Abdurrahman Tutdere: Deprem bölgesinde hiçbir kamu görevlisi yargı önüne çıkarılmadı

Abdurrahman Tutdere: Deprem bölgesinde hiçbir kamu görevlisi yargı önüne çıkarılmadı
CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ile 6 Şubat depreminin üzerinden geçen 11 ayı, kentte deprem sonrası devam eden sorunları ve depremin etkisi altındaki seçim sürecini konuştuk.

6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli meydana gelen ve 11 ili büyük bir yıkıma uğratan depremlerin 11'inci ayındayız.

Depremde ciddi bir kayıp yaşayan illerden biri Adıyaman oldu. Adıyaman'da binlerce insan hayatını kaybederken binlercesi de yaralandı. Depremin üzerinden neredeyse 1 yıl geçmesine rağmen yaşam normale dönmüyor.

CHP Adıyaman Milletvekili Abdurrahman Tutdere ile geçen 11 ayı, kentte deprem sonrası devam eden sorunları ve depremin etkisindeki seçim gündemini konuştuk. Adıyaman'da ilk üç dört gün kimsenin gelmediği için kurtarılabilecek pozisyonda olan vatandaşın çoğunun donarak hayatını kaybettiğini hatırlatan Tutdere, Hükümete "Kış yaklaştı, havalar soğudu, insanlar gerçekten konteyner kentlerin zor koşullarında yaşıyorlar. Verdiğiniz sözleri tutun ve bir an evvel vatandaşın kalıcı konutlara kavuşması konusunda sözleri yerine getirin" çağrısında bulundu.

11 ay geçti, şebeke suyunun sağlıklı olup olmadığı hâlâ bilinmiyor

Adıyaman'da depremin üzerinden 11 ay geçmesine rağmen hâlâ şebeke suyunun içilebilir olup olmadığına dair açıklama yapılmadığını kaydeden Tutdere, "İnceleme yapıyorlar, numuneler alınıyor. Belediye Başkanlığı resmi bir açıklama yapmadığı gibi Sağlık Bakanlığı da yapmadı" dedi.

'Milletvekili olarak hizmet vermeye devam edeceğim'

Tutdere, yerel haberlerde isminin Adıyaman Belediye Başkanlığı adayı olarak çıkmasına dair de bir açıklama yaptı ve "Ben milletvekili olarak hizmet vermeye devam edeceğim" dedi.

Adıyaman depremde büyük bir yıkıma uğradı. 11 ay geçti. Adıyaman ne durumda? Neler yapıldı? Neler yapılmadı?

Adıyaman'da ilk üç gün dört gün kimse gelmediği için aslında kurtarılabilecek pozisyonda olan vatandaşımızın çoğu donarak can verdi, çoğu da kurtarma gelmediği için vefat etti. Bu manzara Hatay’da Malatya’da, Maraş’ta ve diğer illerde de vardı. Bu konuda bir kere Türkiye'nin depremlere hazırlıksız bir ülke olduğu gerçeği 6 Şubat'ta tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Bundan sonraki süreçte tabii özellikle deprem sonrasında hem bizim çağrılarımız hem sizin gibi bağımsız basın kuruluşların çağrıları üzerinde dikkatleri deprem bölgesine çektik.

Ancak afetlerde ilk süreç çok önemli. Hemen ilk saatlerde müdahalenin olması can kurtarma anlamında çok daha anlamlı ve faydalı oluyor. O anlamda hükümet de zaten buradaki yetersizliği kabul etti. Cumhurbaşkanı geldi, bölgede helallik istedi. Biz geç geldik dedi, itiraf etti. Aslında hukuk devletinde bu itirafı mutlaka bir karşı olması gerekiyordu. Bu gecikmeyi yaratanlar arama kurtarmayı yapmayanlar, insanların ölümlerine ihmalleriyle neden olanların mutlaka hukuk karşısında hesap vermesi gerekiyordu. Ancak gelin görün ki özellikle iktidar anlamında hiç hesap veren olmadı. Hiçbir bakan istifa dahi etmedi. Her şey normalmiş gibi süreç devam etti.

