Hayaletten gerçeğe Anadolu leoparı

Hayaletten gerçeğe Anadolu leoparı
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, yıllardır kaydedildiği bilenen Anadolu leoparı görüntülerini nihayet paylaştı ve 1974’te nesli tükendiği varsayılan türün yaşadığını müjdeledi.

GÖKHAN TAN


2010 yılında Atlas dergisi için Doğu Karadeniz’in sınıra yakın bölgelerine yaptığım seyahatten çok şaşırtıcı bir bilgiyle dönmüştüm. Yolculuğun amacı, ayıları korumak amacıyla yürütülen bir projeyi yerinde görmekti. Ancak ulaştığım bilgi, soyu tükendiği varsayılan Anadolu leoparların yaşadığı yönündeydi. Anadolu leoparı ya da Anadolu parsı olarak isimlendirilen türe ait son birey 17 Ocak 1974’te Ankara Beypazarı’nda görülmüş ve aynı gün öldürülmüştü.

leopar-vandkmp-01.jpegleopar-vandkmp-01.jpegekran-resmi-2022-06-02-14-24-27.pngekran-resmi-2022-06-02-14-24-27.png

(Fotoğraf: Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Van Bölge Müdürlüğü'nün resmi Twitter hesabından...)

Doğu Karadeniz’de konuştuğum orman köylülerinden biri, vitesi boşa almış, orman yolundan aşağıya süzülürken, bir virajı döner dönmez karşısına iki yavru leoparın çıktığını, derken arkalarından annesinin geldiğini söylüyordu. Yaşlı köylü tek başına değildi; leopar gördüğünü iddia eden başkaları da vardı.

Leoparın varlığı, o dönemde bölgede görev yapan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMP) personelince doğrulandı. Ancak hayvanın güvenliği nedeniyle haber yapmamam rica edildi. İstanbul’a döndüğümde konuyu uzmanlarla tartışmaya devam ettim. Leoparın varlığından birçoğu haberdardı. Ama bunun Anadolu Leoparı değil, İran leoparı olduğunu söylüyorlardı.

Derken geçtiğimiz hafta, 24 Mayıs’ta, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü, Türkiye’nin dört bölgesinde Anadolu leoparının görüntülendiğini videolar eşliğinde müjdeledi. Aynı gün Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, 48 yıldır rastlanmayan ve neslinin tükendiği düşünülen türün tekrar görülmeye başlandığını duyurdu.

Kaynaklarımdan aldığım bilgilere göre leoparın görüldüğü yerler arasında 2010’da ziyaret ettiğim Doğu Karadeniz bölgesi de yer alıyor. Ancak türün güvenliği gerekçesiyle görüntülerin kaydedildiği yerler açıklanmıyor. Nitekim DKMP de, “kamera tuzağı” ya da “fotokapan” adı verilen fotoğraf makineleriyle kaydedilen bu görüntüleri Van Bölge Müdürlüğü’nün Twitter hesabından paylaşırken yer bilgisinin değiştirildiğinin altını çizdi.

ekran-resmi-2022-06-02-14-34-46.png

ANADOLU, İRAN, KAFKAS LEOPARI...

Peki DKMP’nin paylaştığı görüntüler Anadolu leoparına mı yoksa İran leoparına mı ait?

Doğa bilimcilere göre bu soru artık geçerli bile değil.

Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği (International Union for Corservation of Nature [IUCN]) 2017’de yayınladığı değerlendirmede, Anadolu leoparı (Panthera pardus tulliana), İran leoparı (Panthera pardus saxicolor) ve Kafkas leoparının (Panthera pardus circaucasica) aynı alt tür olduğunu kabul etti. Bir başka ifadeyle komşu coğrafyalarda yaşayan ve zaman içinde farklı isimler verilen alt türler arasında bilimsel olarak bir fark yok.

Niğde Üniversitesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Karataş’a göre İzmir’den Pakistan’a kadar kayıtları bulunan bu hayvanın doğru bilimsel ismi zaten Anadolu parsıydı:

“Yıllardır söylemekten bıktım: İran parsı diye bir şey yok. Son görüntüler olmasaydı Türkiye’de Anadolu parsının tükendiğini varsayabilirdik. Ama bu Anadolu parsının yok olduğu anlamına gelmezdi. Çünkü Uluslararası Zooloji Adlandırma Komisyonu kararına göre türe verilen en eski ismin geçerli olması gerekir.”

