Can Atalay'a Başsavcılık'tan kötü haber: Cezası onansın

Can Atalay'a Başsavcılık'tan kötü haber: Cezası onansın
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, milletvekili seçilen Can Atalay’ın yargılamanın durdurulması talebinin reddini istedi. Başsavcılık, Gezi Davası’nın tebliğnamesinde, Mücella Yapıcı dışındaki, aralarında Can Atalay’ın da bulunduğu tüm sanıkların cezalarının onanmasını talep etti.

ERSAN ATAR

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Türkiye İşçi Partisi’nden Hatay milletvekili seçilen Can Atalay’ın 18 yıllık hapis cezasının onanmasını, hakkındaki yargılamanın durdurularak tahliye kararı verilmesi talebinin reddedilmesini istedi. Başsavcılık, Gezi Davası’nın tebliğnamesinde, Mücella Yapıcı dışındaki tüm sanıkların cezalarının onanmasını talep etti.

Yargıtay Savcısı Zafer Şahin, Can Atalay’ın da sanıkları arasında yer aldığı Gezi Davası’nın tebliğnamesini hazırlayarak temyiz incelemesini yapacak olan Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderdi.

Bağlayıcılığı bulunmayan tebliğnamede ilk olarak, Can Atalay hakkındaki 18 yıl hapis cezasının dayanağı olan “Türkiye Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuna yardım” suçunun yasama dokunulmazlığı kapsamında kalıp kalmadığı tartışıldı. Savcı Şahin, Atalay hakkındaki mahkumiyet kararına dayanak gösterilen bu suçun Anayasa’nın 14. Maddesi kapsamında kaldığını iddia ederken şu görüşleri savundu:

“Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 14. maddesinde, tahdidi nitelikte doğrudan suç tiplerinden bahsedilmeyerek sadece suçların kapsamı belirlenmiştir. Belirlenen bu kapsama göre Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmayı ve insan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı’ ve Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını’ amaçlayan ve barındıran suçlar bu kapsamda yer alır. Nihayet, Anayasanın 14. maddesinde yer alan ‘kötüye kullanma’ kavramı kapsamında değerlendirilebilecek olan eylemler de Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak’, İnsan haklarına dayanan demokratik ve laik Cumhuriyeti ortadan kaldırmayı amaçlayan faaliyetlerde bulunmak’, ‘Devletin veya kişilerin, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunma’ olarak sayılabilir. Buna göre, soruşturmaya veya kovuşturmaya konu olan suça ilişkin eylemin söz konusu amaçlar doğrultusunda işlenip işlenmediği, bu amaçları kapsayan türde olup olmadığı tespit edilmelidir. 5237 sayılı TCK’nın 302 ila 308. maddelerinde Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar’ ile 309 ila 316. maddelerinde ‘Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar’ın Türkiye Cumhuriyeti Anayasanın 14. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken suçlar arasında yer aldıklarında kuşku yoktur.”

Savcı Şahin bu görüşleri sıraladıktan sonra Atalay hakkındaki yargılama sürecinin durdurularak tahliye kararı verilmesi yönündeki talebine karşılık da şunları kaydetti:

“Somut olayda da, 2013 yılında işlediği suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturmaya milletvekili seçilmesinden çok önce başlandığı, mahkumiyetine esas sevk ve uygulama maddelerinin TCK’nın 312. maddesi kapsamında kalan suça ilişkin olduğu anlaşıldığından, sanık müdafilerinin 26/05/2023 tarihli dilekçelerinde bildirdiği müvekkilleri hakkında durma kararı verilmesinin gerektiği düşüncesine iştirak edilememiştir.”

Tebliğnamenin Can Atalay’a ilişkin bölümünde; Atalay’ın, Taksim Dayanışması’nın yönetim kadrosunda bulunduğu, belirtildikten sonra bu kadronun “Gezi olaylarının ivmesinin düşmesi riskinin ortadan kaldırılması bağlamında dayanışmanın Anadolu’ya yayılması için forumlar oluşturduğu, inşai nitelikte kararlar aldığı, faaliyetlerin de Osman Kavala’ya ait Cezayir isimli lokanta ve Garaj İstanbul’da yürütüldüğü savunuldu.

