Mucizeler yaratan Hatay gönüllüleri

Mucizeler yaratan Hatay gönüllüleri
Öğretmenler, öğrenciler, sağlık çalışanları, tercümanlar, reklamcılar, aşçılar, sanatçılar… Hatay’da gönüllü çalışanların en büyük amacı, yardımların kalıcı olması

MEHVEŞ EVİN


Depremin o korkunç ilk günleri geçtikten sonra hayatta kalanlar, müthiş bir mücadeleye girdi. Günlerce yemek, su, kalacak yer yoktu. Derken düzenli ve düzensiz barınma alanları kuruldu. Bunlara “çadırkent” dense de 100 kişinin bir tuvaleti kullandığı, yıkanamadığı bir yerin neresi “kent” olabilir? Çocukların okula gidemediği, travmayla baş başa kalan, evini, işini kaybeden ve en fenası, belirsizlik içinde yaşayan deprem mağdurlarına “yardım” göndermekle bitmiyor iş. Hatta, asıl bundan sonra başlıyor…

Bir ay geçtikten sonra rahatlıkla “normalleşme” kelimeleri edilmeye başladı ancak deprem bölgesinde normal hiçbir şey yoktu, hâlâ da yok. 7 Nisan’da gittiğim Hatay’da, her şeyini bir kenara bırakıp bölgeye gönüllü gidenlerle ve sivil toplumcularla tanıştım. Ama en büyük işi kotaranlar, kendileri de depremzede olduğu halde çalışmalara katılan, gece gündüz demeden her şeylerini ortaya koyan Hataylılar…

Hem gönüllülerin müthiş çabaları ve emeğini duyurmak, hem de deprem bölgesine desteğin sadece maddi destekli olmadığını, ihtiyaçların bitmediğini anlatmak için kisadalga.net’te “Hatay’ın İsimsiz Kahramanları” podcastini hazırladım. Podcasti dinleyemeyenler için Hatay’daki önemli dayanışma çalışmalarını aktarıyorum.

Hatay’ı seçmemin iki nedeni vardı: 6 Şubat'taki Maraş depremlerin ardından 20 Şubat'taki Defne Antakya merkezli depremle en büyük kayıp ve hasarın yaşandığı şehir olması. İkincisi, ilk günlerde korkunç ihmal edilmesi ve gönüllülerin en çok faaliyet gösterdiği yer olması.

Antakya merkezi ve Defne mahallesinde yıkım çok büyük. Ayakta kalan binalar sizi yanıltmasın. Hepsi boşaltılmış, çoğu ağır hasarlı ve yıkılacak. Çadır kent denen düzenli barınma yerlerinin yanı sıra depremzedeler, kendi kurdukları küçük çadır alanlarında, mahalle aralarında güvenli sayılan yerlerde kalıyor. Fakat çadırda yaşam hiç kolay değil, sürdürülebilir hiç değil.

ekran-resmi-2023-05-05-15-49-22.png

“ELEKTRİK, SU, ULAŞIM, BARINMA HALA SIKINTI”

Mehmet Aymaz, depremin ilk günlerini bir kıyamete benzetiyor. Halen KESK koordinasyonuyla Defne'deki küçük bir çadır alanında elinden gelen her işi yapıyor: “Bize yardım etmek için gelen gönüllü arkadaşlar vardı. İlk başlarda ben de onlara yardım ettim. Mesela çadır kurulması gerekiyor, kuruyorum. Jeneratörün bakımı gerekiyor ya da elektrik hattı çekilecek, yapıyorum. Odun kırıyorum, aklınıza gelebilecek hemen hemen her şeyi yapıyorum. El aletlerim oldukça işimi gördü!”

Deprem bölgesinde altyapı bitik vaziyette ve en büyük korku, seçim sonrası bölgeden belediyelerin de çekilmesi. Aymaz, “Taşıma suyla değirmen dönmez. Seçim süreci de başladı, siyasi çalışmaları olacak. Bir tarafta burada depremzedeler var. Bir nevi kendi halimize kalacağız gibi. Altyapı diye bir şey kalmadı. Elektrik, su sıkıntı, ulaşım sıkıntı, barınma bile hala sıkıntı.”

