ÖZEL SÖYLEŞİ | Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Alan şiddetli deprem olasılığı yüksek illeri açıkladı

ÖZEL SÖYLEŞİ | Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Alan şiddetli deprem olasılığı yüksek illeri açıkladı
Türk Mimarlar ve Mühendisler Odası (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, Kısa Dalga’dan Esra Tokat’ın konuğu oldu.

Türk Mimarlar ve Mühendisler Odası (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Alan, Kısa Dalga’dan Esra Tokat’ın konuğu oldu.

'Geçmiş deneyimler İstanbul'da 7 ve üzeri bir depremin olacağını bize gösteriyor'

İstanbul’un dünyanın en aktif fay hatlarından olan Kuzey Anadolu Fayı’nın etki alanı içerisinde yer aldığını ifade eden Alan, “Bu bölgede 7 ve üstü bir depremin yaklaşmakta olduğunu, bunun periyodik zaman dilimini aştığını ve her an meydana gelebileceğine ilişkin bilimsel yayınlar var. Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bizler de bu depremin yakın gelecekte meydana gelebileceği konusundaki düşüncelere katılıyoruz. Geçmiş deneyimler de 7 ve üzeri bir depremin olacağını bize gösteriyor” dedi.

Bu depreme karşı uyarıda bulunan Alan, "Bakın bir kez daha söylüyorum, 6 Şubat depremlerinin hesabını sormazsak, hesap vermezsek, hukuksal olarak bizim savcılarımız hakimlerimiz bunun gereğini yerine getirmezlerse inanın beklenen İstanbul depreminde yıkım ve can kaybı çok büyük olacaktır" diye konuştu.

İstanbul depreminden etkilenecek 7 ili sıraladı

“Böyle bir depremde yapı stoğumuz, nüfus yoğunluğumuz ve alt yapımıza baktığımızda korkutucu bir manzara ile karşılaşacağız” diyen ve AFAD’ın İstanbul depremi 7 şehri etkileyecek açıklamasına da değinen Alan, “Marmara’da kıyısı bulunan bütün kentlerimizin etkileneceği görülüyor. Bu kentler Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Tekirdağ ve Edirne ile Çanakkale’nin kıyı kesimleri. 28-30 milyona yakın bir nüfus yani toplam nüfusun yüzde 30-35’lik bir nüfus doğrudan bu depremden etkilenecek” bilgisini verdi.

Bilim insanları 3 noktaya dikkat çekiyor

Özellikle sismik boşluk bulunan kentlerin hazır hale getirilmesi gerektiğini vurgulayan Alan, “Karlıova-Erzincan arasında yer alan Yedisu segmenti bu boşluklardan biri. Batı Anadolu’da da bu tür boşluklarımız var. İzmir bu kentlerden bir tanesi. Buralarda da her an deprem beklenebilir. Yine Doğu Anadolu Fay Hattı’nın kırılmasından sonra özellikle stres transferini gerçekleştirdiği Malatya Fay Zonu gibi, Adana bölgesi gibi bazı hassas bölgelerinde bu depremden sonra etkilenme olasılığının yüksek olduğunu ifade edebiliriz” dedi.

Bugün bilim insanlarının 3 noktaya dikkat çektiğini ifade Alan bu noktaları şöyle açıkladı:

“Biri Malatya Fay Zonu, ikincisi Adana-Osmaniye bölgesi, üçüncüsü de bizim Ölü Deniz Fay Zonu dediğimiz Hatay’dan Gaziantep’in önünden Suriye ve Ürdün’e doğru uzanan Ölü Deniz Fay Zonu’nda bir gerilim transferi olduğunu ve buralarda da deprem beklediğimizi ifade ediyoruz. Bu yüzden bölge insanlarına sık sık uyarılar yapılıyor."

