Feride Güneri: Hayata dokunan bir kadının hikayesi

Feride Güneri: Hayata dokunan bir kadının hikayesi
Başka bir şiddet türü dijital şiddet, son 10 yılda artan bir şiddet biçimi. Kadınlar artık dijital dünyada da cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Neler var dijital şiddetin içerisinde? Mesela telefonlarla takip etmek, 7-24 mesaj atmasını veya mesajlara cevap vermesini istemek. Bazı uygulamalarla yerini takip etmek gibi. Kadını sanal dünyada iftiralara boğmak. Adına sahte hesaplar açmak gibi…

“Başka bir şiddet türü dijital şiddet, son 10 yılda artan bir şiddet biçimi. Kadınlar artık dijital dünyada da cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Neler var dijital şiddetin içerisinde? Mesela telefonlarla takip etmek, 7-24 mesaj atmasını veya mesajlara cevap vermesini istemek. Bazı uygulamalarla yerini takip etmek gibi. Kadını sanal dünyada iftiralara boğmak. Adına sahte hesaplar açmak gibi…”

 

Bu sözler 8 Mayıs’ta aramızdan ayrılan Mor Çatı gönüllüsü, uzman psikolog Feride Güneri’nin. Güneri, Türkiye’deki kadın mücadelesinin görünmeyen kahramanlarından biriydi. Kısa Dalga olarak anısını onurlandırmak için, bu podcastte Feride Güneri’yle yaptığımız bir söyleşiyi ve aynı yolda mücadele ettikleri arkadaşlarından Güneri’yi dinleyeceksiniz. Ben Kısa Dalga’dan Nazan Özcan.

İstanbul Üniversitesi’nin psikiyatri bölümünden emekli profesör Şahika Yüksel, Mor Çatı’da neredeyse 30 yıldır kadına karşı şiddet konusunda birlikte mücadele ettikleri Mor Çatı gönüllüsü uzman psikolog Feride Dorothy Yıldırım Güneri’yi şöyle anlatıyor:

“Ben üniversitede tıp fakültesinde psikiyatr olarak çalışırken, bir mektup aldım. Çok güzel bir yazıyla yazılmış bir mektuptu. ‘Benim adım Feride Güneri, ben Amerika’dan yeni döndüm. Orda kadın sığınaklarında çalışmıştım, sizin buradaki çalışmalarınızı biliyorum. Ve sizinle tanışmak istiyorum’ diyordu mektupta. Telefon da değil, bir mektup. Ve sonra ben de o mektuptaki kişiye mektup yazdım. E mail’den bahsetmiyorum. 1989-90 yıllarında oluyor bu. Ben de bir mektup yazdım. Ve karşıma genç bir psikolog geldi. Sıcacık bir gülümsemesi, utangaç, çok saygılı ve içten bir konuşması vardı. Ve o konuşmada şöyle bir şey gördük. O Amerika’da sığınaklarda çalışmış ve sığınakta çalışırken o görüşmelerin nasıl yapılacağına, yapıldığına ilişkin birebir deneyimi olan bir arkadaşımızdı. Ben bir klinikte çalışıyordum, benim deneyimim ondan uzundu ama ben kliniğe başvuran kadınları görüyordum. Ama o toplumda şiddete maruz kalan kadınlarla çalışmıştı. Mor Çatı tam yeni kurulmuş, ama henüz biz başvuru almaya başlamamıştık. Kendimizi nasıl konuşlandıracağımızı çok iyi bilmiyorduk. Klinisyen olarak benden beklenen şeyler vardı, ama ben de sahadakilerle nasıl konuşulacağını o kadar iyi bilmiyordum. Bunun üzerine ilk o kurucular grubu, Canan, ben, Acar vs. birçok arkadaş, 16 kişilik bir sınıf olarak, ilk Mor Çatı gönüllüleri olarak bize Feride eğitim yaptı. Ve beceri geliştirme yönünde cidden öğrendiklerim oldu. Feride çok iyi bir öğretmendi. Yumuşak bir ses tonuyla konuşurdu, tane tane anlaşılır konuşuyordu ve basit şeyleri anlatıyordu. Yani basit kavramamızı ve onu ilerde bizi başvuracak kişilerle ifade etmemizi sağlayacak teknikleri bize öğretiyordu. Benim şiddete maruz kalan kadınlarla, sahada, doğal ortamlarda konuşmayla ilgili eğitimini aldığım kişinin sevgili Feride olduğunu söyleyebilirim. O da söyleşilerinde söyler. 30 sene Mor Çatı’nın eğitimlerinin başlatıcısı ve uygulayıcısı olarak bize çok şey öğretti.”

