Kaçak Saray’dan Can Atalay’a hukuksuzluk

Kaçak Saray’dan Can Atalay’a hukuksuzluk
Hiç kimsenin hukuk güvencesinin kalmadığı, Anayasa’nın ihlal edildiği günler Türkiyesi’nde örgütlü, mücadeleci, kararlı olmak, Anayasal haklarımızı kullanmak insanlık ve yurttaşlık hakkımızdır.

2014 yılı Mart ayıydı. Atatürk Orman Çiftliği’nde yükselen kaçak saray inşaatı devam ediyordu. Mimarlar Odası’nın ve meslek örgütlerinin Atatürk Orman Çiftliği planlarına ilişkin açtıkları davada yargı yürütmeyi durdurma kararı verdi. Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine aykırı şekilde Atatürk Orman Çiftliği’nde inşasına başlanan sarayın o gün yargı kararı ile yapılamayacağı ve kaçaklığı tescil edildi. Hukukun verdiği bu kararın uygulanmasını, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir yaklaşımı ile bekledik. Yargı kararının hemen ardından dönemin başbakanı R. Tayyip Erdoğan yargı kararının uygulanmasına ilişkin ilk değerlendirmesini yaptı. “Bu yargı kararına uymayacağım, bu binayı da yapacağım içine de girip oturacağım. Gücünüz yetiyorsa gelin yıkın” dedi.

2010 yılında yapılan Anayasa referandumu ile yapılan hukuk sürecindeki değişikliğin ilk uygulamalarından biriydi, kaçak saray yürütmeyi durdurma kararının uygulanmaması. Sonrasında kent mücadelesinde kazanılan davalar ve yargı kararlarının büyük bir kısmı uygulanmadı. Ortada bir hukuk devletinin kalmadığı, yargının arkadan dolanılarak nasıl boşa düşürüldüğünü, nasıl araçsallaştırıldığını kent mücadelesinde pek çok kez deneyimledik.

Hukuk yoluyla hukuk arama

Hukuksuzluğun ve toplumsal sessizliğin ortasıydı. Ya susulacaktı, ya bedeli ne olursa olsun sonuna kadar gidilecekti. Sonuna kadar gitmeye kararlıydık. Hukuk yoluyla hukuk arama, ağır aksak olan yargı süreçlerini bir toplumsal bilince dönüştürme Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray’a karşı verilen mücadelenin ana omurgasını oluşturdu. Yargı kararının uygulanmaması karşısında, dönemin Anayasa Mahkemesi yapılan başvuruyu reddetti. Hukukun üstünlüğü, üstünlerin hukuku ile tescillenerek, hepimizin kent hakkı, ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyet etme ve şartlı bağış hakkı, Anayasal haklarımız o gün ihlal edildi. Anayasanın ihlal edilmesi, hukuk kararlarının yönetenler tarafından uygulanmaması, kırılan toplumsal fay hatlarının göstergelerinden biriydi.

Kaçak Saray AİHM’de

Yargı kararını uygulamayan yöneticiler ülkeyi hukuksuz bir sürece doğru götürüyorlardı. Anayasa Mahkemesi’nin başvuruyu reddetmesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yolu böylece açıldı. Atatürk Orman Çiftliği’nde herkesin gözü önünde gerçekleşen hukuksuzluk Strazburg yolculuğuna çıkacaktı. Süreç devam ederken, Atatürk Orman Çiftliği alanlarında hukuksuz sürecin ana kaynağı olan imar planları ağustos 2015 tarihinde yargı tarafından iptal edildi. AİHM dilekçesi daha da güçlendi. Dilekçeyi elden vermek, son kontrolleri Strazburg’ta bulunan avukatımızla birlikte yapmak için Basel üzerinden Strazburg’a geçildi.

