Akşam Köşesi | "Alkolü yasaklasak suç oranları 80 düşecek"

Akşam Köşesi | "Alkolü yasaklasak suç oranları 80 düşecek"
Kısa Dalga, gazetelerin köşe yazılarını gün boyu tarayarak gün sonunda size bir "Akşam köşesi" okuması getiriyor. Her fikirden köşe yazılarından önemli yerleri aktarmaktaki amacımız, olan biteni daha iyi anlayabilmek için çeşitli bakış açılarını sunabilmek. Köşe yazılarının tamamını okumak için başlıklarına tıklayın.

 Fatih Altaylı (Habertürk)

 Atık toplayıcılığı Ankara’da fiili olarak yasaklanmış

 Ankara’da son derece yakışıksız, bilinçsiz ve hatta şuursuz bir olayla karşı karşıyayız anladığım kadarı ile.

Başkentimizde, sokaklarda çöplerden kağıt, ambalaj artığı, koli gibi atıkları toplayanlara karşı bir uygulama başlatılmış.

Bunlar polis tarafından toplanıyor, bu işi yapmaları engelleniyormuş.

Atık toplayıcılığı Ankara’da fiili olarak yasaklanmış.

Konu ile ilgili soruya ise Ankara Valiliği “Görüntü kirliliği yarattıkları için engelliyoruz” yanıtını vermiş.

Tam Türk işi bir yanıt.

Ankara Valiliği farkında mı bilmiyorum ama bu kağıt toplayıcıları çok ama çok önemli bir iş, bir hizmet yapıyorlar.

 

Sedat Ergin (Hürriyet)

Vefat sayıları konusunda kamuoyunun geniş bir kesimi şüpheci

 (…) Sağlık Bakanlığı’nın verilerine bakılırsa, bu süre zarfında dün akşam itibarıyla 29 bin 160 kişi hayatını COVID-19 nedeniyle kaybetmiş bulunuyor. Gelgelelim Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı vefat sayıları, salgınının başından bu yana en tartışmalı başlıklardan birini oluşturuyor.

Türk Tabipleri Birliği, başından beri Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) raporlama ölçütleri gözetilmediği için COVID-19’un tetiklediği hastalıkların yol açtığı vefatların olandan düşük gösterildiğini savunuyor. TTB’den bağımsız olarak da vefat sayıları konusunda kamuoyunun geniş bir kesiminde şüpheci bir bakışın hâkim olduğunu söylemek hata olmaz.

İlginçtir ki, vaka sayısında dünya dokuzuncusu olan Türkiye, küresel ölçekte vefat sayılarına ilişkin sıralamada birden 18’inci sıraya geliyor. Bu arada, nüfusu Türkiye’den çok daha küçük olan ve daha az vaka kaydedilen bazı ülkelerde vefat sayılarının Türkiye’nin çok üstünde olabilmesi de bu konudaki tereddütleri güçlendiriyor. Örnek vermek gerekirse, 38.7 milyon nüfuslu Polonya’da 1 milyon 800 bin vaka ve 45 binin üstünde ölüm raporlandı.

 

Abdulkadir Selvi (Hürriyet)

Ekonomi reformu iki ana başlık üzerine kuruldu

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekonomi reformunu açıklamasından bir süre sonra Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından uygulamaya ilişkin yol haritası ilan edilecek.

(…) Ekonomi reformunun iki ana başlık üzerine kurulduğu anlaşılıyor.

1- Makroekonomik istikrar politikaları

2- Yapısal politikalar

Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından ilan edilecek yol haritasında uygulamaya dönük nelerin yapılacağı ve hangi takvim içinde bunların gerçekleştirilmesinin öngörüldüğünü daha iyi anlayacağız ama bu iki başlığı biraz açmakta fayda var. Çünkü cuma günü Cumhurbaşkanı Erdoğan bunu detaylandıracak.

Makroekonomik istikrar kapsamında öncelikli hedefler belirlenmiş.

