Çağdaş Işim: Türkiye hemen ithal ikameci üretime geçmeli

Çağdaş Işim: Türkiye hemen ithal ikameci üretime geçmeli
Dünya ekonomisinde neler oluyor? Resesyon iddiaları gerçekçi mi? Türkiye ne yapmalı? Bu soruları finans analisti ve ekonomist Mehmet Çağdaş Işim’e sorduk.

MÜHDAN SAĞLAM


Dünyada resesyona dönük iddialar gittikçe artıyor. Öte yandan Türkiye ekonomisinde cari açığın hata noksanla karşılanıyor olması akıllara 'bu paranın kaynağı ne' sorusunu getiriyor. Piyasa oyuncularının hem dünya için hem Türkiye için enflasyon beklentisinde artış var. Dünya ekonomisinde neler oluyor? Resesyon iddiaları gerçekçi mi? Merkez Bankası’nın duyurduğu kaynağı belirsiz 17,5 milyar dolar ne anlama geliyor? Türkiye ne yapmalı? Bu soruları finans analisti ve ekonomist Mehmet Çağdaş Işim’e sorduk.

cagdasisim.jpg

Küresel ekonominin geleceğine ilişkin daralma resesyon beklentisi var. Bu iddia abartılı mı yoksa daha zor bir kışa mı kendimizi hazırlamalıyız?

Daha zor bir kış için hazırlıklı olmalıyız. Dünyanın ekonomik durumu kötüye gidiyor. Pandemi önemli bir kırılmaya neden oldu. Bunun yanında pandemi sonrasında tedarik zincirinde sorunlar çıkmaya başladı, son olarak buna arz talep sıkıntısı eklendi.

Gelir seviyeleri dengesizliği oluştu. Bir bütün olarak bakarsak, dünyada büyüme rakamları düşüyor. OECD raporu negatif şekille güncelleniyor. Benzer durumu IMF ve Dünya Bankası raporlarında da görüyoruz. Duruma buradan bakılırsa resesyon sürecine dönük beklenti doğru.

TÜM DÜNYADA ÜLKELER FAİZ ARTIRIMINA GİTME YÖNÜNDE KARAR ALIYOR

İki çeyrek üst üste daralama varsa, resesyon içindeyiz demektir. Buna eşitlik eden işsizlik var mı diye bakılır, gelir seviyesindeki değişime bakılır. Burada istihdam tarafı önemli bir yere sahip. Görülen tüm dünyada ülkeler faiz kararlarını artırım yönünde kullanıyor. Gevşek para politikasından vazgeçiliyor. Oysa daha önce ciddi bilanço artışları görmüştük. Örneğin ABD’de 2 trilyon dolardan 9 trilyon dolara çıkan bir bilanço gördük. 2008’den günümüze kadar bu eğilim sürdü, yani 14 yıl boyunca. Burada sorun şu ki bu para finansal olarak kullanılıyor. Bu da gelir adaletsizliğindeki ana noktayı oluşturuyor. Çünkü gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeler arasındaki bandı açıyor. Sonuçta gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkelerin ürettiği ürünleri almak zorunda. Yani genel olarak Thomas Piketty’nin bahsettiği durum vardı r büyüktür y eşitsizliği. Sermaye getirisi ekonomik büyümenin üzerine çıktığı zaman, sermaye tarafına gelir aktarılıyor. Sermayenin birikimi artıyor, oysa gelirlerde artış olmuyor. Buysa işsizliği artırıyor. Ülkeler arasında eşitsizliğe neden oluyor. Benzer bir durum şu anda da yaşanıyor. Çok fazla faktör bir araya geliyor. Üstelik gıda tarafından son 40 yılın en yüksek enflasyonu görülüyor. Bunun benzeri 1929 Buhranı’nda ve II. Dünya Savaşı öncesi ve sırasında görülmüştür. O dönemde de gelir seviyesi farkları bu döneme yakındı. Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSHY) rakamlarına baktığınızda ülkelerin sıralaması aynıydı. İnsanların gelir seviyesi arıtmıyor. Arz talep noktasıyla daralma oluyor, büyümede gerileme oluyor.

