Anayasa Mahkemesi’nden sahte peygamber davasında laiklik kararı: Laik devletin resmi bir dini olmaz

Anayasa Mahkemesi’nden sahte peygamber davasında laiklik kararı: Laik devletin resmi bir dini olmaz
Anayasa Mahkemesi, kendisini peygamber ilan ettiği için kurduğu vakfın faaliyetlerine izin verilmeyen İskender Evrenesoğlu’nun yaptığı başvuruda ihlal kararı verdi. AYM kararında laiklik vurgusu yapılarak devletin “hangi ilke ve kriterlerin bir din için kabul edilebileceğini belirleme” yetkisinin olmadığının altı çizildi.

Türkiye son dönemde laiklik ve şeriat tartışmaları yaşarken Anayasa Mahkemesi’nin Resmi Gazete’de yayınlanan Uluslararası Mihr Vakfı kararında laiklik vurgusu yapıldı.

Anayasa Mahkemesi (AYM), İskender Erol Evrenosoğlu'nun ABD'de kurduğu Uluslararası Mihr Vakfı'nın Türkiye'de şube açmasına izin verilmemesini "hak ihlali" saydı, ihlalin ortadan kaldırılması ve manevi tazminata karar verdi.

Yüksek mahkemenin, Mihr Vakfı için yapılan bireysel başvuruya ilişkin 18 Ekim 2023 tarihli kararı bugünkü Resmi Gazete'de yayımlandı.

Karara göre merkezi ABD'de bulunan ve kamuoyunda "sahte peygamber" olarak bilinen İskender Erol Evrenosoğlu tarafından kurulan Uluslararası Mihr Vakfı, 2007 yılında merkezi Ankara'da şube açmak üzere İçişleri Bakanlığı'na başvurdu.

İçişleri Bakanlığı'nın, Dışişleri ve diğer ilgili birimlerden görüş aldıktan sonra vakfın şube açmasına izin verilmedi. Mahkemenin kararında, başvurunun reddedilmesi süreciyle ilgili "bireysel başvuruya konu olaylar" şöyle anlatıldı:

"Vakfın dini bir yapıda olduğu, vakıf başkanı olan şahsın kamuda sahte peygamber olarak bilindiği, kendisine vahiy geldiğini, mehdi olduğunu, Allah tarafından kendisine kitap yazdırıldığını iddia ettiği verilerine ulaşılmıştır. Elde edilen bilgiler ışığında vakfın ve vakıf başkanı İskender Erol Evrenesoğlu’nun toplumun temel değerlerine aykırı faaliyetler içinde olduğu değerlendirilerek 29/12/2008 tarihinde vakfın Ankara'da Türkiye şube açmasına izin verilmemiştir. Karar, başvurucuya Ankara Valiliği tarafından gerekçe bildirilmeden tebliğ edilmiştir.”

Başvurucu vakfın ret kararına karşı açtığı davaların reddedildiği anlatılan kararda yerel mahkemenin ret gerekçesinde Vakıf Başkanının “peygamberlik iddiası bulunduğunu, kendisine vahiy geldiğini ileri sürdüğünü belirtmesinin toplumun temel değerleriyle, kamu düzeni ve kamu yararına aykırı olduğunu” ifade ettiği anlatıldı.

"Din ve vicdan özgürlüğü"

Vakfa Türkiye'de şube izni verilmemesinin gerekçesinin Vakfa ait dini ifadelerinin toplumun temel değerleriyle uyuşmaması olduğu belirtilen AYM kararında şöyle denildi:

Din özgürlüğü aynı zamanda inançların paylaşımıyla bir topluluk oluşturmayı, topluluğa dahil olmayı ve bu toplulukla birlikte dinin gerekliliklerini yerine getirmeyi, dinin toplum tarafından anlaşılmasını ve yayılmasını örgütlemeyi de koruma altına alır.

Vakfın Türkiye faaliyetlerine, Vakfın sunduğu bazı dini yorumlar nedeniyle izin verilmemiştir. Türkiye'de çok sayıda farklı din ve mensubu bulunduğu gibi İslam dininin de çok sayıda yorumu farklı topluluklarca veya bireysel olarak benimsenmektedir. Din ve inançlar arasındaki mevcut çeşitlilik din ve vicdan özgürlüğünün, hukukun üstünlüğüne dayanan etkili ve anlamlı bir demokrasinin temellerinin kurulması ve sürdürülmesi için hayati öneme sahiptir. Anayasa Mahkemesi kararında din ve vicdan özgürlüğünün ancak tarafsızlık, uluslararası ve tarafsızlık anlayışı ile temellendirilen bir demokraside konulabilecek şekilde ifade etmiştir:

Din özgürlüğü, devletin bir dini benimsemesine izin vermez

“Din özgürlüğüne bağlamını 'tarafsız' devletin, tüm din veya inanç gruplarının varlığını eşit şekilde kabul etmesini gerektirir. Devletin tarafsız bir tavırla siyaset izlemesi, bir yandan devletin toplumda herkese eşit mesafede durmasını zorunlu kılarken, öte yandan, devletin herhangi bir dini ya da ideolojiyi resmen benimsemesine izin vermez.