1- Kamu maliyesi

2- Enflasyonla mücadele

3- Finansal sektör ve cari açıkla mücadele

Yapısal politikalar ekonomi reformunun taşıyıcı iki ayağından birini oluşturuyor. Dört önemli hedef belirlenmiş durumda.

1- Kurumsal yapının güçlendirilmesi

2- Yatırımların çok güçlü bir şekilde teşvik edilmesi ve rekabet politikaları

 

Abbas Güçlü (Milliyet)

Eğitimde sular durulmuyor

 Eğitimde sular durulmuyor. Durulacağa da benzemiyor! Okullar açıldı, sınavlar başladı, öğretmenlere aşı sözü verildi, kadro sayısı ve dağılımı can sıktı, üniversitelerin ne zaman açılacağı tam bir muamma ve yükseköğretim kurumlarındaki keyfi kadrolaşmaya YÖK nihayet “dur” dedi!..

Daha onlarca sorun var ve nihayet çözüldü diyebileceğimiz tek sorun yok! Keşke biraz daha çözüme odaklanabilsek.

Tamam, örneğin aşı ve kadro gibi bazı sorunlar MEB’den çok diğer kurumlara bağlı ama mini minnacık dokunuşlarla çözüme kavuşacak konularda da sıkıntılar var!..

 

Saygı Öztürk (Sözcü)

 Hukuk reformu, her şeyden önce yasalara saygıyı gerektirir

Kıymetli meslektaşlarımız Müyesser Yıldız ile İsmail Dükel “Gizli bilgileri açıklamaktan” yargılanıyordu. Aslında açıklanan da bir şey yoktu. Birisi aramış, onlar da konuşmuş. Öyle böyle değil, istenen hapis cezası 31 yıldı. Mahkeme Yıldız'a 3 yıl 7 ay, Dükel'e bir yıl bir ay hapis cezası verince “Buna da şükür” diyorsunuz. Mahkeme kararıyla ceza veriliyor ama ya sokakta gazetecilere, siyasetçilere saldırılara ne demeli? Son saldırı kalabalık bir grupla meslektaşımız Levent Gültekin'e yapıldı.

Son dönemlerde “Hukuk reformu” söylemleri hiç eksik olmuyor. Hukuk reformu, her şeyden önce yasalara saygıyı gerektirir. Eğer, yasalara saygınız yoksa hukuk reformu yapmanıza da gerek yoktur. Nitekim, var olan yasalara uyulmadığına ilişkin somut olaylar yaşanıyor.

 

Çiğdem Toker (Sözcü)

Orman Bakanlığı'nın izin iptali, Kirazlı'daki gerçeğin sadece bir bölümünü yansıtıyor

Kirazlı'da altın/gümüş çıkarmak için Kanadalı Alamos Gold'un Türkiye'de kurduğu Doğu Biga Madencilik A.Ş'nin ruhsat ve çalışma izinlerindeki son durum ne?

Bu soru, altın için onbinlerce ağacın kesilmesi sonucu doğanın mahvolduğu sahada uzun süre nöbet tutan doğa savunucuları olmak üzere, hepimizi ilgilendiriyor.

Doğu Biga'nın Kirazlı ruhsatı 13 Ekim 2019 tarihinden bu yana askıda. Ama nedeni bilinmiyor. Ruhsatta yetkili kurum Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı (ETKB) açıklamıyor.

Doğu Biga Genel Müdürü Ahmet Şentürk'ün şubatta bu köşede yer verdiğim açıklamaları üzerine, Kazdağları Kardeşliği platformundan mesaj geldi. CİMER'den (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) iletilen sorunun cevabına göre, Tarım ve Orman Bakanlığı, izinleri 27 Ekim 2020'de iptal etmişti.

(…) Şirket, “Kirazlı'daki hukuki konumda herhangi bir değişiklik yok, hedefimizde hiçbir değişiklik söz konusu değil” diyor ve ETKB'nin işlemleri tamamlamasını beklediklerini tekrarlıyor.

