Amerikan Üniversitelerinden Yükselen Sesler

Amerikan Üniversitelerinden Yükselen Sesler
ABD üniversitelerinde son yıllarda bir grev dalgası yaşanıyor. 2022 yılının son aylarında California Üniversitesinin yerleşkelerinde yaklaşık 48 bin araştırmacı, asistan, eğitici ve diğer lisansüstü çalışan yaklaşık 6 hafta süren ve başarıyla sonuçlanan bir grev gerçekleştirdi.

Selim Çakmaklı

(Rutgers Üniversitesi, Camden Yerleşkesinde İktisat Bölümü Üyesi)​​​​​


“Kimin Üniversitesi? Bizim Üniversitemiz”[1]

New Jersey eyaletinin en büyük kamu üniversitesi olan Rutgers Üniversitesi 257 yıllık tarihinde ilk kez 10 Nisan 2023 Pazartesi “iş bırakma” eylemine sahne oldu. Yaklaşık 9 bin öğretim üyesi ve lisansüstü araştırmacıyı temsil eden üç sendika eş zamanlı olarak greve başladılar. Grev kararı bir yıla yakın bir zamandır devam eden toplu sözleşme sürecinde bir ilerleme sağlanamamasından dolayı 9 Nisan Pazar gecesi alındı ve grev 10 Nisan ile 14 Nisan arasında, beş gün boyunca Rutgers Üniversitesinin üç ayrı şehirdeki yerleşkelerinde büyüyerek devam etti. Grev devam ederken üniversite yönetimi ve sendika temsilcileri New Jersey valisi Phil Murphy arabulucuğunda pazarlıklara devam etti. 14 Nisan Cuma günü geç saatlerde grevdeki iki sendika ve üniversite yönetimi arasında grevin durdurulması koşuluyla bir çerçeve anlaşma imzalandı.

Yüksek Öğretimde Grev Dalgası

ABD üniversitelerinde son yıllarda bir grev dalgası yaşanıyor. 2022 yılının son aylarında California Üniversitesinin yerleşkelerinde yaklaşık 48 bin araştırmacı, asistan, eğitici ve diğer lisansüstü çalışan yaklaşık 6 hafta süren ve başarıyla sonuçlanan bir grev gerçekleştirdi. New York’taki New School Üniversitesinde iki bin 600 yarı zamanlı ve geçici sözleşmeli öğretim üyesini temsil eden sendika (ACT-UAW Local 7902) 16 Kasım 2022’de grev ilanı etti ve 25 günlük mücadele öğretim üyelerinin taleplerinin kabul edilmesiyle son buldu. Philadelphia’da bulunan Temple Üniversitesinde 750 lisansüstü öğrencisini temsil eden Temple Üniversitesi Lisansüstü Öğrencileri Birliği (TUGSA) sendikası 6 haftalık zorlu bir mücadelenin ardından haklarını alabildiler. Temple Üniversitesindeki mücadele sonrası üniversite başkanı istifa etmek zorunda kaldı. Nisan ayında 11 bin civarında akademik çalışan çeşitli üniversitelerde grev ve iş bırakma eylemine dahil oldu.[2] Rutgers Üniversitesinde grevde olan 9 bin öğretim üyesi ve yüksek lisans ve doktora öğrencisine ek olarak Michigan üniversitesinde bin 300 lisansüstü öğrencisi, Eastern Illinois Üniversitesinde 450 öğretim üyesi ve memur, Chicago State Üniversitesinde 100 öğretim üyesi ve memur ve Illinois Governor’s State Üniversitesinde 260 öğretim üyesi ve memur grevdeydi.

Yüksek öğretimdeki neo-liberal düzene karşı grev dalgasının artarak devam etmesi ve hatta öğretim üyelerinden sonra üniversite çalışanlarının da grev ilan etmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Neo-liberal politikalara gittikçe artan tepki ve azalan toplumsal destek üniversite yönetimlerini grev ilan eden sendikaların taleplerini büyük oranda kabul etmeye zorluyor.

Rutgers Grevde[3]