Özellikle depremden hemen sonra iktidarın, Cumhurbaşkanı’nın vaatleri vardı. Kimsenin mağdur olmayacağı, kalıcı konutlara hemen geçileceği konusunda çeşitli açıklamalar oldu. Kalıcı konutlar konusunda da işler istendiği gibi değil. Mesela seçim bölgem Adıyaman’da da başka illerde de teslim edilen konut yok. Oysa hükümet bir yıl içerisinde konutları teslim edeceğini söylemişti. Ancak rakamlara, temeli atılan inşaatlara baktığımızda bu işlerin kesinlikle bir yıl içerisinde bitmesi mümkün olmadığı şeklinde. Biz hükümete, sizin aracınızı da çağrı yapmış olalım. Kış yaklaştı, havalar soğudu, insanlar gerçekten konteyner kentlerin zor koşullarında yaşıyorlar. Verdiğiniz sözleri tutun ve bir an evvel vatandaşın kalıcı kavuşması konusunda sözleri yerine getirin.

Depremin 6'ncı ayında Adıyaman’a gittiğimde hala suya erişim yoktu. İnsanlar konteynerlerde 2-3 haftada bir duş aldıklarını ifade ediyor, mahallelerde ise sabahları insanlar su sıralarına giriyordu. Bu konuda bir gelişme var mı?

Adıyaman'daki şehir şebeke suyunun içilip içilmediği noktasında henüz bir açıklama yapılmadı. İnceleme yapıyorlar, numuneler alınıyor. Belediye Başkanlığı’nın resmi bir açıklama yapmadı gibi Sağlık Bakanlığı da yapmadı. Biz bunu defalarca dile getirdik ‘bir şey söyleyin bu su içilebiliyor mu içilemiyor mu?’ diye. Ancak yanıt alamadık. Bu konu hâlâ muamma.

Bunu TBMM gündemine de taşıdık. Yine bir açıklama yapılmadı. Oysa bu kentler yoksul kentler ve buradaki yoksul mahallelerde insanlar bu suyu içiyor. Eğer gerçekten su içilemeyecek durumdaysa önümüzdeki süreçte çok büyük bir halk sağlığı sorunu ile karşı karşıya kalacağımız belli.

3.png

Bu konuda yetkilileri tekrar uyarıyoruz. Adıyaman’da veya diğer deprem illerinde en temel insan hakkı olan temiz suya erişim hakkında vatandaşların faydalanabilmesi için gerekli çalışmalar bir an evvel yapılmalı.

Müteahhitler aracılığıyla ihale yöntemiyle sular dağıtılıyor. Burada da bir sorun var. İçme suyunun kim tarafından sağlandığı ve buna ne kadar masraf edildiği konusunu sorduk hükümet yetkilerine ama sağlıklı bir cevap alamadık. İnsanların aklına bazen şu da geliyor: Şebeke suyu içilebilir ancak kendi yandaş müteahhitleri içme suyunu oraya sağlasınlar ve bir kar etsinler diye ihaleler onlara mı bırakılıyor? Böyle bir durum mu var?

Peki depremden etkilenen kentlerde yurttaşlara yapılan kira yardımı yeterli mi? Kentte kira fiyatları ne kadar?

En büyük sorunlardan bir tanesi aslında kiracıların durumu. Bölgede kiracılara konteyner da verilmiyor. Sebebi de şu:

Deprem sonrası vatandaşlara iki tercih yapma hakkı verildi. Ya kira desteği alacaksınız ya da konteyner tercih edeceksiniz. Tabii bazı yurttaşlarımız deprem sonrası bulundukları bölgeleri terk ettiler. Malatya, Hatay ve Adıyaman’dan büyük şehirlere, batıya insanlar göç etmek zorunda kaldı. Göç ettikleri yerlerden nakit ihtiyacından kaynaklı olarak insanlar haliyle kira desteğini tercih ettiler ama zaman ilerledikçe kendi yurtlarına, kendi memleketine döndüler.

