Akşam Köşesi | “Mehmet Boynukalın, "camii cemaatini" bölmeyi başarıyor”

Akşam Köşesi | “Mehmet Boynukalın, "camii cemaatini" bölmeyi başarıyor”
Kısa Dalga, gazetelerin köşe yazılarını gün boyu tarayarak gün sonunda size bir "Akşam köşesi" okuması getiriyor. Her fikirden köşe yazılarından önemli yerleri sunmaktaki amacımız, olan biteni daha iyi anlayabilmek için çeşitli bakış açılarını sunabilmek. Akşam kahvesi ile okumak iyi bir fikir olabilir. :)

16 MART 2021
AKŞAM KÖŞESİ

 

Fatih Altaylı (Habertürk)

Mehmet Boynukalın bir Ayetullah gibi davranmaktadır

 

(…) İmam Boynukalın, artık çok açık biçimde Diyanet İşleri Fiili Başkanı’dır.

Üstelik de bu görevi yasal olarak değil fiili olarak yaptığı için de en uç fikirlerde dolaşmayı, Anayasa’ya aykırı fikirler öne sürüp, taleplerde bulunmayı, siyasetin alanına girmeyi kendinde hak görmektedir.

Her ne kadar Sünni mezhebinden olsa da davranış biçimi olarak Mehmet Boynukalın bir Ayetullah gibi davranmaktadır. Belki de kendini “Ayetullah'i-Uzma” olarak görmekte ve ona göre davranmaktadır.

Bu gidiş hayra alamet değildir.

Pek yakında kendini siyasetin de üzerinde, Cumhurbaşkanı’nın da yukarısında ülkenin dini lideri olarak görmeye başlaması pek ala mümkündür çünkü bunun sinyallerini vermektedir.

 

Sevilay Yılman (Habertürk)

“Özlem Hanım’ın boşunaymış o emekleri de mücadelesi de...”

(…) Ana konum tabii ki AK Parti Grup Başkan Vekili Özlem Zengin...

Özlem Hanım, 2012 yılında AK Parti İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı olduğu günden beri radarımda olan bir kadın siyasetçidir. Çok defalar yayınlarıma konuk almışımdır.

Şunu söylemek isterim ki; Evet… Zaman zaman muhalif kesimleri zıplatan, kızdıran ve beni de çok şaşırtan açıklamalar, ifadeler kullanıyor olabilir ama özünde demokrat bir siyasetçidir Özlem Hanım.

Bugün geldiği nokta kadının siyasette elde edebileceği en kritik pozisyonlardan biridir ama ben bizzat şahidimdir ki; Özlem Hanım bu kritik pozisyona varana kadar büyük emek ve mücadele verdi.

Ama görünen o ki boşunaymış o emekleri de mücadelesi de...

Çünkü demokrat bir siyasetçiden öte TBMM çatısı altında bir kadın olarak bulunmanın sorumluluğu ile kadın cinayetlerini önemsizleştiren, küçümseyen saçma sapan bir yoruma karşı geldi diye 3 gündür AK Parti taraftarlarından dayak yiyor.

Niye?

Efendim çünkü Ayasofya Baş İmamı Mehmet Boynukalın’ın 8 Mart Kadınlar Günü’nde “kadın cinayetleri” ile ilgili attığı tweet ile ilgili demiş ki; “Kadın - erkek meselesine dair dini de referans yaparak, katı, sert açıklamalar yapmayı problemli görüyorum ve bize fayda vermiyor. Tam tersine incitiyor, kadınları da incitiyor, bu alanda çalışanların yükünü arttırıyor. Ve daha önemli bu açıklamalar siyasetin yükünü artırıyor. Siyaset çok ağır bir iş. O yüzden bence herkes kendi işini yapmalı diye düşünüyorum!”

Sosyal medyada olmadık ifadeler, hakaretler eşliğinde linç ediliyor ve acı olan şu ki; Zengin’e reva görülen bu iğrenç muameleye karşı başta hemcinsleri olan mevkidaşları dahil partisinin ileri gelenlerinden tek bir insan çıkıp da;"Hooppp! Bir saniye! Siz kim oluyorsunuz da Özlem Hanım’a çoğu çirkin ve izansız olan ifadelerle saldırma cüretinde bulunuyorsunuz!" demiyor...

 

Ahmet Hakan (Hürriyet)

Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklenen herkese sesleniyorum: “Bu haksızlığa son vermek için derhal kaldırın lütfen o videoyu”

 

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir videosu var.

