İhraç edildiği belediyenin aday adayı Tezcan Karakuş Candan anlatıyor: Değişim Çankaya'dan başlayacak

İhraç edildiği belediyenin aday adayı Tezcan Karakuş Candan anlatıyor: Değişim Çankaya'dan başlayacak
Geçtiğimiz haftalarda Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanlığı’ndan istifa ederek CHP'den Çankaya belediye başkanlığına aday adaylığını açıklayan Tezcan Karakuş Candan, 25 adaydan birisi.

Adaylar arasında kendisini ‘tek kent hakkı savunucusu’ olarak nitelendiren Tezcan Karakuş Candan, adaylık sürecini, planlarını, hedeflerini, hayatındaki önemli detayları ve daha pek çok şeyi Kısa Dalga’ya anlattı.

Henüz 6 aylıkken dünyaya gelen ve doktorunun, ‘Yapacak çok işi var anladığım kadarıyla, dünyaya gelmeyi çok ve çabuk istiyor’ diyerek adını Tezcan koyduğu Tezcan Karakuş Candan, 3 yaşından beri Çankaya’da yaşıyor.

'İnanılmaz umut verici bir örnek'

Kentin hem gecekondu sürecini hem de apartmanlaşma sürecini yaşayan, Çankaya sokaklarında büyüyen Karakuş Candan, adaylık sürecini ‘Çankaya göreve çağırdı’ diyerek anlatıyor. Aslında Tezcan Karakuş Candan Sinan Aygün’ün şikayeti ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kararıyla Danıştay kararına rağmen hukuksuzca devlet memurluğundan ihraç edildiği belediyeden başkan aday adayı oldu. Bunu da şu sözlerle anlatıyor:

'Halkın bu beklentisine gözünü kapatacak bir siyaset olmadığını düşünüyorum'

“İktidar tarafından Cumhuriyet değerlerini savunduğunuz ve kent rantına karşı verdiğiniz mücadele nedeniyle, belediyenin yetkileri gasp edilerek işten atıldığınız bir yere, halkın gücüyle, halkın tesis ettiği hukukla geri dönmek bence Türkiye açısından hak, hukuk, adalet mücadelesinde inanılmaz umut verici bir örnektir” diyor ve ekliyor:

“Ben halkın kendi hukukunu yaratma beklentisine gözünü kapatacak bir siyaset olmadığını düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nde değişim buradan başlayacak."

"Değişim ise değişimin mekânı bence Çankaya. Değişim ise değişimin adı Tezcan Karakuş Candan diye düşünüyorum ben."

‘Bu kentte yaşayan bu kentin hakkını savunan bir yurttaşım’

Tezcan Karakuş Candan ile yaptığımız söyleşinin tamamı:

Tezcan Karakuş Candan kimdir?

Tezcan Karakuş Candan Manisa doğumlu. Malatyalı bir ailenin en küçük çocuğu. Aynı zamanda Adana'nın gelini. Ama bana sorarsanız nerelisiniz diye ben Ankaralı diye kendimi tarif ederim. Üç yaşından bu yana Ankara'da Çankaya’da yaşıyorum. Mimarlar Odası Ankara Şubesi Başkanlığı yaptım. Mimarım. Bir üniversitede mimarlık fakültesinde yarı zamanlı öğretim görevlisiyim. Türkiye’nin ilk kadın Latin Amerika Uzmanıyım. İkinci üniversitemi okuyorum, film tasarımı ve yönetimi bölümünde. Aynı zamanda bir üniversite öğrencisiyim. Anneyim. Eşim, çocuğum yani her şeyim aslında. Ama özüne bakarsanız bu kentte yaşayan bu kentin hakkını savunan bir yurttaşım.

Hayatımın büyük bir bölümünü Mimarlar Odası içerisinde, bir kent mücadelesi içerisinde yürüttüm öğrenciliğimden bu yana. Çankaya Belediyesi’nde 30 yıl neredeyse tüm müdürlüklerinde görev aldım, onlarca proje ürettim. Atatürk Orman Çiftliği (AOÇ), TOGO İkiz Kuleleri ve kent mücadelesinden kaynaklı Sinan Aygün’ün ve Süleyman Soylu’nun organizasyonu ile hukuksuz bir şekilde geçen yıl devlet memurluğundan ihraç edildim, Danıştay kararlarına rağmen. Melih Gökçek döneminde, AOÇ mücadelesi nedeniyle fotoğraflı afişimi bastırıp “Lanetliyoruz “ diye sokaklara astılar. Sosyal medyada linç kampanyası, tehditler, soruşturmalar, davalar ve tekliflerle mücadeleden vazgeçmemiz istendi. Kaçak saray mücadelesinde Cumhurbaşkanına hakaret ve ceza davasından yargılandım. Yılmadım. Pek çok kez bedel ödemiş bir insanım.

tezcan-2.jpg
Tezcan Karakuş Candan

Neden aday oldunuz? Süreç nasıl gelişti?

Yönetim kurulundaki arkadaşlarımızla birlikte verdiğimiz mücadelelerden kaynaklı 2 yönetim kurulu üyemiz ile birlikte devlet memurluğundan ihraç edildik. Böylesine bir baskı tarihte görülmemiş bir durum. Dolayısıyla inandığımız doğrular konusunda gözümüzü budaktan sakınmayan, her türlü riski alabilecek bir yapılanmanın yetiştirdiği kadroyu artık kenti savunmaktan, kenti yönetmeye ve ideallerini ve düşlerini yaparak göstermek için halk beni göreve çağırdı. Arkadaşlarımızla değerlendirdik ve Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanlığı’ndan ayrılarak aday adayı oldum.

