DEVA'lı Yeneroğlu'ndan aynı nakarat: Gezi'nin ilk üç günü iyiydi

DEVA'lı Yeneroğlu'ndan aynı nakarat: Gezi'nin ilk üç günü iyiydi
DEVA'lı Mustafa Yeneroğlu, Gezi sanıklarına verilen cezaları eleştirirken Gezi olaylarının masum olmadığını söyledi. İktidar sözcülerinin sık sık dile getirdiği gibi Gezi eyleminin ilk günlerinin iyi olduğunu söyleyen Yeneroğlu, sonraki günlerde suç işlendiğini ve bu suçların yargılanması gerektiğini belirtti.

DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu dün seçime kendi amblemleriyle katılma kararını konuşmak üzere Halk TV'de Şirin Payzın'ın programına konuk oldu. Şirin Payzın "Aslında DEVA'nın seçim kararı için bağlandık ama bulmuşken soralım" diyerek Gezi Davası'yla ilgili de değerlendirme yapmasını istedi. Şirin Payzın ve Barış Terkoğlu, Gezi iddianamesinde şikayetçi görünen DEVA lideri Ali Babacan'ın neden mahkemede bilgi sahibi olduğu konularda ifade vermediğini sordu.

Mustafa Yeneroğlu ise Ali Babacan'ın en başından beri davanın müştekisi olmadığını açıkladığını ve isminin dava dosyasına kendisinin rızası olmadan konulduğunu söyledi. Gazeteciler buna rağmen Gezi olaylarının bir darbe girişimi olmadığı konusunda o dönem hükümette yer alan gerek Ali Babacan'ın gerek Gelecek lideri Ahmet Davutoğlu'nun daha etkili bir şekilde açıklama yapmaları gerektiğini belirtti.

Mustafa Yeneroğlu, Gezi davası sanıklarına verilen cezaların haksız olduğunu söylerken Gezi olaylarının ise cezalandırılması gerektiği görüşünü savundu. İktidar sözcülerinin yaygın olarak dillendirdiği "Gezi'nin ilk üç günü iyiydi, sonrasında terör örgütleri geldi" söylemini hatırlatır şekilde konuşan Yeneroğlu, Gezi'nin ilk başında çevreci gençlerle kendisinin de bir araya geldiğini ancak daha sonra eylemlere vandalizmin hakim olduğunu savundu. Olayların sertleşmesine ilişkin olarak 'FETÖ'cü olduğu ileri sürülen polis ve zabıta yetkililerinin orantısız müdahalelerini ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan'ın sert müdahale talimatlarını göz ardı eden Yeneroğlu, Gezi olaylarında işlendiğini iddia ettiği suçların yargılanması gerektiğini belirtti.

KONUŞMANIN TAM METNİ

Şirin Payzın: Bu iş nasıl bu hale geldi, bunları anlatsanız.

Sonuçta davayla ilgili bütün konular zaten iddianamelerde yazıyordu. Belirttiğiniz hususlarla dün ağırlaştırılmış müebbet hapisle sonuçlanan davanın uzaktan yakından alakası yok. Meseleleri somutlaştırırsak o bağlantıları da zaten net olarak kurabiliriz. Kavala 4 yıldan beri cezaevinde. Bu davaların iddianamesine baktığımız zaman da Ali Babacan Beyin, Sadullah Beyin görevi bıraktıktan sonra hazırlanmış iddianameler.

Şirin Payzın: Elbette Babacan görevi bıraktıktan sonra… Davutoğlu Dışişleri Bakanı idi. İddianamede çok… camide bira içtiler. Şöyle yapıldı, böyle yapıldı… Bugün çıkıp da o gün ne olduğunu açıklamak yeni bir döneme giderken sizler açısından da yeni bir sayfa olmayacak mı?

Hayır olmayacak. Gezi parkları olaylarına farklı bakıyoruz. Sonuçta ben Gezi Parkı olaylarını o zaman yurt dışındaydım. 2011 yılından beri takip ediyordum. Gezi Parkı’nın tam karşısında benim avukat arkadaşın ofisi vardı. Doğrudan Gezi Parkı’na bakıyordu. Orada devamlı işte Boğaziçi’nden, farklı üniversitelerden gelen gençlerin yanına gidip onlarla da sohbet ediyordum. Hatta şikayet ediyorlardı. “Biz burada 20-30 genciz kimse bize destek olmuyor. Çalışmalarımızla ilgili para toplamaya çalışıyoruz, insanlar bize destek vermiyorlar” diye şikayet ediyorlardı.

