HEDEP Milletvekili Sevilay Çelenk: Çeteleşmiş insan tipinin kültürdeki çölleşmeyle bir ilişkisi var

HEDEP Milletvekili Sevilay Çelenk: Çeteleşmiş insan tipinin kültürdeki çölleşmeyle bir ilişkisi var
HEDEP Milletvekili Sevilay Çelenk, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a “Çok dilli ve çok kültürlü toplumsal yapıya uygun, farklı inançlara eşit yaklaşım ile kültürel miraslara yönelik bütüncül politikalar neden hayata geçirilmiyor? Bunun üzerinde durmaktan niçin bu kadar korkuluyor? Esas olarak sanattan ve kültürel hayattan neden bu kadar korkuluyor?” diye sordu.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın bütçesi görüşülüyor.

Bakan Mehmet Nuri Ersoy’un sunumunun ardından muhalefet milletvekilleri söz aldı.

HEDEP Milletvekili Sevilay Çelenk, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na ayrılan 38 milyar 964 milyon TL’lik bütçenin yetersiz olduğuna işaret ederek, “Toplam bütçenin sadece binde 3.5’u. Bu yüzden esas olarak rakamları değil, Kültür Sanat alanını kuşatan anlayışı ve siyaset kültürünü konuşmak gerektiğini düşünüyorum” dedi.

Kültürün turistik doğal ve tarihi varlıklardan, restoran ve otellerden ibaret olmadığını söyleyen Çelenk, “Kültür hemen her şeyi, yaşama tarzlarını, gündelik hayat pratiklerini, cinsiyet ilişkilerini, gelecek tasavvurunu çepeçevre kuşatan bir anlamlandırma evreni ve bir anlamlandırma siyasetidir. Sayın Bakan binlerce yıllık medeniyetlerin ev sahipliğini yapmış bir ülkenin Kültür ve Turizm Bakanının en temel sorumluluğu Kültürü bu veçhesiyle tanımak, başka kültürlere, inançlara ve dillere, birlikte bir arada eşit yurttaşlar olarak yaşama kabiliyetine alan açmaktır. Bakanlığın sınırlı bütçesi bu öncelikler çerçevesinde kullanmalıdır. Kültür sanat alanına ayrılan bütçenin artırılması da tabii ki sağlanmalıdır” dedi.

“Çeteleşmiş insan tipinin kültür ve dildeki çölleşmeyle bir ilişkisi var”

Türkiye’nin binlerce yıllık halk kültürlerine ev sahipliği yapmış bir ülke olduğunu ifade eden Çelenk, “Bugün karşı karşıya olduğumuz ve birçoğumuza toplum hayatının çökmekte olduğu kaygısını veren, kadınıyla erkeğiyle, açgözlü, bozuk ağızlı, mafyatik ağlara dolanmış, çeteleşmiş insan tipi, bu insan tipinin neredeyse “muteber” olması, rol modeli sunması, siyaset alanında en yetkili pozisyonlarda bu özelliklere sahip isimlerin, kabadayıların yer almasının kültür alanındaki ve dil alanındaki çölleşmeyle bir ilişkisi var. Çok içsel, çok derin bir ilişki” diye konuştu.

“Kürtçe baskı altında”

“Hakim olandan farklı kimlikler ya da diller bu kadim topraklara bir türlü sığdırılamıyor. Oysa her dil bir dünyadır. Koca bir dünyanın ritmini, nefesini, sesini taşır içinde” diyen Çelenk, Kürtlerin on yıllardır anadil için verdiği mücadelenin “kendini bu ülkede eşit bir yurttaş olarak evinde hissetme mücadelesi” olduğunu söyledi.

Çelenk, “Bugün, 21. yüzyılda sadece bu mücadelesi nedeniyle Kürt yurttaşlar katlediliyor. Kendi aralarında Kürtçe konuşan inşaat işçileri, mevsimlik işçiler, kendi halinde sokakta yürürken evladıyla Kürtçe konuşan baba katlediliyor. Cep telefonunda Kürtçe müzik bulunan asker darp ediliyor. Batı kentlerinde yaşayan öğrenciler Kürtçe müzik dinledikleri için saldırıya uğruyor. Bunların her biri yaşanmış gerçek vakalardır” diye konuştu.

Tekçiliğin “öldürücü” bir şey olduğunu kaydeden Çelenk, gayrimüslimlerin bu topraklardaki varlığının azaldığını, kalanların da nefret suçlarına maruz kaldığını savundu.

2019 verilerine göre Türkiye’de gayrimüslim nüfusa ait toplam 439 ibadethane olduğunu aktaran Çelenk, “Saldırılara maruz kalan az sayıdaki kilisenin ve sinagogun korunması için ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Çelenk, Cemevi sayısının ise 81 ilin 58'inde toplam 1586 olduğunu hatırlattı.

“Cemevleri ibadethane olarak kabul edilmiyor”

Çelenk, “Alevilerin, Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesine ilişkin yürüttüğü hukuk mücadelesi uzun yıllardır sürüyor. AHİM’in ‘Cemevleri ibadethanedir’ kararına rağmen bu statü kabul görmüyor. Bu ülkenin vatandaşları olarak vergi ödüyorlar ve Cemevlerinin, ibadethane olduğunu bile kabul ettirmekte güçlük çekiyorlar” diye konuştu.