Din ve vicdan özgürlüğüne yönelik anlayış ise bireylerin din ve vicdan özgürlüklerinin eşit düzeyde korunmasını temin eden hukuktan doğan tarafsızlıktan gelir."

Bu bağlamda belirtmek gerekir ki gerek Anayasa'da gerekse kanunlarda bir din tercihi ve bir din tercihi yapılmamıştır. Tüm din ve inançlarla eşit bir mesafede durulması Anayasa koyucunun bilinçli tercihidir. Nitekim Anayasa Mahkemesi Tugba Arslan kararında laikliği tam da bu şekilde, devletin din ve inançlarında tarafsızlığı sağlayan, devletin din ve inançlar içindeki hukuki konumunu, görev ve yetkileri ile sınırlayan anayasal bir ilke olduğunu belirtmiştir.

Laik devletin resmi bir dini olmaz

Laik devlet; resmi bir dine sahip olmayan, din ve inançlar arasında eşit mesafede duran, bireylerin dini inançları içinde serbestçe yaşayabilecekleri ve ifade edebilecekleri bir hukuki düzeni tesis eden, din ve vicdan özgürlüğünü güvence altına alan devlettir.

Dolayısıyla farklı dini inançlara sahip olanlar ya da herhangi bir inanca sahip olmayanlar laik devletin koruması altındadır. Bu anlamda laiklik, devlete negatif ve pozitif yükümlülükler yüklemektedir. Negatif yükümlülük, devletin bir dini ya da inancı resmi olarak benimsememesini ve bireylerin din ve vicdan özgürlüğüne zorunlu müdahale etmemesini gerektirir. Pozitif yükümlülük ise devletin din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engelleri kaldırması, kişilerin inandıkları gibi yaşayabileceği uygun bir ortam ve bunun için gerekli imkanları sağlaması devrini beraberinde getirmektedir.

Devletin görevi farklı inançları yasaklamak değildir

Anayasa koyucunun tüm din ve inançlara eşit mesafede durma tercihinin doğal bir sonucu olarak Anayasa'nın 24. maddesinde öngörülen koruma; çeşitli dini, felsefi ve inanç çeşitlerini de kapsamaktadır. Bu kapsamda bir dinin geleneksel olmayan ve toplumda genel olarak kabul gören yorumları da dahildir. Bu bağlamda hangi ilke ve kriterlerin bir din için kabul edilebileceği belirlemeleri de takdir edilmez.

Kuşkusuz ki kamu otoriteleri ve mahkemeler dini amaçlarla kurulan vakıfların veya derneklerin toplum için zararlı faaliyetler yürütüp yürütmediğini denetleme hakkına sahiptir. Ancak böyle bir denetim, dini amaçla kurulan vakıf veya derneklerin toplumun genelinde kabul gördüğü veya görülmediği şeklinde değerlendirilemez. Devletin görevi, varsayımlara dayanarak dini örgütleri yasaklamak, başka bir deyişle hak ve özgürlükleri kısıtlamak değil, bireylerin tamamen özgürce inançlarını ve tabiatlarını içinde yaşayabilecekleri ortamı sağlamaktır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 24. maddesinde koruma altına alınan din özgürlüğü çerçevesinde başvurucunun Anayasa'nın 33. maddesinde güvence altına alınan din hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.”

18 bin TL tazminat ve yeniden yargılama

Anayasa Mahkemesi 2. Bölümünün oybirliği ile aldığı kararla Vakfa 18 bin TL manevi tazminat ödenecek. AYM ayrıca yeniden yargılama yapılabilmesi için kararın bir örneğinin vakfın faaliyette bulunma talebini reddeden Ankara 13. İdare Mahkemesi’ne gönderilmesine de hükmetti.

İskender Evrenesoğlu kimdir?

1942’de doğan İskender Evrenesoğlu, 1986’da Devlet Planlama Teşkilatında uzman olarak çalıştı.

Kendisine vahiy geldiğini ve peygamber olduğunu iddia eden Evrenesoğlu, “Risalet Nurları” isimli kitabının Allah tarafından kendisine yazdırıldığını öne sürmüştü.

Geçen yıl mahkeme tarafından kapatılan Medeniyet, İrfan, Hayır, Refah Vakfı’nın (MİHR) kurucusu olan Evrenesoğlu’nun Kur’an-ı Kerim meali ve tefsir yayını yapan internet siteleri de Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nca sakıncalı olduğu gerekçesiyle kısa süre önce kapatılmıştı.

AİHM reddetmişti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Evrenesoğlu’nun kuruluşunda öncülük yaptığı ve Türkiye’de mahkeme tarafından kapatılan MİHR vakfıyla ilgili yaptığı başvuruyu reddetmişti.

(Kısa Dalga)

Gündem