Akşam Köşesi / "Kaftancıoğlu'nun karşısına konulan mücahit Osman Nuri Kabaktepe"
Fatih Altaylı (Habertürk)
“Mısır, Türkiye’ye bir kez daha göz kırpıyor”
Türkiye Mavi Vatan konsepti ile kendi karasuları ile Libya karasuları arasında kendi deniz sınırları ile orantılı bir ekonomik alan oluştururken, Mavi Vatan fikrini geliştiren akılların ortak bir söylemi vardı.
“Mısır ile ilişkileri normalleştirir isek, aynı anlaşmayı Mısır’la da yaparak hem Mısır’a hem de Türkiye’ye büyük bir avantaj sağlayabiliriz.”
Ancak o ilişkiler bir türlü normalleşmedi ve bu arada Mısır, bizim Libya ile yaptığımız anlaşmanın bir benzerini Yunanistan ile yaptı.
Ama yine de Türkiye’nin çok da damarına basmak istemediği için Meis Adası’nı bu anlaşmanın kapsamı içine almadı.
Türkiye’ye “Sana çok da düşmanca davranmıyorum” mesajı veriyordu.
Şimdi Mısır, Türkiye’ye bir kez daha göz kırpıyor.
Üstelik de anlaşması olan Yunanistan’ı kızdırmak pahasına.
Mısır, Doğu Akdeniz’de hidrokarbon yani doğalgaz arama ihalesine çıkıyor.
Ancak ihaleye çıktığı bölgenin sınırlarını belirlerken Türkiye’nin ilan ettiği hassasiyetlere tamamen uyuyor ve Türkiye’nin “Münhasır ekonomik bölge” sınırlarına uyarak, bu alanları ihale kapsamı dışında tutuyor, buralarda bir hak iddia etmiyor, buraları arama kapsamına almıyor.
Nihal Bengisu Karaca (Habertürk)
“28 Şubatın bitip bitmediğini kadınlara bakmadan, kadınlara sormadan yanıtlayamazsınız”
28 Şubat’ta devlet kadınları tek bir kalıba dökmek, devlet nasıl istiyorsa öyle inanmalarını, giyinmelerini istiyor, bu yolda gözünüzün yaşına bakmıyordu
Bugün ise arkasına iktidarın gücünü alan çoğunluk, sizden farklı düşünme, birey olma, sürüden ayrılma hakkını almak istiyor. İstanbul Sözleşmesi’ni destekleyen başörtülü kadınlara yönelen ahlaksız ithamlar tam olarak böyle bir hizaya getirme arzusunun göstergesidir.
Sözün özü, 28 Şubatın bitip bitmediğini kadınlara bakmadan, kadınlara sormadan yanıtlayamazsınız.
Abdulkadir Selvi (Hürriyet)
“İnsanın günlük yaşamını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılması hedefleniyor”
İnsan Hakları Eylem Planı’nın ana temasını insana dokunması oluşturuyor. Aile ve miras hukukundan boşanmaya, mal paylaşımından, icradan malların satışına kadar... Aslında küçük görünen ama hayatımıza dokunan konular bunlar. Büyük büyük lafların edildiği reform paketleri değil, doğrudan insanın günlük yaşamını kolaylaştıracak düzenlemeler yapılması hedefleniyor.
Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “Sadece bir alanda değil, birçok alanda insana dokunan reformlar” olarak tanımladı. Peki hayatıma nasıl dokunacak? Nasıl bir yol haritası öngörülüyor? Bakan Gül, “Sayın Cumhurbaşkanımız 2019’da Yargı Reformu Strateji’sini ilan ederek reform sürecini başlattı. Bu reformlar onun devamı olan eylem planından oluşuyor. Bunların hayata geçirilmesi için 8-10 kanun paketi çıkarılacak. Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yapılacaklar hayata geçirilecek. Hızla idarede yapılacak olanlar düzenlemeler yapılacak” diye anlattı.
Deniz Zeyrek (Sözcü)
“İnsanların akıllarıyla alay etmeyi bırakın!”
(…) Bugün yeme içme sektörünü temsil eden, o sektörde çalışan yaklaşık 2.5 milyon insan için büyük gün. Hepsi Bakanlar Kurulu'ndan çıkacak kararı bekliyor. Gerçekten takatleri kalmadı. Sadece sektör mensupları değil, vatandaşlar da bir masanın etrafında dostlarıyla oturup sosyalleşmeyi çok özledi.
