ABD'nin insan hakları raporunda Türkiye: Temel özgürlükler kısıtlanıyor

ABD'nin insan hakları raporunda Türkiye: Temel özgürlükler kısıtlanıyor
ABD'nin raporunda Türkiye'de hükümetin temel özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği ve hukukun üstünlüğünden ödün verdiği tespiti yer aldı.

ABD'nin ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını değerlendirdiği yıllık raporunda, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gözaltılar, yolsuzluk iddiaları, basın ve ifade özgürlüğü sorunları ile Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarına yer verdi. Raporda “Hükümetin temel özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği ve hukukun üstünlüğünden ödün verdiği” tespiti yer aldı.

Amerika’nın Sesi’nde yer alan habere göre ABD Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı raporun özet bölümünde, Türkiye’de 2018’de yapılan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde Avrupa Güvenlik ve İşbirliği (AGİT) gözlemcilerinin medyadaki haberler ve bir cumhurbaşkanlığı seçimi adayının cezaevinde olması dahil kampanya ortamında kısıtlamalara ilişkin kaygılarını ifade ettiği hatırlatıldı.

2018’de kabul edilen ‘terörle mücadele yasası’ altında hükümetin temel özgürlükleri kısıtlamaya devam ettiği ve hukukun üstünlüğünden ödün verdiği kaydedildi.

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDEKİ PROTESTOLAR

Raporda, Ocak 2021’de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Boğaziçi Üniversitesi rektörlüğüne Melih Bulu’yu atamasının ardından polisin şiddet kullanarak protestoları dağıttığı, polisin evlere baskın yaparak 45 öğrenciyi gözaltına aldığı hatırlatıldı.

Uluslararası Af Örgütü’nün öğrencilerin işkence ve kötü muameleye maruz kaldıklarını bildirdiği belirtildi. Öğrencilerin polisin kendilerini gözaltı sırasında ittiği ve darp ettiğini aktardıkları kaydedildi. Rapora göre, en az sekiz öğrenci kıyafetlerini çıkarmaya zorlanarak arandıklarını ve LGBTQI topluluğundan iki öğrencinin polisin kendilerini copla tecavüzle tehdit ettiğini ve cinsel yönelimleriyle ilgili olarak sözlü istismarda bulunduğunu aktardı.

Uluslararası Af Örgütü’nün en az 15 öğrencinin gözaltına alındıktan sonra hastanede tıbbi muayene sırasında kötü muamele rapor ettiğini belirttiği bilgisi de raporda yer aldı.

‘POLİS AŞIRI GÜÇ KULLANDI’

Özellikle İstanbul’da yıl boyunca protestoların devam ettiği, İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre polisin Ocak 2021’den bu yana en az 38 şehirde 700’den fazla göstericiyi gözaltına aldığını tahmin ettiği belirtildi.

İnsan hakları örgütlerinin polisin gözaltılar sırasında sıklıkla aşırı güç kullanımına başvurduğunu bildirdiği kaydedildi. Örneğin İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün Şubat 2021’de polisin gözaltına direnmeyen göstericileri tekmelediğini bildirdiği kaydedildi.

Raporda, hükümetin ‘işkenceye karşı sıfır tolerans’ politikasını takip ettiğini iddia ettiği ve işkence vakalarında kısıtlama tüzüğünü kaldırdığı hatırlatıldı.

İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün 2021 yılı raporunda “Son dört yıl içinde polis gözetiminde ve cezaevinde işkence, kötü muamele iddialarındaki artış Türkiye’nin bu alanda daha önce sağlamış olduğu ilerlemeyi geriletti” şeklindeki tespiti anımsatıldı.

CPT: İNSANLIK DIŞI MERKEZLER

Raporda, Türkiye’deki cezaevlerinin fiziksel koşullar açısından standartları genel olarak karşıladığı ancak aşırı kalabalık olmasından kaynaklanan ciddi sorunların çok sayıda cezaevinde Avrupa Konseyi İşkencenin Önlenmesi Komisyonu’nun (CPT) 2017 ve 2019 yıllarındaki ziyaretlerde insanlık dışı olarak değerlendirilebileceğini söylediği koşullarla sonuçlandığı belirtildi.

Türkiye’deki gözaltı merkezlerinin genel olarak havalandırma ve onarım açısından iyi durumda olduğu savunulurken ancak çok sayıda tesisin yapısal bazı eksikliklerinin bulunduğu ve eksikliklerin bu tesisleri birkaç günden fazla süren gözaltılar için uygun olmayan hale getirdiği belirtildi.

YÜZBİNLERCE KİŞİYE HUKUKSUZ GÖZALTI

Türkiye’de yasaların keyfi tutuklama ve gözaltıyı yasakladığı ve kişinin kanunsuz şekilde gözaltına alınmasına mahkemede itiraz edebilme hakkı tanıdığı ancak çok sayıda güvenilir haberde hükümetin her zaman bu koşulları uygulamadığının gösterildiği belirtildi.

