Akşam Köşesi / “AKP’nin Papatyaları” davası

Akşam Köşesi / “AKP’nin Papatyaları” davası
Kısa Dalga, gazetelerin köşe yazılarını gün boyu tarayarak gün sonunda size bir "Akşam köşesi" okuması getiriyor. Her fikirden köşe yazılarından önemli yerleri aktarmaktaki amacımız, olan biteni daha iyi anlayabilmek için çeşitli bakış açılarını sunabilmek. Köşe yazılarının tamamını okumak için başlıklarına tıklayın.

Sedat Ergin (Hürriyet)

“ FETÖ soruşturmasının öznesi olmuş bir asker YAŞ’ta nasıl terfi aldı” 

Geçen Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında tuğgeneralliğe terfi ettirilen Serdar Atasoy isimli bir askerin sonradan gözaltına alınması ve ardından FETÖ mensubu olduğunu itiraf etmesinin kamuoyunda tetiklediği tartışmalar genellikle iki eksende yürüdü.

Tartışmanın birinci ekseni, FETÖ bağlantılarından şüphe edilen bir asker hakkında adli makamlar tarafından yürütülen soruşturma sürecinin “kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar”la kapanabilmesidir. İ

(…) İkinci ekseni ise YAŞ’ı ilgilendiriyor. FETÖ soruşturmasının öznesi olmuş bir askerin nasıl olup da YAŞ’ta terfi aldığı sorusu vatandaşların zihinlerini karıştırıyor. 

Abdulkadir Selvi (Hürriyet) 

“CHP dokunulmazlık oylamasında ne yapacak?”

 

AK Parti ve MHP dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde oy kullanacaklar. Ama asıl CHP ne yapacak? CHP MYK’da dosyaların içeriklerinin incelenmesi kararı alındı. Ancak Kılıçdaroğlu 2023’e giderken her ne pahasına olursa olsun, HDP ile ittifakı sürdürmekte kararlı. Gara’da PKK’nın şehit ettiği 13 vatandaşımız için bile "13 şehidimizin sorumlusu Recep Tayyip Erdoğan’dır" diyen Kılıçdaroğlu, ittifakı yıkma pahasına HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması yönünde oy kullanır mı? Kullanmaz. Ama ben asıl İYİ Parti’nin durumunu merak ediyorum.

 Fatih Altaylı (Habertürk)

“Fahrettin Koca’ya soru: AK Parti’nin lebalep il kongreleri için ne düşünüyorsunuz?”

 Sağlık Bakanı Fahrettin Koca özür diledi.

Kendisi ve Bakanlığı tarafından koyulan ve uyulması istenilen sosyal mesafe kurallarının hiçe sayıldığı etkinliklerde, bu kurallara kendisinin de uymadığını gösteren bir fotoğraf için.

“Öyle olacağını tahmin etmem ve böyle bir görüntü vermemem gerekirdi. Özür dilerim.”

Sonucu değiştiren ve geleceği şekillendiren bir cümle değil ama yine de önemli.

Etkili ve yetkili bir siyasetçiden uzun zamandır görmediğimiz, duymadığımız bir şey yaptı Bakan Koca.

Özür diledi.

Tabii yine de muhabirlerden bir soru daha beklerdim orada.

“Sayın Bakan, siz kendi katıldığınız bir cenaze için özür diliyorsunuz peki AK Parti’nin lebalep il kongreleri için ne düşünüyorsunuz?” diye sormalarını.

Sormadılar.

 Muharrem Sarıkaya (Habertürk)

 Vaka ve test sayıları

Yapılan PCR test sayısının yüz binde birine tekabül eden oranlarına bakarak restoran, bar veya okulların tam zamanlı açılması söz konusu olmayacak.

(…) Kıstasların içinde yapılan PCR sayısının ötesinde alınan her 100 kültürden kaçının pozitif çıktığına ilişkin oranlar da baz alınacak.

Bunun yapılması da gerekiyordu; çünkü yakın nüfusa sahip bir ilde yapılan PCR test sayısı az, diğerinde fazla olursa rakamlar farklılaşır.

Doğal olarak fazla PCR testi yapılan ildeki vaka sayısı da daha yüksek görülür.

