İranlı kadınlar anlatıyor: "Dans ettim diye cezalandırıldım, oysa mutlu olduğum için dans etmiştim"
ŞENOL BALI / VAN
İran‘da, başörtüsü takma kurallarına uymadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından 13 Eylül’de gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden 22 yaşındaki Mahsa (Jina) Amini için protestolar artarak devam ediyor. Ülkedeki protesto gösterileri, kısa süre içinde toplumsal bir hal aldı. İran’lı kadınlar, günlerdir süren protestolarda, taleplerini daha yüksek perdeden dile getiriyor. Erkekler de süren protestolarda kadınlara önemli oranda destek veriyor. Protestocuların tamamı, özgürlüklerine kavuşmak ve buna dönük köklü değişikliklerin yaşanmasını istiyor.
İran hükümeti ise 12 gündür devam eden protestolara karşı sert önlemlere başvuruyor, eylemcilerin dünyayla ilişkisini sağlayan interneti kesiyor, haberleşme ağlarına müdahale ediyor. İran İnsan Hakları Örgütü‘nün açıkladığına göre eylemler sırasında şu ana kadar 150'ye yakın eylemci hayatını kaybetti. Yaralıların yanı sıra yüzlerce kişinin kaçırıldığı veya tutuklandığı bilgisi de söz konusu. Tutuklananlar arasında eylemciler kadar Mahsa’nın ölümüne ve devam eden protestolara ilişkin haberler yapan gazeteciler ve itiraz eden aktivistler de var. Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ), yetkililerine kadar ülkede şimdiye kadar 20'yi aşkın gazeteci tutuklandı.
Dünyanın birçok yerinde Amini’nin ölümünü nedeniyle İran hükümeti protesto ediliyor, İran hükümetinin kadınlara karşı olan tutumu kınanıyor.
Yetkililer, protestoları “dış kaynaklı” şeklinde tarif ediyor ve Mahsa’nın kalp krizi sonucu hayatını kaybettiğini iddia ediyor ancak bu açıklama toplumu ikna etmekten oldukça uzak görünüyor. Çünkü yakın tarihte göz altında ölenlerin sayısı oldukça yüksek bir seyirde. Öyle ki Uluslararası Af Örgütü‘nün 2010’dan beri raporlarına yansıyan verilere göre, “İran genelinde 18 ilde 30 hapishanede 96 kişinin gözaltında ölümü” yaşandı.
Ordu, muhalefeti bastırmak için her yolu deniyor. Bu yönüyle sokaklarda eylemcilere karşı birçok silahlı güç görev yapıyor. Bunlar arasında Pasdaran (Devrim Muhafızları) da var, paramiliter olarak bilinen Besic güçleri de.
İran Milli Futbol Takımı da yaşananları protesto etti.
Son yirmi yılda birkaç yıl arayla ülkedeki toplumsal itirazlar eylemselliğe dönüşüyor. 2015, 2017 ve 2019 yıllarında da toplumsal boyuta ulaşan protestolar olmuştu ancak Amini’nin ölümüyle ilgili protestolar son yılların en kitlesel karşı çıkışı şeklinde yorumlanıyor. Kadınların daha çok görünür olduğu bu protestolar, toplumsal muhalefetin başka bir karaktere dönüştüğünü işaret ediyor. Protestolarda dans eden, saçlarını kesen veya başörtülerini yakan kadınların olduğu fotoğraf veya videolar sosyal medya mecralarına sık sık yansıdı. Yine kadın mücadelesine dikkat çekmek için yapılan duvar yazılamaları dikkat çekici bir başka boyut oldu. Yazılamalarda rejimin yıkılmasına dönük taleplerin yanı sıra ‘’Kadın, Yaşam, Özgürlük’’ şeklindeki slogan öne çıkan temel slogan oldu.
Yine ülkenin farklı kentlerindeki üniversiteler protestoların yoğunlaştığı alanlar olmuş durumda. Yüzlerce kız ve erkek öğrenci derse girmeyi boykot ediyor. Güvenlik güçleri ise taleplerini dile getiren öğrencileri darp ederek ve göz altına alarak geri adım attırmaya çalışıyor.
