Daron Acemoğlu: Türkiye’de kurumsal bir çöküş var

Daron Acemoğlu: Türkiye’de kurumsal bir çöküş var
Ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu, "Türkiye kurumları giderek daha kötüleşiyor. Ekonomik kurumlar, hükümet etkinliği, denetleme kalitesi, yoksulluğun kontrolü, iş piyasasındaki kurumların hepsinde kurumsal bir çöküş var" dedi.

Maliye Hesap Uzmanları Vakfı, bugün İstanbul’da "Yakın Gelecekte Dünya ve Türkiye" konulu panel düzenledi. Sabancı Üniversitesi İşletme Fakültesi Finans Kürsü Başkanı Prof. Dr. Özgür Demirtaş’ın moderatörlüğünü yaptığı panelde MIT öğretim üyesi, ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu ve Johns Hopkins Üniversitesi’nde uygulamalı ekonomi profesörü Prof. Dr. Steve Hanke konuşmacı olarak katıldı.

Özgür Demirtaş, panel hakkında bilgi verdikten sonra Daron Acemoğlu’nun çalışmalarını ve akademik yaşamını da anlattı. Demirtaş’ın açılış konuşmasının ardından sunuma başlayan Acemoğlu, Simon Johnson ile birlikte kaleme aldığı "Power and Progress: Our Thousand- Year Struggle Over Technology and Prosperity" kitabından söz etti. Dünya ve Türk ekonomisinin gidişatı üzerine bilgiler aktaran Acemoğlu, sunumunda özetle şunları söyledi:

'Yapay zekâ, dünya ekonomisini büyük olasılıkla tamamen değiştirecek bir sürecin ilk adımı'

İlk kez bu kitap konusunda Türkçe konuşuyorum. Hatta bu kitap Türkçeye çevrilmedi daha, ekim ayında çevrilecek. Türkçe isminin ne olduğunu bile bilmiyoruz daha ama fikirlerinden biraz bahsetmek istiyorum. Aynı zamanda bu kitapta vurguladığımız konuların aslında Türkiye için hem önemli hem de göz ardı edilen konular olduğunu düşündüğüm için bundan bahsetmek istiyorum. Yapay zekâ, dünya ekonomisini büyük olasılıkla tamamen değiştirecek bir sürecin ilk adımı. Şu anda Amerika’da herkesin konuştuğu bir konu. Türkiye’de bence yeterince öneminin anlaşılmadığı bir teknoloji ama Amerika’da bile önemini insanlar bence doğru soruları sormuyorlar. Bu doğru soruları sormadıkları için aslında biz Simon Johnson ile beraber bu kitabı yazdık. Çünkü; bu teknolojinin ve bununla beraber gelen başka dijital teknolojilerin potansiyellerinin çok altında olduğumuzu düşünüyoruz. Bu teknolojilerin doğru kullanılmadığını düşünüyoruz. Burada sorulması gereken ana sorular ve bizim vurguladığımız şeyler, teknolojileri kim kontrol ediyor ve kimin fayda göreceği bir şekilde kontrol ediliyor. Bu özellikle, yeni teknolojilerin ortaya çıkmasıyla daha da öne çıkan bir soru.

'Ücretler arttıkça artan üretkenlik toplumun geniş bir kesimine yayılır'

Birçok iktisatçının bu konulardaki yaklaşımı, yine bizim kitabımız da buna karşı bir yaklaşım getirmeye çalışıyor. Yeni teknolojilerin detayları o kadar önemli değil. Sonuçta üretkenliği, verimi, üretimi arttırdıkları sürece topluma ve hatta işçi kesimine büyük faydaları olur şeklinde. Bu aslında ekonomi biliminin ana fikirlerinden bir tanesi olduğu için ismi bile yok. Şöyle, teknoloji iyileşir, teknoloji iyileştikçe üretkenlik artar, üretkenlik arttıkça işverenler giderler, daha çok iş gücü almaya çalışırlar. Bu da ücretleri arttırıyor. Ücretler arttıkça artan üretkenlik toplumun geniş bir kesimine yayılır. Buna uyan ya da bir inanç, bir teori, buna uyan bazı veriler var ama tarihe baktığınız zaman birçok da buna uymayan teoriler var ve hatta en devrimci diyebileceğimiz teknoloji süreçleri içinde çok daha değişik şeyler görebiliyoruz.