Gezi Parkı sürecinin başlangıcı ile sonrasında mahkeme kararlarında da ortaya çıktığı gibi birçok marjinal grubun oraya dahil olması…

Tabii ki o zaman başbakanlık yapan sayın Cumhurbaşkanının maalesef meseleyi sulh ile götürmek yerine, ortamı geren çabalarını da göz ardı etmemek lazım. O zaman Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül’ün bu konuda nasıl bir gayret içinde olduğu zaten bütün kamuoyunda malum bir konu. Bugün konuştuğumuz meselenin, bugün Osman Kavala’nın yargılandığı konunun birçok konuşulan boyutları ile uzaktan yakından alakası yok.

Zaten mevcut konu ile ilgili İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesinin bir kararı var. Bu kararda açık ve net biçimde Kavala’nın ve söz konusu olan 18 yıl cezaya mahkum edilen diğer arkadaşların Gezi’nin finansmanında, Gezi’deki şiddet olaylarında uzaktan yakından alakası olmadığını, zaten ağır ceza mahkemesi açık ve net olarak belirtmiş. Bu aynı zamanda Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına da girmiş, dolayısıyla mesele bu. Bunun ötesinde Gezi’yi bir bütün olarak değerlendireceksek bunları ayrıca değerlendirmemiz lazım. Ama Osman Kavala’nın mahkum edildiği korkunç biçimde alakasız biçimde mahkum edildiği suçla ilgili olarak bu konuştuğumuz konuların uzaktan yakından alakası yok. Bunu vurgulamak gerekir. Bugün cumhurbaşkanının Gezi olayları üzerinden toplumu kamplaştırmaya çalışması çabasına da düşmemek gerekiyor. Gezi olaylarında suç işlenmedi mi, suç işlendi. Vandallık olmadı mı, oldu. Ortama sonuç itibariyle ciddi manada zarar verilmedi mi verildi. Bunlarla ilgili yargılama hukuk devletinin gereğidir. Bunların yapılması gerekiyordu zaten. Ama bundan bağımsız olarak bugün yargılanan arkadaşların bu meselelerle ne alakası var, bunun üzerinde durmak gerekiyor. Dolayısıyla ideolojik bir yaklaşım içerisinde meselenin değerlendirilmesini ben çok yanlış bulurum.

Barış Terkoğlu: Mustafa bey, siz hukukçusunuz. Ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. Siz orada konuşurken bizim tepedeki spot tam masanın üzerine düşse, hafif biz de yaralansak ve bunun iddianamesi yazılsa, Mustafa Yeneroğlu’nun konuşması nedeniyle spot düşmüş denilse, ben sizin mahkemenize gelirim ve bunu anlatırım. Bunu anlatırım böyle olmadığını… Bugün Ali Babacan da konuşmasında dedi ki ‘ben müşteki filan değilim.’

Yeneroğlu: İlk defa söylemiyor ki, yıllardır söylüyor.

Terkoğlu: Gezi davasını yazan savcı bütün o dönemin hükümet üyelerini mağdur olarak yazmış ve beni de oraya yazmış dedi. Doğru da söyledi bu arada. Gerçekten öyle oldu. Bütün hükümet üyelerini yazdı. Bugün ama davanın sizin dünya görüşüne yakın bir avukatıyla konuştum.

Yeneroğlu: Dünya görüşü derken… Kimi kastettiğinizi bilmiyorum. Kastettiğiniz kişinin benim dünya görüşü ile ne kadar yakın…

Terkoğlu: Partinize… İsmini vermeyeceğim. Dedi ki ‘ben Ali Babacan’dan şunu beklerdim. Duruşma salonuna gelip, böyle bir hakkı var, kimse engelleyemez bunu. Duruşma salonuna gelip ‘sayın hakim ben bu davada mağdurum. Savcı tarafından mağdur olarak yazılmışım, bu iddianamede mağdur olarak yazılmışsam bu davada konuşmak istiyorum. Gezi Parkı konusunda aynı şeyleri düşünmüyor olabiliriz insanlarla ama beni mağdur olarak yazdığınız iddianamede Osman Kavala, Can Atalay, Tayfun Kahraman, diğer bütün isimler… Bu insanlar beni mağdur eden kişiler değildi’ deme hakkı vardı. Eminim ki ben biraz önce anlattığım örnekte size bu yapılsa Mustafa Bey, bir gün Barış Terkoğlu bunu yapacak emin olabilirsiniz. Size böyle bir haksızlık yapılsa, Ali Babacan bunu yapamaz mıydı?