'Türkiye nüfusunun yüzde 35'i etkilenecek'

Söyleşinin tamamı şu şekilde:

6 Şubat’tan sonra gündemden düşmeyen bir deprem meselemiz var. İstanbul’da olası bir deprem yaklaştı mı? Burada meydana gelen depremin olası sonuçları neler? AFAD’ın ‘olası İstanbul depremi 7 ili etkileyecek’ açıklamasındaki iller hangileri?

Bir bölgede deprem olup olmayacağını daha önce o depreme kaynaklık eden ki bu ülkemizde yaygın olarak bir fay olabiliyor. Zaman zaman başka ülkelerde volkanik hareketler buna sebep verebiliyor veya en azından bizim yaşadığımız zaman dilimi içerisinde görmesek de göktaşı çarpması sonucu depremler meydana gelebiliyor. Şimdi bizim ülkemizde depremlere kaynaklık eden fayları incelediğimizde ki İstanbul dünyanın en aktif fay hatlarından olan Kuzey Anadolu Fayı’nın etki alanı içerisinde yer alıyor. Yani Marmara Denizi’nin içinden geçen artık yerini yurdunu her bir vatandaşımızın bildiği bir fay zonu olduğunu biliyoruz. Bu bölgede yapılan araştırmalarda kimisi 7.2 kimisi 7.3 kimisi 7.4 dese de fark etmez… 7 ve üstü bir depremin yaklaşmakta olduğunu, bunun periyodik zaman dilimini aştığını ve her an meydana gelebileceğine ilişkin bilimsel yayınlar var. Jeoloji Mühendisleri Odası olarak bizler de bu depremin yakın gelecekte meydana gelebileceği konusundaki düşüncelere katılıyoruz. Geçmiş deneyimler ve bu bölgede meydana gelen depremler 7 ve üzeri bir depremin olacağını bize gösteriyor.

Şimdi tabi herkes bunu bir ‘İstanbul depremi’ olarak söylüyor ama Marmara’nın içinde bu deprem meydana gelecek ve bu depreme bakıldığında İstanbul dahil olmak üzere Marmara’da kıyısı bulunan bütün kentlerimizin etkileneceği anlaşılıyor. Bu kentler başta İstanbul, Kocaeli, Yalova, Bursa, Balıkesir, Tekirdağ ve Edirne ile Çanakkale’nin kıyı kesimleri. Bu kıyıda yer alan yerleşim birimleri başta olmak üzere birçok ilimizde, ilçemizde, yerleşim alanımızda, kırsalda etkili olacağını varsayıyoruz ve öngörüyoruz.

Türkiye nüfusunun önemli bir bölümü burada yaşıyor. Sanayi üretiminin neredeyse yüzde 60-65’lik kısmı burada. Toplam konut ve konut türü yani bina türü ve bina türü yapılarımızın büyük bir kısmı da bu saydığımız kentler içerisinde yer alıyor. Bakıldığında 28-30 milyona varan bir nüfus ki yani 85 milyonu baz aldığımızda toplam nüfusun yüzde 30-35’lik kısmına tekabül eden bir nüfusun doğrudan bu depremden etkileneceği anlaşılıyor.

Bakın 11 kentimizi etkileyen depreme baktığımızda yaklaşık 14 milyona yakın insanımız etkilenmişti. Bu da toplam nüfusun aşağı yukarı yüzde 15’ine tekabül ediyor. Meydana gelen yıkımın büyüklüğünü görüyorsunuz. 51 bin insanımızın en azından resmi rakamlara göre yaşamını yitirdiğini, yine 100 binin üzerinde insanımızın bir çoğu da uzvunu kaybetmek suretiyle yaralandığını, 310 bine yakın bina ve bina türü yapının ağır hasar gördüğü ve yıkıldığı, enerji tesislerimizin ve alt yapı tesislerimizin de büyük bir zarar gördüğünü görüyoruz.