 

Yine kadına karşı şiddetin durdurulması, kadınların güçlenmesi için Mor Çatı’nın kuruluşunda birlikte çalışan, sonra da aynı amaç için başka yerlerde uğraş veren avukat ve şimdinin milletvekili Filiz Kerestecioğlu da biraz daha anlatsın Feride Yıldırım Güneri’yi: “Feride’yi, ben tek kelimeyle tanımlarsam, asude diye tanımlarım. Gerçekten böyle derin bir sakinliği ve ikna ediciliği olan bir kadındı. Ve Mor Çatı’nın ilk kuruluş zamanlardan beri çok cefakarca çalışan ve çok büyük katkıları olan biriydi. Benim en fazla bir arada bulunduğum zamanlar, ben Mor Çatı’nın kuruluşunda bulundum ama sonra Baro kadın hakları merkezi ve avukatlık olsun, sonraki yıllarda çok aktif olarak bulunamadım. Ama Baro’nun Kadın Hakları Merkezi’nde de yaptığımız eğitimlere davet etmiştik Feride’yi. Orda da hep o sakin ikna ediciliğini görmüştüm ve çok derin bir tecrübesi vardı Feride’nin. Belki Türkiye’de kimse onun kadar bir deneyime erişememiştir. Yansıtabildi mi, çalışması oldu mu bilmiyorum ama keşke olsaydı. Çünkü onca kadının psikolojik sorunlarını dinlemek, tek ve bağımsız kadın sığınanın psikoloğu olarak bunu yapmak, yegane bir şey zaten. Bir de zaman zaman panellerde bir araya geldik. Beni en çok etkileyen yanı, sakin ve ikna edici tarafı olmuştu. Üzücü bir kayıp, yeri doldurulmaz insanlardan birisi. Ben çok severim hayatımda sıra neferi olan insanları. O da onlardan biriydi. Tevazu sahibi, kendini önlere atmayan ama hayatlarımıza çok önemli katkıları olan ve çok güzel değen insanlardan biriydi Feride.”

 

Beş buçuk yıldır göğüs kanseriyle mücadele eden Feride Güneri Yıldırım ile 25 Kasım Kadına Karşı Şiddet Günü nedeniyle yaptığımız üç serilik “Baş Eğmeyen Kadınların Yürüyüşü” podcasti vasıtasıyla tanışmıştık. Röportaj için aradığımızda kemoterapi aldığını ve bir gün sonra müsait olacağını söylemişti. Sorularımızı sormaya gittiğimizde kopkoyu renk ruju, sakin ama sürekli gülümsemesi ve inanılmaz bir iyimserlikle sorduğumuz bütün soruları tek tek cevaplamıştı. Bilgisine zaten diyecek bir şeyimiz yoktu. Hastalığına dair konuşmaları ya da bir iki cümlesiyle size durduk yere kendinizi güçlü, iyi ve umutlu hissettiren tavrı ve hayata dair iyimserliği ve pozitifliği insanı hayran bırakıyordu. Onun yanında bir anda kendinizi iyi hissediyordunuz. Onun gibiler varken, kadınlar asla yalnız ve çaresiz değil hissiyatı yüklenmiştim. Söylediği her cümleyle kadınları güçlendiriyordu. Zaten vefatını duyuran Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı da şöyle diyordu: “Şiddetle mücadele politikasının oluşturulmasında büyük yer tutan, 30 yıldır Mor Çatı’dan yolu geçen neredeyse her kadının hayatına dokunan ve güçlenmesine vesile olan gönüllümüz Feride Dorothy Yıldırım Güneri’yi kaybettik”. 53 yaşındaki Feride Yıldırım Güneri, Boğaziçi Üniversitesi psikoloji bölümünden mezun olmuştu. Mastırını Amerika’daki Radford Üniversitesi’nde tamamladı. Ve iki yıl Amerika’da bir kriz merkezinde şiddete maruz kalan kadın ve çocuklarla çalıştı. Daha sonra da Türkiye’ye dönüp 1990’dan beri kadına yönelik şiddet alanında uzman psikolog olarak hayatına devam etti. Prof. Dr. Şahika Yüksel’in anlattığı hikayeyle böyle başlamıştı. Kurulduğu günden bu yana Mor Çatı gönüllülerindendi ve Mor Çatı’da belki de binlerce kadın, ergen ve çocuğa psikolojik destek verdi, yaralarını sardı.