Rutgers Üniversitesinde tam zamanlı öğretim üyelerini ve lisansüstü öğrencilerini temsil eden Amerikan Üniversite Profesörleri Sendikası Rutgers Üniversitesi Şubesi (Rutgers AAUP-AFT), geçici sözleşmeli (adjunct) öğretim üyelerini ve yarı zamanlı çalışanları temsil eden Rutgers Geçici Sözleşmeli Öğretim Üyeleri (Rutgers Adjunct Faculty Union) sendikası, ve biyomedikal ve sağlık bilimlerinde çalışanları temsil eden Amerikan Üniversite Profesörleri Sendikası-New Jersey Biyomedikal ve Sağlık Bilimleri (AAUP-BHSNJ) sendikasının oluşturduğu koalisyon yaklaşık dokuz ay önce eşit işe eşit ücret, adil maaşlar, herkes için iş güvenliği, lisansüstü öğrencileri için fon ve destek, ders programları üzerinde kontrol, üniversite bileşenleri için hesaplı barınma hakkı ve birleşik tek bir sendika gibi yüksek eğitim sistemini dönüştürme potansiyeline sahip taleplerle oturdular görüşme masasına. Üniversite yönetiminin ilk tepkisi bu koalisyonu dağıtmaya çalışmak oldu. Koalisyonun kararlığı karşında sendikaların taleplerini görmezden gelme yolunu seçtiler. Taleplerine karşılık bulamayan sendikalar 10 Nisan 2023 Pazartesi günü Rutgers Newark, New Brunswick ve Camden yerleşkelerinde iş bırakma eylemine başladılar.

Rutgers Üniversitesi Camden yerleşkesinin görece küçük bir alanı olmasına rağmen katılım özellikle ilk iki günde oldukça yüksekti. Hava sıcaklığının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi greve katılımda bir dalgalanma yaşanmasına yol açtıysa da çevre şehirlerden, özellikle yakın dönemde grev tecrübesi yaşamış Temple Üniversitesinden destek için gelenler sayesinde grev güçlü bir şekilde devam etti. Çarşamba günü grev hattı kampüsteki gölgelik alanlara taşındı ve grev sendika sözcülerinin öncülüğünde bir tür açık foruma dönüştü.

Grev öncesinde Camden yerleşkesine haftanın belirli günleri gelen ve zamanlarının çoğunu kendi odalarında geçiren öğretim üyeleri aynı alanda üniversiteye dair kendi tecrübelerini paylaşma, disiplinler arası bir diyalog, şehrin tarihine dair bir farkındalık ve geleceğe dair umut çoğaltma olanağına kavuştular.

Grev Sloganlarının Bağlamı

Neo-liberal dönemin en önemli politika aracı hiç kuşkusuz kemer sıkma (Austerity) politikalarıdır. Üniversitelerde güvencesiz çalışma koşullarının tahkim edilmesi için kullanılan en önemli gerekçe ise bütçe kısıtıdır. Ayrıca, mevcut sözleşmelerde kullanılan kavram seti ve sözleşme dili üniversite yöneticilerine kadrolarda diledikleri gibi kısıtlama yapma ve hatta görece güvenceli bir pozisyonu güvencesiz hale getirme şansı veriyor. 1970’li yıllarda üniversite öğretim üyelerinin dörtte üçü güvenceli kadrolarda çalışırken, 2016 yılında bu oran tamamen tersine dönmüş durumdaydı. Üniversitelerde ders veren öğretim üyelerinin yüzde 73’ü düşük maaşlı, geçici çalışanlardan oluşmaktaydı.[4] Bu altüst oluşu mümkün kılan şeye karşı, yani bütçe kısıtlamalarına karşı, güvensizleştirmeye karşı, sendikasızlaştırmaya karşı, eğitimin özelleştirilmesine karşı grev boyunca atılan en coşkulu sloganlardan birisi şuydu; “Geri çekil diyor, biz diren diyoruz”

Camden büyük çoğunluğunu siyahi ve hispaniklerin oluşturduğu bir şehir. Bu yanıyla Rutgers Üniversitesinin Camden yerleşkesi düşük gelirli ailelerin çocuklarının, ilk nesil üniversite öğrencilerinin ve dezavantajlı grupların yüksek öğretime ulaşmasında köprü işlevi olan bir kampüs. Bu önemine karşın Rutgers Üniversitesinin ana yerleşkesinin sahip olduğu imkanlara sahip değil. Üniversite bütününde uygulanan muhasebe sistemi aracılığıyla Camden yerleşkesinde yaratılan değere el konulmakta ancak öğretim üyelerine ana yerleşkedeki meslektaşlarından daha düşük maaşlar ödemekte. Dolayısıyla grev boyunca en çok tekrarlanan slogan şu oldu; “Ne istiyoruz? Eşit Ücret! İş Güvenliği! Adil Sözleşme/ Ne zaman istiyoruz? Hemen şimdi! İstediğimizi almazsak? İş bırakıyoruz”

Rutgers Üniversitesinde derslerin yüzde otuzunu geçici sözleşmeli öğretim üyeleri tarafından veriliyor. Geçici sözleşmeli öğretim üyelerinin herhangi bir iş güvencesine sahip değiller ve aynı işe her sene yeniden başvurmak zorundalar. Sağlık sigortası olmadan çalışıyorlar ve aldıkları ücret geçinmeye yetecek bir düzeyde değil. Derslerin yüzde 30’unu yürütmekte olmalarına rağmen geçici sözleşmeli öğretim üyelerine toplam bütçenin yüzde 1’inden daha az pay ayrılıyor. Üstelik toplu sözleşmedeki tüm talepler karşılansa dahi bu oranda anlamlı bir değişim yaşanmayacak. Grev sürecinde geçici süreli çalışanların bu sorunlarına dikkat çekmek için atılan şu slogan bu yüzden çok anlamlıydı: “Çözüm sömürü[de] değil! Geçici sözleşmeli öğretim üyeleri eşit ücret hak ediyor” sloganı atıldı.