Anadolu leoparının bilimsel ilk kaydı 1856’da İzmir’de yapıldı. Kafkas leoparı 1914’te Gürcistan’da ve İran leoparı da 1927’de İran’da tespit edildi. Dünya Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği’nin Türkiye’deki hakemlerinden olan Karataş, uluslararası kurallara göre bu tarihlerin belirleyici olduğunu söylüyor:

“Çünkü eskiden sadece hayvanın morfolojisine yani fiziksel özelliklerine bakılarak isimlendirme yapılırdı. Pars, Afrika’dan Güney Asya’ya kadar 27 tane alt türe ayrılmıştı. Şimdi DNA taramalarından yapılan analizlere bu alt türlerin sekiz tanesi geçerli sayılıyor. İki alt türün aynı olduğu ortaya konmuş ise en eski isim geçerlidir. Anadolu parsı, İran’dan 70 yıl önce isimlendirilmiş. O halde İran’dakinin de Kafkaslardakinin de Anadolu parsı olarak anılması gerekirdi.”

POLİTİK DİRENÇ

Ahmet Karataş, bilim dünyasının bu gerçeği kabullenmesinin uzun sürmesini politik dirence bağlıyor:

“Yanlış hatırlamıyorsam 1996’da ilk DNA analizleri yapılmıştı. Ancak Anadolu parsı için incelenecek DNA örneği bulunamamıştı. Fakat kurallara rağmen öncelik (priority) kuralını kabul etmediler. Bunun arkasını araştırınca politik nedenler ortaya çıkıyor. Tıpkı İspanyolların İber vaşağını ayrı bir alt tür olarak tanımlaması gibi. Turizmden dünya kadar para kazanıyorlar o vaşak sayesinde. Ama politik direnmeler bile son altı yedi yılda kırıldı.”

Karataş, Türkçe’deki doğru isimlendirmenin ise leopar değil pars olduğu görüşünde:

“Pars isminin ilk kullanıldığı yer Anadolu; eski Yunanca’da leopar halini alıyor. Latince’ye Leopardus oradan da İngilizce’ye ‘leopard’ diye geçiyor. Kökeni Anadolu olan bir ismi bugün İngilizceden çevirerek söylüyoruz. Bu nedenle leopar kullanımını doğru bulmuyorum.”



ÖLÜ HABERLERİNDEN, YAŞAM KANITLARINA

Türkiye’de leopar, sadece öldürüldüğü zaman haber oldu. 2005’te ve 2008’de Bitlis’te, 2010’da Siirt Botan Çayı’nda ve 2013’te Diyarbakır Çınar ilçesinde toplam dört leoparın öldürüldüğü biliniyor. Ölü leoparlar haberleri silsilesi ilk kez geçtiğimiz yıl kırılmaya başladı.

Anadolu parsının Türkiye’de yaşadığına dair ilk bilimsel kanıt, Prof.Dr. Ahmet Karataş, Dr. Şafak Bulut ve Dr. Burak Akbaba’nın 2018 ve 2019 da yürüttüğü araştırmanın sonuçlarının Mayıs 2021’de Zoology in the Middle East dergisinde yayınlanmasıyla sunuldu. Ekip Mardin, Siirt ve Şırnak’ın doğal alanlarına 150 kamera yerleştirdi. İki yıl süren araştırmada, belki de aynı bireye ait üç fotoğraf çekildi. Araştırma, Türkiye Irak sınır bölgesinde küçük bir popülasyonun yaşadığını ortaya koydu.

Leoparın varlığına dair ikinci bir kayıt Aralık 2021’de Iğdır’da ortaya çıktı. Askeri kameraya takılan bu siyah beyaz görüntü basında yer aldı.

Ancak gerçekte, doğa araştırmalarında fotokapan kullanımının yaygınlaşmasıyla daha uzun süredir Anadolu leoparının görüntülendiği videolar olduğu biliniyordu. Utah Üniversitesi ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Ekolojist Prof. Dr. Çağan Şekercioğlu da bu görüntülerin varlığını doğrulayan bilim insanları arasında.

“Birkaç yıldır bu video kayıtlarını görüyorduk. Çevremden insanlar ‘Hocam bak ne çektik’ diye gösteriyordu bana. Ancak güvenlik nedeniyle yayınlanmasına izin verilmiyordu. Yapabileceğimiz bir şey yoktu. Nihayet yayınlanma kararının verilmesine hem sevindim, hem de rahatladım.”


BİREY VE POPÜLASYON TESPİTİ

Şekercioğlu’na göre cevaplanması gereken en önemli soru bu görüntülerin sınırdan girip çıkan leoparlara mı, yoksa Türkiye’de sabit bir popülasyon oluşturan hayvanlara mı ait olduğu.

“Bence her ikisi de geçerli” diyor Şekercioğlu: “En ilginci güneydeki bir milli parkımız içinde çekilmiş olanı. Çünkü bu bireyin sınırdan gelmiş olma ihtimali çok düşük. Güneydoğu sınırından tesadüfen girmiş bile olsa geri dönme olasılığı çok düşük. Ancak bunu tespit etmek için gerek DNA analizi, gerekse fotokapanlarla çekilen hayvanların desen analizinin yapılması lazım.”