Aslında Çankaya göreve çağırdı. Çok uzun süredir bizim mücadelemiz halkla buluşuyor. Yani bir kere bu çok kıymetli bir şey; kent hakkı mücadelesi, Cumhuriyet değerlerinin ve kentin hakkının savunulması açısından. Sağlıklı kentleşme politikaları ve kentlerin rant politikaları üzerinden şekillenmesine karşı verdiğimiz mücadele toplumla buluştu ve toplum bizi sahiplendi. Gündemin saatten saate değiştiği Türkiye’de ben işten atıldığımda tam bir ay boyunca gündemden düşmeyen bir süreç yaşandı. Gelen mesajlar, dayanışma duyguları, insanların gösterdiği ilgi ve alaka verdiğimiz mücadelenin ne kadar onların yüreğine dokunduğunu gösterdi. Biz bunu hissediyoruz. Dolayısıyla onlardan gelen bir talebe de ‘hayır’ demek; geri durmak mümkün olmazdı.

‘İnanıyorum ki beni işe halkım iade edecek’

Aslında İçişleri Bakanlığı’nın kararıyla ihraç edildiğiniz belediyenin başkan aday adayısınız…

Bunun bir anlamı var. Çünkü her şeyin çok politik olduğu, iktidarın rejimle hesaplaştığı bir dönemdeyiz. Çankaya Köşkü’nün terk edilmiş olması, Atatürk Orman Çiftliği’nde Kaçak Saray’ın yapılıyor olması ve Cumhuriyet dönemi mekansallıklarına yönelik sürdürülen saldırı karşısında çok ciddi bir savunma hattı ördük. Bu süreç içerisinde de iktidar bizi, değerleri savunduğumuz için cezalandırmaya çalıştı. İşimizden edildik, açlıkla sınandık. Hakkımızda soruşturmalar, tehditler… Tehditlerle teklifler arasında yürüyen ve bizi teslim almaya çalışan yaklaşımların her birinde Mimar Odası Ankara Şubesi benim de başkan olduğum bu yönetim çok dirayetli davrandı. Dolayısıyla bütün bu süreç aslında siyasal bir hesaplaşmaydı. O zaman bu siyasal hesaplaşmaya karşı biz de el yükseltiyoruz dedik. Bir örnek belediyecilik yapılacaksa bizimle birlikte tekrar tohumlanacak tüm Türkiye'de bunun hayalini kuruyoruz. İktidarla eğer bir rövanşsa bu; çünkü ben Çankaya Belediyesi’nden hukuksuz bir şekilde işten atıldım, yerel yönetimin yetkisi ihlal edilerek gasp edilerek atıldım. Cumhuriyetin sigortaları vardır. Bu sigortalardan birisi de seçme ve seçilme hakkıdır. Haksız bir şekilde işten atıldığınız Çankaya Belediyesi’ne, halkın gücüyle, halkın tesis ettiği hukukla geri dönmek bence Türkiye açısından hak, hukuk, adalet mücadelesinde inanılmaz umut verici bir örnektir. İnanıyorum ki beni işe halkım iade edecek.

Benim aday adaylığımın tüm Türkiye'de bir heyecan yaratmasının arkasında yatan budur aslında. Yani hukuksuz bir şekilde siyasi bir bakış açısıyla işten atılan bir yerde, halk kendi hukukunu tesis etmek istiyor. Halk Cumhuriyet’in verdiği yetkiyle, kendi hukukuyla gecikmiş adaleti çok kısa bir zamanda 31 Mart’ta ihsas edebilir ve kendi hukukuyla Atatürk’ün Çanklaya’sına Belediye Başkanı olarak işe iade edebilir. Benim aday adaylığım sonuçlarıne olursa olsun, tarihsel bir süreç parçası ve tarih bunu yazacak.

Türkiye'nin bugün özellikle genel seçimlerden sonraki gardının düşmesi umutsuz bir hale doğru sürüklenen noktada Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki değişim bir nebze insanları hareketlendirdi. Ama adaylarla bu şekillenecek, perçinlenecek bunu da görebiliyoruz. Sahadaki bütün toplantılarımızda da görüyoruz. Değişim ise değişimin mekânı bence Çankaya. Değişim ise değişimin adı Tezcan Karakuş Candan diye düşünüyorum ben.

Adaylığınıza tepkiler nasıl oldu?

Mesela ben toplantılara katıldığımda ‘biz bu kentin rantla birlikte şekillenmesini istemiyoruz’ diyorlar. ‘Siz ranta karşı çıktığınız için sizi hedef haline getirdiler. Biz de sizin gibi insanların çalışmasını istiyoruz’ diyorlar. Şimdi bu çığlık bir kartopu gibi büyüyor. Toplumun bu isteği ve arzusunun ben en büyük değişim talebi olduğunu düşünüyorum. Yani Cumhuriyet Halk Partisinin de bunu görecek siyasi kadroları olduğuna inanıyorum.

