Demirtaş: Sol olmadan demokrasi, yumurtasız, domatessiz menemene benzer

Demirtaş: Sol olmadan demokrasi, yumurtasız, domatessiz menemene benzer
Demirtaş “Sol olmadan, emeğin sesi ve temsilcileri olmadan, Kürtler veya diğer ötelenmiş kesimler olmadan demokrasiyi inşa etmeye çalışmak, yumurtasız menemen demeyeceğim, yumurtasız ve domatessiz menemen yapmaya benzer. Kürtlere ve solculara devleti, iktidarı, siyaseti, bürokrasiyi veya sivil alanı kapatarak inşa edilecek şey asla demokratik bir sistem olamaz. En fazla, yeni veya yenilenmiş sağ otoriterizmin temelleri atılmış olur” dedi.

4 Kasım 2016’dan bu yana Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, T24’ten Murat Sabuncu’nun sorularını yanıtladı. 

Demirtaş, ağırlıklı olarak son kitabı “Seher” üzerine soruları cevaplarken, güncel siyaset, eşi Başak Demirtaş’ın adının Cumhurbaşkanlığı adaylığı için geçmesi, sol, gençlik ve Gezi hareketi üzerine de değerlendirmelerde bulundu.

Demirtaş’ın Murat Sabuncu’nun sorularına verdiği cevaplar özetle şöyle: ??

Hayatımızın en gereksiz şeyi AKP'dir herhalde

O kadar çok gereksiz şey var ki hayatımızda, belki çoğunun farkında bile değiliz. Onlar hayatımızda olmadan yaşamaya devam edemeyiz gibi düşündüğümüz tüm gereksiz şeyler bizi sınırlayan, nefessiz bırakan ağır yüklere dönüşmüş durumda. Onlardan bi' kurtulabilsek hafifleyeceğiz de nerede o cesaret.

Şu anda hayatımızın en gereksiz şeyi AKP'dir herhalde. Onu bir tarafa bırakalım, kendi kişisel yüklerimize ve zindanlarımıza bi' bakalım bence. Kibirli, kasıntı, kıskanç, doyumsuz, vicdansız ve duyarsız hallerimizin omuzlarımıza yüklediği ağır külfetten kurtulmadan ne özgür yaşamayı ne de özgür düşünmeyi öğrenebiliriz. Yani özetle, kendini dünyanın merkezine koyarak abartılı bir kişilik gibi gerinmeye gerek yok kardeşim. Kendini bi' rahat bırakıp salıversen sen, sen olacaksın, kuş gibi hafifleyeceksin ama bundan haberin yok. O nedenle, biraz relaks lütfen. Kasmaya gerek yok. Emin ol, öyle çok daha güzelsin.

“Umudum sadece zeki ve cesur gençlerde

Hepimizin hayatında, kaçınılmaz olarak çok sayıda keşke vardır. Elbette ki keşke kızlarımız büyürken yanlarında olabilseydim. Keşke ilk gençlik yıllarını hapishane yollarında ve kapılarında geçirmeseydiler. Keşke üzüldüklerinde başlarını yaslayacakları anne omzunun yanında bir de baba omzu olsaydı. Say say, bitmez keşkeler. Ama bunların hiçbiri pişmanlık değil, hüzündür sadece. Kaçırdıklarımızın veya kaybettiklerimizin karşısına başardıklarımızı ve kazandıklarımızı koyup her gün yeniden devam ediyorum yola.

Bütün tarih boyunca gençler hep umut olmuştur. "Umudum gençlerdedir" dememiş tek bir lider tanımıyorum. Fakat dünyanın içinde bulunduğu berbat duruma bakınca herkesin umudu olan o gençlik tam olarak nerede diye sormadan da edemiyorum. Mesela 20 yıl önce ben de gençtim, tam olarak kimin umuduydum bilmiyorum ama şimdi 48 yaşımdayım ve memleket resmen batmış durumda. Dolayısıyla "umudum gençlerdedir" klişesine sığınmak istemiyorum.

Hayır, benim umudum sadece zeki ve cesur gençlerde. İşte Gezi'yi bu nedenle çok önemsiyorum. Benim için, dünyanın en çekici şeyi zekadır. Zekanın en somut dışa vurumu ise mizahtır. Bu nedenle Gezi gençliğini çok seviyorum ve bu nedenle onlarla aram iyi. Onların benimle araları nasıl, tam olarak bilemiyorum. Dışarıdayken aramızın iyi olduğunu hatırlıyorum ama. Zaten Efsun, dikkatli ve zeki okurun çözüp anlayabileceği bir roman. Yani Gezi gençliğinin romanı aslında. Delal ile Dılda'nın da hem çok zeki hem de mizahla aralarının iyi olmaları beni çok sevindiriyor ve mutlu ediyor. Evet, onlara bakarak umutlanıyorum.

Fakat 48, 50 yaşlarına geldiklerinde memleket halen rezil durumda olursa onları suçlayacak da değilim. Nihayetinde yüz nesildir hepimiz insanlık için büyük hayal kırıklıklarından başka bir şey değiliz. Varsın buna bir nesil daha eklensin. Ne yapalım yani, tüm suçu ve sorumluluğu bu neslin boynuna atacak değiliz ya. Günü geldiğinde onlar da umutlarını gençlere bağlayıverir, öyle öyle devam eder.