Şimdi bunu Marmara Bölgesi ile kıyasladığımızda düşünü toplam nüfusun toplam nüfusun yüzde 35’e yakını etkilenecek. Aşağı yukarı Türkiye’deki bina stoğunun nerdeyse yüzde 50’sine yakını bu bölgede, bu saydığım kentlerde… Bunlar bir şekilde bu yıkımdan etkilenecek gibi görünüyor. O açıdan Marmara Denizi içerisinde meydana gelecek ve Marmara’da kıyısı bulunan kentleri doğrudan etkileyecek bu depremi hepimizin önemsemesi gerekiyor ve buna göre de hazırlıklarımızı gözden geçirmemiz gerekiyor.

Buraya yapılacak bir müdahale çok mu zor olacak? Yardımlar gelebilecek mi? Bu tablo çok mu korkutucu yoksa gerçekliği var mı?

Bu tablo hem korkutucu hem de gerçek. Gerçekten böyle bir depremde bizim yapı stoğumuz, oradaki nüfus yoğunluğumuz ve alt yapımıza bakıldığında korkutucu bir manzara ile karşılaşacağız. Hatay’da nasıl karşılaştıysak Maraş’ta ne gördüysek, Adıyaman’da ne gördüysek, Malatya’da ne gördüysek bu bölgede de bunu göreceğiz daha azını değil.

'Her an deprem beklenebilir'

Medya ve sosyal medyada sıklıkla Adana, Malatya ve İzmir’le ilgili değerlendirmeler yapılıyor. Bu illerde yaşayanlar sürekli tedirginlik içindeler. Türkiye’de İstanbul dışında en riskli iller arasında bu şehirler bulunuyor mu?

Tabii. Maraş depremlerinden önce bu bölgeye uyarı yazılarımızı yazdığımızı biliyorsunuz. Basına da çok yansıdı. Malatya’dan başlayıp Kahramanmaraş’a kadar devam eden Doğu Anadolu Fay Segmenti’nde 7.4, 7.5 büyüklüğünde deprem beklediğimizi ilgili kurullarla paylaşmıştık. Şimdi de özellikle sismik boşluk bulunan alanlarda yer alan kentlerin hazır hale getirilmesi lazım. Sıklıkla vurgu yapılıyor Karlıova-Erzincan arasında yer alan Yedisu Segmenti bu sismik boşluklardan biri. Batı Anadolu’da da bu tür boşluklarımız var. İzmir bu kentlerden bir tanesi. Buralarda da her an deprem beklenebilir. Yine Doğu Anadolu Fay Hattı’nın kırılmasından sonra özellikle stres transferini gerçekleştirdiği Malatya Fay Zonu gibi, Adana bölgesi gibi bazı hassas bölgelerin de bu depremden sonra etkilenme olasılığının yüksek olduğunu ifade edebilirim. Nedir bu yani bunu da Türkiye’de yaşanan bir gerçek üzerinden ifade etmek isterim burada:

1939’da Erzincan depremi oldu. Hemen peşi sıra, 2 yıl sonra Niksar-Erbaa depremi oldu 7.2. Sonra Ladik-Tosya depremi meydana geldi. Sonra Bolu-Gerede’de deprem meydana geldi. Adapazarı’nda meydana gelen bir depremimiz var. 5 yıl içerisinde o fayın stres transferi nedeniyle yani 1939’un sonu Aralık ayıyla 1945 arasında 5 büyük deprem yaşanıyor ve bunların tamamı da 7’nin üzeri.

Bu bölgede de (6 Şubat- Kahramanmaraş) önce biliyorsunuz 7.8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Hemen 9 saat sonra ne oldu 7.6 büyüklüğünde bir başka fay zonunun kırılmasına neden oldu yani onu tetikledi. Yaklaşık 15-20 gün sonra da Hatay-Samandağ arasındaki kısımda 6.4 büyüklüğünde deprem meydana geldi. Ama şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki bu tür büyük depremler kendi peşi sıra bazı fayları tetikliyor, stres yüklüyor ve bu streslerin de kırılması sonucunda o bölgede yine büyük depremlerin meydana gelmesine neden oluyor.