Toplantı öncesinde karar vericilere hatırlatmak istiyorum: Ortada bu kadar çifte standartlı uygulama varken, AK Parti etkinliklerinde vur patlasın çal oynasın yapılırken, olası bir “salgınla mücadele etmek için bu gerekli, biraz daha sabredin” telkinine sektörün de vatandaşların da artık karnı tok.
İnsanların akıllarıyla alay etmeyi bırakın!
Çiğdem Toker (Sözcü)
CHP'nin yönettiği bazı belediyelerde DİSK'e bağlı Genel-İş Sendikası'nın grev kararı, siyaseti dalgalandırıyor:
Tepkiler sorulara karışıyor:
“Şimdi sırası mıydı?”, “AKP'li belediyelerde niye grev yok?”, “İktidarın ekmeğine yağ sürmeseler olmaz mıydı?”, “Büyük oyun nasıl görülmez?”, “Sendika, asgari ücret belirlenirken ne yapmış?”, “O beğenmedikleri para…”
Kimi demokrasi inancıyla çelişen, kimi üst perdeden, kimi muhakeme sınırlarını zorlayan, kimi de samimi bir meraka dayalı sorular özellikle sosyal medyada öne çıkıyor.
Erk Acarer (BirGün)
Erbakan herkesin hocasıymış! Bir de bu dayatma ile ‘sözüm ona’ uzlaşma kültüründen söz edip, buna katılmayanları çemberin dışına itmeye çalışmazlar mı! Ne münasebet! Necmettin Erbakan, laik Türkiye Cumhuriyeti’ne alerjisi olan, siyasal İslam’ın bugüne ulaşmasındaki taşları döşeyen Ortaçağ’dan kalma bir figürdü.
‘Motor bilgisi’, evrim teorisine karşı çıkmasını engellemedi! ‘Her şeye karşı’, ‘uzlaşmaz’, ‘nobran solcular’, ‘sosyalistler’ edebiyatınız bittiyse… Bu eleştirileri yönelttiklerinizin esas gündemlerinden çok uzakta kaldıklarını, sayenizde henüz laiklik, grev hakkı gibi çağdaşlık ve hukukun temel ilkelerini korumaya çalıştıklarını anımsatalım.
Güven Gürkan Öztan (BirGün)
“İçi boş bir uzlaşmadan daha beteri uzlaşma görüntüsünün dışında bir siyaset üretememektir”
(…) Ne hazindir ki Türkiye’nin düzen muhalefeti, İslamcılığın belleğini tereddütsüz bir şekilde sahipleniyor, Cumhuriyet tarihinin yanı sıra kendi tarihini de İslamcıların baktığı yerden yorumluyor. Tam da bu yüzden karşılaştığı sorunları, sağcılık tarafından deforme edilmiş yakın geçmişten devşirdiği yanlış referanslarla çözmeye çalışıyor. Gerçeklikten adım adım uzaklaşıyor. Mesela, 94 seçimlerinde sosyal demokratların İstanbul’u kaybetmesinin arkasındaki tek nedenin hâlâ ‘çöp dağları’ olduğunu sanıyor. Böyle olunca da greve çıkan temizlik işçisini kendisine en büyük tehlike olarak görüyor.
Hem CHP hem de Kürt siyasetinin devrimci-ilerici geleneğe sırtlarını dönerek sağın sembol isimlerini yüceltmesi, Erbakan anmasında hizaya geçip siyasal İslam’ın en politik figürüne methiyeler düzmesi kendilerinin iddia ettikleri gibi ‘özlenen demokrasi’ tablosu değildir. Aksine ülkenin bugünlere gelmesine neden olan siyasal İslam’ı aklamak, masumlaştırmaktır. Bu şayet seçim taktiği ise orta vadede götüreceği getireceğinden fazladır, yok içselleştirilmiş bir pozisyon ise uzun vadede memleketin geleceğine yeniden ipotek koymaktır. İçi boş bir uzlaşmadan daha beteri uzlaşma görüntüsünün dışında bir siyaset üretememektir.
