir yandan da Çin'in uluslararası ticaret yollarını kontrol altına almayı, böylece kurguladığı ticaret savaşlarında elini güçlendirmeyi hedefliyor. Açıkçası, Trump küresel gerginliklerin bir numaralı sorumlusu olarak önümüzdeki yıllarda isminden söz ettirecek bir lider.

Küresel gerginlikler ve ticaret savaşlarının Türkiye'yi ilgilendirmediğini düşünmek doğru olmaz. Son yıllarda Türkiye'nin Rusya ile olan ilişkileri, her ne kadar ABD'yi memnun etmese de tüm dünyanın dikkatle izlediği bir konu. Öte yandan, ekonomik açıdan Türkiye'ye yabancı yatırım gelmesi için doğu-batı demeden didinen iktidar, Çin ile ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi için Uygur bölgesiyle ilgili politikalarında bile yumuşama sinyalleri veriyor. Bu iki ülke ile olan ilişkilerin ticari ve ekonomik beklentilerinin ABD tarafından tamamen karşılanabileceğini düşünmek yanıltıcı olur. Dolayısıyla, iktidarın önümüzdeki yıllarda Trump'ın küresel düzeyde atacağı adımlar ve alacağı tedbirler bakımından karşılaşabileceği sıkıntılar kolay aşılabilecek türden olmayacaktır. Bu denkleme bir de Trump'ın Suriye'nin geleceğini Türkiye'ye ihale etmeye hazırlandığına dair verdiği işaretler eklendiğinde, önümüzdeki yılların ne gibi zorluklarla dolu olacağını görmemek saflık olur.

Köşe Yazıları Haberleri