Sanatçı Suavi, depremin hemen ardından Antakya’ya gitmekle kalmadı, orada yaşıyor. Serinyol mahallesinde 400 kişinin barınabileceği bir çadır alanı kurulmasına önayak oldu. “Dostlar yerleşkesi”nde artık tuvaletinden bulaşıkhanesine, su arıtma tesisinden jeneratörüne, her ihtiyaç karşılanıyor. Suavi, Hollandalı bir Türk’ün yardımıyla çok daha fazla insanın kalabileceği prefabrik yapılar kurulmasına önayak oluyor.

Genelde çadır alanlarında yemek, su, hijyen gibi en temel ihtiyaçlar bile eksik. Yıkanmak, temiz suya ve temiz tuvalete erişim hâlâ büyük sorun. Bit ve pire salgınları devam ediyor. Kaldı ki çadır, şiddetli yağmur ve sıcaklara karşı hiçbir koruma sağlamıyor. Hava sıcaklıkları arttıkça sabah saatlerinden itibaren korkunç ısınıyor ve içinde oturmak mümkün değil. Peki yazın bu insanlar ne yapacak? Sağlıkçılar yeni salgınların patlak vermesinden korkuyor.

GİDERKEN TEPEMİZDEN GÜL YAPRAKLARI DÖKTÜLER

ekran-resmi-2023-05-05-15-50-53.png

Gönüllüler, dezavantajlı gruplara ulaşıp gerçek ihtiyaçların belirlenmesine çok önemli rol oynuyor. Bazıları aylardır orada. Bazıları rotasyonla bölgeye gidip geliyor ve hemen hepsi, ilk fırsatta tekrar deprem bölgesine dönmek istiyor.

Twitter'da “ailenizin Verası” adıyla tanınan aşçı, organizatör Vera Piyan, Küçükkuyu’dan kalkıp giden gönüllülerden: “Hatay’a gidiyorsun, dönmek istemiyorsun. Dönüyorsun, ama kafamda hep şu var: Ben ne yapıyorum? Yani burada sanki işe yaramıyormuş gibi hissetmeye başladım. Psikolog ve sosyolog arkadaşlarımızı götürdük, kendimiz de afet sonrası travma eğitimi aldık. O kadar çok insanla o kadar iyi şeyler gözlemlemeye başladık ki!

Orası bir yüzleşme yeri. O kadar şeyi önemsemişiz ki! Hayatımız boyunca neleri takmışız, çok başka bir şeyle yüzleştik. Birisinin kalbini kırmamak, seviyorsan, sevdiğini defalarca söylemek… Her şey bitebilir ve bununla biz yüzleştiğimizde. İlk hafta her dakika ağlar mı bir insan? Depremde ailesinden 25 kişiyi kaybetmiş bir insan sana bunu sakince anlatıyor. Koşarak çadıra gidip ağlıyorsun, kendini düşünüyorsun. Nasıl katlanırdım diye. Bilmiyorum... Yani hala bilmiyorum. İnsanların sağduyusu, sana teşekkür edişi… Ya mesela bu son dönüşümüzde gül yaprakları döktüler tepemizden! Çok acayip bir duygu. Çok güzel dostlar edindik, 20 sene geçse bu kadar hızlı ilerleyebilir çünkü çok zor şartlarda elini tutuyorsun insanların. Ama biliyorum umut var ve yeşeriyor.”

ekran-resmi-2023-05-05-15-46-48.png

KÜÇÜKKUYU’DAN HATAY’A UZANAN DAYANIŞMA

Kadınlar ve kadın dayanışmaları, bu hikâyenin gizli kahramanları. Afet için Feminist Dayanışma ve Mor Dayanışma’nın bölgedeki varlığı ve desteklenmeleri çok önemli.