İnsanlar döndüklerinde konteyner talebinde bulundular ancak Valilikler tarafından ‘siz kira desteği alıyorsunuz, size konteyner veremeyiz’ denildi. Bu gerçekten çok anlamsız bir uygulama ve bu uygulamanın derhal son bulması gerekiyor. İnsanlar kira desteğinden vazgeçiyorlar ancak vazgeçme talepleri alınmıyor.

Öte yandan verdikleri kira destekleri de günün ekonomik koşullarına, enflasyona göre gerçekten komik bir rakama dönüşmüş durumda. Kiracılara 3 bin lira veriliyor. Evi yıkılan ev sahiplerine 5 bin lira veriliyor. Oysa şu anda Anadolu'da, bizim ilçelerimizde bile en kötü evler 10 bin liradan başlıyor. Mesela Adıyaman merkezde 15 bin liradan aşağı ev yok. 1+1’ler, 2+1’ler bile bu fiyatta. O yüzden bunun adına kira desteği denilemez. Hükümetin bu konuda adım atması gerekiyor.

Bütçe görüşmelerinde Maliye Bakanı ‘para sorunumuz yok, kaynak sorunumuz yok’ dedi. Buradan çağrı yapmış olalım ‘Madem kaynak sorunuz yok, vatandaşın kira desteklerini veya nakdi yardımları arttırın. Vatandaşa en azından bu konuda kendi ihtiyaçlarını giderebilecek bir duruma gelsin.’

Depremzede aileler bize ulaşıyor ve herkes şikayetçi. Ciddi bir şekilde ‘Biz kiradan vazgeçiyoruz. Yeter ki bize konteyner verilsin’ talebi var.

Bu talebi yerine getirmek bu kadar zor mu?

Hükümet bu konuda gerçekten sağlıklı bir adım atamadı, bir planlama da yapamadı. Gerçekten kira desteği veriyorsanız piyasa koşulları neyse o oranda destek vermeniz gerekirdi. Bunu yapmadılar.

Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim, deprem sonrasında özellikle işyerlerinde ve evlerde eşyaları hasar gören vatandaşların zararını tespit etmek için Zarar Tespit Komisyonları, Valilikler tarafından Defterdarlıklar bünyesinde kuruldu. Ancak bugüne kadar vatandaşların evlerindeki eşya bedelleri, işyerindeki eşyaların bedelleri ödenmedi. Maliye Bakanlığı her defasında top çeviriyor ve bir türlü vatandaşın bu zararını karşılamıyor. Yani bu ev eşyalarının ve işyerindeki eşya bedellerinin ödenmesi gerekiyor. Daha neyi bekliyorlar? Üzerinden bir yıl geçti. Eşya bedeli, raporlar hazır komisyon testlerini yapmış durumda.

Bütçe görüşmelerindeki konuşmanızda konteynerlerin kiraya verildiğini dile getirdiniz. Bu sözünüz de tartışma konusu oldu. Kiradan kastınız neydi?

Şu anda deprem illerinde devlet, hükümet kira desteği adı altında nakdi destek alanlara konteyner vermiyor. Devlet şunu diyor vatandaşlara, ‘Siz depremzede ev sahibi iseniz eviniz yıkılmışsa 5 bin lira nakdi destek vereceğim. Ev sahibi değil kiracı iseniz ben size 3 bin lira vereceğim. Ama siz eğer konteynerde kalıyorsanız size bu 5 bin lira ve 3 bin lirayı vermiyorum. Bu ne demektir? Yani 5 bin liranın yerine konteyner veriyor. Bu dolaylı olarak konteyneri 5 bin ve 3 bin lira karşılığında depremzedeye kiralamaktır. Bunu hiç kimse inkar edemez. Konteynerde yaşayan vatandaşlar da depremzededir. Onların da nakdi desteğe ihtiyacı devam etmektedir.