Bakanlık bünyesinde kurulan “Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı”nı da eleştiren Çelenk, “Alevilik Alevilerin hilafına yeniden tanımlanmaya mı çalışılıyor?” diye sordu.

Çelenk, ayrıca Madımak Hafıza ve Utanç Müzesi’nin hayata geçirilip geçirilmeyeceğinin açıklanmasını istedi.

“RTÜK tümüyle partizanlaşmıştır”

Nefret suçlarında Bakanlığın ve RTÜK’ün önemli payı olduğunu savunan HEDEP Milletvekili Çelenk, “RTÜK tümüyle partizanlaşmıştır. Yetkisini kurumun tarihinde hiç görülmemiş biçimde agresiflikle siyaset alanını dizayn etmek üzere kullanmaktadır. RTÜK LGBTİ+ karşıtı nefret mitinglerine çağıran kamu spotlarının yayınlanmasına onay veriyor. Suç işliyor” dedi.

“Aile hiç bu kadar korunmasız kalmamıştı”

RTÜK’ün televizyon kanalları ile dijital platformlara verdiği cezalara da dikkat çeken Çelenk, “AKP ve AKP yandaşı yapılar zaten iki sihirli sözcükle, “aile” ve “terör”le medyayı da, yargıyı da, yerel yönetimleri de ve hatta parlamentoyu da by-pass etmenin yolunu bulmuştur. Oysa aile tarihinin hiçbir döneminde AKP döneminde olduğu kadar ekonomik, sosyal ve psikolojik olarak korunmasız kalmamış ve incitilmemiştir. “Türk aile yapısı, toplumsal ve kültürel değerler” gibi ifadelerin sık tekrar ettiğine bakmayın, zira bunlar kadına ve LGBTİ+’lara ve hatta çocuklara yönelik ayrımcı ve istismarcı siyasetin, patriyarkanın ve erkek şiddetinin koruma kalkanı kavramlar halini almıştır” diye konuştu.

“Terör suçlamasına gelince, AKP-MHP iktidarı bugün tüm üyelerini kendisinin atadığı AYM üyelerini bile beğenmediği kararları nedeniyle terörist imalarıyla itham ediyor. Ciddiyetsizlik mi diyelim ne diyelim?” diyen Çelenk, “RTÜK denetim gücünün kötüye kullanımıyla bu baş aşağı dünyayı meşrulaştıran kilit kurumlardan biridir” ifadelerini kullandı.

“Sanata düşmanlık”

Bu tekçi, eril, militarist ve din istismarcı kültürün bu topraklarda hayatları mahvederek kök salmasında sanat düşmanlığı, başka kültürlere kimliklere duyulan düşmanlık var” diyen Çelenk, bu iklimde kültür sanat emekçilerinin son derece güvensiz koşullarda işlerini sürdürdüğünü kaydetti.

Çelenk, “Sanatçılar iktidarı eleştirmek için ağzını açtığında sosyal medya trollerinin desteklediği bir linç akabinde soruşturmalara uğruyor, gözaltına alınıyor, itibar suikastlerine maruz kalıyor” dedi, Gülşen ve Sezen Aksu’ya yapılanları hatırlattı.

Çelenk, ayrıca sanatçıların sürgünde yaşamak zorunda kaldığını belirterek, Gezi davasından yargılanan oyuncu Pınar Öğün’ü örnek verdi.

Çelenk, “Bunca sanatçının ve kültür sanat alanında faaliyeti olan insanın başına gelen bu aşırı saçma durumları nasıl açıklayabiliriz?” diye sordu.

“Bir distopyada yaşıyoruz”

Konser yasaklarına da vurgu yapan Çelenk, “Başına “milli” ve “yerli” getirdiğinizde her garabeti, her suçu işleyebildiğiniz bir distopyada yaşıyoruz. Birisi “milli sanatçıdan” öteki “milli yargıdan” söz ediyor. Bu arada bu atmosfer içinde, “taş fırın erkeklik” dışında bu konudaki liyakatinin nereden geldiğini bilmediğimiz Tamer Karadağlı, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne getiriliyor” dedi.

Sürgünde yaşayan edebiyatçı Aslı Erdoğan’ı da hatırlatan Çelenk, sinemadaki yasaklar ve baskıya da dikkat çekti.

“Tiyatroların, operalar, senfoni orkestraları ve Devlet korolarının repertuvar seçimleri baskı altına alınıyor. Sanat kurumlarına sistematik bir biçimde 'bir işe yaramadıkları, bu ülkenin kültürel yapısına uymadıkları, gereksiz oldukları' söyleniyor. Yardım ve destekler siyasi tarafgirlikler çerçevesinde veriliyor. Yine Kürtçe üzerindeki baskıdan tiyatrolar da nasipleniyor elbette” diyen Çelenk, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’a “Çok dilli ve çok kültürlü toplumsal yapıya uygun, farklı inançlara eşit yaklaşım ile kültürel miraslara yönelik bütüncül politikalar neden hayata geçirilmiyor? Bunun üzerinde durmaktan niçin bu kadar korkuluyor? Esas olarak sanattan ve kültürel hayattan neden bu kadar korkuluyor?” diye sordu. (Kısa Dalga)

Gündem