Türkiye’nin diğer ucundan bölgeye koşan sivil inisiyatiflerden biri, Küçük Kadın Kolektifi. Sadece kadınlar değil, erkekler de Defne Aşağı Okçular mahallesindeki okulda bir aşevi kurdular. Bir gönüllünün bölgeye bağışladığı mutfağa sahip çıktıklarını anlatan Vera Piyan ve Dila Uygun, depremzede kadınlarla birlikte çalışıyor:

“Bu insanlar işe alınsın, bu aşevi açık kalsın diye uğraştık, neyse ki oldu. Çünkü öncelik kadın istihdamı. Genelde ürünleri bölgeden sağlamaya çalışıyoruz. İnsanlar buraya geliyor, biraz nefes alıyor. Deprem görüntüsünden çıkarmaya çalıştık, saksıları oraya taşıyoruz, örtü seriyoruz. Yıkıntı görüntüsü paylaşmıyoruz, nesini paylaşacaksın? Orada yeşeren şeyi paylaşalım ki başka insanlara örnek olsun…”

Öyle güzel yemekler yapıyorlar ki duyan geliyor. Piyan, güzel yemeğin iyileştirici gücüne inanıyor: “Bine yakın insana sulu köfte yapıyoruz. Evdeki gibi olsun istiyoruz, çok iddialıyız. Üç kişi girsek otururuz o kazanların içine, zor kaldırıyoruz. Ne kol kalıyor, ne bacak. Ama yüzlerde o mutluluğu görünce her şeyi unutuyorsun.”

Küçükkuyu Kolektifi mutfağın işletmesini 1 yıllığına aldı, plastik atıklardan kurtulmak için çelik tabldota bile geçmeyi başardı. (Deprem bölgesinde sudan yiyeceğe, tek seferlik plastik çok kullanılıyor). Ayrıca mahalleye çamaşırhane ve atölyeler kuracaklar. Bu çabalar boşa değil. Hatay’da düzenlenecek 18. İşçi Filmleri Festivali’nde Hataylılar’ın seçimiyle Küçükkuyu Kadın Kolektifi de ödül alacak…

İskenderun'daki İspanyol Sahra hastanesine daha ilk günlerde gönüllü tercüman olarak giden arkadaşım, gazeteci ve çevirmen Çiğdem Öztürk, kadın doğumdan psikiyatrik görüşmelere, doktorlarla aylarca, birebir çalıştı. Bir ay önce bana gönderdiği ses mesajında şöyle diyordu:

“Az önce buraya yeni gelen Portekizce tercümanı Duru, Portekizli bir ekiple tanıştı. Kadınlara öz savunma eğitimi vermeye başladılar. Onlara bakarken birden bir ağlama geldi. Çok iyi bir eğitim, keşke daha çok verilebilse! Haricinde burada her şey iyi… Yeni doktorlar geldi, devir teslim yapıyorlar. Dün dışarı çıktım. Arsuz ilçe sağlıktaki sağlık çalışanlarına, kendilerini kafaca korumaları için bir eğitimin çevirisini yaptım. Ağlayanlar oldu, birbirlerine sarılanlar oldu. Ağlıyorum ama çok iyiyim. Sizi çok seviyorum.”

ERİŞİME DESTEK DERNEĞİ: PSİKOSOSYAL DESTEK ÇOK ÖNEMLİ

Hatay’daki gönüllerin en ç ok üzerinde durdukları konu bölge halkını kendi imkanları, emeği ve ürünleriyle yapılan işleri dahil etmek. Erişime Destek Derneği’nden Suat ve Burcu, köy köy gezip depremzedenin farklı ihtiyaçlarına odaklandıklarını anlattı:

“Biz bundan sonra biraz daha geçim kaynakları üzerine çalışmak istiyoruz. Çiftçilerle görüşüyoruz. Sera altı üretimi çok fazla, sebze meyve üzerine. Dolayısıyla depremden sonra insanlar bu seraları yaşam alanı olarak kullanmaya başladılar. Hatta çadır niyetine seralarda yaşıyorlar. Tek geçim kaynağı bu olan insanlar sıkıntıya girdi. Seraların düzenlenmesi olabilir, tadilat olabilir. Belki ürünlerinin pazara eriştirilmesi olabilir… Çünkü hiçbir yer açık değil ve bu yerlerde üretilen ürünler, zaten diğer deprem bölgelerine gidiyordu. Buradan Adıyaman, Urfa, Malatya ve Maraş ve Gaziantep pazarına ürün gidiyor. Bu zincir kırılmışken insanlara alternatif bir pazarlama şansı yaratmak istiyoruz. Çünkü deprem öncesi de pek sağlıklı işlemiyordu, sömürülüyordu üretici. Alternatif kanal oluşturursak, Hataylılar ürünlerini direkt son tüketiciye eriştirebilirlerse daha fazla kazanabilir. Böyle bir sistem yaratmak istiyoruz.”

İş yapmak, üretmek, dayanışmak depremzede için hayati. En acil ihtiyaçlardan biri, psikososyal destek: “İnsanlar bir işle uğraştıkları zaman psikososyal destek ihtiyacını da karşılayabiliyorlar. Çünkü artık bazı şeyleri unutmaları, travmayı aşması gerekiyor. Boş otururken daha fazla travma tetiklenebiliyor. Ama bilgileri paylaştıkça, birbirine destek oldukça veya bir işle meşgul olunca kafaları ve zihinleri de rahatlıyor. Zihinsel sağlık için insanların tekrar işe yönelmesini istiyoruz.”

TANDIRDAN FİDEYE DEPREMZEDE ÜRETİCİYİ DESTEK ÇALIŞMALARI

Hataylı Mert Aslanyürek, arkeoloji öğrencisi. Tezini dondurup bölgeye koşanlardan. Enkaz çalışmaları sonlanırken yardım tırlarının gelmeye başladığını ancak büyük bir organizasyon eksikliği yaşandığını anlatıyor:

“Depremin ilk günlerinden itibaren haberleşme problemi yaşadık ve anladık ki bu başımıza gelmiş büyük bir felaket. Birkaç gün, birkaç ay, ya da bir iki yılda çözülecek gibi değil. Uzun soluklu bir iş lazım. Kendi dertlerimizi çözmeye başlayacağımız, daha uzun vadeli işler yapacak bir oluşum kurmaktı amacımız. Hatay Deprem Dayanışması’nı bu nedenle kurduk. Defne, Antakya ve Samandağ’da faaliyet gösteriyoruz.”

HDD, depremin üzerinden iki ay geçmeden dört mahalleye tandır kurup herkesin kendi ekmeğini yapmasını desteklemeye başladı: “İhtiyaç sahipleri de bağış yapmak isteyen de ulaşıyor. Tandırların Instagram’daki paylaşımı gören Çanakkale'den bir değirmen bize 500 kilo un gönderdi. Bugün onlar dağıtıldı.”

Sosyal medyadan kolaylıkla ulaşabileceğiniz Hatay Deprem Dayanışması, “Askıda Fide” kampanyasını da başlattı. Mahalle mahalle gezip mevsimsel fideleri dağıtıyorlar.

“Buranın yerli üreticisinin atalık tohumları ile yaptığı fideleri var. Fideleri Hatay’da küçük ölçekli üretim yapan üreticiden alıyoruz. Fideleri tencerelik yani bahçesinde ekmek isteyen vatandaşlara ve depremzedelere dağıtıyoruz. Birçok ekoloji örgütü, “bu topraktan doğuyoruz” hareketiyle bu işi ortaklaştırmış olduk.”

ekran-resmi-2023-05-05-15-45-46.png

Dünya Evimiz Derneği, Samandağ’da küçücük bir alandan çok büyük işlere imza atıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin yerel ortağı olan derneğin çalışanlarının pek çoğu Hataylı olduğu için daha depremin ilk günlerde bölgeye yardıma gitmişler. Dernek çalışanlarından birinin nenesine ait iki dönümlük bahçede kurulan koordinasyon kampını, kısa sürede bir “toplum merkezi”ne dönüştürmüşler.