Şebnem Korur Fincancı (Evrensel)
“İnsan hakları savunucularına yağan cezalar”
İnsan hakları kavramı ile ilişkimiz turnusol kağıdı gibidir. Yaşama, doğaya, insana bakışımızı ve tümüyle ilişkilenmemizi olanca çıplaklığıyla gözler önüne serer. Nice demokrasi söylemi insan haklarıyla ilgili bir sözümüzle paramparça dağılır, en sivri yerlerinden hepimizi kanatır. Bir ülkede siyasi otoritenin yurttaşını yönetme tahayyülünü de gösterir ama bizi kanatan onların tahayyülü değil de demokrasi vazedenin ikiyüzlülüğü olur hep. Yoksa bu ülkenin İçişleri Bakanının çıkıp 35 yıldır bu topraklarda ayrımsız tüm hak ihlallerini görünür kılma, sonlandırma mücadelesinin en değerli bileşenlerinden İnsan Hakları Derneğine “canı çıkasıca” demesi bizlere insan hakları örgütleri olmasa o kadim devlet geleneğinin bu ülkeyi nasıl yöneteceğini, bazı yurttaşların diğerlerinden daha eşit olduğu hakikatini bir kez daha hatırlatır ama kanatmaz. Terörist yaftalamaları ile insan hakları mücadelesi verenler incinmez ama o yaftalamaları ağzına pelesenk edenlerin sırları dökülüverir bir çırpıda.
Son haftalarda ardı ardına insan hakları savunucularına yağan cezalara da bu açıdan bakmakta yarar var.
Veli Saçılık (Yeni Yaşam)
“Tutuklama, kapatma vb. saldırılar bilinçli tabanı tasfiyeye yetmeyecek”
Saray Rejimi çöktü çökecek! Onlar için rejimi kurtarmanın tek yolu HDP’nin bin parçaya bölünmesi. 7 Haziran 2015 sonrası HDP’nin %20’lere doğru büyümesi kanlı operasyonlarla durduruldu. Şimdi HDP’nin yok edilmesi sonucunda “yerli-milli” muhalefet yaratarak mutlak diktatörlük hayali kuruyorlar. Toplumun özgürlüklerden, demokrasiden yana sistem dışı gerçek bir muhalefet alternatifiyle buluşma ihtimalini beka sorunu olarak görüyorlar. Dokunulmazlıkları kaldıracaklar, milletvekilliklerini bir bir düşürecekler, kapatma davası açacaklar ve büyük operasyonlarla HDP’yi siyaset sahnesinden silecekler! Aç tavuğun kendini darı ambarında hayal etmesi gibi HDP’nin yok olması düşü kuruyorlar. Tutuklama, kapatma davası elbette açacaklar fakat HEP’ten bugüne durmaksızın büyüyen demokratik iradeyi yenme ihtimalleri yok. Geçmişte Kürt halkının varlık mücadelesi veren gelenek, bugün bütün halkların demokrasi talebinin ortak mücadele birliğinin merkezi haline geldi. Tutuklama, kapatma vb. saldırılar bilinçli tabanı tasfiyeye yetmeyecek. HDP, bir tabela, bir büro ve Genel Merkez binası olmadı hiçbir zaman. Zaten öyle olsaydı bunca baskılar karşısında çoktan yok olurdu.
Mehmet Ocaktan (Karar)
Aslında iktidar partisi için 2018 yerel seçimleri dramatik bir kırılma noktasıydı, eğer sandıkta yapılan ikazı değerlendirebilseydi belki yeni bir hikaye yazma fırsatı yakalayabilirdi. Ama o bildiği yoldan şaşmadı ve yönetilemeyen bir Türkiye ile övünmeye devam etti.
Artık iktidar partisi ve küçük ortakları Bahçeli ve Doğu Perinçek de görüyor ki, ittifakın oyları her geçen gün eriyor… Doğal olarak çaresizce yeni çözüm yolları arıyorlar, ama çözüm olarak buldukları her yol yeni bir çözümsüzlüğün de başlangıcı oluyor.
Siyasi tarihimizde yaşanan örnekler göstermiştir ki, iktidarların eli ayağına dolaşmaya başladığında telaşla ürettikleri yeni formüller, her zaman kendileri için hezimetle sonuçlanmıştır.