“KÜRESEL ÇAPTA 15 AYLIK BİR RESESYON DÖNEMİ ÖNGÖRÜLÜYOR”

Bu durumda biz hem enflasyon hem de durgunluğun olduğu stagflasyonu mu bekliyor?

Evet, böyle bir ihtimal var, ana sorun da orada. Enflasyonun yapışkan etkisi tüm dünyada kendini gösteriyor. Küresel çapta yaklaşık olarak 15 aylık resesyon dönemi gözüküyor. Bundan da Türkiye etkilenecek ve işsizlik dalgası yayılacak. Gelişmekte olan ülkeler teknoloji, enerji, gıda ithalatından dolayı daha fazla etkilenecek, daha fazla şirket iflası olacak.

“SON 6 AYDA 17.5 MİLYAR DOLAR KAYNAĞI BELİRSİZ PARA TÜRKİYE’YE GİRDİ”

Öte yandan Türkiye’nin yüksek enflasyon gerçeği var. Son olarak Merkez Bankası piyasa anketine göre katılımcılar istikrarlı şeklinde yıl sonu TÜFE beklentisini yükseltiyor. Son olarak 70.6 dediler. Kur beklentisi de benzer şeklinde artıyor. Peki Türkiye enflasyonunda kurdaki bu durum ne olacak? 15 aylık resesyonda Türkiye ne yapacak?

Yıl sonunda baz etkisiyle enflasyonda biraz düşüş görebiliriz, çünkü burada geçen yıla bakılıyor. Düşüş görülebilir, ama kısmi düşüş ve fiyatlarda bir düşüş olmayacak. Enflasyonun bu yapışkan etkisi tüm mal gruplarını etkiliyor. Onda bir düzelme beklemiyoruz. İktidar, büyümeyi tercih etti. Büyümeyi tercihi dış ticaret açığı demek. Dış ticaret açığı net hata noksandan kapatılıyor. Örneğin son 6 ayda Türkiye’ye kaynağı belirsiz 17.5 milyar dolar girdi. Bir de Merkez Bankası’nın 12,5 milyar dolarlık rezervi kayboldu. Bugün 12,5 milyar doları dış piyasadan alsak, faizlerin arttığı ortamda ciddi faiz ödenecekti. Onu da kolay kolay bulamazlardı.

“NET HATA NOKSAN MİKTARINDA SON 10 YILDA KÜMÜLATİF BİR ARTIŞ VAR”

Peki bu net hata noksandaki 17.5 milyar dolar para nasıl bulundu?

Bu spekülatif yorum. Öncelikle kimse kaynağı bilmiyor, kara para olabilir. Böyle paraların geliş yol ve yöntemi bellidir. O şekilde gelmiş olabilir çünkü Türkiye vergi cennetti olarak geçiyor. Son 10 yıldır kümülatif olarak net hata noksana ciddi para birikimi ortaya çıkıyor….Son “10 yılda bu arttı, düzenli bir durum değil.

Geçen yıla göre artış iki kattan fazla artış olmuş…

Evet geçtiğimiz yıl aynı dönemde 6,5 civarıydı. Örneğin mülteciler giriyor, ne kadar parayla giriyorlar ne sunuyorlar bilmiyoruz, bu kanallardan biri olabilir.

Öte yandan bir kişi 50 bin dolarla bankaya gidip hesabına bu parayı hesabına yatırmak istediğinde “Nereden geldi bu para?” sorusunu yanıtlamak zorunda, hatta yanıtlayamazsa hakkında işlem başlatılıyor değil mi?

Evet, sebepsiz zenginleşmeye giriyor, buna dönük bir yasa var. Davalık olunabilir ve illa ki vergisi alınır.