The Lever haber sitesi Rutgers Üniversitesinin 2020 yılından beri yüksek hizmet bedeli talep eden ve yüksek risk alan yatırım (hedge) fonlarına 246 milyon dolar para akıttığını rapor etti.[5] Ayrıca, 2022 yılı sonunda Rutgers Üniversitesi spor programları 73 milyon dolar zarar etti ve bu zarar üniversite bütçesinden karşılandı. Dolayısıyla söz konusu zararlar vergi verenlerin ve üniversite öğrencilerinin sırtına yüklenmiş oldu. Üniversite bütçesindeki kaynak tahsisini eleştirmek için grev alanında şu sloganlar duyuldu; “eğitim ve lisansüstü öğrencileri için kaynak”, “Rutgers bu sistemden kurtul artık, eğitim kar amacı gütmez”, “Rutgers eğitim içindir, biz bir şirket değiliz”.

Toplu sözleşmeye konu olan iki önemli konu üniversitenin yerleşkeleri arasındaki eşitsizliklerin giderilmesi ve üniversitenin etrafındaki topluma olan sorumluluğunun hatırlatılmasıydı. Rutgers Üniversitesi aynı zamanda büyük bir mülk sahibi. Üniversitenin sahip olduğu mülklerde (öğrenci yurtları ve apartmanlar) yaşayan öğrencilere uyguladığı kira tarifesi üniversite yerleşkesi civarındaki kiralar için temel belirleyici haline geliyor. Bir anlamda üniversite sahip olduğu konut miktarı üzerinden fiyat yapıcı hale gelmiş durumda. Toplu sözleşme görüşmelerinde Rutgers sendikalar koalisyonu üniversitenin sahip olduğu mülklerde kiraların dondurulmasını, üniversite çevresinde yaşayan insanların acil ihtiyaçlarını karşılamak için bir sosyal yardim fonu oluşturulmasını, öğretim kredisi borçlarından dolayı maddi zorlukla karşılasan öğrenci ve mezunlar için borç af programı oluşturulmasını ve müşterekler üzerine süregiden toplum, sendika, üniversite diyalogunu sürdürme taahhütü talep ettiler. Bu talepler, yerleşkeler arası eşitsizliklere de vurgu yapacak biçimde sloganlara da yansıdı. Camden’in yıllardır ihmal edilen halklarının sesi de bu sloganlara katıldı. Kamu Yönetimi ve Politikaları bölümünden Stephen Danley öncülüğünde, 1992 Los Angeles ayaklanmasına da atıfla, “adalet yoksa huzur da yok” sloganı grevin son günlerinde ön plana çıktı. Slogan grevde daha da genişletildi. “Adalet yoksa huzur da yok, haftalar boyunca grev yapabiliriz” ve “adalet yoksa, derslerde yok” sloganlarıyla grevcilerin kararlılığı vurgulandı.

Nihai Anlaşmayı Beklerken

Bu yazının kaleme alındığı zamanda Rutgers Üniversitesi ile sendikalar koalisyonu nihai anlaşmaya varmak için görüşmeyi sürdürüyorlardı. Bu yazı toplu sözleşmenin bütün detaylarını kapsamaya yetmese de çerçeve anlaşmasının Amerikan üniversitelerinde bir heyecan yarattığını vurgulamak istiyorum. Söz konusu detayların tartışmasını ileri bir tarihe bırakarak çerçeve anlaşmasında öne çıkan bazı kazanımları belirterek yazıyı sonlandırma istiyorum. Lisansüstü ve yarı-zamanlı (geçici sözleşmeli) çalışan öğretim üyeleri için çok önemli ücret artışı ve geçici sözleşmeli çalışan öğretim üyeleri belirli bir süre sonunda tam zamanlı kadroya geçmesini sağlayacak maddeler öne çıkıyor. Buna ek olarak, daimî iş güvencesi olmayan, sözleşmeleri 3 yılda bir yenilenen ve asli iş tanımı öğretim olan doçent fakülte üyeleri aşamalı olarak daimî kadroya geçirilecek. New Jersey eyaleti çok uzun bir zaman sonrasında anlaşmanın bazı maddelerinin gerektirdiği finansmanı sağlayacak. Bu nokta yüksek öğretimin finansmanında neo-liberal dönemin genel yöneliminden bir sapmaya denk geliyor.

Gündem