İnsan hakları örgütlerinin, 2016’daki darbe girişiminin ardından yetkililerin terör bağlantılı suçlardan ötürü Gülen hareketi ya da PKK ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle yüz binlerce kişiyi sorgulanabilir delil standartlarıyla veya hukuki süreci tam olarak işletmeden tutuklamaya ve gözaltına almaya devam ettiğini söylediği bilgisine yer verildi. “Hem Türkiye içindeki hem de uluslararası insan hakları örgütleri bu davalardaki hukuki süreci eleştiriyor ve yargının tarafsız olmadığını ve sanıkların kimi zaman kendilerine yöneltilen suçlamalara temel oluşturan delile erişimlerinin olmadığını belirtiyor” denildi.

38 BİN KİŞİYE YARGILAMA ÖNCESİ GÖZALTI

Hukukun üstünlüğünü savunanların Türkiye’de yargılama öncesi gözaltının özellikle siyasi temelli ‘terör’ suçlamalarını içeren davalarda geniş şekilde kullanılmasının bir tür yargısız cezalandırma haline geldiğini not ettiği belirtildi.

Yargılama sisteminin hızlı bir yargılama sağlamadığı, duruşmaların arasında ayların olduğu, kimi zaman yargılamaların iddianamenin hazırlanmasından yıllar sonra başladığı ve itirazların sonuçlanmasının yıllar alabildiği kaydedildi.

Adalet Bakanlığı’nın Mayıs 2021’de açıkladığı verilere göre 38 bin 34 kişinin yargılama öncesi gözaltında tutulduğu ve bunun toplam cezaevi nüfusunun yüzde 13’ünü oluşturduğu belirtildi.

ADİL YARGILANMA HAKKI

Raporda, Haziran 2021’de araştırma şirketi KONDA’nın anketine katılanların yüzde 64’ünün adalet sistemine güvenmediğini söylediği ve Kürt kökenliler arasında bu oranın yüzde 85’e yükseldiğinin görüldüğü belirtildi. Gözlemcilerin bazı yargılamaların sonucunun önceden belli olduğu konusunda endişelerini dile getirdikleri ve yargıda müdahaleye işaret ettikleri belirtildi. “İnsan hakları örgütleri siyasi olarak hassas davalarda hakimlerin sıklıkla gazetecilerin ve gözlemcilerin mahkeme salonuna girmesini yasakladığını, sanıkların sözlerini kestiğini, konuşmalarına izin vermediğini ya da sanığın açıklamasını dinlemeden karar verdiğini aktardığını bildiriyor” denildi.

OSMAN KAVALA VE DEMİRTAŞ DAVALARI

Raporda ayrıca, iş adamı Osman Kavala’nın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) serbest bırakılması ve 2020 yılındaki beraat kararına rağmen cezaevinde kalmaya devam ettiği kaydedildi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Aralık 2021’de Kavala davasında AİHM kararını uygulamadığı için Türkiye’ye karşı ihlal sürecini başlattığı hatırlatıldı.

Alt mahkemelerin zaman zaman Anayasa Mahkemesi’nin aldığı kararları görmezden geldiği ya da kararların uygulanmasını ciddi ölçüde geciktirdiği belirtildi. Hükümetin Avrupa Konseyi üyesi olarak zorunlu olmasına rağmen AİHM kararlarını nadiren uyguladığı ifade edildi.

Avrupa Uygulama Ağı adlı sivil toplum örgütüne göre, Türkiye’nin önceki 10 yıl içinde AİHM kararlarının yüzde 64’ünü uygulamadığı belirtildi. 2016 darbe girişiminin ardından tutuklanan ve suçlanan eski Anayasa Mahkemesi hakimi Alparslan Aslan’ın yargılama öncesindeki gözaltının hukuksuz olduğu yönündeki AİHM kararını uygulamaması bir örnek olarak yer aldı.

8 Aralık 2021’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş davalarında AİHM kararlarını tanımadığını söylediği ve kararların hükmü olmadığını savunduğu kaydedildi.

Eski HDP eş başkanı ve 2018 seçimlerinde cumhurbaşkanlığı adayı olan Selahattin Demirtaş’ın, AİHM kararların rağmen, Kobane Davası ile bağlantılı ‘terör’ suçlaması sebebiyle cezaevinde kalmaya devam ettiği hatırlatıldı. Anayasa Mahkemesi’nin 2020 yılında Demirtaş’ın uzun süreli yargılama öncesi gözaltında tutulmasının hak ihlali olduğuna hükmettiği ancak Kobane Davası hakkındaki soruşturma sebebiyle serbest bırakılmadığı belirtildi.