“TÜRKİYE TARİHİNDE İLK DEFA KREDİ NOTU OLARAK B3 SEVİYESİNE İNDİ"

Buna karşı böylesine bir para girişinin olması Türkiye’nin kredibilitesine de etki etmiyor mu?

Tabii ki etki eder. Son olarak Moody’s Türkiye’nin kredi notunu B3’e düşürdü. Böylesine bir not düşüşü Türkiye tarihinde bir ilk. 2001 krizinde dahi böylesine sert bir notlama görülmedi. Bu kategori spekülatif olan ve net hata noksan dediğimiz kalemler bunda etkili oldu, çünkü bunlar spekülatif.

Son dönemde serin kanlı analizlerde küresel durum yeni bir denklem değil, diyor ve ülkeler arasındaki eşitsizlik azalırken ülkelerin kendi içindeki eşitsizlik artıyor, tespiti yapılıyor. Sınıflar arasındaki uçurumun büyümesi bir anlamda. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bence bu tespit doğru. Şu anda tüm dünyada gelir adaletsizliğinde hem ülkesel bazda hem de sistemsel bazda net artış görülüyor. Thomas Piketty de Kapital kitabında benzer verileri inceliyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında dünya ekonomisinde sıçramalar olsa da bu kırılmalar yaşanıyor ve gittikçe artıyor. Sermaye getirisi büyümeden fazla, üstelik sermaye finans tarafından aktif. Aslında verimlilik tarafından bakmak gerekiyor. Dahası toplam verimliliğe bakmak gerekiyor. Burada GSYH ve kişi başına düşen milli gelire bakılır. Bu verilere bakıldığında kişilerin gelirleri düşüyor, buna karşı sermaye grubunun gelirlerinde artış var. Örneğin ev fiyatları her yerde artıyor, sermaye sahipleri aynı zamanda ev ve arsa sahibi, yatırımı öyle değerlendirmiş. Teknoloji firmaları da benzer, Google, facebook gibi şirketler tekel. Tüm para akışları buraya gidiyor. Böyle olunca insanların gelirleri düşüyor, daha çok kredi çekip borçlanıyor, krediler ödenemeyecek hale geliyorlar.

Pandemide gelişmiş ülkelerde yardım paraları verildi. Ancak teknoloji ve verimlilik getirmedi, 2 trilyon dolardan 9’a gelen bilanço, verimliliği artırmalıydı, ama ekonomik büyümeye bakınca küçülme var. Bunun nedeni de sermaye cephesinin hareketlerinden kaynaklanıyor.

“TÜRKİYE BİR AN ÖNCE İTHAL İKAMESİ OLAN ÜRETİME GEÇMELİ”

Son olarak orta sınıftaki bir erimeden bahsediliyor. Pandemiyle de bu hız kazandı. Sınıflar arası uçurum arttı ve şimdi resesyon geliyor. Burada Türkiye’yi gözeterek bir sisteme karşı bir küresel kalkışma görme ihtimalimiz var mı?

Tabii var, böyle hareketler sonucunda ya savaşlar çıkıyor ya da yeni bir sistem üstüne kurulu bir düzen geliyor. Örneğin Bretton Woods gibi, Körfez savaşları gibi, beraberinde bazı patlamalar getiriyor. Zaten savaşlar görülüyor da görülüyor. Sırbistan gerilimi, Ukrayna Savaşı, Çin-Tayvan gerilimi dikkat çekenleri. Bunların hepsinin ekonomiyle bir bütün olduğunu unutmamak lazım.

Türkiye’ninse enflasyonu yüksek ve yüksek kalma ihtimali var, üretim artmıyor. Dünyada bu koşullar içindeyken ithal ikamesi olan bir üretim modeline geçmesi gerekiyor. Çünkü, gördüğümüz üzere ülkeler daha içe kapanık politik yöne girince örneğin çip krizi yaşandığında, üretim yapamıyor. Buna karşı işte bu modele geçmek gerekiyor.

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.

Ekonomi