İran’da 1979 İslam Devrimi’nden önce kadınlar için eşitlik ve özgürlük söz konusuydu.
İran'da 1979 İslam Devrimi sonrası yürürlüğe giren şeriat kanunlarına göre tüm kadınların kamusal alanlarda başörtü takması ve uzun, bol kıyafetler giymesi zorunlu hale getirildi. Yine aynı yıllarda başörtüsü takmayan kadınlara para ve hapis cezası verilmeye başlandı.
Yine bu tarihten sonra okullar ayrıldı, birbiriyle akrabalık ilişkisi olmayan kadınlar ve erkekler, sosyalleşmek için bir araya geldiklerinde gözaltına alınmaya başladılar .Yani kadınların kamusal alanda silik bir hal alınmasına dönük bir çok politika eş zamanlı olarak uygulandı.
1979’dan sonra her şey erkekten yana şekillendi , kadınlar hiçleştirildi
İran’dan 4 yıl önce çıkmak zorunda kalan Ziraat Mühendisi Aruza*, ülkesinde kanunların erkekten yana olduğunu söylüyor. Kocasından defalarca şiddet gördüğünü ancak başvurduğu her yerde kocasının haklı çıkarıldığını ifade eden Aruza, şu sözlerle devam ediyor;
"Orada kanunlar erkekten yana. Kadınlar hiç hükmünde ve yaşıyor sayılmıyor. Hem toplum öyle bakıyor hem de yasalar böyle düzenlenmiş. Herkes kadınları rahatsız ediyor. Mahkemelerde de erkeğin hakkı var ama kadınların yok. Büyük bir eşitsizlik var kadınlar için. Toplumsal yaşamda da çalışma hayatında da kadınlar hala ikinci sınıf. Şiddet gösteren erkeklere cezai bir işlem yapılmıyor, bu da onları cesaretlendiriyor. Şah devrimiyle başladı aslında. Bugünün sorunu değil. Kadınlar mücadele de edemiyor. Gördüğü baskılardan ötürü gidebilecekleri hiçbir yerden hak iddia edemiyorlar."
4 yıl önce ülkesini terk ederek Türkiye’ye yerleşen Aruza isimli İranlı kadın.
6 yıl önce İran’ı terk ederek Türkiye’ye yerleşen bir başka kadın Ferahe* de benzer düşünüyor. Bir kreş işleten ve Kültür Dairesi tarafından baskısına izin verilmeyen kadınları ve Kürtleri konu edinen beş kitabı bulunan Ferahe de kocasından şiddet gördüğünü söylüyor ve erkeklerin kadınlara yönelik tavrında yasalardan güç aldıklarını ekliyor: "Kocam devletten dolayı kendini haklı görüyordu. Çünkü ne zaman devlete gitseydim haksız çıkarıyorlardı beni. Çocuğuna bak diyorlar. Yasalar erkeklerden yana. Erkekler için her şey serbest ama kadınlar bir şey yapamıyor. Babama söylüyorum o da "kocanı dinle, o haklı" diyor."
Ülkedeki yasaların erkeğe her şeyi serbest bıraktığını, kadınlara ise yasaklar yüz yüze bıraktığını belirten Ferahe "Çok azı okula gidebiliyorlar. Küçük yaşlarda evlenmeye mecbur ediyorlar. Ben de 21 yaşında üniversitedeyken beni de zorladılar ve hiç tanımadığım biriyle evlendirdiler. Okula devam edeceğimi garanti ettiler, evlendikten sonra okula gidemezsin ve çalışamazsın dediler. Eve kitap dahi getirmeme izin vermiyordu kocam" diyor.
Kadınlar toplumsal hayatta olduğu gibi özel hayatta da eşitsizlikle yüz yüze
Şer’i hükümlerle idare edilen İran’da erkeğin yasal olarak dört kadınla evlenmesine imkan var ancak kadının hiçbir sebeple boşanmaya hakkı yok. Kocası başkasıyla evlenmiş olsa bile... Boşandıktan sonra çocuğunun velayetini alamaması veya nafaka verilmemesi de bu konuda kadının karşısına çıkan bir başka sorun.