GERGERLİOĞLU’NUN YAŞADIKLARI

Raporda ayrıca Mart 2021’de ‘terör örgütü propagandası’ iddiasıyla HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürüldüğü hatırlatıldı.

Gergerlioğlu’nun 2016 yılındaki sosyal medya paylaşımları sebebiyle iki yıl altı ay hapis cezasına çarptırıldığı ve Nisan 2021’de Gergerlioğlu’nu tutuklandığı ve cezaevine gönderilmede önce yaşadoğı sağlık problemi nedeniyle hastanede tedavi altına alındığı hatırlatıldı.

Temmuz 2021’de Anayasa Mahkemesi’nin Gergerlioğlu’nun seçilme ve siyasi faaliyetlerde bulunma hakkının ihlal edildiğine hükmettiği, Gergerlioğlu’nun serbest bırakıldığı ve aynı ay içinde de parlamentoya yeniden girdiği belirtildi.

BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ, GAZETECİLERE YÖNELİK SALDIRILAR

AKP hükümetinin muhalefeti ve bağımsız gazeteleri temsil eden gazeteciler hakkında soruşturma açması ve gazetecilerin cezaevine konulmasının ifade özgürlüğünü engellediği belirtilen raporda, medya çalışanlarının oto-sansürün yaygın olduğunu bildirdiğine dikkat çekildi.

Hassas konularda ya da hükümeti eleştiren şekilde yazan ya da konuşan kişilerin soruşturma, ceza, suçlama, işini kaybetme ya da hapis cezası riskiyle karşı karşıya olduğu kaydedildi.

Ana akım medyanın büyük ölçüde hükümet yanlısı şirketler tarafından kontrol edildiğinin belirtildiği raporda, Press in Arrest adlı sivil toplum örgütüne göre savcıların 2018 yılından bu yana gazeteciler aleyhinde açılan davaların yüzde 10’unda ömür boyu hapis cezası talep ettiği belirtildi.

Raporda Diken köşe yazarı ve Halk TV yorumcusu Levent Gültekin’in saldırıya uğradığı, Gültekin’in olay öncesinde, iktidardaki partiyle ittifak içinde olan Milliyetçi Hareket Partisi’ne atıfta bulunarak bu partinin destekçilerinden tehdit aldığını belirttiği kaydedildi. Polisin saldırıyla ilgili soruşturma açtığı, Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün gazetecilerin güvenliğini güçlendirmek için adım atma sözü verdiği ancak ayrıntı vermediği kaydedildi.

Haziran ayında AFP foto muhabiri Bülent Kılıç’ın İstanbul’da onur yürüyüşünü takip edip haberleştirdiği sırada zorla gözaltına alındığı, olay yerine ait fotoğraflar ve Kılıç’la yapılan mülakata göre gazetecinin polisler tarafından yere fırlatıldığı ve sırtı ve boynuna dizleriyle bastırdıkları belirtildi. Kılıç’ın kısa süreli olarak gözaltına alındığı ve daha sonra herhangi bir suçlama olmadan serbest bırakıldığı hatırlatıldı.

Raporda, hükümetin internet erişimini kısıtlamaya devam ettiği, hükümetin şeffaf olmayan yasal bir otoriteyi kullanarak özel online konuşmaları izlediği belirtildi.

Twitter’ın iç şeffaflık raporuna göre 2020 yılının son altı ayında şirketin içerik kaldırılması konusunda 3,749 mahkeme emri ve talebi aldığı kaydedildi.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NİN FESHEDİLMESİ

Mart ayında polisin İstanbul’da düzenlenen Dünya Kadınlar Günü yürüyüşünü kısıtladığı, eylemlerde aralarında 17 yaşında bir gencin de olduğu 13 kadının gözaltına alındığı belirtildi.

Savcıların gösteriye ilişkin görüntüleri inceledikten sonra cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla gözaltı emri verdiği kaydedildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü’nün sorgular sırasında polisin “Tayyip, kaç kaç kaç kadınlar geliyor” şeklinde gösterilerde kullanılan sloganın hakaret olarak değerlendirdiğini aktardığı hatırlatıldı.

Raporda, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Karşı Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Mücadele Edilmesi Sözleşmesi’nden çekilme kararını açıkladığı ve bu durumun kitlesel protestolara yol açtığı anımsatıldı.

1 Temmuz’da İstanbul’da valiliğin izniyle düzenlenen gösteriye binlerce göstericinin katıldığı ancak polisin ikinci sıra polis bariyerini aşmaya çalışan protestocuları dağıtmak amacıyla göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandığı belirtildi.

‘YOLSUZLUĞA KARIŞAN YETKİLİLER CEZA ALMIYOR’

Türkiye’de yolsuzluk suçuna karşı ceza olmasına rağmen hükümetin bu yasayı etkili bir şekilde uygulamadığı ve bazı yetkililerin yolsuzluklara karıştığı ancak ceza almadığı belirtildi.