Bugün itibariyle bilim insanları 3 noktaya dikkat çekiyor. Biri Malatya Fay Zonu, ikincisi Adana-Osmaniye bölgesi, üçüncüsü de bizim Ölü Deniz Fay Zonu dediğimiz Hatay’dan Gaziantep’in önünden Suriye ve Ürdün’e doğru uzanan Ölü Deniz Fay Zonu’nda bir gerilim transferi olduğunu ve buralarda da deprem beklediğimizi ifade ediyoruz. Bu yüzden bölge insanlarına sıklıkla uyarılar var.

Bölgede artçı depremler hala devam ediyor. Bu depremlerin ardından uzmanlar açıklamalarda bulunuyor. Ama bu açıklamalar birbirini tutmuyor. Bunun nedeni nedir?

Jeoloji bilimi ile uğraşan bilim insanlarının, meslek erbaplarının doğanın nasıl davrandığını açıklamaya ihtiyaçları var. Doğa matematiksel bir formül gibi davranmıyor. ‘Ben bugün burayı kırdım, o zaman şu kadar büyüklükte bir deprem üreteyim’, ‘Şurayı kıracağım ondan sonra da şurada da deprem üreteyim’ gibi peşi sıra hemen karar verebileceğimiz ve öngöreceğimiz bir bilim dalı değil. Olasılıkları baz alarak bazı öngörülerde bulunuyoruz. Bu öngörülerin birçoğu da doğru. Yani herkes kendi elindeki verileri değerlendirerek bir değerlendirme yapıyor. Tabii bunu aşan, yanlış değerlendirmeler yok mu jeoloji mensubu? Çok. Onu bir ifade edeyim. Ama sonuç itibariyle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Depremler beklenen bölgeler var, halka yapılan uyarılar var. Ben de zaman zaman bu uyarıları yapıyorum ve bu kaygılarımızı da hangi parametreleri baz alarak ifade ettiğimizi de yine burada paylaşıyoruz. Burası pozitif bilim, iki kere iki dört eder yaklaşımıyla bulacağımız bir işlem değil. Sizin haber siteniz de bunları zaman zaman veriyor. Doğa toplama-çıkarma ile çalışmıyor arkadaşlar.

'Beton lobisinin temsilcisi oldukları için'

6 Şubat depremleri öncesinde Cumhurbaşkanından milletvekillerine, muhalefet liderlerine kadar tek tek rapor gönderdiğinizi ama tek bir kişi dışında en ufak bir geri dönüşün olmadığını söylediniz. Şunu diyebilir miyiz: ‘Burada, bu depremde büyük bir ihmal vardı’

Bunu Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı olarak bazı televizyon kanallarında açıkladım. Maraş’ta meydana gelen deprem bizim için hiç sürpriz değildi. Bilinen yerde yani bilinen bir noktada, bilinen bir alanda ve beklenen bir büyüklüğün üstünde bir deprem meydana gelmiştir. Bunu kendi öngörümüzle ifade etmiş, yazılı hale getirmiş ve bütün yerel yöneticilerinden Cumhurbaşkanına, milletvekillerine kadar yazılı olarak uyarmışız. Ne beklersiniz? Bir toplum ne bekler? Bir meslek örgütü yöneticisi olarak ben ne beklerim? Buna ilişkin bazı tedbirlerin alındığı, mekanizmaların işletildiği, iyi kötü samimi bir şekilde hazırlıkların yürütüldüğü bir platform beklerim. Bakın Maraş’ta deprem meydana gelebileceğine ilişkin 2000’li yıllardan sonra onlarca yayın var, çalıştay yapılmış, toplantılar, konferanslar yapılmış… O kentin yöneticilerinden veya merkezi idareden ne bekleriz? Hazırlık bekleriz. Bir tek hazırlık yoktu.