Dernek koordinatörü Burçak Sel, daha çok çocukların ve kadınların burayı sosyal alan olarak kullandığını söylüyor: “Sürekli insani yardımının devam ettiği ama aynı zamanda hak savunuculuğunun ve depremzedenin ihtiyaçlarının nereden, nasıl giderileceğine ilişkin bir koordinasyonuz. Depremzedeler hangi kurum ve kuruluşlara yönlendirilmeli, bir masada ihtiyaçlar ve çözüm önerileri tartışılmalı, müdahale planları oluşturulmalı gibi konularda çalışıyoruz. Yerelden kişiler olmadan bu masaların bir işe yaramayacağını çok iyi deneyimlemiş bir dayanışma örgütüyüz. İlk başta biliyorsunuz bir sürü aktör buraya yığıldı. Pek çoğu da iyi niyetliydi belki ama kalıcı olmak çok önemli oluyor böyle yerlerde. Bizim gibi zaten çalışanlarının ekseriyeti bu bölgeden olan yapıların desteklenmesi, ilişkilerinin güçlendirilmesi gerekiyor.”

ekran-resmi-2023-05-05-15-52-01.png

Dünya Evimiz, Hatay’da 18 Mart’ta tandır faaliyetini başlattı. Samandağ-Tavla, Samandağ-Uzunbağ, Harbiye-Karyer ve Defne-Aşağı Okçular Mahallelerinde dört tandırı faaliyete geçirdiler. Her birinde dörder mahalleli kadın, yarı zamanlı olmak üzere yevmiyeli çalışıyor. Antakya’nın yöresel ekmeğini yapmak, dayanışma anlamında da önemli. DED, Eylül sonuna kadar tandırları 10’a çıkarıp kadınlara kalıcı istihdam sağlamayı hedefliyor.

“Herkes kendi tandırının sahibi olabilir” sloganıyla başlatılan kampanyalara herkes destek olabilir.

ekran-resmi-2023-05-05-15-54-06.png

KARAÇAY KOORDİNASYONU 500 ÖĞRENCİYE EĞİTİM VERİYOR

Deprem bölgesinde çocuklar, okullarını ve öğretmenlerini kaybetti. Bazıları hem annesi hem babasız kaldı. Aylardır eğitim yok. 27 Nisan’da okulların açıldığı ilan edilse de hasarsız okul yok gibi, hiçbir hazırlık yapılmadı. (https://www.gazeteduvar.com.tr/egitim-sen-hatay-hicbir-altyapi-hazirlanmadan-okullar-acildi-haber-1610504)

Milli Eğitim’in çağrısıyla bölgeye giden gönüllü öğretmenler, en fazla iki hafta kalıp dönüyor. Yemek sırasında İstanbul Bağcılar’dan gelen iki genç öğretmenle tanıştım. Çocukların öğrenmeye aç olduğunu, devamlı değişen öğretmenlerle bu işin zor yürüyeceğini söylediler. Bir yandan da İstanbullu velilerin, deprem bölgesine giden öğretmenler konusundaki sabırsızlığına içerliyorlardı.

20 Şubat depreminden sonra Samandağ'da sağlam olan okullar ve binalar kullanılamaz hale geldi. İlk günlerde yardım dağıtımı için kullanılan Karaçay’daki okul boşaltılınca gönüllüler, bir eğitim alanı oluşturmaya karar verdi.

Karaçay Tomruksuyu Koordinasyonu, bağışçıların katkılarıyla LGS hazırlıktan anaokuluna, üniversiteye girişten sinema salonuna, pırıl pırıl, insana moral veren bir çadır kampus kurmuş. Adana'da yaşayan Samandağlı televizyon-belgeselci Ümit Güç, bu kadar kısa zamanda neler yaptıklarını anlattı:

“ODTÜ Mezunlar Derneği’nin bize verdiği dört çadırla başladık. Çağrılarınızla modüler bir şekilde gelişmeye başladı. Sadece eğitim alanı değiliz. Burayı eğitimle beraber bilimsel, felsefi çalışmaların, kültür sanat faaliyetlerinin olacağı bir alan olarak düşünüyoruz. Depremle beraber açığa çıkan bir sürü olumsuz şey var ama bir sürü olumlu şey de var. Ben bu köydenim, bir sürü yetenekli genci görmemiştim. Bakıyorsunuz kendiliğinden çıkan kurgucumuz, görüntü yönetmenimiz var. Şu anda 500’ü aşkın aktif , 1300’ü aşkın kayıtlı öğrencimiz var.”