Bu bir Çankaya seçimi değil, en azından benim aday olmamla birlikte. Çünkü ben hem Ankara'da hem Türkiye'de hem de uluslararası ölçekte mücadelesi ile tanınan iz bırakmış biriyim. Dolayısıyla pek çok yerden destek mesajları geliyor ve pek çok yerden insanlar kendince gönüllü olarak aslında bir şeyler yapmaya çalışıyor beni adaylaştırmak için. Benim bunları koordine etme gibi bir durumum hiç yok. Çünkü o kadar çok ve o kadar kendiliğinden ki… Bazen arkadaşlarıma söylüyorum ‘Gezi gibi’ diyorum. Yani kontrol edilemez bir durum. Birisi telefon ediyor ‘ben şöyle yaptım’ diye. Ulaşabilirlerse Twitter'dan mesaj atıyorlar, Facebook'tan ulaşmaya çalışıyorlar. Çok inanılmaz bir süreç yaşıyorum. Ben onun için çok da keyif aldığımı söylemek isterim. Demek ki Mimarlar Odası’nda verdiğimiz mücadele toplumla buluşmuş ve bir yer edinmiş. Bence en kıymetli şey bu zaten. Biz mücadelede bir kuvvet olmuşuz, bu kuvvetin bir kudrete dönüşmesinin yolları yerel seçimler süreci ve adaylığımla ete kemiğe bürünüyor.

‘Çankaya’da aşık oldum. Burada evlendim, burada çocuğum doğdu. Burada doydum’

“Cumhuriyet’in köklü mahallelerinin bulunduğu Çankaya sokaklarında yürürken, hikâyesi ile birlikte bir Cumhuriyet sergisinde yürür gibi hissedersiniz kendinizi” diyorsunuz. Görüyoruz ki Çankaya sizin için çok özel, peki neden?

Çankaya’nın önemi benim için şu: Bir kere ben bütün ömrü hayatımı Çankaya da geçirdim. 3 yaşından beri burada yaşıyorum. Bütün öğrenimimi Çankaya’da geçirmiş bir insanım. Çankaya’nın bağlarında koşturdum, ağaçlarından meyve topladım çocuklarla birlikte. O zaman bağları vardı, dereleri vardı… Arsalarında top oynadım, özgür bir çocukluk geçirdim Çankaya sokaklarında. Gecekonduda yaşıyorduk, sonra o apartmanlaşma sürecini gördüm. Bugünden o geçmişe baktığımda aslında Cumhuriyet’in her bir noktasındaki çok önemli yapılarla bir hikayem olmuş, mesela bu beni çok etkiliyor.

Yüzümde her birinin izleri var. (Sol yanağını işaret ederek) Şurada bir tane küçük yara izim var Saraçoğlu Mahallesi’nde bisiklete binerken bir ağaca çarptım ve o gün Saraçoğlu Mahallesi ile kan kardeşi olduk. O zaman Saraçoğlu’nu savunacağım aklımın ucundan geçmemişti. Gençlik Parkı benim çocukluğumun parkı mesela. Onun öyle çöküntü hale gelmesini, hayattan kopartılmasına şahit oldum. Çocukken Hava Gazı Fabrikası vardı, yine öyle Ulus’a giderken bacalarını görürdük. Çankaya’da aşık oldum. Burada evlendim, burada çocuğum doğdu. Burada doydum. Hani doğduğun yerli değil, doyduğun yerli olursun derler ya, onun için Çankaya benim için kişisel olarak çok önemli.

Ama hikayesini mücadele ederken daha derinden hissediyorsunuz. Cumhuriyet burada kuruldu; Çankaya Köşkü küçük bir köşkken büyük bir devlet kuruldu burada. Bir kadın devrimiydi ve Çankaya'dan başladı. Bütün devrim hareketleri Çankaya’dan başladı. Atatürk 27 Aralık’ta Çankaya’ya geldi ve dolayısıyla burası aslında aydınlanmanın, Cumhuriyet rönesansının tohumlandığı yer. Hem siyasal olarak, hem kişisel olarak hem de mekansal olarak müthiş bir hikayenin parçasısınız.

‘Cumhuriyet’in kentleşme politikalarının mahalle ölçeğinde yapılarının bulunduğu Çankaya bölgesinde her gün bir yapı aramızdan ayrılıyor’ diyorsunuz. Çankaya’da neler oluyor anlatabilir misiniz?

Cumhuriyet dönemi yapı stoğu Çankaya’da eksiliyor ne yazık ki. Oysa her birini korumak gerekiyor. Yapı sadece bir bina değildir. İçindeki yaşamış hayatlar onun temsil ettiği simgeler çok önemlidir. Mesela bir kent kültürü, bir bellek mekan kavramı var ve biz de insanlara anlatıyoruz, anlatmaya çalışıyoruz ve bunun kavrandığını düşünüyorum ben artık. Hem Atatürk Orman Çiftliği mücadelesinde hem Anıtkabir mücadelesinde, hem Saraçoğlu mücadelesinde bunu gördük. Mekan politiktir, dönemin politik bakış açısını ifade eder size. Cumhuriyet dönemi yapıları aslında çok nitelikli yapılar. Baktığınızda tasarımından, cephesine, kapı kulpundan posta kutusuna, apartman korkuluklarından tırabzanlarına kadar çok özel detaylandırılmış yapılar bunlar. Belki asansörü yok, yangın merdiveni yok, otoparkı yok bu yapıların. Yıkmak yerine, yerel yönetimler bir koruma ve onarım kültürü getirir, proje desteği yapım desteği verirse, içerisinde yaşayanlarının asansör vb gibi erişilebilir hale gelmesini sağlarsa yapıların değeri gün yüzüne çıkar. Yıkmadan korumak mümkün, yeniden işlev vermek mümkün.