Feride Yıldırım Güneri’nin anlattığı kadına karşı şiddet türlerinin bir kısmı -ne yazık ki gazetecilik bazen böyle olmak zorunda – “Kadın Kadının Yurdudur”, “Bir Kadın, Bir Erkek, Bir Aşk ve Sonrası” podcastlerimizde hala duruyor. Dönüp dinleyin deriz. Fakat o günlerde, Feride hanımın yıllar içindeki deneyimlerinden ve araştırmalarından süzülmüş birçok bilgiyi koyamamıştık. Fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddetin ayrıntılarını kullanabilmiştik ve yine günümüzde çok fazla olan dijital, flört şiddeti, mobbing ve ısrarlı takibe dair yeni bir podcast de yapacağımız sözünü vermiştik. Feride hanım çok iyi bir podcast dinleyicisi olduğunu da söylemiş ve hevesimize heves katmıştı doğrusu. Daha ilk tanışmada insanın arkadaşı olmasını isteyeceği bir kadın olduğunu anlıyordunuz. Oturup kahve içip uzun uzun sohbetler edebilirsiniz gibi hissettiriyordu. Ayrıca o günkü konuşmamızda Feride Hanım bir ilişkide şiddetin geldiğine dair alarmlar olduğunu söyleyerek, hepsini kadınların dikkat etmesi için sıralamıştı. Ve istedik ki, bu bilgiler, zorda olan ya da kadınlara yardım etmek isteyenler için kaybolup gitmesin. Ve yine istedik ki, Feride Güneri’nin sesi kadınları yine yol göstermeye devam etsin. Çünkü Türkiye’de şiddet durmuyor. Bianet’in yaptığı son çeteleye göre pandemi günlerinde bile, yani Nisan 2020’de, erkekler 17 kadını öldürdü. Koca profesörler, kız öğrencilerinin fotoğraflarını çaktırmadan bakmaktan bahsediyor hala. AKP’li milletvekilleri kadınlara minicik de olsa birtakım haklar sağlayan İstanbul Sözleşmesi’ni neden onayladıklarını bilmediklerini tartışıyor hala. Yani Feride hanımın anlattığı her şey bugün ve ne yazık ki yarın da kadınlara gerekli ilk yardım paketi gibi. Şunu da söyleyelim. Bunlar bir tek kadınlar için değil. Erkekler de dinlemeli, nerede ve nasıl yollarla şiddete meyyal olduklarını anlamalı. 30 yıldır kadınların yurdu olan, birçok kadının yarasına çare olan Feride hanımın sözleri hep daim olsun ve kızkardeşlere hep yol göstersin. Anısına sonsuz saygıyla.

 

Kadına yönelik şiddet çeşitlerinden en çok bilinen fiziksel, psikolojik, ekonomik ve cinsel şiddet dışında başka neler var?

