AİHM'de tek dava iki önemli karar: “HSK’nın tüm kararları yargı denetimine açılmalı, hakim savcılar özgürce konuşabilmeli”

AİHM'de tek dava iki önemli karar: “HSK’nın tüm kararları yargı denetimine açılmalı,  hakim savcılar özgürce konuşabilmeli”
AİHM: "Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun meslekten çıkarma dışındaki kararlarına karşı da mahkeme yolu açılmalı. Hakim ve savcılar, baktıkları davalarla doğrudan ilgili olmadığı sürece hak ve özgürlüklerle ilgili açıklama yapabilmelidir”

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), “Hukuk Reformu Paketi” hazırlığındaki AKP’ye zor bir görev yükledi: Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun meslekten çıkarma dışındaki kararlarına karşı da mahkeme yolu açılmalı. AİHM aynı zamanda, “hakimler kararları ile konuşur” görüşüne karşı, “Hakim ve savcılar, baktıkları davalarla doğrudan ilgili olmadığı sürece hak ve özgürlüklerle ilgili açıklama yapabilmelidir” görüşünü savundu. Bu görüşleri içeren karara, AİHM’deki Türk Yargıç Saadet Yüksel de katıldı.

Ankara’nın “hukuk reformu” hazırlıklarını yaptığı bir döneme denk düşen karar, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun Yargıtay Savcılığı’ndan, önce İstanbul’a düz hakim olarak, ardından da Çankırı hakimliğine gönderilmesine neden olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) kararlarını AİHM’ye taşıması üzerine verildi.

“HSK kararlarına mahkeme yolu olmalı”

Halen Ankara Barosu’na bağlı serbest avukatlık yapan eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, Birlik başkanlığı döneminde, Ergenekon soruşturmaları sırasında yapılan uygulamalar başta olmak üzere birçok konuda görüşlerini açıklamıştı.

O dönemde ismi Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) olan Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) 2’nci Dairesi Eminağaoğlu’na kınama cezası vermiş, bu karar Kurul’un Genel Kurulu’nda da kabul edilmişti. Eminağaoğlu, bu karara bağlı olarak da İstanbul’dan Çankırı’ya gönderilmişti.

Eminağaoğlu HSYK kararlarına karşı mahkeme yoluna gidilemediğinden dosyayı doğrudan AİHM’ye taşımıştı.

Eminağaoğlu, “Adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini”, “İfade özgürlüğünün engellendiğini” ve telefonlarının usule aykırı olarak dinlenerek “Özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini” savunmuştu.

AİHM 2’nci Dairesi başvuruyu 9 Mart’ta karara bağladı. Daire, Eminağaoğlu’nun her üç iddiasını da ayrı ayrı ele aldı.

Eminağaoğlu’nun ilk olarak, HSYK 2’nci Dairesi’nin karar alırken,  “hakkındaki soruşturmanın yasal incelemesinin yapılmadığını, Daire’nin kararına karşı bağımsız bir mahkemeye başvuru hakkının Anayasa ile engellenmiş olduğunu, bu nedenle adil yargılanma hakkının kısıtlandığını” savunmuştu.

AİHM, Eminağaoğlu’nun iddialarını yerinde buldu ve adil yargılanma hakkının engellendiği gerekçesiyle Türkiye’yi mahkum etti. AİHM, hukukun üstünlüğü için HSYK (Bugünkü adıyla HSK) kararlarına karşı yargı yolunun gerekliliğine işaret etti.

AİHM’nin kararının gerekçesinde, bugünkü “Hukuk Reformu Paketi” hazırlıklarına ışık tutacak kapsamlı değerlendirmeler yapıldı.

AİHM öncelikle, hakimler ve savcılar hakkındaki disiplin kararlarının “kamu düzeni için gerekli bir işlem” mi yoksa “medeni haklarla ilgili bir karar” mı olduğu tartışmasını yaptı. “Bu, medeni haklarla ilgilidir” sonucuna vardı ve “Kişinin, medeni haklar ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda karar verilirken bu davanın yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız mahkemelerde kamuya açık bir yargılama yapılmasını isteme hakkı vardır” dedi.