Bakın başka bir şey daha söyleyeyim, Cumhuriyet döneminin bu nitelikli yapıları öyle bildiğimiz apartmanlar gibi değil. Altında sinema olanlar var, altında tiyatro olanlar var, altında gazino olanlar var; teras katlarında kreş olanları var. Şimdi bu bir rejimin mekâna ve mekânda yaşayan insanlara nasıl baktığını ifadesidir. Şimdi siz apartmanda oturuyorsunuz ve çocuğunuzun beşinci kattaki kreşte bakıldığını düşünün. Bu kadar ince düşünülmüş bir rejimin mekanlarıyla karşı karşıyasınız ve bu yapıların hepsi gidiyor, neden? Çünkü yerel yönetimler politika üretmediği için, sahipsiz kaldıkları için. Ben üzülüyorum.

Şimdi burada yerel yönetim bu tür yapılarla ilgili bir politika oluşturmak zorunda. Yani oradaki yaşayanları müteahhitlerin eline bırakmamak zorunda. Yerel yönetim kanununda eskimiş yapıların onarılması, desteklenmesi var zaten. Bu yapılara bir onarım desteği verilebilir. Proje desteği verilebilir. Nitelikli olanları ve gerçekten strüktürü, taşıyıcı sistemi sağlıklı olanları koruma altına alınabilir. Bunlara teşvikler sağlanabilir.

Belediyenin bu konuda bir biriminin olması ve insanların evleri için bu onarım süreçlerini sağlaması, proje desteği vermesi, uygulama desteği vermesi ve o yaşadığı evin değerinin aslında bütün topluma anlatılması gerekiyor. Orada yaşayan insanlar evet, mülkiyet sahipleri olabilirler ama hepimize ait bir değerin de bekçileri aynı zamanda onu koruyorlar. Onun farkına varılması gerekiyor.

Çankaya’nın bütün bu yapıları için geri dönülemez bir noktada mıyız sizce?

Geri dönülemez bir noktada değiliz. Şimdi özellikle Cumhuriyet döneminin yapılarına baktığınızda bunların büyük bir kısmı kurtarılabilir düzeyde bence. Keşke belediye bunlardan alsa ve mahallelerde yeni bir kullanım önerse. Öte yandan Çankaya’da bir yandan da plansız kentleşmenin rant politikalarının bir sonucu olarak yüksek yoğunluklu yapılaşma var. Ulaşım problemli, alt yapı sorunlu, Çankaya’da inşaat sektöründe biraz sakinleşmek gerekiyor. Vadiler inanılmaz bir şekilde betonlaştı.

Şimdi hep bir şeyi yıkıp yapma yaklaşımı gelişmiş. Mesela 14 Mayıs Evleri var Gazi Osman Paşa’da. Çok güzel, ikişer katlı evler bunlar ama yıkılıyor. Ben olsam bunlardan bir tanesini alır ve ‘Çankaya Evi’ yaparım. Örneğin aynı şeyi biz ‘Muammer Aksoy evi’ içinde önerdik. Pek çok kez bunu belediyeye teklif ettik ‘Alın, çok güzel bir ev hem de Muammer Aksoy’un yaşadığı ev. Burayı dayanışma merkezi yapın, kütüphane yapın’ diye… Gözümüzün önünde yıkıldı gitti. İlla yeni bir şey yapmak değil, var olan Cumhuriyet döneminin yapılarını değerlendirmek de çok kıymetli. Mesela Bakanlıklarda Batı Sineması var. Bugün işte Kavaklıdere Sineması yeniden hayatımıza katıldı. Batı sineması da neden hayatımıza katılmasın… Çankaya Belediyesi’nde ürettiğim peşine düştüğüm projelerden birisidir Kavaklıdere’nin ve Batı Sineması’nın da kurtarılması… Ama kimsenin onda gözü olmadı demek ki bize kısmetmiş diye düşünüyorum böyle şeyleri yapmak. Böyle bir hikayesi var işte Çankaya’nın da Ankara’nın da her yerinde bir hikayesi var. O hikayeyi açığa çıkartmak görünür yapmak önemli.

tezcan.jpg

Belediye Başkanı olduğunuzda nasıl stratejiler geliştirmeyi planlıyorsunuz?

Mimarlar Odası’ndaki mücadelemizin en önemli başarısı fikri takipti. Bu gazetecilikte de vardır biliyorsunuz. Yani bir konuyu anlatırken on yıl önceki bütün sürecini anlatırsınız. Dolayısıyla biz de biraz böyle iletişim alanından deneyimleyerek fikri takip sürecini kent mücadelesinin bir parçası haline getirdik. Dolayısıyla yerel yönetimler de kendi koyduğu kent hakkı mücadelesine, fikri takip yapacak, her aşamasını takip edecek, anlatacak halkı katacak ve birlikte hayata geçirecek. Biz bunu yapacağız. Burada bakanlıkla müzakere edilmesi gerekiyorsa bakanlıkla, büyükşehir belediyesi ile müzakere edilmesi gerekiyorsa büyükşehirle. Halkla müzakere edilmesi gerekiyorsa halkla, bütün kesimlerle müzakere eden bir yaklaşım içerisinde olacağız.