Başka bir şiddet türü dijital şiddet, son 10 yılda artan bir şiddet biçimi. Kadınlar artık dijital dünyada da cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Yine bunlar da ilk başta saydığım amaçlarla teknolojik araçların kullanılması anlamına geliyor. Neler var dijital şiddetin içerisinde? Mesela telefonlarla takip etmek, 7-24 mesaj atmasını veya mesajlara cevap vermesini istemek. Lokasyonunu takip etmek gibi. Kadını sanal dünyada iftiralara boğmak. Adına sahte hesaplar açmak. Dijital şiddeti diğer şiddetlerden ayıran iki faktör var. Bir tanesi hiçbir zaman yok edemiyorsunuz. İkincisi de, şiddet uygulayan için de çok kolay. Çünkü birisine yumruk attığımızda en azından o an etkisini görebiliyorsunuz, ama bir ekranın arkasında bir tuşa basıp bir anda bir milyon kişinin o kadını istismar etmesine yol açabiliyorsunuz ve hiç de suçluluk hissetmiyorsunuz. Çünkü sizi çok hissizleştiren bir şey dijital şiddet. Ayrıca cep telefonları ve küçük kameralarla küçük kayıtlar yapmak. Özellikle gençler arasında sexting yapmak denilen birbirine erotik şeyler göndermek, çok tehlikeli silahlara dönüşebiliyor. Dinleyen gençlerin aklında tutmasında çok fayda var. İlk başlarda bir oyun gibi göğüslerinin fotoğrafını ya da iç çamaşırlı fotoğrafları göndermenizi ister. Ama siz mesela ilişkiden çıkmak istediğinizde bunu tehdit olarak kullanabilir: ‘Anne babana yollarım, okul müdürüne yollarım’ gibi. Bazen onaylı ya da onaysız bir şekilde sevişme görüntüleri alınabiliyor ama ilişki sonrası bunlar da bir şantaj unsuru olarak ortaya çıkabiliyor.  Üniversite öğrencisi bir danışanım vardı, karşılıklı rızaya dayalı erotik görüntüler vardı, ama kız ilişkiden çıkmak isteyince, o fotoğrafların erkek tarafından yok edilmediğini anladı, erkek sürekli ‘Poster yapar üniversitenin her yerine asarım’ diye tehdit ederek ilişkinin devam etmesine çalıştı. İntikam pornosu yine çok yaygın bir dijital şiddet biçimi. Hatta şu anda dünyadaki porno sektörünün en az yüzde 50’sinin videoları burdan geliyor. Aynen saydığım gibi zamanında rızaya dayalı veya hiç haberi olmadan çekilen görüntüler porno sektörüne satılabiliyor.

Flört şiddeti son yılların ismi konulan şiddet biçimi. Bu da bu saydığımız şiddet biçimlerinin lise ve üniversite yıllarında görülen hali. 15-25 yaş arası diyebiliriz. Bütün bu saydıklarımı kapsıyor. Çok zor bir şey. Gençler daha yeni yeni kadın erkek ilişkilerini tanıyorlar. Sağlıklı bir ilişki modelleri yoksa da neyin şiddet neyin şiddet olmadığını bilemiyorlar. Kime konuşacaklarını bilmi.yorlar. Genellikle kendi akran grupları içinde halletmeye çalışıyorlar ama akran grupları da aynı deneyimsizlik içinde olduğu için çok iyi sonuçlar alınamıyor.

 

Flört şiddeti, yetişkin şiddetine bakarak daha çok daha ziyade arkadaşlar önünde yaşanır. Yetişkin şiddeti ev dışında melek, ev içinde şeytan gibidir. Ama gençlerde akran baskısıyla dışarda birbirlerine kötü davranırlar. Özellikle erkekler kızlara kötü davranırlar. Maçoluklarını gösterebilmek için. Ama sonra yalnız kaldıklarında ben değilim o aslında haline geri dönebilirler.

Israrlı takip bahsedeceğim son şiddet biçimi. Tüm uyarılara rağmen bir kadını gerçek ya da sanal hayatta takip etmek, onu korkutucu davranışlarda bulunmak, rahatsız etmek Eski tabirle hani ‘telefon sapığı işte’, dediğimiz kişi artık ısrarlı takip olarak geçiyor. Yasal olarak bir suç ve bu konuda yapabilecekleriniz var. Bir de iş yerlerinde görülen mobbing var. Mobbing de aslında orda uygulanan bir psikolojik şiddet: Bir kişi seçiliyor çeşitli sebeplerle ve ona karşı gruplaşma, bir çeteleşme oluşabiliyor. O kişinin iş başarısını düşürmek veya o kişinin görevden istifaya zorlamak gibi hayatı ona zorlaştıran, yapılan ama asla yapmıyorum gibi görünen akıl oyunları bunlar. Mesela toplantının saatini yanlış bildirmek ya da son anda bildirmek, yemeğe gidiliyorsa çağırmamak gibi, ondan istenileni eksik söylemek gibi, o kişinin performansını ama aynı zamanda kendine olan güvenini düşürmeye yönelik toplu bir psikolojik şiddet olarak adlandırabiliriz mobbingi de.

 

Şiddet geliyorum der mi? Yani kadınların fark edebileceği kırmızı alarmlar var mı?