O yüzden JMO olarak biz ne dedik biliyor musunuz? Bilinen yerde, bilinen büyüklükte ve üstünde bir deprem meydana gelmesine ve bilinmesine rağmen hiçbir tedbir alınmaması nedeniyle bizim açımızdan bu açık bir katliam niteliğindedir. Burada bir katliam yaşanmıştır. Bu katliamda 51 bin yurttaşımız hayatını kaybetmiştir. Yöneticilerimizin bilgisi olmasına rağmen tek bir tedbir alınmamıştır. Bu yüzden bu katliamda sorumluğu olanlar mutlaka hesap vermeli. Ha bir yere bomba atmışsınız ha bir yerde deprem olacağını bilmenize rağmen hiçbir tedbir almamışsınız bizim açımızdan sonuç birdir. Bu yüzden Cumhuriyet Başsavcılıklarının biraz işi bu boyutuyla ele alması lazım. Bu idari mekanizma içerisinde kimlerin sorumluluğu var? Yani sadece gidip bir binadan beton numunesi, donat numunesi almak, orada 2-3 kişiyi cezalandırmak değil… “Sistem ne hata yapıyor? Bu hatalar neden önlenemiyor? Bu hataların oluşmasının nedenleri ne? Burada sorumlu olan kimler?” Bu sistemin kendisini biz yargılamazsak, açık ve şeffaf bir şekilde halkın önüne sunmazsak bir sonraki olası afet veya depremde can kayıplarımız büyüyerek artmaya devam edecek. Bakın bir kez daha söylüyorum, 6 Şubat depremlerinin hesabını sormazsak, hesap vermezsek, hukuksal olarak bizim savcılarımız hakimlerimiz bunun gereğini yerine getirmezlerse inanın beklenen İstanbul depreminde yıkım ve can kaybı çok büyük olacaktır.

Ben geçtiğimiz günlerde kendi sosyal medya hesabım bir tek Linkedin’im var orada paylaştım. Libya’da biliyorsunuz bir taşkın meydana geldi, iki baraj yıkıldı. Sayılarını hala tam bilmediğimiz ama basına yansıdığı kadarıyla 20 bine yakın Libyalı yurttaşın yaşamını yitirdiği bir afet meydana geldi. Orada halk, belediye başkanının evini yaktı. Tabii ülkemizde böyle bir şiddet olayı yaşansın demiyorum. Libya’da halk cesur davrandı, yöneticiler de cesur davrandı. Bakın belediye başkanını ve meclis üyelerini görevden aldılar. Biz yapı ruhsatlarının altında imzası bulunan ne bir belediye meclis üyesini e bir kamu yöneticisin ne bir belediye başkanını görevden almayı boş verin sırtını sıvazlıyoruz. Bu sistemin, bu yıkımın altında bulunan bütün yöneticiler hepsi görevde ve yeni alanları da bu insanlara güvenerek inşa ediyoruz. Şimdi söyleyebilir misiniz bana bu yıkımın altında sorumluluğu olan insanlar velev ki çok dürüstler, hiç birini de tanımayız onu da söyleyelim hiç biriyle de bir ilişkimiz söz konusu değil. Biz nasıl bir yurttaş olarak güvenip eski hatalarını yapmayacağını bilelim? Bu ülkede hiç mi sorumluluk duygusu yok? Hiç mi vicdan duygusu yok? Yöneticilerimizin hiçbiri demiyor ki ‘kardeşim bu yanlışın altında bu arkadaşlarımızın imzası vardı. Biz bunlarla yola devam edemeyiz’ deme cesaretini bile hiçbir yöneticimiz gösterememiştir. Hiçbir siyasi partimiz gösterememiştir. Neden? Nedenini söyleyeyim. Beton lobisinin temsilcisi oldukları için…

'Yasa tasarısı hazırlanırken hiçbir meslek örgütünün görüşünü alma gereği hissedilmedi'

Jeoloji Mühendisleri Odası olarak sunduğunuz bir rapor var ve yıllardan beri ‘bu bölgelerde depremler bekleniyor’. Gün geliyor ve 11 ilin yıkıldığı bir deprem oluyor. Aslında bu rapor doğru çıktı. Bunun üzerine devletin tutumu size karşı değişti mi? Alınan kararlarda sizlere danışılıyor mu?