Anlaşılan o ki Orman Bakanlığı'nın izin iptali, Kirazlı'daki gerçeğin sadece bir bölümünü yansıtıyor. Şirkete göre Orman Bakanlığı'nın tutumu, ETKB'nin  “uzatma” vermemesinden kaynaklanıyor. ETKB'nin Doğu Biga'nın ruhsatını hâlâ uzatmaması ise ruhsatın iptal edildiği anlamına gelmiyor. Net olan şey şu: İki bakanlık görüş ayrılığı yaşıyor. Ruhsat ise askıda.

 

Hakan Güneş (BirGün)

Mısır-Türkiye “normalleşmesi” mümkün mü?

(…) Ankara’nın Mısırla normalleşme ve işbirliği çağrıları ülkenin Biden dönemine yenilenmiş bir imajla girme çabasının mı sonucu yoksa çeşitli dış politika başlıklarında gerçek bir işbirliği arayışını mı yansıtıyor? Daha da önemlisi AKP hükümet sözcülerince tekrarlanan bu çağrılar Kahire’de nasıl yankılanıyor? Mısır-Türkiye “normalleşmesi” mümkün mü? Bu sorular için bir yandan önerilen yakınlaşma çerçevesinin içeriğine diğer yandan da Biden döneminin Ortadoğu siyaset denklemine katacağı -eğer varsa- yeni parametrelerin neler olduğuna bakmaya çalışalım…

 

Kaan Sezyum (BirGün)

Seni dinlemiyorum. Ben izlerken, ben dinlerken sen çıldır

Elimdeki, yüzümdeki, ruhumdaki renklerden korkuyorsun. Ben ise rengarenk hayatı, şimdiyi ve geleceği temsil ediyorum. Ben yaşarken sen çıldır.

Neyi izleyip neyi izleyemeyeceğimi söylüyorsun, seni dinlemiyorum. Ben izlerken, ben dinlerken sen çıldır. Cahil cahil konuşup kendini herkese rezil ediyorsun, ben yalanlarını suratına vuruyorum. Gerçekler havada suratına doğru yola çıktı. 3-2-1 haydi çıldır.

Ne yaparsan yap: “dislike”… Gençler gençliklerini yaşarken sen çıldır.

Sanata karşısın. Belki anlamıyorsun, belki anlamadığını bildiğin için sinirlisin. Her şeye rağmen bu ülkede sanat varken, müzik varken, dans varken sen çıldır.

Kültüre de karşısın, kendi sözünden, kendi doğrundan başka hiçbir şey olmasın istiyorsun. Maalesef kimse seni takmıyor, binlerce yıllık Anadolu’nun tüm kültürleri ayakta dururken senin yaratmaya çalıştığın vasıfsız folyo, en ufak rüzgarda her tarafı tel tel kalıyor, vasıfsızlığı ve köksüzlüğü içinde paramparça oluyor. Kültürümüz varken sen çıldır.

 

Kamil Tekin Sürek (Evrensel)

Polis yol vermeden faşist çeteler bu saldırıları gerçekleştiremez

Faşist çeteler bu kez Gazeteci Levent Gültekin’e saldırdı. Saldırı, gazetecilere ve parti yöneticilerine yapılan saldırılara birebir benziyor. Önce, faşist şefler saldırılacak kişiyi hedef gösteren tweetler atıyor ve tehdit ediyor. Sonra, saldırıyı gerçekleştirecek çete mensuplarına talimat veriliyor. Sonra, çete mensupları saldırıyı gerçekleştirecekleri yerde keşif yapıyor. Ve saldırı gerçekleşiyor.