Bu nedenle tek başına PCR testini almak yerine, her 100 testten kaçının pozitif çıktığına ilişkin veri de ölçüt de kıstaslar arasında gösterilecek.

 İsmail Saymaz (Sözcü)

“Uzaya gitmeyi beklerken, karantina haberi geldi”

 (…) Erdoğan, 12 Şubat'ta Rize'de cami açılışı gerçekleştirdi ve cuma namazı kıldı. Üç gün sonra Rize İl Kongresi'ne katıldı. Salon tıklım tıklımdı. Erdoğan, sevincini gizlemedi.

“Salgının olduğu bir dönemde kongre yapıyoruz. Ve salon lebalep dolu” dedi.

Rize gibi bütün geçim kaynağı çay olan bir şehirde çay ocakları bile açılamazken, AK Parti, şehrin gözünün içine baka baka kongre düzenledi.

Lebalebin bedeli ağır oldu.

(…) Erdoğan, 16 Şubat'ta Trabzon İl Kongresi'ne katıldı. Bu kez sosyal mesafe uygulandı. Fakat yalnızca bakanlar ve milletvekilleri için…

Salona horon eden üç astronot afişi asıldı. “Reis bizi uzaya götür” diye slogan atıldı.

Erdoğan, “E bakaruk. Kim kazanırsa, o” diye karşılık verdi.

Uzaya gitmeyi beklerken, karantina haberi geldi.

(…) Erdoğan, 18 Şubat'ta yapılan Ordu İl Kongresi'ne video konferansla katıldı. Kongrede maskesiz halde oturanlara ilişilmezken, sokakta 109 yurttaşa ceza kesildi.

Önceki gün itibarıyla Ordu'da da İl Hıfzıssıhha Kurulu kararlar açıkladı.

 Uğur Dündar (Sözcü)

“Patlama daha çok AKP İl Kongrelerinin yapıldığı kentlerde”

 

(…) Önceki gün baktım, gelişmiş ülkelerde vaka sayısı hızla azalırken, bizde hızla artıyor!..

Günlük sayı 10 bine dayanmış bulunuyor.

Patlama daha çok AKP İl Kongrelerinin yapıldığı kentlerde gözleniyor.

Esnaf kan ağlarken, 100 bin kepenk bir daha açılmamak üzere kapanmışken, 40 bin şirket faaliyetine son vermişken, lokantalar, kafeler  aylardır açılmayı beklerken, yüzlerce hekim ve sağlık çalışanı can kurtarmaya çalışırken şehit olmuşken, 65 yaş ve üzeri neredeyse 1 yıldır yarı açık cezaevi hayatı yaşarken, sendikalar, dernekler ve sivil toplum kuruluşları maske ve mesafeye dikkat ederek bile genel kurul yapamazken, insanlar en yakınlarının cenazelerini 10-15 kişiyle son yolculuğa uğurlarken, AKP il kongreleri lebalep dolu salonlarda gerçekleşiyor!..

Ne diyelim?

Ey vicdan, ey sorumluluk duygusu, nerelerdesin?..

Nazım Alpman (BirGün)

Lebaleb mi, lebabe mi? 

 (…) Doktorlar maske, mesafe, temizlik diyorlar, kalabalıklara girmeyin, aile toplantıları bile yapmayın diyorlar. Yani dilleri döndüğünce, nefesleri yettiğince konuşuyorlar. İktidar ise bildiği yolda tam gaz ilerliyor:

Lebaleb demokrasi toplantıları yapılan şehirlerde mikrobun yayılma hızı tavan yapıyor. Ağzına kadar dolu (lebaleb) spor salonlarının bulunduğu şehirler birinciliği kapıyorlar!

İstanbul dışında bütün il kongrelerini tamamladıktan sonra parti başkanı şapkasını bir kenara koyan Cumhurbaşkanı resmi sıfatıyla, Covid-19 salgını için “uyarısını” da yapmaktan geri durmadı:

Ülke pek çok derdiyle birlikte iki kelime arasında sıkışmışlığı da aşmak zorunda:

-Lebaleb mi, lebabe mi?