Başak'ın isminin cumhurbaşkanı adayı olarak tartışılmasından gurur duydum

Eşim hem bir anne hem bir kadın olarak çok değerli bir mücadele yürütüyor. Mücadelesi hem otoriter rejime hem köleliğe hem eril zihniyete hem de yeri geldiğinde bana karşıdır. Eril iktidarların en korktuğu şey, özgür ruhlu kadınlardır. Başak'a ve birçok özgür ruhlu kadına aşağılıkça saldırmalarının nedeni budur. Çünkü özgür kadın, pespaye erkekliğin tel tel dökülmesine, kepaze hale gelmesine yol açıyor. Kof erkekliğini ve bununla sağladığı iktidar konforunu yitirmek istemeyen her erkek, özgür ruhlu kadını tehdit olarak görür.

Türkiye'deki kadın hareketi inanılmaz bir şeyi başarıyor ve hiçbir partinin, hiçbir ideolojinin kabına sığmayacak şekilde genişleyerek belki de tek hakiki toplumsal harekete dönüşüyor. Bu yönüyle, demokratik dönüşümün lokomotifi artık kadın hareketidir diyebiliriz. Ben şahsen bundan dolayı çok heyecanlı ve mutluyum. Çünkü hepimizi özgür ve eşit kılacak şey; hiyerarşiye, egemenliğe, sömürüye ve tahakküme dayalı eril zihniyetin yıkılmasıdır. Ve kadınlar bunu kafamıza vura vura yapıyorlar. Vallahi ne yalan söyleyeyim, elleri dert görmesin diyorum.

Şunu da belirteyim, Başak'ın isminin cumhurbaşkanı adayı olarak tartışılmasından onun hayat arkadaşı olarak çok gurur duydum. Bununla birlikte, bu konu ne kendi aramızda ne de partimizde hiçbir şekilde gündem olmadı. Böyle bir gündemimiz yok. Tümüyle bizim dışımızda tartışılıyor. Ancak bu ülkeyi layıkıyla yönetebilecek milyonlarca kadın varken erkek siyasetçilerin öne çıkmaları da büyük talihsizlik.

Tabii, Başak'ın aktif siyasete girip girmeyeceğine herkesten önce kendisi karar verir. Kararı ne olursa olsun, ben tüm gücümle yanında olur, onu desteklerim. Zaten Başak, benim gönlümün seçilmiş cumhurbaşkanı olduğu için ben gayet memnumum. Siz de onu veya bir kadını cumhurbaşkanı yapmak istiyorsanız bu hiç de zor değil. Seçmenlerin yüzde 50 1'i kadın zaten. Kadınlar kadın adaya oy verse erkek adaylar nal toplar. Yeter ki kadın dayanışması güçlü olsun ve kadın kadının kurdu değil, yurdu olsun. Başak dahil, milyonlarca yürekli kadının içinden illa ki ülkeyi yönetecek pırıl pırıl adaylar çıkar.

“Sola devleti kapatarak demokratik sistem inşa edilemez”

Tabii ki memleket olarak mutlu sona ulaşacağız. Bundan hiç kuşkunuz olmasın. Bunca direniş bir hayal uğruna değil. Somut hedeflerimiz ve bizi bu hedeflere ulaştıracak somut bir yol haritamız var. Bunları adım adım hayata geçirdiğimizi zaten görüyorsunuzdur. Bu defa işimizi şansa bırakmayacağız. Seçimle birlikte demokrasi ve barışın kapılarını mutlaka aralayacağız.

(…) Sol olmadan, emeğin sesi ve temsilcileri olmadan, Kürtler veya diğer ötelenmiş kesimler olmadan demokrasiyi inşa etmeye çalışmak, yumurtasız menemen demeyeceğim, yumurtasız ve domatessiz menemen yapmaya benzer. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın, demokrasi dediğimiz şey herkesin eşit mücadele imkanlarına ve araçlarına sahip olduğu bir yönetim biçimidir. Kürtlere ve solculara devleti, iktidarı, siyaseti, bürokrasiyi veya sivil alanı kapatarak inşa edilecek şey asla demokratik bir sistem olamaz. En fazla, yeni veya yenilenmiş sağ otoriterizmin temelleri atılmış olur. Dolayısıyla demokrasi isteyen herkes, kimsenin dışlanmadığı ortak bir masayı savunmalı ve dayatmalıdır. Bundan kast ettiğim, tüm kesimlerin seçim ittifakı yapması değil. Örneğin sol hareketler yan yana gelerek kendi tutum belgelerini açıklamalı, kamuoyuna mal etmeye çalışmalılar. Sonrasında da ittifaklara ve cumhurbaşkanı adaylarına bu ilkeleri kabul ettirmek için çaba göstermeliler.

Burada ilk görev, ilk hamle sola düşüyor. Sol, kendi varlığını ve gücünü görünür kılamazsa kimse sola, "Hadi gel, senin de taleplerini dinleyelim" demez. Ne yazık ki, solun da içine düştüğü tarihsel ve trajik parçalanmışlık, fraksiyonel veya partisel tutuculuk solda birliği neredeyse imkansız kılıyor. Buna rağmen ben çağrımı tekrarlıyorum. Bir çalıştayda ya da bir konferansta, nasıl olursa olsun bir araya gelmek ve ortak bir tutum belgesi oluşturup deklare etmek tarihi bir sorumluluktur. Burada, CHP ve HDP içindeki sol kesimler başta olmak üzere TİP, EMEP, Sol Parti, KSP gibi partilere önemli roller düşüyor. Bunu yapmazlarsa Türkiye emekçilerine karşı büyük mahcubiyet duyacaklarını şimdiden söyleyebilirim. Yaparlarsa neden mutlu son mümkün olmasın ki?”

Röportajın tamamı için tıklayın

Abone Ol

İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.