'Proje demokrasisi inşa edeceğiz'

Bir proje demokrasisi inşa edeceğiz. Tüm tartışmalı imar planlarında bu süreci işleteceğiz. Ortak aklı örmeye çalışacağız. Tartışmalı her plan, tartışmalı her proje bütün aktörlerin katılımıyla kamuoyuna açık şekilde tartışmaya açılacak ve herkes görüşünü söyleyecek. O planı talep eden de, planı yapan da, meslek örgütleri de o bölgede yaşayan herkes de aslında o kente kattıkları, artıları, eksileri nedir hep birlikte karar verecek. Bir proje demokrasisi oluşturacağız. Bir kent demokrasisi ortaya çıkartmaya çalışacağız. Biz bu kentin gerçekten Cumhuriyetin ikinci yüzyılına yakışır olması için çabalayacağız.

'Büyük Çankaya Kongreleri yapacağız, örgütleneceğiz'

Katılımcı bir süreç önemli, örgütlü bir belediyecilik önemli. Örgütlenen bir belediye olması gerektiğini düşünüyorum ben. Yani sokak sokak, mahalle mahalle, apartman apartman herkes hem belediyenin politikalarının belirlenmesinde hem de uygulanması sürecinde örgütlü davranabilmeli, örgütlü bir katılım sağlayabilmeli. Burada da hem dijital olanakları kullanabiliriz, hem yüz yüze olanakları kullanabiliriz. İnsanlarla birlikte üretebiliriz ve yapılanları denetleyecek bir mekanizma kurabiliriz. Benim belediye başkanlığım döneminde beş yılı beklemeyeceğiz. Halkın da katılacağı ve çalışmaları birlikte değerlendireceğimiz, Büyük Çankaya Kongreleri yapacağız. Zaten birlikte üreteceğiz, birlikte hayata geçireceğiz. Belediye Meclis bunun bir parçası olacak. Halkımız bunu takip edecek. Çankaya’da birlikte bir seferberlik dönemi başlatacağız. Cumhuriyetin ikinci yüzyılının belediyeciliğini yaratmak üzere bunu önemsiyorum. O açıdan da örgütlü bir belediye olması gerektiğini düşünüyorum. Sokak sokak örgütlenebilmeliyiz biz. Nasıl ki her evin emlak vergisini topluyorsak her evin fikrini toplayabilmeliyiz öyle değil mi?

'Dijital belediyecilik ve e-ruhsat dönemi'

21. yüzyıla girmişsiniz, Mars'ta yaşam tartışmaları var, yapay zeka sizin için tez yazabiliyor. Böyle bir dönemde mesela imar süreçlerinin hala eski usullerle yapılmasını doğru bulmuyorum. Uydu sistemleri çok gelişkin. Uydu ile Çankaya’nın her tarafında ne olduğunu takip edebilirsiniz; isterseniz kaçağını da takip edersiniz, başlayan inşaatını da takip edersiniz. Sokaktaki herhangi bir hareketi de takip edebilirsiniz. Eğer bunu kent ölçeğinde kullanmak isterseniz farklı bir veri ortaya çıkabilir. Biz bunu da kullanacağız. Dijital belediyecilik ve elektronik olarak verilen ruhsat dönemini başlatacağız.

'Rüzgarın hakkını suyun hakkını toprağın hakkını vereceğiz'

İklim değişikliği çok önemli mesela. Dünya artık çölleşiyor, kuraklaşıyor. Gıda çok sıkıntılı. Yerel yönetimler bunlara da çözüm üretebilmeli. Yağmur suyu taşıyor yollarda çünkü derelerin üstünü kapatıp yol yaptığımız için yağmur yağdığında her tarafta sel felaketi yaşanıyor, kanalizasyon taşıyor. Bunların hepsinin birbiriyle bağlantısı var. Yağmur suyunu depolayacağız. Rüzgarın hakkını, güneşin hakkını toprağın hakkını vereceğiz. Suyun toprakla buluşmasını sağlayacağız. Binaların doğayla uyumlu olması gerekiyor. Kendi enerjisini üretebilmeli, kendi atığını dönüştürecek sistemler kurulabilmeli. Aslında kendi kendine yeten mekanlar, kendi kentine yeten belediyeyi yaratmak mümkün.

'İdare etmeye değil irade koymaya adayız'

Aslında bütün bunlar yapılamaz diye bir durum yok. İsterseniz yaparsınız, vizyonunuz varsa kararlıysanız irade gösterirseniz olur. İrade koymaya adayız. İdare eden idareyi maslahat dönemini bitireceğiz, halkımızla birlikte kentin sağlıklı gelişimi için irade koyacağız. Çankaya’nın hakkı kentin hakkı için herkesle de müzakere edeceğiz. Bunun örneklerini biz yaşadık pek çok yerde.

Mimarlar Odası hep dava açıyor böyle algı yaratmaya çalışan bir kesim var. Biz o kesimlerin kim olduklarını biliyoruz. Bizim karşımızda bizi hedef gösteren yapılar onlar. Ama bugün Ulucanlar Cezaevi eğer müze ise Mimarlar Odası’nın başarısıdır. Melih Gökçek orayı yıkacak ve Ayakkabıcılar Çarşısı yapacaktı. Mimarlar Odası Ankara Şubesi başka bir ortak akıl arayışına girdi. Fikir proje yarışması açtı, Adalet Bakanlığı’na brifing verdik. Onlar da bizim fikrimiz beğendi. Ortak protokol yaptık ve bizim yarışmamızda birinci olan proje uygulandı ve Ulucanlar Cezaevi Müze oldu. Eksiklikleri var mı? Elbette var. Yani dört dörtlük istediklerimiz olmuyor ama o bina yıkılmadı ve bugün siyasi tarihin çok önemli bir bellek mekânı haline geldi.