Raporda, parlamentonun bu konularda denetim organı Sayıştay’a güvendiği ve bu denetim sistemi dışında yolsuzluk dosyalarını araştırma sorumluluğuna sahip düzenleyici bir kurumun olmadığına dikkat çekildi. Yolsuzluk davalarında yargının tarafsızlığına ilişkin endişelerin olduğu belirtildi.

‘RTÜK, YOLSUZLUKLA İLGİLİ HABERLERİ ENGELLİYOR’

Muhalefetteki siyasetçilerin sıklıkla iktidar partisini yolsuzlukla suçladığı, yıl içinde yolsuzluğa ilişkin münferit araştırmacı haberlerin ya da resmi soruşturmaların olduğu kaydedildi. Gazeteciler ve sivil toplum örgütlerinin yolsuzluk konularında haber yapmaları sebebiyle misillemeden korktuğu belirtildi. Mahkemeler ve RTÜK’ün düzenli olarak yolsuzlukla ilgili basındaki haberlere erişimi engellediğine dikkat çekildi.

Hükümet yetkililerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya ilişkin yolsuzluk iddialarını soran gazeteci Musab Turan’ı işten çıkardığı hatırlatıldı. Anadolu Ajansı’nın Turan’ın gazetecilik ilkelerini ihlal ve siyasi propaganda yaptığı gerekçesiyle kovulduğunu belirten bir açıklama yaptığı belirtildi.

Söz konusu açıklamada Anadolu Ajansı’nın savcıların Turan hakkında terör soruşturması açması talebinde bulunduğunun da belirtildiği, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un Twitter’da “Her kim devletimizin ciddiyetine halel getirmeyi amaçlarsa bedelini öder” mesajını paylaştığı da raporda yer aldı.

YANDAŞ VAKIFLARA AKTARILAN KAYNAKLAR

Raporda, Türkiye’de yıl içinde basında yolsuzlukla ilgili güvenilir bazı iddiaların yer aldığına dikkat çekildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin AKP’ye yakın olduğu bilinen TÜGVA’ya yarar sağlayan projelerde aşırı kamu harcamaları iddiaları hakkında hazırladığı raporun sonuçlarına ilişkin haberler gösterildi.

Bu kapsamda, raporda, TÜGVA ve bir başka AKP bağlantılı vakfa belediyenin lüks araçlarının tahsis edildiği ve kamunun toplam zararının 1,6 milyar dolar olduğu yönündeki haberlere yer verildi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 2019’da göreve geldiğinde soruşturma talimatı verdiği, 2020 yılı Aralık ayında İçişleri Bakanlığı’nın soruşturmayı devraldığı ancak bundan sonra soruşturmada ilerleme sağlanmadığına da dikkat çekildi.

ANTİ-SEMİTİZM

ABD’nin raporunda ayrıca İstanbul Başhahamlığı’na göre Türkiye’de yaklaşık 16 bin Yahudi’nin yaşadığı ve cemaatin bazı üyelerinin anti-semitizm endişeleri sebebiyle göç etmeye ya da ikinci bir ülkenin vatandaşlığını almaya devam ettiği belirtildi.

Türkiye’de yıl içinde yazılı basında ve sosyal medyada Yahudi karşıtı söylemin sürdüğü ve Batı Şeria ve Gazze Şeridi’ndeki çatışmaların patlak vermesinin ardından bunların arttığı kaydedildi.

Raporun bu bölümünde Erdoğan’ın Gazze’de İsrail’in hava saldırıları konusunda konuşurken anti-semitik bir söylem kullandığı belirtildi, “İsrailliler beş altı yaşındaki çocukları öldürecek kadar katil. Bunlar kan emmekle ancak doyar” sözlerine yer verildi. Türk yetkililerin bu açıklamanın anti-semitik olduğunu reddettiği de ifade edildi.

Hükümetin, anti-semitizmle ve Yahudi Soykırımı’nın çarpıtılmasıyla mücadele kapsamında Uluslararası Holokost Anma Günü’nü anmaya devam ettiği ve Dışişleri Bakanlığı’nın yazılı bir açıklama yaptığı hatırlatıldı. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın Holokost kurbanları ve diğer soykırımların kurbanlarının anısına ayrılan bir internet sitesi açtığı ve bu sitede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, baş hahamın ve Türkiye Yahudi Cemaati başkanının mesajlarına yer verildiği belirtildi.

Şubat ayında hükümetin 1942 yılında İstanbul açıklarında batan Struma gemisinde ölen 800 Yahudi mülteciyi andığı, törene İstanbul Valisi, Başhaham Haleva ve Yahudi cemaatinin diğer üyelerinin ve diplomatların katıldığı hatırlatıldı.

Gündem