Videoda diyor ki:

“Muhtarlara birer yardımcı verilse... 10 milyon işsiz var... Sorun çözülür.”

Türkiye’deki toplam muhtar sayısı 56 bin...

Her muhtarın yanına bir kişi verildiğinde 10 milyonluk işsizlik sorununun çözüleceğini düşünmek için...

Hesap uzmanı olmaya gerek yok, basit bir aritmetik bilgisi yeterli.

Böyle bir hatanın yapılamayacağını düşündüm.

Ve açıp dinledim Kılıçdaroğlu’nun söylediklerini.

İşin gerçeğini bir anda anladım.

Özetle söylediği şu Kılıçdaroğlu’nun:

 “Muhtarların bürokratik işleri yoğun. Herkesin özel kalemi var, danışmanı var. Muhtarların kurumsal işlerini yapacak kimse yok. Muhtarların yanına bir kişi verilse... 10 milyon işsiz var, her muhtarın yanına bir kişi verilse bu iş çözülür.”

Yani Kılıçdaroğlu’nun, “bu iş” dediği iş, işsizlik işi değil, muhtarların bürokratik işleri.

- Yine bir kesme biçme vakası...

- Yine bir çarpıtma olayı...

- Yine bir sosyal medya dezenformasyonu...

- Yine bir önüne arkasına bakmama sorunsalı...

Videoyu “Kemal Kılıçdaroğlu’nun beyin yakan hesabı” diye yayınlayan Muharrem İnce’ye ve onun şahsında bu video üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu’na yüklenen herkese sesleniyorum:

“Bu haksızlığa son vermek için derhal kaldırın lütfen o videoyu.”

 

Abdulkadir Selvi (Hürriyet)

“Kılıçdaroğlu’nun sürpriz bir ismi ortak aday olarak önerebileceği konuşuluyor”

(…) Millet ittifakını belirleyici bir faktör de Cumhurbaşkanı adayları olacak. Meral Akşener, Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş en iddialı üç isim.

Abdullah Gül ile Ali Babacan ise şimdilik denklem dışına çıkmış görünüyor. İmamoğlu ve Yavaş’ın bir dönem daha belediye başkanı olarak devam etmesi eğiliminde olan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun sürpriz bir ismi ortak aday olarak önerebileceği konuşuluyor.

Çok erken ama siyaset dışından bir isim konuşulmaya başlandı.

 

Saygı Öztürk (Sözcü)

Yavaş’ın davası Danıştay’da lehine sonuçlandı, sonra üç üye değişti

 

Danıştay Dava Daireleri Kurulu'nun aynı konuda farklı kararlar vermesini ilkokullarda okutulan “Andımız”da, “Devlet Nişanı, Cumhuriyet Nişanı, Liyakat Nişanı”nda bulunan Atatürk kabartması kararlarında gördük. Son karar da Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın açtığı dava ile ilgili oldu. Dava Daireleri Genel Kurulu'nda, Yavaş'ın açtığı bir dava lehine sonuçlandı. Ancak, başkan imza aşamasında, daha fazla katılımla bu konunun ele alınması gerektiğini belirtip, dosyayı çekti. Sonra mı ne oldu? Üç üye değişti. Yerlerine yeni üyeler geldi ve bu kez karar da değişti.

 

Özdemir İnce (Cumhuriyet)

“İnanç borsaları dibe vurdu”

 

Korona salgını İslamcılar için çok zararlı oldu: İnanç Borsaları dibe vurdu; kendilerine güvenleri yandı gitti, kül oldu. İstedikleri anda korona salgınının Kuran’daki yerini bulabilirlerdi ama derdi veren yüce Tanrı çaresini de göstermez miydi? Her derdin, her sorunun çaresinin Kuran’da olduğu iddialarının artık sona erdiğini anladılar.

Müflis İslamcıların bu dönemdeki ruh halini ABD’li sinema oyuncusu Morgan Freeman şu cümlesi çok iyi özetlemektedir: “Şu an virüsün bulunduğu 179 ülkede 50 farklı tanrıdan yardım istendi. Hiçbiri dönüş yapmadı. Lakin bilim aşıyı bulunca herkes kendi tanrısına teşekkür edecek.” Lakin, bu teşekkürün dil alışkanlığı olduğunu çok iyi bilmekteler.

 

Doğan Tılıç (BirGün)

“Biden aradığında tam ne diyecek?”