Peki konteyner kentler ne durumda? Yağmur yağdığında ciddi sorunlar oluşuyor. Hatay’da bir depremzede yağmur yağması sonucunda elektrik çarpması nedeniyle hayatını kaybetmişti. Bu tarz sorunlar karşısında önlem alınıyor mu?

Şu anda konteyner kentlerde su baskınlarıyla karşılaşıyoruz. Konteyner kentlerin büyük bir kısmında altyapı ve çatılar düzgün olmadığı için konteynerler akıyor. Konteynerlerin üstünü çadır örtmek suretiyle vatandaşlar koruyor düşünebiliyor musunuz? Yani konteynerler o zamanki şartlarda acele yapıldığı için veya gerekli denetimler yapılmadığı için sağlıklı şekilde hizmet veremiyor. Burada sorunlar çok yani konteyner kentlerde düşünün ki çok dar bir alanda 20 metrekarelik bir alanda 5 kişilik 6 kişilik, 10 kişilik aileler kalıyor. Üst üste insanlar tabir yerinde ise yatmak zorunda kalıyor.

Ayrıca konteyner kentlerde şiddet de artmış durumda. Kadına şiddet, çocuklara şiddette artış var. Bunun çok farklı yansımaları var. Yeteri kadar konteyner kentlerde psiko-sosyal destek de yok. İnsanların yaşadığı travmayı hafifletecek destekler yetersiz.

Köylerde durum nasıl? Kış mevsimindeyiz…

Özellikle merkezlerde yine elektrikle ısınma sağlanıyor ama kırsalda durum böyle değil. Çünkü verilen konteynerler hiçbir şekilde barınma ihtiyacını karşılamıyor. Kırsalda kalanlara halk arasında 'Çin konteyneri' olarak tabir edilen konteynerler verildi. Bunların yalıtımı yok. Normal plastikten bir şey ve sizin burada -20 derecelerde kalma şansınız zaten yok. Soba kurma imkanı da yok.

Biz bunu Valiliğe ve buradaki yetkililere söylediğimizde ‘Bunun ısıtmasını elektrik sobası kullanmak suretiyle yapacağız’ dediler. Ama köylerde elektrik kesintileri çok fazla oluyor. Kışın hatlar kesiliyor, kar yağışı oluyor. Dolayısıyla burada da aslında bir alternatif çözümün daha geliştirilmesi gerekiyordu ama bu saate kadar yapılmadı.

Köylerde kalıcı konutlarla ilişkin hala yer tespitlerinin yapılmadığı yerler de var. İnşaatlarına başlanmayan yerler var. Bunları özellikle gündeme taşımak lazım, takip etmek lazım. Bu işin kırsal boyutu var, köyler var, mezralar var ve buradaki insanlar depremzede bunların feryatlarını çok kimse çok duymuyor ama en büyük mağdurlarda köylerde ve kırsallarda.

İnsanlar kendi yurdunu kendi topraklarını terk ettirmek istemiyorlar. Ancak hala orada çok ağır koşullarda kalıyorlar.

Köylerdeki depremzedelerin topraklarını terk etme riski var mı?

Tabii eğer bu kısa süre içerisinde hem kırsaldaki hem de yereldeki insanların talepleri karşılanmazsa haliyle insanlar terk etmek zorunda kalabilir. Biz zaten onun için feryat ediyoruz; daha büyük bir göç yaşanmadan veya gidenler geri gelsin diye oradaki hayat koşullarının iyileştirilmesi gerekiyor. Buralarda normal yaşam standartlarının vatandaşa sağlanması gerekiyor.

Deprem gündemini çok yakından takip ediyorsunuz. Pek çok soru önerileri veriyorsunuz. Net bir yanıt alabiliyor musunuz?

Halk olarak şu anda Türkiye’nin en büyük beka sorunu depremler ve doğal afetlerdir. Biz elimizden geldiğince bu konuyu gündemde tutmak suretiyle iktidarı çözüme zorlamak için elimizden geleni yapacağız.