Yeneroğlu: Ali Babacan bu konu ile ilgili, son yıllarda defaten açıklama yaptı. Ve bu açıklamasında çok net bir biçimde Gezi olaylarının tarafı olmadığını, mağduru, müştekisi olmadığını, kendisinden alakasız bir biçimde savcının bütün hükümet üyelerini yazdığını açıkça ifade etti. Bütün ötekisindeki değerlendirmeler şu şekilde anlam kazanabilirdi: Ali Babacan Bey, Gezi olayları ile ilgili detayıyla bilgi sahibi olsaydı, dün yargılanan arkadaşlarla ilgili, suçlamalarla ilgili, olayları bizzat müşahede etmiş olsaydı, bu söylediğiniz hukuken anlamlı olurdu. Şu anda bu söylenen şeylerin politik bir boyutu olabilir. Siyaseten şu şekilde bu şekilde değerlendirebiliriz.

Barış Terkoğlu: Beni mağdur olarak yazdığınız iddianamede Osman Kavala, işte Can Atalay ondan sonra Tayfun Kahraman, diğer bütün hepsini tek tek saymıyorum. Bu insanlar beni mağdur eden kişiler değildi deme hakkı vardı. Eminim ki size bu yapılsa Mustafa Bey, Barış Terkoğlu bir gün yapacak emin olabilirsiniz. Ali Babacan bunu yapamaz mıydı?

Ali Babacan bu konuyla ilgili son yıllarda defaatle açıklama yaptı, bu açıklamasında çok net bir biçimde gezi olaylarının tarafı olmadığını, mağduru olmadığını, müştekisi olmadığını, kendisinden alakasız bir biçimde savcının böyle bütün hükümet üyelerini yazdığını fakat kendisinin sonuçta mağduru olmadığını kamuoyunda açıkça beyan ettiğini ifade etti. Bunun ötesinde sizin yaptığınız bunun ötesindeki değerlendirmeler şu şekilde anlam kazanabilirdi. Mesela Ali Babacan Bey Gezi olayları ile ilgili detayıyla bilgi sahibi olsaydı veyahut dün yargılanan arkadaşlarla ilgili onlara yöneltilen suçlamalarla ilgili olayların kendisini bizzat müşaade etmiş olsaydı bu söylediğiniz anlamlı olurdu, hukuken anlamlı olurdu. Şu anda bu söylenen şeylerin ancak politik bir boyutu olabilir, siyaseten bu şekilde şu veya bu biçimde değerlendirebiliriz, bu başka bir tartışma konusu.

Şirin Payzın: Ama Mustafa Bey burada başka bir şeyden bahsediyoruz, Sayın Babacan benim adım oraya yazılmış ilk bana söyledi. T24’te ilk röportajı bana verdi. Benim bu sorum üzerine de ilk bu açıklamayı bana söyledi. Ben dedi benim adım oraya konuldu, ben görevden ayrılmıştım bana sorulmadan konuldu... Bundan bahsetmiyorum ben davanın içeriğinden de bahsetmiyorum. Ben şunu söylüyorum Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbetle yargılanırken ceza almışken 7 kişi 18 yıla mahkum olmuşken Sayın Babacan'ın, Sayın Davutoğlu'nun bütün o dönem AKP içinde olanların davanın içeriği ile ilgili çıkıp biz o dönemim şahidiyiz. İktidar falan devrilmeye çalışılmıyordu, orada olay başka bir şeydi, biz hiçbirimiz bizim devrilmeye çalıştığımızı algılamadık diye bir açıklama yapmaları önemli değil midir? Bunu niye söylüyorum, çünkü bakın iktidarın medyası sabahtan akşama kadar şu anada tutuklu bulunan hüküm giymiş, sabahtan akşama kadar hakaret ediyorlar, böyle anlatıyorlar bütün izleyenlerine, o medyanın kitlesine ve insanlar şöyle düşünüyor evet bunlar teröristler. Şimdi bütün liderler, 6'lı masayı oluşturanlar, hep birlikte çıkıp hele hele eski AKP içindekiler ne darbesi kardeşim çocuklar böyleydi aralarında vandallık yapan da oldu yanlış idare edildi yönetilemdi.ama darbe yoktu deseniz, bu davayla ilgili bir durum değil ama toplumsal olarak çok önemli bir yeni sayfa, yeni bir adım, yepyeni demokrasi adına bir duruş olmaz mı, onu sormuştum size sadece


