Hatay’ın kalanı, zehir dolu toz kubbede yaşıyor

Hatay’ın kalanı, zehir dolu toz kubbede yaşıyor
Milyonlarca ton deprem yıkıntısı kamyonlarla “döküm alanı” denen, insanların yaşadığı ve tarım yaptığı alanlara gelişigüzel taşınıp boşaltılıyor. Kentin tümü, 7/24 zehirli madde soluyor

MEHVEŞ EVİN/ HATAY

Antakya’nın üzeri, uğursuz bir toz kubbesiyle kaplı. Bu sarı-gri rengindeki toz bulutu, depremde büyük zarar gören kentteki hummalı “enkaz ve moloz” çalışmalarının eseri.

Enkaz kaldırma ve taşımada başta asbest, silika ve kurşun olmak üzere, en az 85 bin zararlı madde açığa çıkıyor. Ve hiçbiri, insan sağlığına uygun bir şekilde bertaraf edilmiyor.

Aksine… Sadece enkaz ve döküm alanlarında değil, rüzgârla, üzerine bir branda bile çekilmeden gazlayan kamyonlardan tozuyarak, şehrin her yerine dağılıyor.

Maraş ve Hatay depremlerinin üzerinden 2 ay geçti… Yüzbinler hayatını kaybetti. Açıklanan rakamların, Hatay’ın tamamındaki kayıpları bile yansıtmadığını herkes biliyor.

ekran-resmi-2023-04-10-16-26-50.pngekran-resmi-2023-04-10-16-26-50.png

(Eski Antakya)

Milyonlar yakınlarını kaybettiği gibi evsiz, işsiz ve travmalarıyla baş başa kaldı. Halkın büyük çoğunluğu temel barınma, geçim, eğitim, sağlık haklarından hâlâ mahrum.

Elbette AFAD ve belediyelerin, mahallelilerin kurduğu çadır alanları var. Ancak sıcakların başlamasıyla şimdiden fırına dönen konteynerde, çadırda yaşam imkânsız hale gelecek.

Kamu kaynakları, yıkılanı “ortadan kaldırmak” ve kalıcı konut yapmaya aktarıldığından insan yaşamına dair her şey ikinci plana atılmış vaziyette.

Özellikle Antakya merkez ve Defne’de vızır vızır çalışan TIR ve kamyon konvoyları, Samandağ ve Altınözü gibi belirlenen alanlara “moloz”ları taşıyıp boşaltıyor. Bu yollara eskaza girecek olursanız saatlerce mahsur kalabilirsiniz. Her ikisi de önemli doğa ve tarım alanları. “Herşey usulünce yapılıyor” diyen yetkililer, sözkonusu alanlarda bir gün kalsın, bakalım ne yapacaklar?

Asbest her yere rüzgarla, suyla taşınıyor

Hatay’da 10 binin üzerinde yapıda yürütülen enkaz kaldırma çalışmalarında 300 bine yakın kamyon seferi yapıldığı açıklandı.

Daha ne olsun, devletimiz çalışıyor” diyenler olacaktır.

Maalesef her işte olduğu gibi enkaz kaldırma da “hız” aşkına büyük bir hoyratlık ve yasalara aykırı biçimde uygulanıyor.

İnsan sağlığını tehdit eden zehirli maddeler havada uzun süre asılı kaldığı ve taşınabildiği için şimdiden ciddi solunum yolları hastalıklarına neden oluyor. Şehirde ve döküm alanlarında N-95 maske şart. Kirlilik o kadar yoğun ki bir saat alanda geçirince maskeye rağmen soluğunuz kesiliyor, boğazınız ve başınız ağrıyor.

Dar caddelerin, şehirlerarası yolların kenarlarında kurulan çadır alanlarında kimsenin maskesi yok. Gün boyu diplerinden geçen sayısız kamyonlardan ve enkazdan saçılan tozu soluyorlar.

Bilim insanlarına göre bu gidişle önümüzdeki 20 yılda kanser vakalarında patlama ve çocuklarda bilişsel kapasitenin düşme görülecek.

Sağlık Bakanlığı başta olmak üzere, yetkililerden tık yok.

Hatay’ın Samandağ ilçesi Yeşilköy mahallesinde bölge halkı ve doğa savunucularının moloz dökümüne karşı yaptıkları eylem ve yaşam nöbeti, seçimlere kilitlenen gündemde çok az yer alıyor. (https://www.gazeteduvar.com.tr/85-bin-kimyasal-iceren-molozlarin-etkisi-dokuldugu-yerden-cok-daha-genis-haber-1612607)

Tıpkı depremin akut zamanında ihmal edildikleri gibi, şimdi de asbeste boğulmaları, politik bir tercih olabilir mi? Sadece iktidar değil, ana muhalefet de konunun önemini ya anlamıyor, ya görmezden geliyor.