Saldırı sırasında ya da hemen sonrasında polis ortalıkta görünmüyor. Başka bir durum olsa hemen anonslar geçilir, MOBESE kameralarından saldırının olduğu yere giriş, çıkış yolları incelenir, kaçanlar tespit edilir ve peşlerine düşülür. Faşist çetelerin saldırılarında bunlar yapılmadığı gibi, muhtemeldir ki, saldırı saatinde o mahalde polis de bulundurulmuyor. Levent Gültekin’e saldırılan yer Bakırköy’ün göbeği. Yarın herhangi bir saatte biri oraya girse ve AKP aleyhine 2 slogan atsa, iki dakikada en az 2 düzine sivil polis ensesinde biter, dövülerek gözaltına alınır, ters kelepçe takılır.

Polis yol vermeden faşist çeteler bu saldırıları gerçekleştiremez.

 

Yıldıray Oğur (Karar)

Oğlunu üç yıl sonra ilk kez PKK’nın Gara açıklamasında gördü

Bayram iki yıl önce 2018 yılında daha 19 yaşındayken Diyarbakır’daki evinden çıkmış ve bir daha ondan haber alınamamıştı.

Annesi, haftalarca her gün biri down sendromlu olan iki çocuğuyla gelip, oğlunun fotoğrafıyla oturma eylemine katıldı.

Eylem alanını ziyaret eden gazeteciler, siyasetçiler elinde minyon bir çocuğun fotoğrafını tutan iki çocuklu genç anneyle yakından ilgilendiler, hikayesini dinlediler. Pek çok kez hikayesi haber oldu.

(…) Ama haftalarca o il başkanlığı önündeki çadırda yan yana oturduğu rehine askerlerin ve polislerin annelerinin Gara’dan acı haberi almasından bir kaç gün sonra o da sessizce HDP binasının önünden ayrıldı.

Çünkü oğlu Kandil’in Gara’da öldürüldüklerini duyurduğu 14 PKK’lıdan biriydi.

Oğlunu üç yıl sonra ilk kez PKK’nın Gara açıklamasında gördü. PKK’nın “Gare Direnişi” diye başlayan açıklamasında oğluna özel bir paragraf ayrılmış, onun tek başına bir tepeyi nasıl savunduğu ve askerleri oradan uzaklaştırdığı uzun uzun anlatılmıştı.

Aylarca yan yana oturarak evlatlarını bekleyen annelerin evlatlarından bazıları o dağda rehineydi bazıları ise onları kaçıran örgütün gardiyanı...

Çatışmada karşı karşıya gelmişlerdi. Günün sonunda hepsinin annelerine aynı acı haber geldi.

 

Ama eğer Bayram, bu olaydan önce yakalansaydı ya da teslim olsaydı onun muhtemelen Emniyet’te ya da Valilik binasında annesiyle buluştuğu anı akşam haberlerinde bütün Türkiye mutlulukla izleyecekti.

İçişleri Bakanı arayıp anneyi tebrik edecekti.

Ama şimdi haberlerde Gara’da "etkisiz hale getirilen", "gebertilen" teröristlerden biri. Öldürülmesi bir teselli sebebi.

(…) Kürt sorunu ve PKK, hem birbirinden farklı ama aynı zamanda ikisi birbirinin nedeni ve sonucu.

40 yıldır değişmeyen sorun, çözüm sürecinin, hendeklerin, Demirtaş ve diğer HDP’lilerin tutuklanmasının ardından 2018 yılında bile 19 yaşındaki, annesinin asker yolunu bekleme hayalini kurduğu Diyarbakırlı bir gencin Galatasaray çarşaflı yatağından çıkıp, çayını içip neden dağa gittiği sorunudur.

Sorun onun kurtarılması gereken bir evlat mı, etkisiz hale getirilmesi gereken terörist mi olduğuyla ilgili kafa karışıklığıdır…

 

Turgay Güler (Akşam)

 

HDP değil MHP kapatılsın! Tezgâha bakar mısınız?

Ne idiğü belirsiz bir sapık çıktı sahneye. Ülkücü selamı verirken fotoğrafları saçıldı ortalığa.

Millet İttifakı söz birliği etmişçesine MHP'yi bu münferit iğrenç olay üzerinden hedef tahtasına oturttu.