'Dünyanın birikimini Çankaya aktaracağız'

Öte yandan tarımsal politikalardan, çocuk politikalarına kadar dünyanın bütün birikimini buraya aktaracağımıza inanıyorum ben. Çünkü Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde biz mücadele ederken bir taraftan da tabii ki kendi meslek alanımızla ilgili uluslararası ilişkiler kuruyoruz. Ben 20 yıldır Mimarlar Odası’nın Uluslararası Mimarlar Birliği’nde Türkiye temsilcisiyim. Çocukların çocuk dostu kentinin nasıl planlanacağına, onların o kent farkındalığını, kent kültürünü nasıl paylaşacağına dair bütün ülkelerle işbirliği içerisindeyiz. Her birinin o kadar güzel projeleri var ki bütün bu enerjinin buraya aktığını düşünebilir misiniz? Mesela Kostarika'da bir cezaevini çocuk müzesine dönüştürmüşler inanılmaz bir şey. Çankaya çocuk dostu uygulamaları ile öne çıkacak. Çocuklar doğayla buluşacak, güvenli parklarda oynayacak, çocuk dostu malzemelerle parklar yapılacak, çocukların kente katılım hakkı olacak, Çankaya çocuk dostu belediye olacak.

'Ben seyyare bir belediye başkanı olacağım'

Nasıl bir Çankaya hayal ediyorsunuz? Nasıl bir Çankaya sokaklarında gezmeyi planlıyorsunuz?

Kent bir üniversite gibidir size her şeyi anlatır ve öğretir... Bir kere kültürü sanatı her şeyini kentten okursunuz... Bakın bu kentte heykeller çalındı. Kent estetiği önemli. Kentin duvarları aynı zamanda sanatsal öğedir, öğrenme mekanlarıdır. Şili’de duvar sanatı ve grafiti ile bir bilinçlenme bir aydınlanma yaşandı Pablo Neruda önderliğinde. Sanatın dönüştürücü ve yaratıcı gücünü kentin duvarlarında, göreceğiz. Sanatçı stüdyoları inşa edeceğiz. Her gün Çankaya’yı birlikte keşfedeceğiz. Ben her gün yeni bir şey keşfettiğim bir Çankaya istiyorum. Herkesle birlikte keşfetmeyi istiyorum. Burada bir hikâye var. O hikâye mekanlarıyla var ve bunların izleri duruyor. Bu izleri alıp çıkarttığımız zaman sokağında yürümekten keyif alacağız. Mesela yürümek istiyorum. Yürüyen Çankaya istiyorum. İnsanlarla sokakta karşılaşmak istiyorum. Burada çok uzun zamandır belediye başkanını sokaklarda görmüyoruz. Ben daha aday adayıyken çeviriyorlar beni ve ‘Hep yürüyecek misiniz? Bize hep gelecek misiniz?’ diye soruyorlar. Çünkü ‘belediye başkanları aday olduktan sonra bir daha ne uğruyor ne de telefonlarımız çıkıyor.’ diyorlar. Ben seyyare bir belediye başkanı olacağım…Çat kapı halkımın kapısını çalabilirim, sıcak bir çay içebilir, bir gün bir parkta ben buradayım gelin birlikte konuşalım diyebilirim. Çünkü yaşamı katıla katıla yaşayan bir insanım Belediye başkanı da olsam öyle kalacağım. Herkesin toplumun istediği kendi hayatının bir parçasını yönetenlerinde de görmesi aslında bu. Çok önemli bir kent demokrasisi oluşturuyor. Onun için ben sokaklarda olacağım, Pazara, markete, sinemaya, konsere gitmeye devam edeceğim. Ben sokaklarda kendimi güvende hissediyorsam Çankayalı olarak pazarında, marketinde, parkında halk da kendini güvende hissedecek. Dolayısıyla şöyle sabah erken kalkmayı özlediğim bir yer olacak diye düşünüyorum Çankaya. ‘Acaba bugün ne var? Çankaya da bugün hayatımıza ne değdi?’ diye düşüneceğiz. Her şeyi keşfetmek BU kasvetli ortamda halkımla nefes almak istiyorum. Çankaya’ya bir nefes olmak istiyorum.

Ben herkesin mutlu olacağı Çankaya hayal ediyorum. Mutlu azınlık, mutlu azınlık diyorlar ya, mutlu azınlık değil, herkesin ama herkesin mutlu olacağı mutlu çoğunluk olacağız. Herkesin Çankayası olacak. Burada yoksullar da var varsıllarda. Her şeyi paylaşacağız. Bu kent yararlanacak, bu halk yararlanacak. Onun için de ben herkesin Çankaya’yı parmakla göstereceğini düşünüyorum. Çankayalının hakkını da kimseye yedirmeyeceğim.

'Mustafa Kemal Atatürk’e bağlıyım, ona vefa borcumu ödüyorum onun enerjisi var'

Siz de anlattınız genç yaşınızdan itibaren mücadele ediyorsunuz, Mimarlar Odası’nda yıllardır yöneticilik yapıyorsunuz. Bir ayağınız akademide bir ayağınız medyada. Şimdi de adaylık. Tüm bu motivasyonu nasıl sağlıyorsunuz?