 

(…) Bu telefon işi can sıkıcı. Hayır, benim için değil ama yüksek yerler için can sıkıcı…

Öyle ya, 2011 Aralık ayında ameliyat sonrası İstanbul Kısıklı’daki evinde nekahat dönemini geçiren Başbakan Erdoğan’ı ziyaret et, dünyanın ve bölgenin meselelerini konuş, o da sen de devletlerinizin bir numarasıyken bir telefonu esirge!

Her ne kadar, Saray’dan “Sorun değil, biz muhataplarımızla temas kurduk” açıklamaları yapılsa da, dünyada bu telefonsuzluk yüzünden bin bir fesat dönüyor. “Erdoğan, Biden tarafından sürekli görmezden geliniyor ve onun ilgisini çekmek için çaresiz gözüküyor” şeklinde analizler yazan, “Aramak için Halk Bankası davası sonucunu bekliyor” diyen ecnebiler var. Ağızları torba değil ki!

Beyaz Saray sözcüsü de “çok açıklayıcı” bir açıklama yapıp; “Biden, bir noktada Erdoğan ile de görüşecektir” dedi. İşte Erdoğan; Bloomberg’e yazıp “Suriye’de birlikte çalışalım” dedi.

O nokta bu nokta değilse nedir, bilmiyoruz.

Tarihin ilk önemli telefon görüşmesi, mucidi Graham Bell’in yan odadaki asistanı Thomas Watson’a; “Bay Watson, buraya gelin! Sizi görmek istiyorum!” demesiydi. İkinci en önemli telefon görüşmesinin, 1969’da Buzz Aldrin ve Neil Armstrong aya ayak bastığında Richard Nixon’un; “Alo Neil, Buzz, sizi Oval Ofis’ten arıyorum…” dediği görüşme olduğu söylenir.

Biden aradığında tam ne diyecek, kim bilir tarihin kaçıncı telefon görüşmesi olacak! Ama bakın görün, bizim medya manşetten verecek ve kesin tarihin en önemli görüşmelerinden biri olacak!

 

İhsan Çaralan (Evrensel)

“AKP-MHP ittifakı  iktidarda kalmak için her yolu denemektedir”

(…) Yakın geçmişte bunu ANAP denemiş, her seçimde seçim yasasını değiştirerek, kendisini daha avantajlı hale getirmek için uğraşmıştı. Ama seçim yasasıyla oynamak onun iktidarda kalmasına yetmedi.

Bugün de seçim yasasıyla oynamak;

* HDP’yi zayıflatmaya yetmeyecektir. Çünkü son 30 yıllık mücadele HDP’nin düzen partilerinden farklı olarak, Kürt halkının taleplerinin sözcüsü olduğu geniş kesimler tarafından benimsenmesine neden olmuştur.

* AKP-MHP ittifakının seçim kazanmasına yetmeyecektir. Bunu sadece hemen bütün araştırma kurumlarının elde ettiği veriler göstermekle kalmıyor, aynı zamanda AKP-MHP ittifakı, büyük şehirlerde, genç nüfus içinde, çalışan kadınlar arasında, işçiler içinde, eğitimli nüfus içinde... yani ülkenin en dinamik kesimleri içinde büyük ölçüde ve hızlı bir biçimde destek kaybetmektedir.

Bu yüzden de AKP-MHP ittifakı, mevcut koşullarda seçim kazanma umudunu yitirdikçe, iktidarda kalmak için her yolu denemektedir. Bu yollardan birisi de seçim ve siyasi partiler yasalarını değiştirmektir. Ancak, öyle görünmektedir ki, AKP ve MHP ortaklığının siyasi partiler ve seçim yasasını değiştirmekte zorlandığı, daha da zorlanacağı görülmektedir. Dahası bu ittifakın, seçimi etkileyecek başka yollara da başvuracağı artık herkesin bildiği gerçektir. Ki, herhalde önümüzdeki aylarda bunları daha çok tartışacağız.

 

Hilal Kaplan (Sabah)

“Kübra Par da bir hoca kızı aslında ama nasip olmayınca, olmuyor demek ki”

Ayasofya Camii imamlarından Mehmet Boynukalın'ın İslami çerçeve içerisinden söylediği sözler bile hedefe konmasına yeterli oluyor. Gerçi Diyanet, hutbede eşcinselliğin haram olduğunu belirtti diye bile ayağa kalkan şuursuzların olduğu bir ülkede şaşırtıcı değil. En son Habertürk'ten Kübra Par, Özlem Zengin'in sözlerini kendisine kalkan yaparak Boynukalın'a "Hadsiz imam" diyerek susturulmasını talep etmiş.