Tam da bu konudan muzdarip olan Ferahe şöyle diyor: "Kocamdan ayrılmak istedim ama ailem izin vermedi. 4 yıl boyunca eve gitmedim. O süreçte kreşte çalıştım. Bir çocuğum vardı, hiç görmedim. Çocuk 7 yaşına geldiğinde boşanmamıza izin verdiler; o da kocam bulduğu bir başka kadınla evlilik yapabilsin diye oldu zaten. Evlenmese yine boşanmayacaktık aslında. Erkek her şeyi yapabilir. Evlilikte de her hak erkeğindir. Erkek istediği kadar kadınla evlenebilir ama kadın için öyle değil. Adliyede hakimlere "çocuk bende kalsın" dedim. Vermediler, nafaka da vermediler. Ayda bir kere birkaç saat görebileceğimi söyledi mahkeme. Dayanamadım buraya geldim. 6 yıldır hiç görmedim. Babası da bakmıyor şimdi. Annemlerde kalıyor.‘’
Kadının toplum ve yasalar karşısında içinde olduğu eşitsizliği anlatmaya devam eden Ferahe, şunları söylüyor: "Kadının sesi haram, şarkı söyleyemez veya yüksek sesle konuşamaz toplum önünde. Yine, evlenmeden önce cinsel hayat yaşayamazlar. Evlenmeden önce bekarlık testi tutuluyor çünkü. Belge istiyorlar evliliğin tamamlanması için. Kürtler ve Araplarda bu durumu ağırlıklı olarak var. Ama kötü erkekler için kimse bir şey denilmiyor."
"Şiddet gördüm eşimden. Bedenimde sigara söndürdü, eziyet ve işkence etti. Evli olduğum kişi polisti ve boşandıktan sonra beni rahat bırakmadı’’ diyen Aruza da kocasından şiddet gördüğü bilgisini veriyor. Tahran’da yaşayan Aruza, geçmişten beri aile olarak hükümetin yanında yer almalarına rağmen, konu kadın olunca değişen bir şeyin olmadığını belirtiyor.
İrşad Polisi: Kadınların giyimi ve davranışları kontrol altına alınıyor
Mahsa’nın ölümüyle beraber tartışmaya açılan bir başka şey ise 2005 yılında kurumsallaşan Ahlâk polisi olarak da bilinen İrşad Devriyeleri isimli oluşum oldu. Sakallı olan bu polis biriminde İslami temayüllere uygun giyinen kadınlar da bulunuyor. Bu görevliler, neredeyse ülkenin her tarafında görev yapıyor. İrşad devriyelerinin oldukça geniş yetkileri bulunuyor ve her an her yerden çıkabiliyorlar. Polislerin amacı giyim ve davranışları “İslam’a aykırı” olan kişileri uyarmak. Polisler, uyardıkları kişilere “bunu bir daha tekrarlamayacağına” dair bir kağıt imzalatabiliyorlar. Bazı insanlara ise para cezası kesilebiliyor. Eğer bu polislere direnen olursa o kişiler gözaltına alındıktan sonra mahkemeye sevk ediliyor.
Ahlak polislerinin asıl hedefi kadınların giyimini ve davranışlarını kontrol altında tutmak. Devlette de çalışsan kadın olman gerçeğini değiştirmiyor. Aruza, tam da bu konuda konuşuyor ve şu ifadelere yer veriyor: "Yaşamın her tarafına müdahale ediyorlar. Neden makyaj yaptın, giyimin neden böyle, neden başka erkekle yürüyorsun diyorlar. Hatta kadınların sokakta dondurma yemesi de yasaklandı."
Ferahe ise bu uygulamaya ilişkin "İrşad Polisi, kadının her şeyine karışabiliyor. Saçların azıcık görünse karışıyor ve 6 ay hapis cezası veriyor. Yasalar izin verse de vermese de her şeyi yapmaya hakkı var. Dövüyor, hapishaneye gönderiyor. Din adına yapıyorlar bunu ama dinde zorlama yok ki. Özgürlük yok işte" sözlerini kullanıyor.