Ben nereden buluyorum bu enerjiyi güzel soru. Yani bir kere çok erken doğmuş birisiyim. Doktor, ‘Yapacak çok işi var anladığım kadarıyla, dünyaya gelmeyi çok ve çabuk istiyor’ demiş. Benim adımı da doktor koymuş ‘Tezcan bu demiş.’ Enerjik bir insanım, mesela üniversitede merdivenleri hiç yürüyerek çıktığımı hatırlamıyorum. Hep koşarak çıkar, koşarak da inerdim. Bir şeye karar verirsem onu sonuna kadar götürürüm, gözümü budaktan sakınmam sonuçlandırırım. İnatçıyım, ama bu körü körüne bir inat değil, akıllı inadım var. İnadın da akıllısı iyidir, diğeri değil.

Yoksul bir ailenin çocuğu olarak hayata çıplak ayaklı başladım, onun bana kattıkları var. Kazandığımız her şeyi emek vererek mücadele ederek kazandık, onun özgüveni var. Çok uzun süredir çocuklarla çalışıyorum. Çocukların enerjisi bana geçiyor. Ben onun için hep mücadele ederken çocuk kararlılığında mücadele etmek gerekir diyorum. Çünkü çocuklar çok mücadelecidirler. Atatürk Orman Çiftliği mücadelesi bana çok şey öğretti. Enerjim ondandır. Mücadele çocuk büyütmeye benzer karşılıksız emek koşulsuz sevgi ister, sözünü oğlumu büyütürken yüreğime işledim. Oğlumun annesiyim. Ona ve tüm çocuklara yaşanılası bir gelecek tasarlamak istiyorum onun enerjisi var. Mustafa Kemal Atatürk’e bağlıyım, ona vefa borcumu ödüyorum onun enerjisi var.

Üniversitede gençlik hareketinden geliyorum. Öğrenci Derneği başkanlığı yaptım, oradan biriktirdiklerim var, parasız eğitim içim yerlerde sürüklenmişliğim var. Parasız üniversite mücadelesinin çok önemli bileşenlerinden biriydim. Onun bana kattıkları var, siyasi yapının mücadeleci yönünün 1980 sonrası mücadelenin bana kattıkları var. Akademi bana kattı. Tüm bunların bana getirdiği bir motivasyon ve kararlılık var.

Mimarlar Odası sizin için ayrı bir yerde…

Mimarlar Odası benim için bir hayat okuluydu onu söyleyebilirim. 17 yaşında geldim ben buraya. Bir hayat okuluydu benim için burası yani burada büyüdüm diyebilirim. Herkesten bir şey öğrendim, Teoman Öztürk’ten Şaban Ormanlar’dan… Mimarlar Odası’nın doğası gereği 68 kuşağıyla pek çok şey paylaştık. Yavuz Önen şu anda hala bizimle birlikte onun ekolü ve ekibiyle birlikteyiz. Yani baktığınızda aslında Türkiye tarihinin ürettiği bütün o güzel şeylerin kesişim mekanındayız.

Sinan Cemgil'in öldüğünü şu kolonun dibinde öğrenmişler, buradaki meslektaşlarımız bunu bize ağlayarak anlattılar. Benim çalıştığım bu masayı depodan çıkarttım. Demirtaş Ceyhun ile Yavuz Önen’in masasıdır. Yani burada elinize attığınız her değer de o hani özlediğimiz kültürel politik şeylerin, insanların, izleri var. Dolayısıyla yaşadığınız yer sizi şekillendirebiliyor bazen. Yani bu ortamın inanılmaz anlamı var.

Benim için toplumcu belediyecilik açısından baktığınızda da Mimarlar Odası’nın anlamı büyük. Vedat Dalokay, Erol Köse, Ahmet İsvan…

'Sadece aileden değil Türkiye’de yer yerden aday ol çağrısı geldi'

Adaylık açıklamanızda yanınızda anneniz de vardı ve bir nevi devir teslim töreni yaşandı aranızda. Anneniz ile bu süreçte yaşadıklarınızı biraz anlatır mısınız?

Annem yıllardır CHP’de aktif olarak çalışıyordu. Babam annem kadar aktif değildi. O sadece oy verirdi. Bizde kadınlar daha çok çalışır. Anneannem de öyleydi. Dolayısıyla annem koşturan bir insandı, emek veren bir insandı. Annem de hep aday olmamı istedi ve adaylık açıklamasında bana devir teslim yaptı.

masa.jpeg

Aile dışında da böyle bir talep var mıydı?

Sadece annem değil ki herkes bana yakıştırıyordu hem milletvekilliği hem de belediye başkanlığını. Sadece aileden değil Türkiye’de yer yerden aday ol çağrısı geldi. Fakat bizde şöyle bir kültür vardır, bizde aday olunmaz aday gösterilir. Ben öyle Mimarlar Odası Ankara Şube başkanı oldum. Böyle kültürle yetiştik. Eğer bize bir ihtiyaç duyuluyorsa bize bunu söylerler. Yani Tezcan Başkan olması gerekiyorsa söylerler. Siyasetin bize ihtiyacı varsa, biz o teklifi değerlendiririz dedik. Ama siyaset öyle değilmiş öğrenmiş olduk. Dolayısıyla genel seçim zamanında zaten siyaseten ortalık karışmış, ben aday oldum diyelim, gösterilmedim o da bir gerginlik yaratabilir toplumda, o nedenle bizde karıştırmak istemediğimiz için aday adayı olmadık. Ama yerel yönetimler süreci doğrudan bizim alanımız, dolayısıyla burada da ‘hayır’ diyemezdik. Bunu yapma gibi bir olanağınız varsa, ihtimal de olsa bunu denemek gerekiyor. Bu deneyimden çok güzel şeyler çıkabilir. Ben buna inanıyorum zaten.

