Grizu patlaması meslek örgütlerini de ayağa kaldırdı: Madencinin kaderi değil

Grizu patlaması meslek örgütlerini de ayağa kaldırdı: Madencinin kaderi değil
Bartın Amasra'daki grizu patlamasının ardından sendikacılar ve eski madencilerden gelen tepkiler çığ gibi büyüyor.

Bartın Amasra'daki grizu patlamasının ardından meslek örgütlerinden gelen tepkilerde büyüyor.

Bağımsız Maden İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, Bartın Amasra’da maden faciasının yaşandığı bölgede, “Madenler özelleşirken ya da kamudaki işçi sayısı azaltılırken kamu işletmeleri de özel sektör mantığıyla yönetilmeye başlandı. Grizu kader değil, önlenebilir, öngörülebilir ve mücadele edilebilir bir şey. Bunu da işçiler yapamaz. Onu, planlayanlar, yönetenler ve denetleme mekanizmaları yaparlar. Burada yaşanan olayda bu üç olguda boşluk görüyoruz” dedi.

Bağımsız Maden İş Sendikası Örgütlenme Uzmanı Başaran Aksu, bölgede yaptığı açıklamada şunları söyledi:

Yaslı, acılı bekleyiş içerisinde ülke. Bir karmaşa var, özellikle içeride yakını olan aileler hastanelere ulaşamama, hastanede var mı yok mu, öldü mü kaldı mı filan gibi kaygı yüksek, gerilim de yüksek. Bir taraftan da arama kurtarma çalışmaları başlamıştı zaten ilk andan itibaren.

“YERALTINDAN İYİ GELECEK HABERLERİ BEKLİYORUZ YER ÜSTÜNDE”

Grizu patlaması, taşkömürü madenciliğinde sık karşılaşılan bir olgu. Ne yazık ki çok işçi ölümlerine neden oluyor. Önlemler konusunda kamuoyunda bir tartışma var. Kuşkusuz önümüzdeki günlerde de bunlar tartışılmaya devam edecek. Biz şu an -350 kotunda bulunan esas patlamanın ve metaın yükseldiği, yangının olduğu yerdeki arkadaşlarımızdan haber bekliyoruz. Buna tabii ulaşmak da zor teknik olarak. Hızlıca ulaşılabilecek bir şey değil. Ters hava yapılması ve baraj kurulması lazım. Yani metan oranının düşürülmesi lazım. Tahlisiye ve arama kurtarma ekipleri bir ambulansın bir yere hızlıca yetişmesi gibi yetişemiyorlar. Dolayısıyla zaman alıyor. Zamanın uzaması da kuşkusuz yerin altında bulunan madenci kardeşlerimizin aleyhine işleyen bir şey. Biz yine de umutlu bir bekleyiş içindeyiz. Yeraltından iyi gelecek haberleri bekliyoruz yer üstünde.

"ÖNLENEBİLİR"

Hiçbir kaza, kader değil ve önlenebilir. Şimdi şöyle ifade edilir: ‘Bu tür kazaların yüzde 85’i insan faktörü nedeniyle oluşur’ diye. Düzeltmek lazım. İnsan faktörüyle kuşkusuz, ama bir işletme mantığı çerçevesinde gerçekleşiyor. Bunda suç sanki işçilerdeymiş gibi bir kanaat de gelişebilir bu tip yorumlarda. Ben işçilerde bu işin binde birlik bir oranda işçilere ait olabileceğini; esas olarak işletmelere ait olduğunu düşünüyorum. Bu bölgede, TTK bünyesinde 45 bin madenci çalışıyordu 1990’lı yıllarda. İnsanlar özelleştirilmesin diye bütün Zonguldak birleşti, itiraz ettiler. Bugün bu sayı 8 binlerde, burada da 400 kişi çalışıyordu Amasra İşletmesi’nde. Şimdi bir yandan madenlerdeki işçi sayısı azaltılırken, bu bölgenin işçileri, Bartın’ın, Zonguldak’ın işçileri Trakya’ya, Soma’ya, Ankara’ya yurdun değişik maden bölgelerine sürgün edilmek zorunda kaldı geçinmek için. Dolayısıyla oralardan da şimdi meraklı bekleyişler var madenci kardeşlerimizden.

ÖZEL SEKTÖR MANTIĞIYLA YÖNETİLMEYE BAŞLANDI

Madenler özelleşirken ya da kamudaki işçi sayısı azaltılırken kamu işletmeleri de özel sektör mantığıyla yönetilmeye başlandı. Devletin bütün kamu sektöründe temel işleyişi özel sektörün mantığı. Daha az işçiyle daha çok üretim, az işçi sağlığı ve güvenliği gideri, dolayısıyla bütün bu maliyetlerinden kısma ve bunu yaparken de denetim olgusunun da boşaltılması içeriğini, Türkiye’de maden sektöründe sık gözlemliyoruz. Sendika adına sürekli Bakanlıklara, CİMER’e bunların düzeltilmesi için yazılar yazıyoruz. Bunların risk doğurduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Bunlar nedeniyle yargılanıyoruz. Şirketler bize suç duyurularında bulunuyorlar. Ama bu mücadelemiz de sürüyor. Dolayısıyla grizu kader değil, önlenebilir, öngörülebilir ve mücadele edilebilir bir şey. Bunu da işçiler yapamaz. Yani sonuçta onu planlayanlar, yönetenler ve denetleme mekanizmaları yaparlar. Burada yaşanan olayda bu üç olguda boşluk görüyoruz. Yani şimdi arkadaşlar çıktıktan sonra daha açık ve net hem sendika adına hem kendimiz adına daha soğukkanlı değerlendirmeler yapacağımıza inanıyorum.”

uieauieaui.jpg

"MADENCİLERİN KADERİ BU DEĞİL"

Eski Soma Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, Bartın Amasra’daki maden faciası ile ilgili “Burada sorumluların hesap vermesi gerekirken, ‘başımız sağ olsun, fıtrat, kader’ diyerek eskiden yaptıkları gibi geçiştirilmeye çalışılacak. Bunu doğru bulmuyorum. Çünkü madencilerin kaderi bu değil” dedi.