Partimiz de Sayın Genel Başkanımızın da bu konuda ciddi bir hassasiyeti var. Bakın ben size bir şey göstereceğim. Bu Deprem Araştırma Komisyonu’nun raporu, 6 Şubat’tan sonra Meclisin bizzat oluşturduğu ve gerçekten çok kapsamlı olan bir rapor. Bu konuda bakanlıkların, kurumların, Meclisin yapması gereken işler tek tek belirlenmiş ancak bir türlü bu Deprem Araştırma Komisyonu raporundaki öneriler Meclis gündemine getirilmiyor. Biz getirdiğimizde de yanıt alamıyoruz. Oysa özellikle yöneticilerin, idarecilerin bunu başucu kitabı olarak yanında tutması gerekiyor. Biz bunu gündemde tutmaya ve hatırlatmaya devam edeceğiz.

tutdere-1.png

Geçtiğimiz günlerde İsias Oteli davasını takip ettiniz. Bir hukukçu olarak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu davada sadece şu an mühendisler, bina sahipleri vs. yargılanıyor. Aslında burada eksik olan İmar Barışı’ndan dolayı izinleri veren belediyeler, kamu görevlileri ve bu işin içinde olanların mutlaka yargı, önüne çıkıp hesap vermesi gerekiyor. Sadece İsias değil deprem bölgesinde devam eden tüm davalarda eksik olan kısım bu taraf. Bu davalarda sorumluluğu olan kamu görevlileri hala daha yargı önüne çıkmadı. Savcıların, yargının bu konuda çalışma yapması gerekiyor.

Sizce yargılanacaklar mı?

Bizim anlayışımıza göre burada kim sorumluysa, insanların ölümünden kim sorumluysa herkesin adalet önünde hesabını vermesi gerekiyor. Aksi takdirde bu tür acıların bitmesi veya bunun üstesinden gelme şansımız yok, ihmalleri önleyemeyiz.

Cezalarında caydırıcı olunması gerekiyor. Burada mevcut mevzuatımız neyi öngörüyorsa o çerçevede yargılama yapılması gerek. Deprem illerinde deprem sonrasında Cumhuriyet Savcıları soruşturmaları yaptılar, delilleri kısmen topladılar. Bundan sonraki süreçte eğer siyasetin müdahalesi çok olmazsa yargı doğru kararlar verecektir. Burada bilirkişi incelemeleri yaptırılıyor ve oradan sonra teknik raporlar dosyalara giriyor ve ona göre yargı süreçleri devam ediyor. Biz de bunu takipçisi olacağız. Kamunun beklentisi burada vicdanları birazcık rahatlatacak kararların çıkmasıdır. Bundan sonraki sürece de en azından buradan çıkacak kararlarda belki sorumluluk mevkinde bulunan kurumları, yöneticileri, idarecileri daha dikkatli olmaya ve görevlerini yaparken kanuna uygun davranmaya vesile olacaktır. Bunun için önemli bu davalar.

Adıyaman'da da bazı bölgeler rezerv alan ilan edildi. Rezerv alan uygulamasını nasıl yorumluyorsunuz?

Rezerv yapı alanı uygulaması ilan edildikten sonra kamuoyunda ciddi tartışmalar ortaya çıktı. Tartışmaların odağında da hepimizin bildiği üzere mülksüzleştirme konusu vardı. Normal şartlarda bu uygulama özel mülk sahiplerinin haklarını koruyacak biçimde düzenlenirse elbette ki olumlu sonuçlarının olacağını düşündüğümüz bir uygulama. Ancak, yürütülen tartışmalarda olduğu gibi bir mülksüzleştirme, haksız yere özel mülkiyet hakkını engelleyecek boyuta gidecekse elbette onay görecek bir yanı yok. Depreme dirençli kentlerin inşası için mülk sahipleri ile ilgili Bakanlığın koordineli bir şekilde çalışması ve mülkiyet hakkını koruyacak tedbirlerin, mülk sahiplerinin de rızası dahilinde hayata geçirilmesi önemlidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak konunun takipçisiyiz.