AİHM, 2010 Anayasa referandumu ile HSYK’nın sadece “meslekten çıkarma” kararlarına karşı mahkemeye başvurulabilmesi yolunun açıldığını ancak bunun kınama ve diğer disiplin cezaları için de geçerli olması gerektiğini vurguladı. AİHM, Hükümet’in, “HSYK, Anayasa’ya göre hakim savcı teminatına göre kurulmuş bir organdır ve bağımsızdır” tezine karşılık özetle şu değerlendirmeleri yaptı:

“Herkes, medeni hak ve yükümlülüklerine ilişkin herhangi bir iddiayı, mahkeme önüne getirme hakkına sahiptir… Bunun illa ki bir hukuk mahkemesi olması gerekmez ama tam yetkiye sahip yürütmeye ve taraflara karşı bağımsızlığı gibi bir dizi gereklilikleri karşılaması gerekir… Bunun standart bir mahkeme olması zorunlu değildir…. HSYK, Türk hukuk sisteminde de bir mahkeme olarak görülmemektedir… HSYK 2’nci Dairesi’nin önündeki yargılamanın (Eminağaoğlu’na kınama cezası verilmesi süreci) usule ilişkin güvencelerin gereklerine uygun olduğu sonucuna varmak zordur…”

HSYK 2’nci Dairesi’ndeki karar sürecinin dosya üzerinde işlediğine işaret eden AİHM, bu durumun hakim – savcıya çok az güvence sağladığını belirttiği kararında, “Dahası, HSYK 2’nci Dairesi, duruşma yapmadan karar vermiştir. Tanık çağırmamıştır veya dinlememiştir. Bu ilkel bir muhakeme içeriyor” ifadelerini kullandı.

AİHM, idari bir makam olarak tanımladığı HSYK’nın tüm kararlarına karşı mahkeme yolunun açık olması gerektiğini şu ifadelerle kararına aktardı:

“Mahkeme, medeni haklar ve yükümlülükler konusundaki uyuşmazlıkları belirleyen bir idari organın bazı açılardan 6 / 1 maddesine uymadığı durumlarda bile, bu organ önündeki yargılamalar tam yargı yetkisine sahip olan ve 6 / 1 maddesinin teminatlarını sağlayan bir yargı organının müteakip kontrolüne tabi ise yani, idari bir makam önündeki yargılamalarda tespit edilen herhangi bir yapısal veya usulsel eksiklik, tam yargı yetkisine sahip bir yargı organı tarafından müteakip kontrol sırasında giderilirse Sözleşme ihlali bulunmadığına yönelik yerleşik içtihadını yinelemektedir. Burada durum böyle değildir. Hükümet, söz konusu disiplin cezasının herhangi bir yargısal incelemeden çıkarılmasını haklı kılacak herhangi bir gerekçe öne sürmemiştir .

 Yukarıdakilerin ışığında Mahkeme, yetkili disiplin makamı tarafından başvurucuya uygulanan uyuşmazlık konusu yaptırımın yargısal fonksiyonu yerine getiren başka bir organ veya olağan bir mahkeme tarafından incelenmediği sonucuna varmaktadır. Bu koşullarda, davalı Devletin, başvurucunun mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verdiği görüşündedir.

Buna göre, bir davanın kanunla kurulmuş bir mahkeme tarafından incelenmesi gerektiği ilkesinin ihlali nedeniyle Sözleşme'nin 6 / 1 maddesi ihlal edilmiştir.”

“Hakimler konuşabilmeli”

Eski YARSAV Başkanı Eminağaoğlu hakkındaki disiplin cezasının dayanakları arasında, başta Ergenekon soruşturmaları sırasında dönemin özel yetkili savcısı Zekeriya Öz’ün özellikle Gazeteci Mustafa Balbay’ı gözaltına aldırma şekline karşı açıklamaları vardı. Eminağaoğlu ayrıca  katledilen Gazeteci Hrant Dink’in yargılandığı davaya ilişkin de açıklamalar yapmıştı.

HSYK, Eminağaoğlu’na disiplin cezası verip Çankırı’ya gönderirken bu açıklamalarının “hakimlik mesleğinin şeref ve onurunu bozduğunu” ileri sürmüştü.

Eminağaoğlu ise bu açıklamaları nedeniyle kendisine ceza verilmiş olmasının ifade özgürlüğünün engellenmesi anlamına geldiğini savunmuştu.

Hükümet de AİHM’deki savunmasında Eminağaoğlu’nun Yargıtay Savcısı olarak yaptığı bu açıklamaların Yargıtay’a ve yargıya olan güveni sarstığını iddia etmişti. Hükümetin savunmasında, hakim savcıların açıklama yapamayacağı görüşü de işlemişti.

AİHM, yargı içindeki kamu görevlilerinin ifade özgürlüklerini kullanırken elbette hassas davranmaları gerektiğini, bu hassasiyetin bakmakta oldukları davalar karşısında daha sıkı gözetilmesi gerektiğini vurguladıktan sonra Eminağaoğlu’nun açıklamalarının bakmakta olduğu bir davaya ilişkin olmadığını kaydetti. Kararın ilgili bölümde, “Mahkeme (AİHM), başvuruna verilen disiplin cezasının adalet sistemindeki mesleki davranışlarıyla doğrudan bağlı olmadığını gözlemlemektedir… Buradaki ifade edilen hususlar kamu görevini yerine getirmesi ile ilgili değil, ifade özgürlüğü ile ilgilidir” denildi.