Kendisi de bir hoca kızı aslında ama nasip olmayınca, olmuyor demek ki... Bilmeyenler için amme hizmeti olarak İslam-101 dersi verelim o halde: İslam âlimleri, toplumsal her meselede konuşabilirler. Bu, onların hakkı veya ayrıcalığı değil, bizzat vazifeleridir. Sizin hakkınız da onlara katılmamak olabilir, susturmaya teşebbüs etmek değil.

İlahiyat camiası on yıllardır çeşitli yöntemlerle baskı altına alındığı için suya sabuna dokunmayanlara "hoca" demeye alışmış olabilirsiniz. Ancak esas had bilmezlik, toplumsal bir meselede söz söylediler diye memuriyet kanununu sallayıp sansür çağrısı yapmaktır. "Hoca" sıfatıyla anılan herkesi susturmaya meraklıysanız, şikâyetinizi öncelikle defalarca Cübbeli Ahmet'i ağırlayan Fatih Altaylı'ya iletiniz.

"Hocalar sadece namaz kıldırsın" bakış açısının da imam-hatip liselilere "ölü yıkayıcısı" gözüyle bakanlardan bir farkı yoktur. Bence de herkes işini yapsın.

 

Fadime Özkan (Star)

“Mehmet Boynukalın, "camii cemaatini" bölmeyi başarıyor”

 

(…) Tapulu mülkümüzü bile aslına uygun şekilde kullanmanızı engelleyen o görünür görünmez bariyerler ancak güçlü bir siyasi iradeyle kaldırılabilirdi. Nitekim Ayasofya'yı camiye dönüştüren irade AK Parti'nin siyasi gücü ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın siyasi liderliğinde vücut buldu. Dışarıdan içeriden gelen baskılar göğüslendi, doğru yönetildi ve nihayet hukukun ve eşyanın gereği gerçekleşti.

Ve fakat... Ağzımızda kekre bir tat var!

Zira hemen herkesin mutmain olduğu, hayatın olağan akışına teslim olduğu şu süreçte Ayasofya Camii'nin adı yersiz polemiklerden, kısır tartışmalardan, hırslı sosyal medya paylaşımlarından hiç düşmüyor!

Ayasofya-ı Kebir Camii'ne diğer çok değerli iki isimle birlikte baş imam-hatip olarak atanan Prof. Dr. Mehmet Boynukalın, camide vazifelendirildikten üç ay sonra açtığı twitter hesabından yaptığı paylaşımlarla adını her defasında hem camiinin hizasına yazdırmayı hem de "camii cemaatini" bölmeyi başarıyor.

Cami birleştirir oysa. Buluşturur, barıştırır.

 

Resul Tosun (Star)

“Ayasofya baş imamı üzerinden İslam dini tartışılıyor”

 

Ayasofya'nın tekrar cami olarak ibadete açılması bir hayli tartışıldı ve gündemden düştü. Şimdilerde Ayasofya baş imamı üzerinden İslam dini tartışılıyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Ayasofya'nın hüviyetine değer katan bir uygulama yaparak bir ilahiyat profesörünü sözleşmeli olarak baş imam tayin etti.

Baş imam her gün beş vakit namazda imamlık yapmıyor; belli günlerde belli vakitlerde orada bulunuyor. Daha çok ilmi faaliyetler yürütüyor. Ki geçmişte camiler aynı zamanda ilim merkezleri olduğu için bu misyonu ihya babında alkışlanacak bir yeniliktir.

Bu görevlendirme Ayasofya'ya verilen ehemmiyeti yansıtması açısından takdire şayan bir uygulamadır.

Benzer uygulamaların Süleymaniye gibi, Sultan Ahmet gibi, Fatih gibi selatin camilerinde de yapılması camilere ayrı bir veçhe kazandıracaktır.

 

Fuat Uğur (Türkiye)

 

FETÖ neden sosyal medyada “Fosforlu Meral” etiketi açtı?

FETÖ'cüler bu etiketini açtığında Meral Akşener’den hoşlanmayan bir kesimin bunun üzerine atlayacağını biliyorlardı.

Hakaretlerin yolunu açabilmek için zaten kendileri başladılar önce. Arkası geldi tabii.

Bayılıyorum bu paslaşmalara.