Üzülerek ifade edeyim hiç danışılmıyor. Çok yeni bir şey söyleyeceğim. TBMM’ye ‘Türkiye’nin afet sorunlarını halledeceğiz’ anlayışıyla 2011 yılında Van depreminden sonra çıkarılan 6306 sayılı ‘Kentsel Dönüşüm Kanununda Değişikli’k öngören bir taslak TBMM’ye sunuldu geçtiğimiz hafta Cuma günü yanılmıyorsam. Bu yasa tasarısı hazırlanırken hiçbir meslek örgütünün görüşünü alma gereği hissedilmemiştir. Bırakınız JMO’yu hukukla ilgili kanuna ilişkin değişiklikler söz konusu, mülkiyet kanunun ihlali var, Anayasa’ya aykırılıklar söz konusu. Zorla kişilerin mülkiyeti üzerine inisiyatif kullanma söz konusu. Kamuya verilen görevler söz konusu. Yani toplumun geniş kesimini ilgilendiren bir konuda bile vazgeçtim artık üniversitelerin, meslek örgütlerinin hiç kimsenin görüşü alınmamıştır. Bakanlıkta aklı evvel 2-3 tane muhtemelen kendilerini bu işin uzmanı olarak gördükleri düzenleme TBMM’ye sunuldu. Muhtemelen yasalaşacak ve tek kelimesine de dokunulmayacak. Peki bu bizim sorunlarımızı çözecek mi? Çözmeyecek. Bakın TBMM, Elazığ depremi sonrası deprem zararlarının azaltılmasına ilişkin bir komisyon kurdu. Bu komisyonun başkanı, üyeleri onlarca, yüzlerce kişiyi dinledi; bir rapor hazırladı ve TBMM Genel Kurulu’nda da kabul edildi. Yine Maraş depremlerinden sonra benzer bir rapor hazırlandı. Meslek örgütleri olarak da bizler gittik ve orada düşüncelerimizi paylaştık. Şimdi o raporları lütfen alın bakın. Depremin üzerinden yaklaşık 9 aya yakın bir zaman geçmesine rağmen İmar Kanunu’nda tek bir düzenleme yapılmadı. Afetler Kanunu’nda değişiklik yapılmamıştır. En basitinden Afet Sigortaları Kanunu’nda değişiklik yapılmamıştır. Basit bir yönetmelikte basit bir maddede bile değişiklik yapılmamıştır. Yapı Denetim Kanunu’nda değişiklik yapılmamıştır. Afet Zararlarının Azaltılması Kanunu’nu 4 yıldır bugün yarın çıkartıyoruz denilmesine rağmen hiçbir ilerleme olmamıştır. Peki hangi konu gündeme geliyor?

Bugün artık toplum tarafından bir ‘rantsal dönüşüm yasası’ olarak tanımlanan kentsel rantın dönüşümü üzerine kurgulanmış bir yasa tasarısında kurulan bir yapıya geniş yetkiler tanıyan bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Nerede afet risklerinin azaltılması ile ilgili kanun? Bu ülkenin önceliği bu mu? Kentsel rantın yönetimi mi? Biz kentsel rantın yönetimi veya birilerine rant transfer edeceğiz afetlerle mücadele mi etmiş olacağız? 2011 yılından bugüne aşağı yukarı 12 yıl uygulanmış hiçbir başarısı görülmemiş bir yasada değişiklik yaparak biz afetlere nasıl hazır hale geleceğiz? Bu iktidar açısından da sorunlu. ‘Benim afetlere ilişkin ilk yasal düzenlemem kentsel rantın dönüşümü mü olsun’ sorusunu önce kendisine sormalı. Ben iktidar olsam önce Afet Risklerinin Azaltılması Kanunu’ndan başlardım ki hiç olmazsa düzenleme sonra İmar Kanunu… Yani toplama karşı bir nezaket ve saygı yok.