Eminağaoğlu’nun bu açıklamaları YARSAV Başkanı sıfatı ile yaptığını vurgulayan AİHM karında özetle şu değerlendirmeleri yaptı:

“Ayrıca başvuranın söz konusu tarihte yargı meslek mensuplarının çıkarlarını ve hukukun üstünlüğü ilkesini savunan YARSAV’ın da başkanı olduğu unutulmamalıdır.  Mahkeme, bir sivil toplum kuruluşunun kamu yararına olan konulara dikkat çektiğini, basınınkine benzer bir öneme sahip kamu bekçisi rolü oynadığını kabul etmektedir… Sonuç olarak başvuran, yasal olarak faaliyet gösteren bir dernek başkanı olarak adalet sisteminin işleyişi ile ilgili sorunlar hakkında fikir beyan etme hakkına sahiptir.”

Kararda, “Bu tür sorunların siyasi sonuçları olsa bile kendi başına bir yargıcın konu hakkında açıklama yapmasının engellenemeyeceği”ne de vurgu yapıldı.

Kararın bu bölümünde sonuç olarak, Eminağaoğlu’nun, AİHS’nin 10’uncu maddesinin güvence altında tuttuğu ifade özgürlüğünün engellenerek Türkiye’nin bu maddeyi ihlal ettiği belirtildi.

“Dinlemelerle özel hayatı ihlal edildi”

Eminağaoğlu, hakkındaki disiplin cezasına dayanak yapılan açıklamaları yaptıktan sonra aynı zamanda Ergenekon davalarının da sanığı yapılmış, yargılama sonunda beraat etmişti. İstanbul Başsavcılığı bu davanın soruşturması sırasında Eminağaoğlu’nun özel ve Yargıtay’daki odasının telefonlarını da dinlemişti.

Bu telefon kayıtları beraat kararından sonra Eminağaoğlu’nun talebi üzerine İstanbul Başsavcılığı’nın kayıtlarından imha edilmişti ancak HSYK’daki disiplin cezasında yine karşısına çıkmıştı.

Eminağaoğlu AİHM’ye yaptığı başvuruda, aslında imha edilmiş gibi gösterilen konuşmalarının dinlenmiş olması nedeniyle özel hayatının gizliliğinin ihlal edildiğini de savunmuştu.

AİHM, Eminağaoğlu’nun bu iddiasını da yerinde bularak, Türkiye’nin “Özel hayatın gizliliğini” ihlal ettiğini tespit etti.

TÜRK YARGIÇ DA AYNI GÖRÜŞLERDE

 

AİHM’de, kişilerin yaptıkları başvurular incelenirken kural olarak o kişinin uyruğu olduğu ülkenin AİHM’deki temsilcisi olan yargıç da heyette bulunuyor. Bu nedenle AİHM 2’nci Dairesi’ndeki müzakerelere Türkiye’nin AİM’deki yargıcı Saadet Yüksel de katıldı.

AİHM 2’nci Dairesi’nin değerlendirmelerine Türk Yargıç Yüksel de paylaşınca karar, oybirliği ile alındı.

Eminağaoğlu: “Türkiye için bir fırsat”

AİHM’nin kararını değerlendiren Ömer Faruk Eminağaoğlu, AİHM’nin HSK’yı idari bir organ olarak tanımladığının altını çizdi ve “Böylelikle, HSK’nın, meslekten ihraç dışındaki disiplin kararlarına karşı iç hukuk yollarının açık olması gerektiği yönündeki ilk karar” olduğuna işaret etti. Eminağaoğlu şu değerlendirmeleri yaptı:

“Bu karar, Anayasa’nın 159’uncu maddesinde değişiklik yapılmasının zorunluluğunu ortaya koyuyor. Hukuk reformu yapacağı iddiasında bulunan hükümetten ne yazık ki bu konuda bir açıklama gelmedi. Bu aynı zamanda 1982 Anayasa’nın getirdiği bir kuralın değiştirilmesi için Türkiye adına bir fırsattır. Bu karar aynı zamanda hakim – savcıların ifade özgürlüğünün bulunduğunun ötesinde bir sonuca da varıyor. AİHM’nin kararı, hakim ve savcıların hukuk sistemi, adalet sistemi ile ilgili değerlendirme yapmalarının haktan öte, görev olduğunu ortaya koyuyor.”


Gündem