Yani bugün toplumcu belediyecilik adına tartışılan şeylerin büyük bir kısmı Mimarlar Odası’nın ortamından çıkmıştır. Biz de ‘Evet’ dedik. Biz artık bu kenti yönetebiliriz ve hem de öyle güzel yönetiriz hem de halkımızla yönetiriz, hem de bir keyif alırız, bir keyif alırız…

Hem bireysel olarak hem de Mimarlar Odası’nda verdiğiniz örgütlü mücadele nedeniyle pek çok kez hedef gösterildiniz. Belediye başkanı olursanız gözler üzerinizde olacak ve muhtemeldir ki yaptığınız her iş en ince detaylarına kadar didiklenecek…

Biz alışığız buna zaten. Her şeyi düzgün yaptıktan sonra, sadece gözler değil, herkes 5 duyusuyla Çankaya’da olacak. Mimarlar Odası’nda da bakın o kadar kolay bir şey değil. Yani iktidara karşı mücadele veriyorsunuz. Onların yaptığı yanlışları ortaya koyuyorsunuz. Bu da kolay bir şey değil. Söylediğiniz her bir sözün bir anlamı var. Sosyal medyayı kendim yönetiyorum, kimseye de bırakmam mesela. Çünkü önemli bir süreç yürütüyorsunuz, yanlış bir şey olabilir. Dolayısıyla burada da öyle olacak. Yani herkesin gözü önündeyiz biz, şeffaf davranan bir süreç işleteceğiz... Her şeyi hukukuna uygun yapacağız. Sorun üreten değil sorun çözen bir belediye olacağız. Benim bir basın açıklamam dört avukat tarafından kontrol ediliyor. Şimdi biz zaten bu sınavların hepsinden geçerek geldik. Siz güçlüyseniz haklıysanız o haklılığın karşısında hiçbir güç duramaz buna iktidar da dahil.

Biz bu haklılığımızı Cumhuriyetten alıyoruz. Haklıyız biz, hemde çok haklıyız. Yani haklı olmakyan başka hiçbir gücümüz yok. Melih Pekdemir'in Pireler Savaşı vardır, ‘Anne Bak Kral Çıplak’ kitabında. Yani küçücük bir pire, bir canlıyı, bir köpeği canından bezdirebilir. Küçücük bir örgütsünüz düşünün ama haklısınız ve sürekli hep aynı noktaya top atıyorsunuz fikri takiple birlikte sizden çok daha büyük bir yapıyı canından bezdirebiliyorsunuz. Dolayısıyla bu haklılıkla gelen bir şey. Ben Çankayalının hakkını kimseye yedirmem. Bu kadar açık. Çankayalıya hizmet edeceğim. Beni engellemeye çalışacak birileri varsa akıllarından geçirmesin.

Yani geldiğim yollara baktığımda şöyle hayatın bana çizdiği bir yol var. Öğrenciyken de çocukken de, doğarken de bir yol çizilmiş bana ismimle şekillenmiş yaşamım. Mesela karikatürcü Murat Sayın ‘Tezcanlı Çankaya’ diye bir karikatür ve slogan üretti mesela. Sloganımı bile ben üretmedim hayat üretiyor benim için. Demek ki ne ben duracağım, ne Çankaya duracak demek, her şey tez elden yapılacak. Biz bir işe gönül verdiysek onu sonuna erdirene kadar devam ederiz… Kararlıyız, Cumhuriyete adanmışız. En önemli şey bu adanmışlık.

Nereden geliyor bu enerji demiştiniz ya… Adanmışlık galiba doğru cevap. Yani bir fikre adanmak, mücadeleye adanmak ve oradan gelecek her şeyi göğüslemek. Aslında Cumhuriyet de böyle kuruldu, adanmış kadrolarla kuruldu, adanmış kadrolarla bu devrimler yapıldı. O kadar kolay değildi bu başkentin başkenti ilan edilmesi. Zeka ve strateji ürünü bunlar… Adanmış kadroların stratejik hamleleri. Yoksa kendiliğinden bir sürece bırakılsaydı ne Cumhuriyet ilan edilirdi ne de başkent burası olurdu ne de biz burada olurduk.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Biz önce aday olmayı bekliyoruz. 25 kişi içerisinde aday aday olmayı. Halkın isteğinin karşılık bulması gerektiğini düşünüyorum. Bu enerjinin sadece Çankaya değil, Türkiye’ye çok şey katacağına inanıyorum. Siyaseti okuyanların da bunu gördüğünü düşünüyorum. Umarım ona göre bir sonuç olur. Çünkü başta da söyledim tarihsel bir eşikteyiz sonuç ne olursa olsun tarih bunu yazacak, bu çok açık. Çünkü artık bu kentlerin rant üzerinden şekillenmesine ve insanların yaşamını gerçekten bunaltacak düzeyde bir baskı aracına dönüşmesine bir dur demek gerekiyor. Biz o dur diyen aday adayız onu söylüyorum. Dolayısıyla sonuç ne olursa olsun tarih bunu yazacak anlatacak. Ben halkın bu beklentisine gözünü kapatacak bir siyaset olmadığını düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nde değişim buradan, Çankaya'dan başlayacak.

Gündem