Kırmızı alarmlar aslında ilişkilerin ilk başından beri var. Ne aramanız gerektiğini bilirseniz, onu görebilirsiniz. Aynı her hastalığın bir semptomu olduğu gibi. Ama ilk başta gördüğünüze inanmak istemeyebilirsiniz. Çeşitli sebepler açıklamak isteyebilirsiniz. İnanmak inanmamaktan çok daha kolay gelebilir. Dolayısıyla kaçınabilirsiniz. Ne var kırmızı alarmlar içinde? Bir kere karşınızdaki erkeğin kadın erkek cinsiyet rolleri hakkında düşünceleri. Ne kadar keskin ayırımları varsa, ‘Erkek şöyledir, şunu yapabilir, kadın şöyledir, şunu yapabilir’ gibi. Bu düşünceler ne kadar keskinse ve ne kadar katı sınırlarla tanımlanmışsa, ne kadar doğru erkek ve doğru kadını o davranışlar üzerinden tanımlıyorsa, cinsiyet eşitliğinden ne kadar uzaksa, şiddete eğiliminin ihtimali artıyordur. Öncelikle bu. Ondan sonra başkalarına nasıl davrandığına bakarak, size nasıl davranacağı ile ilgili ipuçları çıkartabilirsiniz. Her ne kadar ilişkinin içinde, başkalarına karşı kavgacı, öfkeli ve sinirli olsa da, size çok yumuşak ve şefkatli davranıyor olsa da, bilin ki zamanla o dışardaki davranış biçimi size de yansıyacaktır. Özellikle de kendisinden daha alt konumda gördüğü kişilere nasıl davrandığına çok dikkat etmek gerekli. Mesela servis yapan kişilere, valelere, mağazada ona hizmet eden kişilere. Onlara ne kadar haşin, kaba, hoyratça üstten davranıyorsa şiddete eğilimi o kadar fazladır. Yine çok önemli bir ipucu: Sorumluluk üstlenmeyen biri olmak. Yani olaylardaki hataların sorumluluğunu hiçbir zaman üstlenmemek, sorumlu her zaman başka birisidir. Ben hata yapmadım, o bana bunu yaptırttı. ‘Okuldayken, öğretmen bana taktı, herkes kopya çektiği için sınıfı geçiyor ben çekmediğim için geçemiyorum’ gibi. İş hayatında ‘Bizim patron dengesiz, herkes beni kıskandı’ gibi. Sorumlu hep başkalarıdır; ya kaderdir, ya hayattır, ya ona karşı herkes toplanmıştır, ama hiçbir zaman bunun hatalısı da benim, ben yeteri kadar sınava çalışmadım demez. Ya da ‘Haklı patronum, ben gerçekten geç geliyorum, bunun sorumlusu otobüsler değil’ demez. Bu çok önemli bir ipucu. Çünkü böyle düşünen bir insan beraberliğinizdeki hataların bütün sorumluluğunu size atacaktır. Senin yüzünden şiddet uyguluyorum, senin yüzünden bunları yapıyorum, senin yüzünden bu durumdayız, hatalı sensin diyecektir.

Aşırı kıskançlık, başka bir kırmızı alarm. Kıskançlık belli bir seviyeye kadar doğal, ama bir kıskançlık duygusunu nasıl davranışa çevirdiğiniz önemli. Eğer bu korkutan, kısıtlayan, rahatsız eten, sizi sürekli hesap verir ve sürekli suçlu hissettirir hale getiriyorsa, bu sağlıklı bir kıskançlık değildir. Gurur okşayıcı bir yanı da yoktur. Çünkü size güvenilmiyor olmasının gururunuzu okşayan yanı olamaz. Bu sizi çok sevmekle ilgili bir şey de değil. Size güvenmemekle ve kendisine güvenmemekle ilgili. Yani bir yerde kendine diyor ki, ‘Ben o kadar her an terk edilebilecek bir insanım ki, her gözümü açmam lazım, karşımdaki kadın her an beni terk edebilir, sürekli denetlemem lazım’. Burada da iltifat edici ve gurur okşayıcı bir şey yok aslında. Sizi gerçekten seven birisi size güvenir, kendine de güvenir.

Yine sağlıklı ilişkilerde korkuya yer yoktur. Siz ilişkinizde korku içinde yaşıyorsanız, bu fiziksel bir ceza korkusu olabileceği gibi psikolojik bir ceza korkusu da olabilir, o zaman orda da bir kırmızı alarm var. O zaman şuna dikkat edin. Birçok şeyi söylemekten, birçok davranıştan birçok yere gitmekten, giymekten, karşınızdaki kızacak diye istediğiniz halde vazgeçiyorsanız veya istemeseniz de kendinizi ona ikna etmeye çalışıyorsanız, bilin ki orada sağlıklı olmayan bir şey vardır. Sağlıklı ilişkide güven vardır, destek vardır, saygı vardır; korku yoktur, kendinizi saklamak yoktur.