 

Beyza Üstün (Yeni Yaşam)

“Son kırk yılda her dönemin iktidarları önce ve hep gençleri hedef aldı”

 

(…) Ne Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar ilk ne de bugün yaşadıklarımız. Ne kayyum olarak ne üniversitelere müdahale olarak ne tutuklama olarak ne de ağız dolusu hakaret olarak ötekileştirme olarak bir ilki yaşıyoruz.

Bu ülke bunları yaşatanlar tarafından yönetiliyor. 12 Eylül 1980 sonrasının tüm oluşumlarını tek tek yaşatmaya devam ediyorlar. Saldırı, nefret, öfke, günlük siyasetlerinin pratikleri olarak yaşamlarımızı ele geçirmekte.

Son kırk yılda her dönemin iktidarları önce ve hep gençleri hedef aldı. Hayallerini ve geleceklerini çaldı onlardan. Sıra nereye geldiyse diğerleri kendini o sıradan ayrıştırdı. Oysa faşizmin girdabı giderek daha da çoğumuzu içine alarak sürdürdü saldırısını. Hala; yana savrulanlar, saldırının biraz gerisinde berisinde olanlar, sıranın kendilerine gelmeyeceğini sanarak sessiz seyrediyorlar.

Ertuğrul Kürkçü (Yeni Yaşam)

“Bahçeli ne yapsa Bahçeli’dir”

 Rejim koalisyonunun küçük ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Garê harekâtı ertesindeki TBMM grup toplantısında bir kehanet yumurtlamıştı: “Bundan sonra terörle mücadele stratejisinde Garê öncesi ile sonrası aynı olmayacak.”

Bu kehanet, gerçekten de tutmuş görünüyor ama durmuş bir saat dakikliğiyle… Bunu Boğaziçi Üniversitesi’nde süre giden “rektörlük protestoları” karşısında değişen tutumlardan da görmek mümkün. Bahçeli Boğaziçi direnişini “terör örgütü mensuplarının üç beş şuursuz öğrenciyi paravan yapması” olarak okuyor ve “olaylara destek vermek […] teröre destek vermektir” diyordu. Oysa, bu hafta, önceki grup konuşmasında “kafalarını koparmayı” vadettiği öğrencilere bir “büyükanne” şefkatiyle seslendi. Bir haftada “tatlı dil” konusunun önemini kavramış ve pedagoji konusunda bazı takviyeler almış görünüyordu: “Öfkeniz olabilir, kızdıklarınız olabilir, tepkileriniz sivri olabilir, itirazlarınız sinirli olabilir fakat sizler bizim, istikbal haklarımız için paha biçilmez öneme sahipsiniz […] her genç kardeşime elimi uzatıyor, alayını birden hasretle kucaklıyorum.” Bahçeli ne yapsa Bahçeli’dir: Ağzını, “alayınızı” diye açınca, ardından ne dediğinin hiç önemi yok, hepsinin aynı kapıya çıktığını herkes biliyor. Öğrencilerin “Hain Kurt ve Kırmızı Şapkalı Kız” masalını hiç okumadıklarını sanıyor olması da cabası.

Elif Çakır (Karar)

“İstifa etmeyi düşünen biri “istesek doları düşürürüz” gibi bir açıklama yapmaz”

 

7 Kasım Cumartesi günü yani Sayın Albayrak’ın sosyal medya hesabından “at izi it izine karıştı, Allah sonumuzu hayreylesin” diyerek yaptığı istifa açıklamasından bir gün önce Türkiye gazetesinde Yücel Kayaoğlu bir haber aktardı.

Sayın Kayaoğlu’nun bildirdiğine göre, Berat Albayrak AK Parti milletvekilleriyle bir araya gelmiş, milletvekillerine “Küresel ve Türkiye Ekonomisindeki Gelişmeler” üzerine bir sunum yapmış, döviz artışıyla ilgili şöyle demişti:

“Biz dolarla uğraşmıyoruz. İstesek düşürürüz. Faizi yükseltirseniz, döviz düşer. Ama bizim derdimiz bu değil.”

İstifa etmeyi düşünen ya da üç vakte kadar affını istemek durumunda kalacak biri böyle bir toplantı yapmaz, toplantıda tuhaf bir özgüvenle “istesek doları düşürürüz” gibi bir açıklama yapmaz, üstüne üstlük bu açıklamanın bir gazetede kulis olarak yer almasını istemezdi galiba!