Strazburg yolculuğunda her şey ters gidiyordu. Uçak hava koşulları nedeniyle başka bir kente indi. Basel’e geç iniş yapıldı. Basel’den Strazburg’a giden tren rötar yaptı, randevuların hepsi aksadı. Büyüklerimizin “her işte bir hayır vardır” sözleriyle kendimizi rahatlattık. Bütün bu aksaklıklar ortaya başka tesadüfleri çıkarttı. Kaçak Saray’ın AİHM Başvurusu 15.09 tarihinde saat 15:09 da yapılabildi. Yıl 2015 idi. AİHM başvurusunun koda adı böylece “15.09/15:09” oldu. AİHM Başvurusu ilk elemeden geçti ve yargılama süreci tam 7 yıl sonra başladı. Bu süreç içerisinde Mimarlar Odası Ankara Şube yöneticileri olarak, her birimiz hakkında açılan davaların, hedef göstermelerin, işyerlerinde teftiş ve soruşturmaların ve işten atılmalarımızın ardı arkası kesilmedi. Kamu adına hukuk arama mücadelesi, AİHM’in deyimiyle “Kamu Bekçiliği”miz kişilik haklarımızı ve özel hayatımızı da hedef alan süreçlere karşı insan hakları mücadelesini de beraberinde getirdi.

Kaçak Saray bir bina değil bir sistem

Bu hukuksuzluğun ortasında Kaçak Saray’ın her şeyine dava açarak daha fazla hukuk talep etme, hukuk yoluyla yeni bir hukuk tesis etme kararlılığı mücadelenin kendisi oldu. Çünkü Kaçak Saray sadece bir bina değildi. Cumhuriyet devrimlerinin kurucu mekânına hukuksuz bir şekilde yapılmış, inşa edilme süreciyle hukukun ve Anayasal hakların ortadan kaldırıldığı, Atatürk’ün şartlı bağışı ve vasiyetine saygısız bir otoritenin, rejimin kendisiydi. İşte bu yüzden kaçak sarayın pulundan, davetiyesine, ekilen çiçeğinden yakılan gazına, elektrik su masrafından, yurtdışından getirtilen ithal malzemesine, peyzajından ruhsatına iskânına, maliyetine, koruma kurulu kararlarına, tüm planlarına kadar her şey yargıya taşındı. Bugün 350’yi aşkın hukuksal süreçle Atatürk Orman Çiftliği ve Kaçak Saray mücadelesi aynı zamanda hukuku yeniden tesis etme mücadelesi olarak sürüyor.

Mağdur değil muhatabız

AİHM’de yargılanan Kaçak Saray davasında 2022 Ocak ayında hükümet 100 sayfa savunma verdi. Cumhuriyet’in değerini koruduğumuz için mağdur ettiğini sandığı kişiler o gün iktidarın yargılama sürecinde masada ki muhataplarıydı.

Atatürk Orman Çiftliği’nde Kaçak Saray inşasını durduran ve uygulanmayan yürütmeyi durdurma kararından sonra onlarca kez Kaçak Saray’ın kaçaklığı yargı yoluyla tescil edildi. Şimdi 10 yıl sonra yargının nasıl araçsallaştırıldığını bir kez daha Can Atalay kararında tüm toplum olarak deneyimliyoruz.

Kim bilir belki de tüm toplumsal muhalefet tamda bütün bu hukuksuz kararların verildiği Kaçak Saray sürecinde yaşanan hukuksuzluğu gündem etseydi ve engellenebilseydi, bugün bu hukuksuzluklar yaşanır mıydı? biz bu kadar hedef olur muyduk? Gezi davasında yaşanan hukuksuz tutuklamalar yapılabilir miydi?...

Hiç kimsenin hukuk güvencesinin kalmadığı, Anayasa’nın ihlal edildiği günler Türkiyesi’nde örgütlü, mücadeleci, kararlı olmak, Anayasal haklarımızı kullanmak insanlık ve yurttaşlık hakkımızdır. Anayasa Mahkemesi’nin kararının tanınmaması hukuksuzluğunun, yaklaşan yerel seçimler sürecini de etkileyeceği aşikârdır. Tam da keşke dememek için, dirençli kentler, dirençli belediyeler, dirençli toplumlar ve dirençli adaylaşma kaçınılmazımızdır.

Gündem