Sosyal medyada 'MHP kapatılsın' kampanyaları başlatıldı.

HDP değil MHP kapatılsın! Bak sen!

Onlarca taciz, tecavüz olayının meydana geldiği CHP açık kalsın ama MHP kapatılsın!

Tezgâha bakar mısınız?

Yahu CHP'nin milletvekilinden, il-ilçe başkanına, belediye başkanından bilmem nesine varıncaya kadar onlarca ismin sapıklığı ortada dururken... CHP bu sapıklara sahip çıkarken... Münferit bir hadiseyle hem gündemi değiştirip hem de MHP'yi kapatın demek!

Tertibe bakar mısınız?

Ne kadar FETÖ'cü, PKK'lı hesap varsa hep bir ağızdan 'MHP kapatılsın' diye bağırıyor.

Binlerce insanımızın katili PKK'ya sırtını dayamış HDP'ye de kol kanat geriyor.

Vah ki vah.

Bundan daha tehlikeli bir oyun olabilir mi Allah aşkına.

 

Yalçın Akdoğan (Star)

'Çözümün askeri güç kullanma olduğuna inanmıyoruz' demekle 'askeri güç kullanmayacağız' demek aynı şey değil

 

ABD artık farklı ülkelerde darbe yapmayacakmış ama müdahalelere devam edecekmiş.

ABD geçici Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi açıklandı. Buna göre darbe ve askeri güç yerine diplomasi ve yumuşak güç daha fazla devrede olacakmış.

Amerika Birleşik Devletleri'nde her başkan döneminde yeni bir strateji belgesi açıklanıyor ve bu belge Başkanın adıyla anılan bir Doktrine dönüşüyor.

Yeni belgeye göre Biden döneminde ABD'nin askeri müdahaleleri ve operasyonları da, başka ordulara yaptırdığı askeri müdahale ve darbeler de daha az görülecekmiş.

Özellikle Ortadoğu'ya yönelik "Bölgenin sorunlarına çözümün askeri güç kullanmak olduğuna inanmıyoruz" ifadesi bu temenniyi yansıtıyor.

Ancak bu temenni bir kesinlik ifade etmiyor. Çünkü 'çözümün askeri güç kullanma olduğuna inanmıyoruz' demekle 'askeri güç kullanmayacağız' demek aynı şey değil.

 

Tamer Korkmaz (Yeni Şafak)

Meral Akşener ile Pervin Buldan, ne zamandır Zillet İttifakının çatısı altında?

Bir tweet attı, ortalık karıştı! Ekrem İmamoğlu, Zillet İttifakının rejisörlüğüne soyundu: 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlarken, Meral Akşener ile Pervin Buldan’a “aynı kadrajda” yer verdi.

-İkisinin resmini yan yana çıkardı…

-Malumu “ilam” etti!

Meral Hanım’ın Partisi, hem de fezleke süreci öncesinde şöyle bir dalgalandı…

İmamoğlu’na tepkiler, sıraya girdi.

Yavuz Ağıralioğlu, Akşener ile Buldan isimlerinin birlikte “zikredilmesine” isyan etti.

İP’in İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis üyesi Ali Kıdık da “Biz ipleri koparmayız, gerekirse keser atarız” diyerek patladı.

Tepkiler isabetlidir.

Amma velakin “Daha önceleri neredeydiniz?” diye sormak gerekiyor.

Meral Akşener ile Pervin Buldan, ne zamandır Zillet İttifakının çatısı altında yan yana, kol kola yürüyorlar, yahu!

 

Cem Küçük (Türkiye)

HDP milliyetçi kimliğiyle bilinen birine oy vermez ama İmamoğlu türü siyasetçilere kapısı açıktır

 

(…) Biliyoruz ki 2019 yerel seçimlerini büyükşehirlerde belirleyen HDP seçmeni oldu. O seçmen evde otursa, sandığa gitmese Cumhur İttifakı büyük şehirleri kazanırdı. Yani HDP seçmeni belirleyici oldu.