Gezi için “planlı bir senaryo” iddiası

Gezi olaylarına ilişkin değerlendirmelerin yer aldığı tebliğnamede, olayların planlı bir senaryo olduğu savunuldu. Taksim Bölgesi Yayalaştırma Projesi’nin sloganı olan “Ayaklan İstanbul”u da devleti ortadan kaldırmaya kalkışmanın bir parçası olarak gören Savcı Şahin tebliğnamesinde şu görüşleri savundu:

“2011 yılında Ayaklan İstanbul’ adıyla Taksim'de çekilen video görüntüleriyle planlamasına başlanılan ve İstanbul Taksim Bölgesi Yayalaştırma projesi kapsamında, Taksim Gezi Parkındaki bazı ağaçların 27.05.2013 tarihinde başka yere nakledilme bahanesiyle başlatılan kalkışma eylemleri, provokasyonlarla birlikte ülke çapında olaylara ve şiddet içerikli olaylara dönüşmüştür. Yapılan gösteriler sırasında çok sayıda Emniyet görevlisi ile vatandaşımız yaralanmış ve hayatını kaybetmiş, kamu malları ile özel/tüzel kişilerin malları ciddi oranda zarar görmüş ve bir çok şiddet eylemi meydana gelmiştir. Her ne kadar basın - yayın organlarında ve sosyal medyada gösterilerin toplum refleksi ile bir anda oluştuğuna dair kanaat oluşturulmaya çalışılsa da olayın sosyal medyada yayılış biçimi, olayı başlatan ve yayılmasında rol oynayan aktörler, seçilen slogan ve imgeler; eylemin ilk gününden itibaren meydanlarda ve sosyal medyada en önde yer alan ve organize bir şekilde hareket eden, ayrıca uluslararası aktörlerden destek alan şahıslarca bilinçli bir şekilde yönlendirildiği ve yönetildiği tespit edilmiştir. Bu durum söz konusu olayın planlı bir senaryonun ürünü olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.”

Gezi eylemleri sırasında “Ülke çapında meydana gelen olaylara genel olarak bakıldığında; eylemlerin gelişi güzel ortaya çıkmadığı, bir organizasyon dahilinde, sistemli ve planlı olarak yürütüldüğü, demokratik hak ve masum protesto gösterileri şeklinde lanse edilmesine rağmen asıl amacın; yurt genelinde şiddet eylemlerinin çeşitli terör örgütleri vasıtasıyla tüm yurda yayılarak kaos ve kargaşa ortamı meydana getirilmesinin amaçlandığı”nı savunan Savcı Zafer Şahin, süreci “bir tertibat” olarak nitelendirdi ve şöyle devam etti:

“Bu tertibatta Gürcistan, Sırbistan, Ukrayna ve Arap ülkelerinde meydana gelen halk ayaklanmalarında önemli bir aktör olduğu anlaşılan George Soros tarafından kurulan Açık Toplum Enstitüsü Danışma Kurulu üyesi Mehmet Osman Kavala’nın organizatör ve finansör olduğu…”

“Mücella Yapıcı organizasyon içinde yer almadı”

Yargıtay Başsavcılığı’nın tebliğnamesinde, sanıklar Osman Kavala, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi haklarındaki mahkumiyet kararlarının onanması istenirken Mücella Yapıcı hakkındaki kararın bozulması istendi.

Savcı Zafer Şahin, Yapıcı için şu değerlendirmelerde bulundu:

“Sanığın, Açık Toplum Vakfı ve Anadolu Kültür A.Ş üzerinden oluşturulan organizasyona daha sonra dahil olan Taksim Dayanışma çatısında yer aldıktan sonra daha önce Gezi parkında gerçekleştirilen gösterilere en ön safta dahi katılmış ise de; Sanıklar Mehmet Osman Kavala, Ali Hakan Altınay, Çiğdem Mater Utku, Mine Özerden, Yiğit Ali Ekmekçi, Şerafettin Çan Atalay ve Tayfun Kahraman'ın oluşturduğu gizliliğe riayetle Cezayir, Garaj İstanbul toplantılarına katıldığına, aynı amaca yönelik olarak organik bağ kurduğuna, oluşturulan organizasyon içinde yer aldığına ilişkin mahkumiyetine yeterli, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden, sabit olan eylemleri nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerekirken, yetersiz gerekçe ile TCK'nın 312. Maddesi gereğince sanığın mahkumiyetine karar verilmesi talep olunur”

Kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi verecek

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın tebliğnamesi ile birlikte dosya Yargıtay 3. Ceza Dairesi’ne gönderildi. Gezi Davası’nda verilen mahkumiyet kararının temyiz incelemesini bu Daire yapacak. Daire aynı zamanda Can Atalay’ın milletvekili dokunulmazlığı deneniyle tahliye edilip edilmeyeceğine, hakkındaki yargılamanın durdurulup durdurulmayacağına da karar verecek.

İstinaf cezaları onamıştı

Gezi Davasında İstinaf mahkemesi, Osman Kavala ve diğer 7 sanık hakkında verilen hapis cezalarını onamıştı.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 25 Nisan tarihinde görülen duruşmada, mahkeme heyeti, sanık Osman Kavala için TCK'nin 312/1. maddesi uyarınca "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya teşebbüs etme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırmıştı.

Mahkeme diğer sanıklar Ayşe Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater Utku, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi'yi ise 18'er yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi tarafından yapılan inceleme sonucunda İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Osman Kavala'ya ağırlaştırılmış müebbet hapis ve diğer 7 sanık için verilen 18'er yıl hapis cezası “yerinde” bulunmuştu.

Gündem