'Sanayi Devrimi’nin tüm süreci birçok problemler getirdi işçi sınıfı için'

Endüstriyel devrim tabii ki şu anda hepimizin konforumuzu, üretkenliğimizi, sağlığımızı çok daha iyileştiren bir sürecin başlangıç noktasıydı. 300 sene önce yaşayan dünyanın en zengin insanına bakarsanız, şu anda orta sınıf bir insanın yaşadığı konforun çok daha altında. Peki bu süreç nasıl başladı, nasıl gelişti ve gerçekten üretkenlik trenini görüyor muyuz? İlk başta kesinlikle görmüyoruz. İlk başta, 18’inci yüzyılın ortasından başlayarak ortaya çıkan süreç, özellikle otomasyon, yani yeni makinelerin işçileri işten çıkartıp onların yerine çok daha ucuz bir şekilde üretmeye başlamasıyla gelişen bir dinamikti, özellikle tekstilde. Bunun sonucu olarak ücretlerin artmadığını hatta düştüğünü görüyoruz. Bir tek ücretler değil, aynı Amerika’nın güneyinde olduğu gibi çalışma koşulları çok daha kötüleşti. Örneğin özellikle 19’uncu yüzyılın en başlarında örme makineleri ortaya çıkınca çok daha uzun günler, çok daha zor günler, çok daha disiplin ve baskı altında çalışmaya başladı işçiler. Bazıları çocuk, 5-6 yaşında başlayarak. İlk İngiltere’de başlayan Sanayi Devrimi’nin tüm süreci birçok problemler getirdi işçi sınıfı için.

20-30 tane gelişmekte olan ülke var ve bunların hiçbiri daha şu anda yapay zekadan bahsetmiyor

Üretkenliği arttırmak için ve örneğin 1950- 60- 70’lerde gördüğümüz hızlı ücret ve hızlı verimlilik artışını sağlayabilmek için insan gücünün daha iyi kullanılması lazım. Yapay zekâ buna yol açabilecek bir teknoloji ama şu anda böyle kullanılmıyor. Bunun bir kötü yanı daha var. Aynı zamanda yapay zekayı denetkenliği arttırmak, insanlardan, işçilerden inisiyatifi almak hatta demokratik süreçteki insanların inisiyatifini almak için kullanılıyor. Yukarıda Facebook, aşağıda Çin'deki sosyal kredi sistemi. Bunları bazı insanlar sanki iki uç gibi görüyorlar. Google Facebook’un vizyonu, Çin Komünist Partisi’nin vizyonuyla çok benziyor aslında. İkisinde de tepeden gelen bir kontrol, bilgiler yukarıya gidiyor, insanların inisiyatifi azalıyor. Bunun gelişmekte olan ülkeler için çok büyük bir önemi var. Türkiye burada tek başına değil. Aynı Türkiye’nin durumunda olan 20-30 tane gelişmekte olan ülke var ve bunların hiçbiri daha şu anda yapay zekadan bahsetmiyor. Hepsinin kendi problemleri var; demokrasi, ekonomi çöküşü, cari açıklar. Bakarsanız zaten yapay zekadan önce bile gelişmekte olan ülkelerdeki üretim sisteminin hem robotlarla hem yapay zekanın bundan önce değiştiğini görüyorsunuz. Bu ülkelerin hepsinde Türkiye’yle olan aynı problemler var. Üretkenlik problemi. Size şu anda Türkiye’nin son 35 sene içindeki büyüme özetini veriyorum. Gördüğünüz şey şu ki 1990’ların ekonomik trajedisinin bir nedeni, verimlilik düşüşü.

'Yapay zekanın getireceği gelişmelere nasıl ayak uyduracağımızı bilmiyoruz'

Türkiye 2006’da ne ihraç ediyorsa bugün de onu ediyor. Teknolojik bir iyileşme yok. Bunun nedenleri kurumsal ama bunun nedenleri aynı zamanda dijital teknolojilere ayak uyduramaması. Yani burada yapabileceğimiz çok şey var. Bir şekilde, birçok şekilde görmenin yolu var. Doğru da kullansak, yanlış da kullansak bilgisayar, yapay zekaya olan talep çok yükseldi dünyada. Geleceğin bir parçası oldukları kesin. Bunu kullanmayan hızlı büyüyemez, üretkenliği arttıramaz. Eşitsizliği çok büyük bir şekilde arttırır.

Türkiye ne yapıyor? Türkiye’nin eğitim düzeyi çok düşük ve büyük bir hamle yapma gereksinimi içinde. Bunun bazı uçlarını görüyoruz ama mühendislik ne oluyor? Mühendislikte aslında acayip düşüş var Türkiye’de. Bilgisayar mühendisliği, hiçbir artış yok. Yani Türkiye, gençlerini doğru yönlendirmiyor bu konuda ve özellikle bu yapay zekanın getireceği gelişmelere nasıl ayak uyduracağımızı bilmiyoruz. Bundan da daha önemlisi, Türkiye kurumları giderek daha kötüleşiyor. Benim pozitif dediğim 5-6 senelik süreçte birçok ekonomik kurum, hükümet etkinliği, denetleme kalitesi, yoksulluğun kontrolü, iş piyasasındaki kurumlarda bir iyileşme görüyorsunuz. Ondan sonra hepsinde bir kurumsal bir çöküş var. Tabii ki bu kurumsal çöküş kendi başına olmuyor. Aynı zamanda siyasi hakların da çöküşüyle alakalı. Bunların hepsini bir arada görmek lazım.” (ANKA)

Ekonomi