Şebnem Bursalı (Sabah)
“28 Şubat'ı tezgahlayan asıl güç; büyük sermaye ve vesayet organlarıdır”
(…) 28 Şubat'ta bütün sorumluluk askere yüklenmeye çalışıldı uzun süre. 28 Şubat postmodern darbenin sadece askerlerin eseri olduğunu düşünenler çok yanılıyor. O dönem askeriyeyi yönetenlerin 28 Şubat'ın bir aktörü olduğu ve hatta çok fazla görünen yüzü, tetikçisi, tetikleyeni olduğu da doğrudur. Ama; asıl planlayıcısı değildir. 28 Şubat'ı tezgahlayan asıl güç; büyük sermaye ve vesayet organlarıdır. Askerin süngüsünün arkasına saklanıp kimlerin servetlerini katladıklarına bakacaksınız. Devletin hazinesinden yağmalanan 400 milyar dolara yakın para kimlerin cebine girdiyse; sorumlusu bunlardır!
Hacı Yakışıklı (Yeni Akit)
“HDP’nin kapatılmasından evvel teröre destek veren siyasetçilerin yargılanması hedefleniyor”
HDP’nin kapatılması “bugünden yarına” tamamlanacak bir süreç değil; durum “hukuk” içerisinde ve ortak kararlarla ilerleyecek. Önce “dokunulmazlık fezlekeleri” oylanacak.
HDP’nin kapatılmasından evvel teröre destek veren siyasetçilerin yargılanması hedefleniyor. ABD meclisinde El-Kaide’yi destekleyen bir vekil yokken TBMM’de PKK’yı destekleyen çok! Bu acziyetin son bulması Türkiye’nin geleceği açısından görünenden çok önemli!
Kurtuluş Tayiz (Akşam)
“Muhalefet Erbakan'ın mirasının arkasına saklanarak muhafazakar kesime ulaşmaya çalışıyor”
Türkiye'de siyasi muhalefetin en büyük eksiği toplumu etkileyecek sahici bir hikayeye sahip olmaması. Topluma ne bir ideal sunabiliyorlar ne de bir başarı vaadi.
Son dönemde merhum Erbakan'ın mirasına sarılmalarının sebebi de biraz bu. Erbakan, hayalleriyle toplumu etkileyebilen bir siyasi aktördü. Bu uğurda büyük bedeller ödedi, 28 Şubat darbesiyle iktidardan uzaklaştırıldı.
Muhalefetin bugün Erbakan'ı hatırlamasının sebebi, toplumda, özellikle de muhafazakar kesimde Erbakan'ın çok önemli bir yerinin bulunmasıdır.
Muhalefet etkileyici bir hikayeye, projeye sahip olmadığından Erbakan'ın mirasının arkasına saklanarak muhafazakar kesime ulaşmaya çalışıyor.
Cem Küçük (Türkiye)
“28 Şubatçılar her dönem yırtmaya ve bir el tarafından korunmaya devam ediyorlar”
(…) 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 28 Şubat yargılandı. 13 Nisan 2018’de karar açıklandı. 103 davalı sanıktan, yüklenen suçları işledikleri sabit olmaması nedeniyle 68'i beraat etti. 10 sanık hakkındaki dava zaman aşımının dolması, 4 sanık hakkındaki dava ise ölmüş olmaları nedeniyle düşürüldü. 21 sanığa ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi...
(…) Mahkeme sanıkların yaş ve sağlık durumları ile ölçülülük ve orantılılık ilkelerini de birlikte değerlendirerek, adli kontrol kapsamında yurt dışına çıkışlarını yasakladı, ayrıca her ayın ilk günü ikametlerine en yakın güvenlik birimlerine imza verme şartı getirdi. Mahkeme, adli kontrol hükümlerine uyulmaması hâlinde tutuklanabilecekleri konusunda sanıklara ihtarda bulundu.
(…) Yani hâlâ hayatta olan ve müebbet hapis cezası alan darbeciler tuhaf bir kararla tutuklanmadı! Hâlâ lojmanlarda oturmaya ve lüks hayatlarına devam ediyorlar. Devletin korumaları bu darbecileri korumaya devam ediyor!
