Akşener: Türkiye’de para devlet eliyle aklanıyor

Akşener: Türkiye’de para devlet eliyle aklanıyor
İYİ Parti lideri Akşener, “Gri Liste’ye neden girdiğimizi daha iyi anlamak için öncelikle şu sorunun cevabını vermeliyiz. Nedir o soru? Türkiye’de gerçekten para aklanıyor mu? Evet, maalesef aklanıyor. Hem de bizzat devlet eliyle aklanıyor” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin haftalık grup toplantısında konuştu.

Konuşmasında AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’ı eleştiren Akşener, ekonomik gidişat ve Türkiye’nin Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından “Gri Liste”ye alınmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Akşener’in açıklamaları özetle şöyle: 

“Erdoğan’ın millî güvenlik tanımı kendi koltuğunun güvenliğinden başka bir şey değil”

İktidardakilerin becerikli ellerinde paramızın iyice pul olduğu, emeklerimizin zayi edildiği bir haftayı daha geride bıraktık.

Geçtiğimiz hafta bir kez daha gördük ki sayın Erdoğan’ın millî güvenlik tanımı kendi koltuğunun güvenliğinden başka bir şey değil. Koltuğunu sallayan her şey ve herkes kendisi için bir millî güvenlik tehdidi. Geçinemiyor musun? O zaman teröristsin. İflasın eşiğinde misin? O zaman hainsin. Sosyal medyada eleştiri mi yazdın? O zaman millî güvenliğimiz için bir tehditsin. Bu ucube sistemin memleketimizi getirdiği şu ucube duruma bakar mısınız? Yazıktır, günahtır.

Oysa ülkemizdeki esas millî güvenlik tehditleri aslında nedir biliyor musunuz? Mesela evine ekmek götüremeyen babalar, tenceresini kaynatamayan anneler bir millî güvenlik tehdididir. Mesela mülakatlarda gelecekleri çalınan; huzuru, mutluluğu yurt dışında aramak zorunda kalan gençler bir millî güvenlik tehdididir. Mesela toprağını ekemeyen çiftçiler, hayvanını besleyemeyen besiciler, üretemeyen sanayiciler bir millî güvenlik tehdididir. Mesela; “Ak Parti’nin kaderiyle devletin kaderi birdir” diyen milletine yabancılaşmış siyasetçiler bir millî güvenlik tehdididir. Mesela 5-10 maaşlı danışmanlar sarayda sefa sürerken asgari ücretin altında maaş alan emekliler bir millî güvenlik tehdididir. Mesela saray korkusundan yolsuzluk soruşturması açamayan savcılar bir millî güvenlik tehdididir. Ezcümle tüm bunların gerçek sebebi olan Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi ülkemiz için başlı başına bir millî güvenlik tehdididir.

“En büyük ilk 10 ekonomi arasına gireceğiz diyenler, ülkeyi ilk 20’nin dışına çıkarttılar”

Bu ucube sistemin pençesinde Türkiye her hafta yeni bir krizle karşı karşıya kalıyor ve ülkemiz bu kriz sarmalında hırpalanırken olan her zamanki gibi milletimize oluyor.

Nitekim; ‘2023’te dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz’ diyenler bugün ülkemizi ilk 20 ekonominin bile dışına çıkarttılar.

“Gri Liste’de ilk 30 ekonomi arasında sadece Türkiye var”

Bu vizyoner yönetim anlayışının sonucunda gire gire Gri Liste’ye girdik. Bu Gri listede dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasından hiçbir ülke yok. İlk 20 ekonomisi arasından da yine hiçbir ülke yok. İlk 30 ekonomisi arasından ise sadece Türkiye var.

Peki bu listede başka kimler var? Mesela bu listede Burkina Faso var. Zimbabwe var, Uganda var. Mesela Filipinler var, Kamboçya var, Suriye var. Gördüğünüz gibi listedeki her ülke başlı başına bir başarı hikâyesi.

Peki bu listeye neye göre giriliyor biliyor musunuz? Eğer ülkenizde yoğun miktarda para aklanıyorsa, terörist gruplar ülkenizden finansman sağlıyorsa ve siz bu sorunlara karşı hiçbir mücadele sergilemiyorsanız işte o zaman Gri Liste’ye giriyorsunuz. Şu rezilliğe bakar mısınız? Türkiye’nin düşürüldüğü duruma bakar mısınız?

“Türkiye’de para, devlet eliyle aklanıyor”

Peki bu rezillik karşısında iktidar ne yaptı dersiniz? Bu tip durumlar karşısında her zaman yaptıkları gibi hep bir ağızdan; ‘dış güçler’ demeye başladılar. Biz elbette ülkemizin itibarının yerle bir olmasını istemeyiz. Biz elbette Türkiye’ye yapılan her haksızlığın her zaman karşısında oluruz. Biz elbette burada da bir haksızlık olduğunu biliyoruz. Ama ülkemizi bu haksızlığa uğratanın da bizzat iktidarın kendisi olduğunu açıkça görüyoruz.