ekran-resmi-2023-05-05-15-54-43.png

“Çok şükür ki iyiliksever insanlar var” diyor Yusuf öğretmen. Heyecanı ve tutkusu sesine de yansıyor: “Biz bir aydır eğitim yapıyoruz, şaka gibi. Bunu hayal etmemiştik. Mesela bir, iki ve üçleri açtık. Dördüncü sınıf için 35 kişi bekliyorduk. Hocam sınıfta kaç kişi var? Hiç tahmin edemeyeceğiniz bir sayı! 60 kişi içeri girdi. Çocuklar dörder kişi oturdular sıraya ve hiçbir şekilde şikayet etmediler.”

Karaçay harıl harıl çalışıyor ancak daha fazla gönüllü eğitmene, çocuklar için eğitim malzemesine ihtiyaçları var. Anaokulu öğretmeni Eda Dönmez, çocukların kaldıkları çadır alanlarında zorlandığını vurguluyor:

“Biz artık çocuklara oyuncak dağıtımı yapmıyoruz. Hediye yerine eğitim alanında çocuklara katkımız olacaksa, bunun sürdürülebilir olması gerektiğini düşünüyoruz. Çocuk eğitim için, kaliteli vakit geçirmek için gelsin. Ciddi anlamda çocuklar çadır alanlarında kaliteli vakit geçiremiyorlar. Geçiremezler. 15-30 kişinin yaşadığı aile ortamında sürekli çadır, deprem muhabbeti artık sıkıldılar. Onların eğitimlerine, oyun alanlarına, etkinliklerine katkıda bulunmak en büyük hedefimiz.

Depremin üçüncü günü İzmir'den yola çıkan “Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı” (https://www.bayetav.org/tr) Karaçay Koordinasyonu’nun gelişip serpilmesinde önemli rol oynadı. Vakfın gönüllerinden, gıda mühendisi Dr. Bülent Şık, deprem sonrası Öğretmen Ağı üzerinden Samandağlı eğitimcilerle temas kurduklarını anlatıyor:

“Zaman içerisinde çok sayıda başka arkadaş işe dahil oldu. Destek veren çok uzun bir liste var. Burası 1.300 öğrencinin kayıtlı olduğu bir eğitim alanına dönüştü. İşin yükünü gerçekten buradaki gönüllü çalışan arkadaşlarımız çekiyor. Özellikle öğretmen arkadaşlar takdire şayan bir iş yapıyor. Ama bu şekilde biz eğitimi çözemeyiz. Çok hızlı bir şekilde bir kamusal programın açıklanmasına ihtiyaç var: İnsanlar hayatlarına nasıl devam edecek, ne yapacaklar? Türkiye toplumlarının tamamı ne yapacak? Pandemi ile birlikte zaten eğitim hayatı epeyce zarar gördü. Üzerine deprem geldi… Depremden etkilenen bölgede beş milyona yakın çocuk yaşıyor, aşağı yukarı 4 milyonu öğrenci. Eğitimin bu kadar mağduriyet içerisinde olması karşısında ne yapacağımıza ilişkin bir yaklaşım yok. Kamusal bir destek programına acilen ihtiyaç var!”

Olağanüstü şartlardaki bu çalışmaların desteklenmesi depremzede için olduğu kadar Türkiye içinde hayati. Çünkü bir afet bölgesinde yaşıyoruz ve hepimiz bir yandan da birbirimize bağlıyız. Evet dünya başlarına yıkıldı, her şeylerini kaybettiler. Hatay her şeye rağmen geleceğe umutla bakmak istiyor. Yeni bir Hatay doğuyor, çok da güzel doğuyor.

Hatay’daki gönüllü ve sivil oluşumları sosyal medyadan takip edin, elinizden gelen desteği, dayanışmayı lütfen esirgemeyin.

Gündem