Hakan Atilla, ABD'deki cezaevi günlerini yazdı: "Zarrab nasıl geçer not aldı bilmiyorum"

Hakan Atilla, ABD'deki cezaevi günlerini yazdı: "Zarrab nasıl geçer not aldı bilmiyorum"
Halkbank’ın eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın cezaevi günlerini anlattığı 384 sayfalık kitabı kaleme aldı.

Halkbank’ın eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın cezaevi hikayesini anlattığı 384 sayfalık kitabı Doğan Kitap’tan çıktı. halktv.com.tr yazarı Özlem Gürses, kitabı okuduğunu belirterek, yazısında  "Hakan Atilla’nın neredeyse sinematografik bir dille kaleme aldığı, yaşamının bu en sarsıcı deneyiminin ‘satır aralarında’ bugün hala karanlıkta olan Türkiye’nin 17-25 Aralık ve Reza Zarrab döneminin ipuçlarını bulacaksınız. İpin ucunu çekmeye birileri cesaret edebilirse, çarşı çok karışır" dedi. Gürses'in yazısı özetle şöyle:

"Bakın kitaptan bir bölüm: “New York’a yeni atanan konsolos ziyaretime geldi, ‘eve dönmek dışında bir isteğim yok ama devletin de beni almaya ya gönlü ya da gücü yok… “

Hakan Atilla kitabı “mahpusluk” günlerinde hücresinde kaleme almaya başlamış.

Kitabın, çok başarılı bulduğum kurgusu da böyle ilerliyor; New York hapishanelerinde her biri bir dizi olmayı hak edecek ‘anları’ okurken pat, araya Hakan Atilla’nın dava dosyasında Türkiye’ye dair bomba bir parantezi ya da tespiti giriyor…Sanki dikkatli bir okuyucu, bir romanın arasında gizlenmiş “esas mesele”yi anlasın diye açılmış parantezler… İşte o parantezlerden sizin için seçtiklerim :

PARANTEZLER

“Devletin en önemli kurumlarının başındaki yöneticileri sadece sempatizan oldukları için değil gerçekten vizyon sahibi, gelişmeleri ve yönelimleri idrak edebilen, katma değer yaratacak kişilerden ve tabii mümkünse kullanılabilecek derecede önemli zafiyeti olmayan kişilerden seçmek gerekiyor. Uçkur veya servet düşkünü tiplerin önemli mevkilerden uzak tutulması zorunlu, aksi halde yarattıkları ahlaki bozulma bir yana devletin çalışmasını ve güvenliğini de tehlikeye atabiliyor…”

“Atama deyince aklıma geldi. Kendi gölgesinden korkan, ezik, hayatında adam yerine konmamış ama bir şekilde siyasi destekle makam sahibi olunca kendini önemli biri zanneden şakşakçılar ve bunlara ne büyük adam olduğunu hatırlatması için danışman adı altında ne iş yaptığı belirsiz, kişilik erozyonuna uğramış bir dolu dalkavuk var. Devlet görevinde olması uygun olmayan insanlar maalesef rüyalarında göremeyecekleri makamlara gelebiliyor. (Hem bankadaki hem Borsa’daki görevim sırasında maalesef bolca gördüm.) Verdikleri zararın boyutu zamanla ortaya çıkıyor. İ

ZARRAB'LA TANIŞMASI

Zarrab aslında 2009 yılından itibaren Halkbank’ın müşterisi imiş, ama İran’la altın ticareti konusunda 2011 yılında bir talepte bulunmuş, Atilla’dan veto yemiş… Neden sonra banka yönetimi onay vermiş ve süreç böyle başlamış.

Kitaptaki şu cümle önemli : “Zarrab nasıl geçer not aldı, bilmiyorum, başka bir gerekçe varsa da benim bilgim yok… “

ALİ BABACAN

Hakan Atilla, davanın Amerika ayağındaki kilit isim Amerikan Hazine Bakanlığı Terör ve Mali İstihbarattan sorumlu müsteşarı David Cohen’in enteresan ilişkilerine dikkat çekiyor. ( Bu arada David Cohen CIA ikinci başkanlığına kadar terfi etti )

Cohen’in 17-25 Aralık olayları yaşandığında İstanbul’da olduğunu, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Arslan ile planlanmış bir görüşmesi bulunduğunu yazıyor. Ama Cohen bu görüşmeyi iptal edip, aynı gün Türkiye’den ayrılmış…

Oysa Cohen, daha önce dönemin bakanı Ali Babacan’ın da talebi ile Halkbank Genel Müdürü Süleyman Arslan ile ABD’de görüşmüş ve altın meselesi konusunda bilgi almış. Süleyman Arslan’a ABD’deki İran ambargosu yaptırımlarının altını içermediğini söylemiş, ama yakın bir tarihte dahil edileceğini hatırlatmış.

Atilla 2008 yılından itibaren Zarrab’ın Kapalıçarşı ve bazı özel bankalar üzerinden bu işlemleri yaptığını hatırlatıyor ve diyor ki “bu işleri yapanlar hakkında bir işlem yapılsa ve tüm bankalar uyarılmış olsa, hiçbiri kapıdan bile giremeyecekken, tam tersi ilgili kurumlar inceleme ve bilgiler gizlenmiş bankalardan… eğer ilgili kurumlar görevini yapmış olsaydı, bugün Reza Zarrab’ın ülkenin itibarını zedelemeye çalışması mümkün olmazdı… ”

Hadi buyrun bakalım ! İyi de “gizleyen” kim ya da kimler ?

SUYA SABUNA DOKUNMADAN

Hakan Atilla ile birkaç kez görüşme imkanı buldum… edindiğim izlenim, radikal bir dünyası olmadığı. Kutuplaştırma ikliminden, herkesin her gerçeği “kendine göre” anlama halinden çok rahatsız olduğunu biliyorum.

Belki de bu nedenle kitabın “dengeleri” hassas bir terazi ile korunmuş.

İslamiyet vurgusu var, ama bir sonraki paragrafta Atatürk, Nazım ve hatta Türkay Saylan da var.

Bu haliyle kitap “suya sabuna dokunmamakla” eleştirilebilir…

Ama bana sorarsanız özellikle AKP sonrası dönem için kritik bir kaynak oluşturuyor.

Yazılmayan bölümleri de bir gün anlatılırsa, bir iddianameye bile dönüşebilir.

Yazımı Hakan Atilla’nın kime söylediğini çok merak ettiğim şu cümle ile bitireyim :

“Sana affedilemeyecek kadar büyük hata yapan birine… bir ceza vermek istiyorsan, bütün samimiyetinle affet. Hissedilen her şeyi arşivleyen kader, kendisi ile en iyi biçimde ilgilenecektir.” ( Şems-i Tebrizi )

“Bazen sadece yanlış zamanda, yanlış yerde olmak bile yeterli neden oluyor… “

YAZININ TAMAMI

Gündem