'Fay zonları üzerinde bina inşa etmeye devam ediyoruz'

6 Şubat depremleri sonrası Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, ‘fay hatlarına artık bina inşa edilmeyecek’ dedi. O zaman bunun bir gerçekliği yok mu?

Deprem olduktan sonra da fay hatları üstüne ruhsat vermeye devam ediyorlar. Mesela İzmir’de, Manisa’da, Kütahya’da, Eskişehir’de, Bursa’da, Balıkesir’de, Aydın’da fay zonu üzerine ruhsat veriyorlar. Daha geçtiğimiz günlerde kamuya bile ihale verdiler. En tipik örneği Aydın Adalet Sarayı. Nerede? Bakın o açıklamayı yapıyor da gerçeklikle alakası yok. Dere yataklarına, heyelanlı alanlara bina inşa etmeye devam ediyoruz. Fay zonları üzerinde bina inşa etmeye devam ediyoruz. Buna ilişkin tek bir düzenleme yapılmadı. Yani biz kişilerin yaptığı açıklamalardan ziyade buna ilişkin düzenlemeleri görmek istiyoruz.

24 kentimiz fay zonu üzerinde. Bunun açıklamasını defalarca 3 yıldır, 4 yıldır, 5 yıldır yapıyoruz. Saydığım illerin herhangi bir tanesinin imar planını önünüze koyun. Bu imar planında fay zonunu görürseniz o zaman dersiniz ki JMO Başkanı yalan söylüyor kardeşim. Bir tek taşkın alanına ilişkin imar planlarında bir çizgi görürseniz gelin bize sorun deyin ‘taşkın tehlike risk haritaları imar planlarına işlenmiş, imar izinleri verilmeden önce bunlara bakılıyor…’

Bakın yıllardır söylüyoruz basit bir yönetmelikten bahsedeceğim şimdi. “Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği” Bu yönetmelik ne 2020’de meydana gelen Elazığ depreminden sonra ne İzmir depremi ne de Maraş depreminin üzerinden 9 ay geçmesine rağmen sonra tek değişiklik yapılmamıştır. Riskli alanların imara işlenmesi gibi bir durum söz konusu değil Türkiye’de. Bakan iyi niyetle bunu ifade etmiştir. Muhtemelen gönlünde de böyle bir şey geçiyordur. Ama biz bakandan söz değil uygulama bekliyoruz.

Afetler Kanunu bile 1959 yılından kalma. Biz her gün yasaların çıktığı, kanunların yapıldığı br ülkedeyiz. Bunu çıkartmak ya da güncellemek bu kadar zor mu?

Hayır, hiç zor değil. Rantı değil, kamu yararını düşünen, kendi toplumunu afetlere karşı güvenli hale getirmek isteyen her iktidarın, her yöneticinin temel sorumluluğu o afetlere karşı insanları güvenli hale getirmek, mekanları doğru düzgün kullanabilmek, riskli alanları kullanım dışı bırakmak. Biz daha fay zonlarını işleyemedik imar planlarında kendi haritalarımıza. Çin gibi 1.5 milyar nüfuslu bir ülke eğer bir yerde fay geçiyorsa en düşük 3 bin metre maksimum da 5 bin metre yakınına ev bile yapmıyor. Biz burada 85 milyon insan yaşıyoruz 780 bin kilometre metrekare üzerinde. Fay hattının 1 metre sağına soluna geçtim üzerinde bina inşa etmeye çalışıyoruz, bile bile.”

'Biz bu halle bu ülkeyi hiçbir afete karşı hazırlayamayız'

Devletin depreme karşı politikasının temelinde ne yatıyor?