Ferahe İrşad devriyesi uygulamasını bizzat kendi deneyimleri üzerinden anlatıyor: "Ben kreşte çalışıyorken iş yerinin duvarına bir Barbie bebek fotoğrafı asmıştım. Geldiler, bunun yasak olduğunu söylediler ve 6 ay kreşimi mühürlediler. Yine abimin düğünü vardı, ben de özel bir gün diye dans ettim. Sabah gelip para cezası verdiler ve hakkımdaki bazı hakların kısıtlanmasına karar verdiler. Dans yaparak kötü örnek oluyorsun dediler. Ben mutluydum sadece bu yüzden dans etmiştim. ‘’
2005 yılında kurumsallaşan kadın ve erkeklerin görev yaptığı İrşad Devriyeleri isimli oluşum.
Ülkenin geneline yayılan protestolar amacına ulaşır mı?
Ülkede devam eden kadın odaklı protestoların başarıya ulaşıp ulaşmayacağı konusu oldukça merak ediliyor. Aruza, umudunu kaybetmek istemiyor "Jina’nın giyiminde bir sorun yoktu. Gördük videolarda, herkes gibi giyinmişti. Mesele kadına dönük tahammülsüzlükten kaynaklanıyor. Kadınlar sokaktalar, mücadele ediyorlar. Ne olacak bilmiyorum ama umarım başarılı olurlar. Kadınların var olduğunu bilsinler."
Protestoların şiddet yoluyla bastırılacağından korkan Ferahe ise oldukça karamsar. Şunları dile getiriyor; "Jina’nın öldürülmesi ile beraber kadınlar sokağa indiler ama yine baskı ve şiddetle bunu bastıracaklar. Hapishaneye gönderecekler, sindirecekler. Kadınların mücadele edeceği bir dernek yok. Kadın yok hükmünde. Yıllardır bu böyle, bütün kadınlar aynı sorunu yaşıyorlar. Kürtler, Farslar ve Belluçlar. Ama mezhepsel de bakılıyor. Kadın mücadelesinin yükseltilmesi lazım. Kadınlar itiraz ediyor yıllardır ama sesi çıkmıyor. İnşallah şu an itiraz eden ve sokağa çıkan kadınların sesi duyulur. Kaç kere oldu...10 yıl önce de kadınlar sokağa indi, bir şey olmadı. Yine öyle olmasından korkuyorum."
Toplumsal muhalefetin zaman zaman kitlesel bir hal aldığı İran’da kadınlar ilk defa sokaklarda oldukça görünür bir hal aldı.
"Mahsa Kürt olduğu için öldürüldü’’ iddiaları
Öte yandan Saqız kentinden olan ve Tahran’a misafirlik için giden Mahsa, Kürtçe adıyla Jina’nın öldürülmesinin Kürt olmasıyla ilgili olabileceği şeklinde sosyal medya hesaplarından bazı iddialar dile getirilmişti. Protestoların İran’daki Kürt kentlerinde yoğunluklu olarak sürmesi ve İran’ın, Kürt örgütlerinin Irak Bölgesel Kürt Yönetimi himayesinde olan bölgelerdeki kamplarına dönük başlattığı saldırılar bu iddiayı dile getirenlerin temellendirdiği gelişmelerden.
Konuştuğumuz bir başka İranlı kadın Larzan*, Mahsa’nın bir kadın ve bir Kürt olmasından dolayı öldürüldüğünü düşünenlerden. Şunları söylüyor Larzan: ‘’Jina hem kadın olmasından hem de Kürt olmasından dolayı iki defa kurban edildi. Ahlak polisleri tarafından öldürüldü. Saqız kentinde 'Jin, Jiyan, Azadi' (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganları eşliğinde defnedildi. Birçok Kürt kentinde protestolar başladı ve sonra ülkenin tamamına yayıldı. Hala devam ediyor. İran bu süreçte Kürt partilerine saldırdı ve yaptığı operasyonda Reyhani isimli hamile bir kadın öldürüldü. O kadın doğum yapmak üzereydi. Ölünce bebeği kurtarıldı ama iki sonra o da öldü. İran’da kadınlara dönük büyük bir haksızlık ve şiddet söz konusu. Okulda, iş hayatında veya evlilikte haklarına erişemiyor. İran İslami devleti insan haklarına ve kadına karşıt bir rejim.’’
*Güvenlik endişelerinden dolayı İranlı kadınların isimleri yerine takma isimler kullanıldı.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.