 

Mehmet Barlas (Sabah)

“Maskeden de mesafeden de bıktık”

 Taze incir yerine patlıcan yiyen Temel'in "Siz bunu hem uzatmışsınız hem de tadını kaçırmışsınız" dediği gibi, Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'nun 83 milyon kişinin yaşamına ipotek koyması süreci hem uzadı hem de tadı kaçtı... "Artık ev hapisleri galiba sona eriyor" diye konuşulurken "Acaba Sağlık Bakanı Fahrettin Koca buna ne der?" sorusu akla geliyor. Aslında Bilim Kurulu veya Fahrettin Koca ne derse desin, AK Parti kongrelerindeki kalabalıklara bunların güçleri yetmiyor. Ama ellerinde "Ya 3'üncü dalga gelirse" silahı var ya, Cumhurbaşkanı Erdoğan da bu konuda suskun kalıyor.

Maskeden de mesafeden de bıktık

Açıkçası her televizyonu açtığımızda bize öğretilen maske, mesafe ve hijyen kurallarından bıktık. Ama ne yaparsak yapalım faydası yok. Çünkü toplumun yüzde 70'inin bağışıklanması durumu henüz gerçekleşmemiş. Bu yüzden restoranlar ve okullar açılırsa, 3'üncü dalga her an olabilirmiş.

Fadime Özkan (Star)

“Teröre bulaşan hiçbir parti açık kalamaz”

HDP'nin kapatılmasıyla ilgili talepler ve tartışmalar yeni değil ama konunun iyice ısındığı da belli.

Hem Gara sonrasında HDP'nin değersiz yalnızlığı, hem MHP'nin kapatma davası için yapacağı başvuru, hem de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 6-8 Ekim Kobani olaylarıyla ilgili kabul ettiği iddianame zamanın daraldığını gösteriyor.

Eş Başkan Pervin Buldan'ın alelacele yaptığı "PKK ile bağımız yok" açıklaması mizahtan çok panik içeriyor o yüzden.

AK Parti'nin parti kapatmaları zorlaştıran parti olmasını HDP'nin kapatılmasının önünde değişmez bir tavır olarak görmemek lazım.

"HDP kapatılırsa yenisini kurarlar, 1990'ların başında HEP'le başlayan süreçte kapatılan her parti yerine yeni bir tane kurdular" itirazı haklı bir itiraz. Ama bunun bir çaresizliğe dönüşmesine izin vermemek gerek.

Teröre bulaşan hiçbir parti açık kalamaz. Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir demokratik ülkede buna izin verilmez. Öldürerek siyaset yapılmaz çünkü.

Hüseyin Gülerce (Star)

“Raporların zamanlaması son derece manidar”

(…) MHP lideri Sayın Bahçeli birkaç gün önce çok önemli bir noktaya dikkat çekti.

"Demokrat Parti'ye yakınlığı ile bilinen Brookings Enstitüsü'nde peş peşe Türkiye-ABD ilişkilerini merkezine alan raporlar yayımlandı. Bu raporların zamanlaması son derece manidardır. Türkiye'nin Batı ile bağlarının yeniden kurulmasının yeni bir hükümete kalacağı iddiası seslendirilmiştir."

Burada Bahçeli, Kemal Derviş'in rolünü hatırlatmaktadır.

"Kemal Derviş, Brookings Enstitüsü'nde yöneticidir. Bu durum kuşku vericidir. CHP'nin enstitüyle irtibatı, Derviş-Kılıçdaroğlu bağlantıları sorgulanmaktadır..."

Erdoğansız Türkiye'ye de bir isim bulmuşlar: " Yeni bir hükümet..."

 

Batuhan Yaşar (Türkiye)

“CHP’nin vereceği fire merak ediliyor...” 

Öğrendiğimize göre İYİ Parti dokunulmazlıkların kalkması yönünde oy verecekmiş..

CHP ve HDP baş başa kalacak gibi görünüyor..

Fezleke oylamaları çok yakından takip edilecek..

CHP’nin vereceği fire de merak ediliyor..