Sonra da “Bu etiketin neden açıldığını biliyorum” diyen Meral Akşener’in o tuhaf açıklaması:

Beş yıl önce, daha MHP’deyken, Genel Başkan Devlet Bahçeli Konya’da üst kurul delegelerini çağırarak onun için “Fosforlu Cevriye” demiş. Bunu kendisine iki genç delege “ağlayarak” anlatmış. Meral Hanım da onlara kastedilen Fosforlu Cevriye’nin Suat Derviş’in aynı adlı romanındaki gibi "F....e" olmadığını, bununla Bahçeli’nin eli sopalı ve mert bir kadını tarif ettiğini anlatıp teselli etmiş.

 

Ali Karahasanoğlu (Yeni Akit)

“İyi Partililer, öğrenci andı konusunda iki çift laf etmekten aciz duruma düşmüşlerdir”

 

(…) Öğrenci andının vazgeçilmez olduğunu söyleyenler, bugün İyi Parti içinde kümelenmişlerdir..

İyi Parti, hem Türk milliyetçiliği konusundaki iddiaları, hem de ulusalcı damarı zinde tutma açısından, öğrenci andını vazgeçilmez bulan bir siyasi parti..

Hatta öğrenci andı zorunlu olmaktan çıkarıldığında iptali için dava açanlar, İyi Parti’de buluşmuşlardır..

Ama bugün itibari ile HDP ile yapılan ittifak gereği, İyi Partililer, öğrenci andı konusunda iki çift laf etmekten aciz duruma düşmüşlerdir..

“Öğrenci andını savunsunlar. Tekrar zorunlu olmasını istesinler. Kavga çıksın” anlamında söylemiyorum..

Gerçekten ülke insanlarının birliğini düşünerek, önceki kanaatlerinden vazgeçmişler ise..

“Dayatmalara karşıyız” diyorlar ise..

Bu olumlu bir gelişmedir..

Ama bu sessizliğin sebebi, kirli ittifakın çatırdamamasını amaçlıyorsa.

İşte orda, çok büyük bir sorun var demektir..

Sadece İyi Parti açısından değil..

Aynı sıkıntı, yıllarca Kürt vatandaşlarımızı istismar eden HDP açısından da var..

Düne kadar, öğrenci andı üzerinden kızılca kıyamet kopartan HDP’nin ırkçı siyasetçileri, eğer bugün, AK Parti iktidarının öğrenci andını kaldırması üzerinden bir teşekkürü dillendiremiyorlarsa..

İyi Parti’den korkarak, “öğrenci andının kaldırılmasının doğru olduğu”nu söyleyemiyorlarsa..

 

Yıldıray Çiçek (Türkgün)

 

“15 Temmuz hain darbe girişimi gününe kadar yaptığım hiçbir Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti eleştirisinden pişmanlığım yoktur”

(…) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye’de en fazla dava açtığı ve 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar ömrünü adliyede geçirmiş bir yazarım. Hakkında 38 dava açılmış benim gibi yazara “Geçmişte Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve AKP’ye bu eleştirileri yapmışsın, bu tiwitleri atmışsın” diyenler de Kemal’in, Meral’in, FETÖ’nün, PKK’nın trolleri…

Vefası, ahlakı, ölçüsü, Ülkücüye yakışır bir hayat tarzı olmayan müptezelin biri de şimdi oturduğu CHP, İP, HD(P)KK kucağından benim 2013 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında attığım twiti yeniden paylaşıyor. İşin garip tarafı o dönem Recep Tayyip Erdoğan’ın Ülkücülere yönelik ağır sözlerine ben tepki gösterip mahkemelerde yargılanırken, o müptezel AKP saflarında sıfat taşıyıp sus pus oturuyordu. Şimdi de CHP, İP, HD(P)KK safından Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’ye saldırıyor.

Tüm trollere, tüm müptezellere tekrar tekrar söylüyorum. 15 Temmuz hain darbe girişimi gününe kadar yaptığım hiçbir Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti eleştirisinden pişmanlığım yoktur. Türklüğe yapılanlar, Ülkücüye edilen hakaretler, Oslo, Habur, Dolmabahçe, çözüm süreci, BOP, FETÖ, ABD, AB ilişkileri ve benzer konularda zaten Türk milliyetçisi ve Ülkücü olanların olması gereken duruşu bellidir. Yazılarımız ve mücadelemiz bunlara yönelik olmuştur. Zaten o yazılarımın birçoğu kitaplaştırılmış şekilde piyasadadır. Geçmişe dair sadece şöyle üzüntüm olabilir; keşke Cumhur İttifakı’nın milli yönü Türkiye’de daha önceden kurulsaydı…

Gündem