Kobe’nin enkazı 5 yılda kaldırıldı, bu acele neden?

Pazar günü Yeşilköy’de, halkı bilgilendirmek için gönüllü olarak bölgeye gelen akademisyen, uzman ve sivil toplumcuların toplantısına katıldım. Önemli başlıklar şöyle:

  • Asbest kendi başına toksik değil. Fakat soluduğunuz anda küçük lifler haline akciğerlere saplanıyor. Kurtuluşu olmayan akciğeri zarı kanserine doğrudan yol açıyor.
  • Enkazın gelişi güzel kaldırılmasından sadece mülki amirler, bakanlıklar değil, belediyeler de sorumlu. Yönetmeliğe göre sürekli hava kalitesinin ölçümünü yapmak zorundalar. Gönüllü avukatlar aracılığıyla talepte bulunmak, suç duyurusu yapmak gerekiyor...
  • Asbest rüzgarla her yere taşınır, solurken hissedilmez ve uzun yıllar boyunca da yok olmaz. Kimya Mühendisleri Odası Başkanı Dr. Engin Çörüşlü’nün hesabına göre Hatay’da 20 milyon ton deprem enkazı var, yıkılması planlarla birlikte 220 milyon tonu buluyor. Bu korkunç bir rakam ve hasarlı binaların yıkımının ertelenmesi şart.
  • Evlerde, iş yerlerinde kullanılan elektrikli aletlerden kimyasal malzemelere, parçalanarak yıkımda açığa çıktığı için tehlikeli. Vinçlerle girişilen yıkımlarda hepsini işçiler de solumuş oluyor. Bu maddelerin mutlaka yerinde ayrıştırma yapılması gerektiğini anlatan Metalurji Yüksek Mühendisi Cemalettin Küçük, Japonya-Kobe depreminin yıkıntısının ancak beş yılda kaldırıldığını vurguladı.
  • Geçici barınma alanlarına, tarımsal alanlara, vadilere ayrıştırma yapmadan asla moloz dökülemez. Zira zararlı maddeler yeraltı sularına da karışarak bir yerden ötekine taşınıyor, tarımsal ürünlere bulaşıyor.
  • Deprem bölgesinin tarımsal üretiminin yüzde 20’si Hatay’dan çıkıyor. Mesela “moloz” alanı ilan edilen Altınözü’ndeki tüm zeytinlikler etkileniyor. Zeytincilik Yasasına göre de suç işleniyor.
  • Dr. Bülent Şık, özellikle beş yaş altı çocukların büyük bir tehdit altında olduğunu vurguladı.
  • Toraks Derneği Başkanı Dr. Ali Kocabaş, Mersin ve Adana’ya gelen hastalarda KOAH ve astımın şiddetlendiğini, çocuklarda zatürrenin görüldüğünü açıkladı. Silika tozlarının doğrudan silikozis hastalığına, asbestin ise sadece akciğer değil karın zarı ve gırtlak kanserine de neden olduğuna dikkat çeken Kocabaş, “20-30 yıl sonra yüksek miktarda kanser vakası görülebilir” diyor.
  • Deprem bölgesinden gelen hastaların birçoğunda akciğerlere kan pıhtısının attığı gözlenmiş. Nedeni; depremin ilk günlerindeki hareketsizlik ve susuzluk.
  • “Moloz dedikleri evimiz, paramız, işimiz” diyor Hatay Barosu’ndan avukat Ecevit Alkan. Haksız mı? Halk, eski Antakya’nın “yeniden inşası” sözlerine güven duymuyor.
  • İklim Adaleti Koalisyonu’ndan Levent Bozkırlı’ya göre OHAL genelgesiyle tarım alanlarına, ormanlara kamulaştırma izni verilmesinin bir mülksüzleştirme planı. Yeni yapılar için kurulacak taş ocaklarının da bölgede yeni doğa felaketlerine yol açacağına dikkat çekiyor…

Depremle tarumar olan bölgelerde insan hayatı ve doğaya karşı işlenen suçları tespit etmek, bilgilendirmek ve yetkilileri sorumluluğa davet etmek için herkesin elini taşın altında koyması şart. Oy isteyenlere tavsiyem, devamlı ve düzenli olarak aday gösterildikleri yerlerin sorunlarını dinlemek ve harekete geçmek. Göstermelik değil, samimi olduklarını hissettirmek.

Gündem