Gri Liste’ye neden girdiğimizi daha iyi anlamak için öncelikle şu sorunun cevabını vermeliyiz. Nedir o soru? Türkiye’de gerçekten para aklanıyor mu? Evet, maalesef aklanıyor. Hem de bizzat devlet eliyle aklanıyor.

Mesela eğer yurt dışında paranız varsa veya yurt içinde kanunsuz yollardan kazandığınız parayı yurt dışına çıkardıysanız bu parayı aklamak için uğraşmanıza hiç gerek yok. Nasıl mı? Hemen varlık barışı için müracaat edip %1 komisyonla bu parayı kolayca aklayabiliyorsunuz. Yani %1 komisyon ödeyince kimse size; “O parayı nereden buldun?” diye hesap soramıyor.

Yani bu ucube sistemde, iktidar diyor ki; ‘’Uyuşturucu mu satıyorsun? Getir paranı. Kaçakçılık mı yapıyorsun? Getir paranı. Türkiye’den para mı kaçırdın? Getir paranı. %1 komisyonla paranı da aklıyorum, seni de aklıyorum.’’ Bu kadar basit.

Çamaşır suyu reklamı değil, Ak Parti iktidarı… İşte size kabile reisi yetkileriyle devlet yönetmeye kalkan sayın Erdoğan’ın kabile devletleriyle bizi aynı listeye sokan güçlü Türkiye vizyonu. İşte size Türkiye’yi uçuracağını söylenen Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi.

“Döviz arttıkça ihracat artar diyorlar, son 50 yılın en düşük ihracat seviyesindeyiz”

Sayın Erdoğan ve arkadaşları yine fantastik bir ekonomi teorisiyle karşımızdalar. Ülkemiz ekonomisi için ne kadar yararlı olduğunu milletçe özellikle son 3 buçuk yıldır tüm çıplaklığıyla deneyimlediğimiz; ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ doktrininden sonra bu fevkalade yetkin arkadaşlar şimdi de faizi indirip döviz kuru yükseldikçe ihracatın artacağını iddia ediyorlar. Bir de isim bulmuşlar; ‘Rekabetçi kur’ diyorlar.

Bu müthiş yeni teori doğrultusunda geçtiğimiz hafta Merkez Bankası politika faizini 200 baz puan indirerek %16’ya çekti. Havuz gazetecilerinin bile savunamadığı bu akıl dolu hamle sonucunda parantez içi belki bu yeni hamle de Nobel’e aday olabilir. Ekonomi bağlamında. Dolar 10 liraya dayandı. Kur lobisi kazandı, milletimiz kaybetti.

Kararın bizzat sayın Erdoğan’ın talimatıyla alınmış olduğunu cümle âlem bildiği için de Merkez Bankası bağımsızlığının tabutuna son çivi de bu şekilde çakılmış oldu. Peki bakalım ihracat gerçekten artıyor muymuş? Onar yıllık dilimler hâlinde son 50 yılımızı inceledik. 1970-1980 arası 10 yılda ihracatımız 5 kat artmış. 1980-1990 arası hani korkunç günler diye tanımlanan o 10 yılda ihracatımız 4 buçuk kat artmış. 1990-2000 arası 10 yılda ihracatımız 2 kat artmış. 2000-2010 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte ihracatımız 4 kat artmış. 2002-2010 yılları arasındaki Ak Parti dönemini baz alırsak ise ihracatımız 8 senede 3 kat artmış.

Gelelim son 10 yıla. 2010-2020 yılları arasındaki 10 yıllık süreçte ihracatımız sadece %50 artmış. Yani son 50 yılın en düşük ihracat artışı geçtiğimiz 10 yılda gerçekleşmiş. Peki bu artış döviz kuruna bağlı mı olmuş? Hayır. Mesela 2002-2010 yılları arasında döviz kuru sabit kalmasına rağmen ihracatımız 3 kat artmış.”

2010’dan bugüne kadar ise sıkı durun. Dolar kuru tam 6 kat artmış. Ama son 50 yılın en düşük ihracatı da yine bu yıllar arasında olmuş. Üstelik Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’ne geçtiğimiz son 3 yılda döviz kurları %110 artarken ihracatımız ise yerinde saymış.

Sayın Erdoğan ve bol maaşlı danışman ekibi sizlere söylüyorum, iyi dinleyin. Demek ki neymiş? Ülkemizde adalet sağlanmadıkça, hukuk işlemedikçe, liyakatli kadrolar iş başına gelmedikçe; ekonomiye güven tesis edilmedikçe, dışlayıcı kurumlar kapsayıcı kurumlara dönüşmedikçe, sayın Erdoğan da Merkez Bankası’nın yakasından düşmedikçe kur ne kadar artarsa artsın ihracatımız artmazmış.

Gündem