Biraz da seçim gündemine gelmek istiyorum. Deprem bölgesinde konteyner kentlerde seçim öncesi dağıtılan yemeklerin seçim sonrası sonlandırıldığı ya da 3 öğünden 1 öğüne indirildiğini söylemişti depremzedeler. Seçimlere doğru yaklaşırken bu ve buna benzer hamleler bekliyor musunuz?

Tabii ki bu iktidar biliyorsunuz insanların en zor anını siyasi ranta dönüştürme konusunda son derece becerikli. Seçim yaklaşıyor. Seçim vaadi olarak evlerin yapılacağı, TYP (Toplum Yararına Programlar) adı altında gençlerin iş sahibi yapılacağı veya sizin dediğiniz gibi pansuman bir takım tedbirleri ileri sürmek suretiyle insanların oyunu devşirmek için bir takım hareketler içerisinde bulunacaklardır ki geçmişte de bunu yaptılar. Mayıs seçimlerinde de öncesinde de bunu yaptılar. Biz yerel seçim öncesi de bu tür hareketleri bekliyoruz.

Ancak biz halkımıza şu çağrıyı yapıyoruz. İktidarın bu yapay, sadece pansuman nitelikli önerilerine ve vaatlerine kanmayın. Bu sistem, bu iktidar sizi depremde acılarınızla baş başa bıraktı. Yalnız bıraktı. Yakınlarınızı kaybettiniz, canlarınızı kaybettiniz. İktidarın bu şekildeki şirinliklerine asla prim vermeyin. Bizim halkımızdan beklentimiz talebimiz bu şekilde.

CHP'nin belediye başkanlığı için çalışmaları nasıl gidiyor?

Burada hedefimiz gerçekten Türkiye’nin bütün belediyelerinde ciddi bir başarıyı sağlamak. Büyük şehirlerimizi koruyup üstüne yeni büyük şeyler eklemek. Bu şekilde bir çalışma var. Bazı bölgelerde ön seçimler yapılıyor. Ben de şu ana kadar iki bölgedeki ön seçimleri yapan gözetmen olarak görev aldım.

Adıyaman’da da biz tabii çoğu belde ilçelerimizde, adaylarımızı belirledik. Merkez ilçemiz için de çalışıyoruz. Buradaki hedefimiz merkez ilçede geniş bir halk desteğiyle halkın işbirliğini sağlayarak seçimlere girmektir. Çalışmalarımız iyi bir aşamaya geldi. Önümüzdeki birkaç gün içinde somutlaştırıp ay sonuna doğru kamuoyuyla paylaşacağız.

Adıyaman diğer şehirlerden farklı olarak depremin gölgesinde girecek seçimlere. Bu yüzden yurttaşlar oy verirken bu konuyu göz önünde bulunduracaklar mı sizce?

Genel seçimler depremin hemen sonrasında olduğu için vatandaşlarda şok etkisi vardı ve insanlar kendini çok yalnız hissettiler. Orada hükümetin ve devletin desteğinin ancak iktidar tarafından gelebileceği gibi bir algıyla hareket ettiler. Ancak şu anda bu ortam dağılmış durumda. Vatandaşların şok etkisi gittiği için adayları, partileri, projeleri, vaatleri ve sosyal belediyeciliği göz önünde bulunduracak tercih yapacaklardır. Bu tercihlerini yaptıklarında da büyük bir çoğunluğu CHP adaylarını destekleyeceklerdir ben o şekilde düşünüyorum.

Yerel basında Adıyaman’da adaylık için sizin isminiz geçiyor. Böyle bir gündem var mı? Bu fikre nasıl bakıyorsunuz?

Şu anda ben Adıyaman milletvekiliyim. İkinci dönemimdeyim. Ben milletvekili olarak çalışmaya devam edeceğim. Ama halkın gündeminde tabii vatandaşımızın bizi belediyeye yakıştırması da bizi memnun ediyor.