Peki karar kesinleşti mi? Hayır, çünkü henüz Yargıtay kararını vermedi. Aradan üç sene geçti ama Yargıtay ayan beyan darbe yaptıkları belli olan bu darbeciler hakkında hâlâ karar vermedi. Dile kolay, tam 3 sene geçti. Yargıtay neyi bekliyor, anlamak mümkün değil! Onansa kararlar, bir zamanların anlı şanlı generallerinin apoletleri sökülecek. Hepsi er gibi olacak. Ama belli ki Yargıtay daha uzun süre bu kararları açıklamayacak.
Görüldüğü üzere 28 Şubatçılar her dönem yırtmaya ve bir el tarafından korunmaya devam ediyorlar.
Süleyman Özışık (Türkiye)
“O mücahit Osman Nuri Kabaktepe”
AK Parti İstanbul İl Başkanı'nı, daha doğrusu hak davanın sancağını taşıyacak olan ismi seçti.
Adı Osman Nuri Kabaktepe...
Bilinsin ki adını üç-beş gün önce duydum. Kendisiyle yolda bile karşılaşmışlığım yoktur.
Tanımam.
Ancak taraflı tarafsız herkesin anlattığından ve bizzat elde ettiğim bilgilerden yola çıkarak şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. AK Parti'nin son yıllarda İstanbul için aldığı en isabetli karar, Osman Nuri Kabaktepe'ye görev vermesidir. Parti tabanında ve teşkilatlarında son yıllarda bu kadar heyecan oluşturan biri olmamıştı.
Dahası...
Canan Kaftancıoğlu gibi militan birisinin karşısına davası için ölümü göze alacak "mücahit" koymak gerekiyordu.
O mücahit Osman Nuri Kabaktepe'dir.
İbrahim Karagül (Yeni Şafak)
“Yapılacak tek şey var ve bu asla “savunma” değil”
Biden yönetime geçtikten sonra ABD yeni bir terör dalgasına hazırlanıyor. PKK/YPG’ye silah ve mühimmat aktarımı inanılmaz boyutlara ulaştı. Hava savunma sistemlerinin bile yer aldığı bu takviye, PKK’nın da ötesinde bir hazırlığa işaret ediyor.
Suriye ve Irak’taki terör yatırımı tamamen Pentagon’a havale edildi ve onlar da kaldıkları yerden yeniden başladılar. Irak ve Suriye’deki terör saldırılarının tırmanması bu yeni dalgaya işaret ediyor. Böyle giderse saldırılar oralarda kalmayacak, şehirlerimize de yönelecek.
(…) Bir kez daha “içeride ortam oluşturup dışarıdan ve içeriden terörle vurma” senaryosu ile yüz yüzeyiz. Kimler kimlerle ortak, hepsinin tepesinde kimler patron, oyunu kimler kuruyor, izliyoruz.
Yapılacak tek şey var ve bu asla “savunma” değildir. Türkiye için savunma dönemi çoktan kapanmıştır. Yapılacak şey, tehdidin üzerine yürümektir. 15 Temmuz’dan sonra bütün zaferler bu yöntemle kazanılmıştır.
Yıldıray Çiçek (Türkgün)
“Belediyeleri bu şekilde olan CHP’ye bir de Türkiye’nin teslim edildiğini düşünün”
“Her Şey Çok Güzel Olacak” sloganı bir hipnoz sloganıydı. Sel olunca, kar olunca, çöp olunca birçok kişi hipnozun etkisinden uyandı. Çöp dağlarındaki kokularda derin hipnozdaki birçok kişiyi daha uyandıracaktır.
CHP’ye çok önemli illerin belediyesini teslim eden halk iradesi sanırım bu çapsız CHP zihniyetini öğrenmiş ve tecrübe etmiştir.
Belediyeleri bu şekilde olan CHP’ye bir de Türkiye’nin teslim edildiğini düşünün… Allah göstermesin düşüncesi bile kâbus gibi…
CHP’li anketçinin biri CHP’nin kuracağı hükümetin İçişleri Bakanı olarak terörist Selahattin Demirtaş’ı öneriyordu.
Tüm milli davalarda düşman safından seslenen CHP’nin bu zihniyeti eline Türk milletini yönetme iradesini vermek demek bir felaket demektir. Bunu herkes CHP’li belediye başkanlarının çapsızlığına bakarak anlayabilir.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.