Şekercioğlu’na göre parsların görüntülendiği bölgelerde sistematik bir çalışmayla soruların yanıtlanması mümkün:

“Kars’ta yıllardır dışkı köpekleri kullanıyoruz. ABD’den getirdiğimiz bu köpekler günde 100 ile 120 kadar vahşi hayvan dışkısını tespit edebiliyor. Dışkılar toplanıp, soğuk zincir kırılmadan DNA analizi yapıldığında, adli tıp teknikleri kullanıldığında ‘molecular fingerprint’ (moleküler ayak izi) dediğimiz verilere ulaşabiliyoruz. Bu veri, hangi dışkının hangi bireye ait olduğunu anlamamızı sağlıyor. Kars’ta böylece kurt ve vaşaklar için birey ve popülasyon tespiti yapabiliyoruz. Bunu yeterince örnekle çalıştığın zaman leopar popülasyonunun yaklaşık büyüklüğü, habitatları ortaya çıkar.”

Şekercioğlu, farklı bölgelerde kaydedilen leoparların desen analizleri, bu hayvanların büyük ihtimalle farklı bireyler olduğunu ortaya çıkaracağını söylüyor. Ancak bir tanesinin bile örtüşmesi çok önemli:

“Bireylerden bir tanesinin bile aynı çıkması bize çok şey söyler. Örneğin Antalya’da ve Hakkari’de görüntülenen bireyin aynı olması bize bu iki nokta arasında geçişin mümkün olduğunu gösterir.”


NEREDE YAŞIYOR?

ekran-resmi-2022-06-02-14-38-16.png

Basına yansıyan öldürülme haberleri sayılmazsa, leoparların nerede yaşadığı bilgisi bugüne kadar güvenlik gerekçesiyle paylaşılmadı.

“2021’de yayınlanan makalede bile parsların görüntülendiği noktaları mümkün olduğunca yuvarlak olarak verdik” diyor Ahmet Karataş. Ancak hem makalenin yayınlanması öncesinde hem de sonrasında, Güneydoğu Karadeniz’den Türkiye’nin güney bölgelerine, pek çok yerde kaydedildiği söylenen görüntüye tanık olduğunu söylüyor.

Sık sık “Türkiye’de takriben ne kadar pars yaşadığı” tahmininde bulunması istendiğini belirten Karataş, fotokapanla kaydedilen bireyin erkek olması durumunda gezinen, “seyyar hayvan” olarak algılandığını dile getiriyor:

“Çünkü erkeklerin teritoryumu (yaşam alanı) daha geniş. Besin bulamadığı zaman bu alan daha da genişliyor. Örneğin çöl bölgesi olan Nabimya’da bir erkeğin gezindiği bölge 450 kilometrekareye kadar çıkabiliyor. Parsın dünyada en yoğun olduğu bölge ise Sri Lanka; bir dişinin alanı 8 kilometrekareden başlıyor.”

Makalede görüntülerine yer verdikleri bireyin cinsiyetini “büyük ihtimalle dişi” olarak tahmin ettiklerini belirten Karataş, proje bittikten sonra arazide kalan bir fotokapana takılan görüntünün öngörülerini doğruladığı görüşünde:

“Biz projeyi bitirince aynı yerden yavrulu dişi görüntüsü geldi ve bizi destekledi.”


TÜRKİYE’DE NE KADAR PARS YAŞIYOR?

Ahmet Karataş sayı konusundaki tahminini ise bir önkoşulla söylüyor:

“Aslında sayı belirtmek bile doğru değil. Ama bakanın ‘dört bölgede yaşıyor’ beyanı üzerinden bir değerlendirme yapılabilir. Çiftleşme dönemi dışında beraber yaşamıyor olsa da, her bölgede en az birer tane dişi ve erkek olması gerekiyor. Bunun bir de ekstrası olması lazım çünkü sağlıklı bir çoğalma için bireylerin kendi yavrusuyla, kardeşiyle falan çiftleşmemesi gerek. Çünkü bu tür bir çoğalma kısa sürede genetik iflasa sürükler. Ceylanların başına bu geldi. Çitalar da aynı sorunu yaşıyor. Nihayetinde bu hesapla her bölgede takriben sekiz on tane havyan eder. Toplam sayı da belki 50 civarında olabilir.”

Karataş’a “bu çok iyimser bir tahmin değil mi” diye soruyorum:

“Evet, çok iyimser bir tahmin yapıyorum, beklenti olarak söylüyorum, böyle bir beklentim var.”

Deneyimli zoolog, iyimserlik çıtasını daha da yukarı taşıyor:

“Çok zayıf bir ihtimal ama kaplan bile bir umut geri döner gibi geliyor bana. 1971’de en son kaydı yapıldı, Çukurca tarafında. Dünyada soyu tükendi diye biliyoruz ama bir ümit!”

(Manşetteki fotoğraf @yabaninizinde adresinden alınmıştır)

gokhan.tan@bilgi.edu.tr

Özel Haber