Çünkü, HDP birlikteliğinden hoşlanmayan vekillerin sayısı ortaya çıkacak..

 

Fuat Uğur (Türkiye)

“İngiliz gazetelerinin alet olduğu terör yardakçılığı”

 (…) Dün, PKK’nın Guardian başta, 10 İngiliz gazetesine verdiği ilânın haberi vardı. Öcalan’ın fotoğrafıyla birlikte yayınlanan ilânda, PKK Suriye’de ve Irak’ın kuzeyinde TSK operasyonları nedeniyle zor zamanlar yaşadıklarını itiraf ederek yardım istemekte.

İngiliz gazetelerinin alet olduğu terör yardakçılığı rezaletini bir kenara koyuyorum.

Asıl mesele, ilânı Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı ile yayınlatan Kandil, CHP yönetimi Atatürkçülüğün içini boşaltıp nasıl takiye yapıyorsa, aynını uyguluyor.

Çünkü, PKK-Kandil ekseni Öcalan’ı çoktan gözden çıkardı. Yalnızca, henüz kitlesel tabanlarında karşılığı var diye şimdilik sinsice susuyorlar. Neredeyse her kararlarını Öcalan’ı dışlayarak ve onu etkisiz eleman hâline sokarak almalarına rağmen, ismini sömürmeye devam ediyorlar.

 

Abdurrahman Dilipak (Yeni Akit) 

“AKP’nin Papatyaları” davası

Bugün, Ankara’da “AKP’nin Papatyaları” başlıklı yazım sebebi ile “AK Parti Genel Başkanlığı” tarafından aleyhime açılan 500.000 liralık tazminat davasının ilk duruşması var. 10 Mayıs’ta da İstanbul’da ceza davasının ilk duruşması olacak!

(…) “AK Parti” ve “AKP” ayırımı sadece benim yaptığım bir ayırım değil. Parti kendisi de bu ayırımı yapıyor. Başka yazarlar da zaman zaman bu ayırıma dikkat çekmişler. Burada hedefte olan “matufiyet” açısından “AK Partililer” değil, “AKP’liler”. Onların kimlikleri de belli: “AK Parti içindeki FETÖ’nün zihniyet ikizleri”. Ve bu takımın “Papatyaları”. Yani O “FETÖ’nün zihniyet ikizi” olan Papatyalar. Bunu anlamak için Türkçesi’nin 10 olması gerekmez, Türkçe’yi çat-pat konuşan, yeni Türkçe öğrenmiş biri bile anlar bunu. Zaten “İstanbul sözleşmesi” de, başımıza böyle bela edilmedi mi? Sözleşme okunmadı, sözleşmenin dayandığı kavram ve kurumlar, atıfları okunmadı, ya da okunduğu halde yapılmak istenilenler anlaşılmadığı halde, anlamış gibi yapıldı..

 Orhan Karataş (Türkgün)

“Önümüzdeki süreç çok şeye gebedir”

(…) CHP ile yancıları HDP ve İP’in hükümeti, siyaseti ve Türk milletini ihanet pahasına da olsa bu kadar çok meşgul etmesi, sadece bir iç siyaset meselesi olarak kalsa yine şükredeceğiz. Yazının girişinde, “CHP ve yancılarının varlık sebebi de ne yazık ki yalan ve karalamalarla dikkatleri başka yere çekmek, Türkiye’yi içeride angaje tutarak enerjisini tüketmek ve dışarıdaki düşmanlarımıza malzeme verip, işlerini kolaylaştırmaktır” cümlesini boşuna kurmadım. Biz bu CHP ile uğraşırken, Türkiye’nin düşmanları boş durmuyor. Yunanistan’ın azgınlıkları artık dayanılmaz noktalara gelmiştir. Buna bir de ABD’nin Suriye’de bir terör devleti kurdurma çabaları yetmezmiş gibi, Yunanistan’ın zavallılığından faydalanıp Ege’de karşımıza dikilme kalleşliği eklenmiştir. Önümüzdeki süreç çok şeye gebedir. Sadece güzel ülkemize değil, Mavi Vatan’ımıza da her şartta ve CHP ile yancılarına rağmen sahip çıkmak zorundayız.

Gündem