- Evet ben de size bakın siz şimdi Şirin Hanım üç dört dakika bir şeyler söylüyorsunuz, arada saptamalarda bulunuyorsunuz, bu saptamalarla ilgili bir şey söylesem bile zaten duyulmuyor. Dolayısıyla sizin saptamalarınızın birçoğuna katılmıyorum zaten. Bakın şimdi siz şöyle bir yaklaşım içindesiniz. Gezi olayları ile ilgili her şey özgürlükçü demokrasiye hizmet ediyordu, dolayısıyla özgürlükçü demokrasiye hizmet eden bir durum bir tutum var iken bunun karşısında sonuç itibariyle siz de eskiden geçmişte bunu böyle görmeyen, belki de sizin bakış açınıza göre günah işlemiş kişiler olarak... Sonuç itibariyle bugün farklı bir noktadasınız o zaman bunu kamuoyuna açıkça deklare etmeniz gerekmiyor mu? Ben de size açık ve net olarak söylüyorum Ali Babacan o dönem hangi noktadaysa bugün de aynı noktada. Bugün de sonuç itibariyle Türkiye’nin ancak güçlü bir demokrasi ile bu sorunları aşabileceğini ifade ediyor, geçmişte de bu noktadaydı. Dolayısıyla bu yaklaşım biçimleriyle aslında sonuç itibariyle o dönemde sanki hukuk devletinin dışında bir savunu içerisindeymişiz, bugün de başka bir şeyi savunuyormuşuz gibi bir imada bulunuyorsunuz

Şirin Payzın: Ben imada bulunmuyorum Mustafa Bey. Ben soru soruyorum, bakın sizler yeni bir sayfa açıyorsunuz, bırakın gazeteciler sizlere istediğini sorsunlar, partinizin seçimlere giderken... Bir reklama gideceğiz...

- Şirin Hanım Böyle şeyler yaparsanız bana müsaade etmeniz lazım cevap verebilmem için

Şirin Payzın: Hayır vereceğim, dönüşte vereceğim...

Demokrasiden bahsedeceksek bir dakika, çok özür diliyorum şimdi kusura bakmayın ama sonuç itibariyle böyle Gezi olaylarından bahsedip de bilmem oraya karışıklık kurgulayıp da onun üzerine sanki demokratlığı başka bir şeye kurmak... Bu doğru bir şey değil, elbette soru sorabilirsiniz ama bu meseleyi demokratlık bağlamında değerlendirip geçmişte demokratlıkla ilgili bir karşıtlık üretmek, bugün de sonuç itibariyle sanki muhalefette olan her türlü yaklaşım biçimi demokratlığı ifade ediyormuş gibi bir yaklaşım içerisindeyseniz ben bu görüşlerinize katılmıyorum onu belirtmek istiyorum. Biz sonuçta geçmişte de Ali Babacan'ı da Sadullah Bey'i de hukuk devleti ve demokrasi noktasındaki tutumları her şey bellidir çok açıktır. Buna helal getirecek bir yaklaşım içinde olduklarını ben görmedim varsa bunu somut olarak ifade edin ama soyut olarak Gezi Parkı üzerinden bu değerlendirmenize katılmam mümkün değil. Çünkü Gezi Parkı ile ilgili Gezi Parkı’nın ilk bir dönemi vardı, o dönemde Gezi Parkı'nda gerçekten çevre bilinci içerisinde, hatta ve hatta çevre bilincini geçtim elbette gençler hükümeti protesto edebilirlerdi bu protestolar da demokratik protestolardı. İktidarın o zaman yapması gereken, toplantı ve gösteri özgürlüğünün gereği olarak da orada birileri suç işliyorsa, o suç işleyenleri anayasal hakkını kullananlarla ayrıştırması gerekiyordu. Bunun, hukuk devletinin gereğini yerine getirmesi gerekiyordu. Ali Babacan ve Sadullah Bey bunun karşısında, bununla ilgili farklı bir görüş sahibiymiş gibi geçmişte bir yaklaşım içinde bulunursanız. Sizinle isterseniz demokrasiyi de tartışalım bugün. Sonuç itibariyle yargı diplerde, yargı bağımsızlığı yok, evet rezalet bir durumda Türkiye ilk defa bu durumda değil, 90'larda da 2000'li yıllarda da bu durumdaydı. Sanki sonuçta geçmişte yargı çok iyi bir noktadaydı da bugün çok çok kötü noktada. Evet bugün kötü noktada size katılıyorum geçmişle ilgili birçok meseleyi konuşmamız lazım. Bugün niye bu noktaya geldi, ideolojik yaklaşımlar dışında bu meseleleri değerlendirmek lazım. (Kısa Dalga)

Politika