Benim şahsen böyle bir kararım yok ama halkta, Adıyaman kamuoyunda ismimizin geçmesi, milletin bizi belediye yakıştırması da söz konusu. Ama dediğim gibi ben milletvekili olarak hizmet vermeye devam edeceğim ama Adıyaman halkını rahatlıkla gidip oy vereceği, onları gerçekten yaşanılabilir bir kent oluşturacak bir belediye vizyonuna sahip bir belediye başkanı adayıyla mutlaka buluşturacağız.

dji-0954.jpg

Son olarak Ankara’da Pazar günü gerçekleşecek miting için de bir çağrı yaptınız sosyal medyadan. Son aylarda yargıda yaşananları bir hukukçu olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gerçekten bu yaşananların hukukla izahı yok. Şimdi bizim mevcut anayasamıza göre herkesin Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyması gerekiyor. Anayasanın amir hükmü. Ama gelin görün ki hukuku yani mevzuatı anayasa uygulamakla görevli olan Yargıtay 3. Dairesi uymadı buna. Bunun hukukla açıklanacak bir şey yok. Gerçekten her şey açık ve net. Yani sözün bittiği yer diyebiliriz.

Burada hukuksuzluğun tavan yaptığı, hukuktan, demokrasiden uzaklaşıldığı bir ortamı yaşıyoruz. Bu ülkeye kaybettiriyor, bu Türkiye'deki hukuka olan güveni yerle bir ediyor ve insanları da tedirgin ediyor. Aslında bu tedirginlik sadece muhalefette değil iktidar tabanında da var. Yani hiç kimse, hiçbir yurttaş kendi ülkesinde kendi mahkeme kararlarına yine bir mahkemenin uymamasını kabul etmez, doğru da bulmaz. Böyle bir ortam var.

Bütün yurttaşlarımızı, demokrasiden, hukuktan yana olan herkesi, görüşü, fikri ne olursa olsun Anayasa’ya sahip çıkmaya, demokrasiye sahip çıkmaya davet ediyoruz. Çünkü hukuk hava ve su gibidir. Bir yok olursa hepimiz nefessiz, hepimiz susuz kalırız.

Bir yandan tüm bunlar yaşanırken ‘hilafet’ çağrılı yürüyüşler yapılıyor…

Şimdi iktidarın tavrından cesaretlenen odaklar var. İktidarın bu yanlış uygulamalarından, bu hukuk tanımazlığından cesaretlenen bir takım odaklar var. Hukuk yavaş yavaş ortadan kaldırılıyor. Hukuk ortadan kaldırılırsa, Anayasal düzen ortadan kaldırılırsa herkes kendi hukukunu devreye sokmaya çalışacak. O zaman da devletin güvenliği tehlike ve tehdit altında kalacaktır. Onun için biz uyarıyoruz, iktidarı ve ‘aklınızı başınıza alın bu iş eninde sonunda gelir sizi bulur ve Türkiye'de bu ülkede yaşamı insanlar için çekilmez bir hale getirir’ diyoruz.

Onun için sadece siyasi pencereden bakmamak lazım. Bunu herkesin akıl süzgecinden geçirmesi gerekiyor ve hukuka uyması gerekiyor. İktidar partisi geçmişte aslında 15 Temmuz’da tecrübe etti. Ama gelin görün ki bu iktidar 15 Temmuz'dan ders almamış. Ders almış olsaydı bu tür şeylere zaten müsamaha göstermezdi.

Bugün Türkiye'de legal örgütler, mafya baronları, çeteler cirit atıyor. Son dönemlerde her ne kadar İçişleri Bakanı’nın bir takım gayretleri varsa da bunlar yeterli değil. Bunun daha da arttırılması gerekiyor. Hukuku tesis etmek lazım. İnsanların can güvenliğini, mal güvenliğini bu ülkede tesis etmek lazım. Bunun da sigortası Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Demokrasinin merkezi burasıdır.

Gündem