Eski Soma Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, Bartın’ın Amasra ilçesinde yaşanan maden faciası ile ilgili açıklama yaptı. ANKA Haber Ajansı’na konuşan Torun, şunları söyledi:

“DAHA ÖNCE DE SOMA’DA AYNI ŞEKİLDE 'TRAFO PATLAMASI' DENİLMİŞTİ 301 ÖLÜMLÜ FACİADA DA…”

“Bugün Bartın Amasra’da çok acı bir olay yaşadık, öncelikle başımız sağ olsun diyorum. Bir grizu faciası yaşadık, resmî açıklamalara göre 14 kişi hayatını kaybetti ama muhtemelen bu sayı daha da artacak. Deniz seviyesini sıfır kabul edersek, denizin 350 metre altında emeği için ekmeği için çalışan insanlar grizu patlamasında hayatlarını kaybediyorlar bu devirde. Bunun nedenlerini tabi tam olarak şu anda bilmek mümkün değil ama izlenimimiz şu grizu patlaması olarak görülüyor. Önce trafo patlaması olarak denildi ki bunun trafo patlamasının olmadığını ben dahil bir sürü uzman arkadaşımız söyledi, olması mümkün değil dedi. Daha sonra da bakan düzelterek olayı grizu faciasına bağladılar. Daha önce de Soma’da aynı şekilde trafo patlaması denilmişti 301 ölümlü faciada da. Ben o zaman maden odası başkanıydım; itiraz ettik, ‘bu trafo patlaması değildir, mümkün değildir, böyle bir olay olmaz teknik olarak’ diye deneyimlerimizle söylemiştik. Nitekim haklı çıktık.

“YERALTINA GİREN İŞÇİLERİN KENDİ KORUYUCU MASKELERİN 45 DAKİKA SÜRESİ VAR”

Burada da şimdi anlaşılan AFAD sehven diyerek olayı düzeltmeye çalıştılar. Yeraltında metan gazı, kömürün bünyesinde bulunan bir gaz ve kömür oluşumu ile beraber meydana geliyor. Önemli olan bu gazın tahliye edilmesi, çalışılan ortamda tutulması yüzde 2’nin altında tutulması gerekiyor. Eğer 100 metreküp havada 2 metreküpten fazla metan gazı olursa bu tehlike arz ediyor ve bu ocakta çalıştırılmıyor kanun gereği. Şimdi sensörler var, sensörler bu gazları ölçüyorlar ve yüzde 2’ye geldiği zamanda hem sesli hem ışıklı ikaz ederek uyarıyorlar insanı. Böyle bir durumda bu patlamanın olmasını anlamak mümkün değil. Tabi bu patlama ile beraber ciddi anlamda bir basınç ortaya çıkıyor. Tahkimatı bozuyor, göçükler oluşuyor, ciddi bir ısı açığa çıkıyor. Biriken kömür tozların dağılmalarıyla ortalıkta göz gözü görmüyor ve sonuçta can kayıpları artıyor. Bura 45 dakikası sonrası çok önemli. Çünkü, 45 dakika neden önemli? Yeraltına giren işçilerin kendi koruyucu maskeleri var. 45 dakika süresi var onların. Yani bir patlama durumunda, bu tür tehlike durumunda maskelerini takarak ortamdan uzaklaşıp sağlıklı bir ortama geçme şansları var. Bu 45 dakikalık bir sürede bir maske görev yapabiliyor. 45 dakikadan sonra bu görevi yapamıyor.

“MADENCİLERİN KADERİ BU DEĞİL”

Kurtarma ekipleri ocakta, onların da işleri zor. Çünkü önce kendi hayatlarını da korumaları gerekiyor. Kapalı devre sistemi çalışıyorlar. Dolasıyla sırtlarında kilolarca cihazlar, ağızlarında maskeler sağlıklı ve hızlı çalışma yapamıyorlar. O şartlarda bile o mucizeyi arıyorlar aslında. Umarım o mucize gerçekleşir. Zaman aleyhimize işliyor, bunu söyleyebilirim. Burada sorumluların hesap vermesi gerekirken, ‘başımız sağ olsun, fıtrat, kader’ diyerek eskiden yaptıkları gibi geçiştirilmeye çalışılacak. Bunu doğru bulmuyorum. Çünkü madencilerin kaderi bu değil; artık gelişmiş ülkelerde, insana değer veren ülkelerde bunlar olmuyor. 21. Yüzyılda bizim bu tür olayları yaşamamız ne yazık ki ülkemize de yakışmıyor. Ülkemize baş sağlığı diliyorum, umarım son olur diyorum ama bu zihniyet ile devam edecek gibi gözüküyor.”

Gündem