Ben nasıl bir politikaları var bilmiyorum ama gördüğümü okumak istiyorum. Bir okuma yapmak istiyorum bunun üzerinden. Depremler tamamen bir rant aracı haline getirilmiş durumda. Bir depremde şuralar yıkılsa da ihale yapsak ve 3-5 yandaş da bu ihalelerden sevaplansın. Anlayış bu. Biz bu halle bu ülkeyi hiçbir afete karşı hazırlayamayız. Yapılan araştırmalar inşaat sektöründe en çok yolsuzluğun yapıldığı alanlarda depremler en büyük yıkıma uğruyor. En çok yıkım bizde bina türü ve altyapılarda. İnşaat sektöründeki yolsuzluğu tahmin edebiliyor musunuz? En çok yıkım en çok yolsuzluğun olduğu alanda yaşanıyor. Biz inşaat süreçlerini tamamen rantın, yolsuzluğun, hukuksuzluğun egemen olduğu biz düzen haline getirmişiz. Bu yüzden de sıklıkla imar aflarıyla da bu hukuksuzlukların, arsızlığın üstünü örtmeye çalışıyoruz. Ama doğa hiçbirini affetmiyor.”

Deprem bölgesindeki yeniden imar çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yerinde dönüşüm uygulamasıyla iyi bir başlangıç yapmadığımız kanısındayım. Özellikle jeolojik tehlikeleri içeren bazı riskli alanların yapı-üretim sürecine açıldığını görüyoruz. Bu bir sonraki afet olayında olası bir depremde karşımıza yine acı sonuçlarıyla kendisini gösterecek diye düşünüyorum. Ben yerinde dönüşüm kısmının tekrar gözden geçirilmesini öneriyorum. Özellikle jeolojik tehlikeler içeren alanlarda asla ve asla yerinde dönüşüm gerçekleştirilmemesi kanısındayım.

'Gerek iktidar gerek muhalefet seçimlerden önce bir Afet Bakanlığı’nın kurulacağını ifade etti ama...'

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Afetlere hazırlık anlamında yetişmiş insan kadromuzun var olduğuna inanıyorum. Ancak gerek merkezi idarenin gerek yerel yönetimlerin bu kadroları arzu edilir şekilde kullanmadıklarını bazılarının da sadece iş olsun diye danışma amaçlı kullandıklarını görüyoruz. Tabi bir de uluslararası normlara uymayan çok sayıda düzenlememiz ve uygulamamız söz konusu. Ben öncelikle yasal düzenleme mevzuatlarından başlayarak hızlı bir şekilde uluslararası normlarla uyum içerisinde olmamız gerektiğini düşünüyorum. İkinci önemli kısım Türkiye’nin afetlerle mücadele konusunda kendi kurumsal kapasitesini mutlaka geliştirmesi gerekiyor. Gerek iktidar gerek muhalefet seçimlerden önce bir Afet Bakanlığı’nın kurulacağını ifade etti ama maalesef kurulmadı. Türkiye’nin acil olarak bir Afet Acil Durum ve İklim Değişikliği Bakanlığına ihtiyacı var. Bu kurumsal kapasiteyi oluşturmazsa Türkiye önümüzdeki süreçte her yaşanacak afet olayında büyük can kayıpları ile karşı karşıya kalacağı gibi kapasite yetersizliğinden kaynaklı da önemli ekonomik zorluklarla karşı karşıya kalacak. Biran önce bu bakanlığın kurulması, kendi altyapısını oluşturması ve yerel idarelerin kapasitelerinin geliştirilmesi konusunda çalışmalar yürütmesi lazım. Bir uyarım da yerel yönetimlere ilişkin olacak. Bu depremden sonra Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı büyükşehir belediyelerinde bir afet işleri başkanlığı ve diğer illerde ise bir müdürlük kurulması konusunda bir karar aldı ve yönetmelik değişikliği ile de bunu duyurdu. Geçen 4-5 ay içerisinde 1-2 belediye dışında bu başkanlığı kuran olmadı. Kuranlarda başına afet kelimesini bilmeyenleri getirdi. Daire başkanları da afet sınıflama sistemini bile bilmiyor. Bu nitelikte kadrolar atayarak yerel yöneticilerimiz nasıl afetlere hazır olacak? Yerel idarelerimize de bu çuvaldızı batırmış olayım. Bu kadrolarla hiçbir şey olmaz.

Gündem