Yine eski kız arkadaşları varsa onun hakkında nasıl konuştuğuna dikkat edin. Mesela eski kız arkadaşlarını hep kötülüyorsa, hep ‘Onların yüzünden ayrıldık’a getiriyorsa, ‘işte çok kıskançtı, dengesizdi, beni hiç anlamadı, ailesi sorunluydu’ diyorsa, orada yine bir şüphe vardır. Çünkü gerçek bir ilişkide hiçbir zaman tek taraf sorumlu olamaz. Ve sağlıklı bir insan geçmiş ilişkilerini değerlendirirken biraz daha objektif değerlendirir. O kızlardan nasıl bahsettiği, o anda sizin hoşunuza gidiyordur, çünkü belki de diyordur ki, ‘Sen onlar gibi değilsin, onlar çok kötüydü sen çok iyisin’, ama bilin ki bir gün siz de o kötü olan kız arkadaş listesine ekleneceksiniz. Bu sadece zaman meselesi.

Yine başka bir kırmızı alarm: Sizi bazen bulutların üzerine çıkartıp prenses gibi hissettirip bazen yerin dibine sokuyorsa. Büyük uçurumlar varsa. Genellikle şöyle oluyor çünkü. Çok iyi bir noktadan sizi başlatıyor, ‘sen çok farklısın, çok özelsin, kimse gibi değilsin’, bu da size çok iyi gelen bir duygu oluyor. Ve bu duyguyu korumak için de her şeyi yapmaya razı oluyorsunuz. Ama sonra ‘Sen de herkes gibiymişsin, bak sen de benim telefonumu cevap vermedin, bilmem kim de vermezdi’. Sizi yavaş yavaş en tepedeki yerden indirmeye başlar. Siz inmemek için bu sefer telefonunuzla yatıp kalkmaya başlarsınız. Ama bu sefer telefondan değil başka bir yerden yaralıyor. Bir bakıyorsunuz ki, yerin dibindesiniz.

Başka bir alarm da sizi kısıtlıyorsa. Kiminle konuştuğunuza, ne yediğinize, ne giydiğinize, ne kadar vakit kiminle buluştuğunuza kısıtlıyorsa, hep ona geri raporlamanızı istiyorsa, ‘Eee ne konuştunuz, o ne dedi, sen ne dedin’, bunların hesabını soruyorsa. Arkadaşça ve sevgi dolu bir ilgiden çok böyle sizi tuzağa düşürmeye çalışmak, açığınızı yakalamaya çalışmak, kontrol etme kısmı varsa, o da çok tehlikeli. Sizin arkadaşlarınızdan ayrı programlar yapmaya teşvik ediyorsa, bu da kırmızı alarm. Genellikle ilişkinin en başında ‘Senle ben birbirimize yeteriz, bizim dünyamız bize yeter, kimseye ihtiyacımız yok’ gibi iltifat edici bir şekilde başlar ama unutmayın ki, en acı ilaçları en çok şekerle kaplarlar, yutulabilsin diye. O yüzden şekerli şekerli başlar, sonra zaman içinde görüşmek istediğiniz kişilerle sizi kısıtlamaya başlar. ‘Aaa onlarla mı gideceksin, ben de bu akşam oturur dizi izleriz diye düşünmüştüm, gitme onlarla’ diye böyle tatlı tatlı başlar. Ya da gitme demez ama gidip geldikten sonra surat asar, size kötü hissettirir. Veya arkadaşlarınız ve aileniz aleyhine sizi yavaş yavaş doldurmaya başlar. ‘Arkadaşların seni kıskanıyor, onların yok ya erkek arkadaşları ya da kocaları, onlar anlamıyorlar, arkadaşların çok feminist, sen onlara gidip gelince çok değişiyorsun’ gibi sizi çeşitli şekillerde koparmaya çalışır. Buradaki amaç onun size dayatacağı gerçekliği sorgulamamanız. Ve gün gelir de, ayrılmak isterseniz, kendinizi hem maddi hem de manevi olarak soyutlanmış hissetmeniz.

Gündem