Şu anda söylemek belki erken olacak ama 2023’te özellikle büyükşehirlerdeki HDP oyu çok önemli. CHP ve İmamoğlu bu konuda yalpalamıyor. Kamuoyundan gelen baskılara rağmen duruşlarında milim sapma yok.

İşte AK Parti’nin dikkat etmesi gereken tam da bu... HDP milliyetçi kimliğiyle bilinen birine oy vermez ama İmamoğlu türü siyasetçilere kapısı açıktır. Yani Türkiye’de herkesin oyunu alabilecek aday türü önemli. Böyle bir siyasetçi sadece Erdoğan oldu. Türkiye’nin her yerinden, bölgesinden yüksek oy aldı. Türkiye’nin minyatürü İstanbul’da ise Ekrem İmamoğlu aldı.

Klasikleşmiş lafla HDP seçmeni ve Kürt kardeşlerimiz CHP’li bir adaya oy vermez diyoruz ama sosyolojinin değiştiğini de görmeliyiz. Mansur Yavaş ya da milliyetçi bir kimliğe de yanaşmazlar diyoruz ama ya yanaşırlarsa.

 

Ali Karahasanoğlu (Yeni Akit)

HDP ile birlikte anılmaktan şikayetçi oluyorlar.. Birlikte salladınız İP’liler, birlikte devirdiniz, AK Parti’yi..

(…) Ekrem İmamoğlu, bugün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ise..

Bunu İyi Parti’ye borçlu olduğu kadar..

HDP’ye de borçludur..

İyi Partililer bunu bilmiyorlar mı?

Ki..

HDP ile birlikte anılmaktan şikayetçi oluyorlar..

Birlikte salladınız İP’liler.

Birlikte devirdiniz, AK Parti’yi..

Şimdi utanıyor musunuz, bu sonuçtan..

Seçim sonuçları YSK’nın sitesinde duruyor.

Gazetemizin internet sitesi yeniakit.com.tr’de duruyor.. İyi Parti’nin adayı bile yok, İstanbul’da..

HDP gibi..

İkiniz de aday göstermemişsiniz..

İkiniz de Ekrem’e oy vermişsiniz.

Ekrem de şimdi ikinize birden teşekkür ediyor..

Niye rahatsızlık duyuyorsunuz?

Unuttuk mu sanıyorsunuz?..

 

Ferhat Ersin (Diriliş Postası)

Alkolü yasaklasak suç oranları %80’e varan oranlarda düşecek…

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre alkol bağımlılarında suç işleme oranı yüzde 68 iken alkol bağımlısı olmayanlarda bu oranın yüzde 37 imiş.

Cinayetlerin yüzde 85’i, tecavüzlerin yüzde 50’si, şiddet olaylarının yüzde 50’si, trafik kazalarının yüzde 60’ı ile hırsızlık ve yankesiciliğin yüzde 71’i alkollü iken yapılıyor.

Yine intihar edenlerin yüzde 90’ının, mala yönelik suç işleyenlerin yüzde 77’sinin, eşine şiddet uygulayanların yüzde 70’inin, akıl hastalarının yüzde 60’ının, boşananların yüzde 80’inin, tutuklu olanların yüzde 78’inin ve işe gitmeyenlerin yüzde 60’ının alkol kullandığı saptanmış.

Kısacası, alkolü yasaklasak suç oranları %80’e varan oranlarda düşecek…

Bu ne demektir bilir misiniz? Hapishaneler boşalacak; daha az polise, gardiyana, savcıya, hâkime ihtiyaç duyulacak ve dünya çok daha güvenli ve yaşanılır bir yer olacak demektir.

Başta kadına şiddet olmak üzere herhangi bir suçla ilgili fikir beyan eden biri, alkolün yasaklanmasını, alkol sebebiyle işlenen suçlarda cezanın misliyle artırılmasını talep etmiyorsa bilin ki yalancıdır, sahtekârdır, ikiyüzlüdür, zerrece samimi değildir.

Gündem