Kavala: Yargı mensupları arasında hukuk dışı normların artması endişe verici

Kavala: Yargı mensupları arasında hukuk dışı normların artması endişe verici
Osman Kavala Yargıtay'ın AYM kararını değerlendirdi: Yargının üzerinde siyasi etkinin artması ve siyasi öncelikleri hukuk normlarının önüne çıkaran anlayışın yargı mensupları arasında yaygınlaşması oldukça endişe verici.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hakkında vermiş olduğu 'ihlal' kararına rağmen halen cezaevinde tutulan Osman Kavala, beraat ettiği davadan 'Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs' suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası almasının sebebini "Gezi’yi kriminalize etmeye çalışarak, başka protestolar için kullanılabilecek suçlama örneği yaratıldı" diye açıkladı.

T24'ten Murat Sabuncu'nun sorularını yanıtlayan Kavala, Türkiye'de AİHM ve AYM karalarının uygulanmaması konusunda, "Yargının üzerinde siyasi etkinin artması ve siyasi öncelikleri hukuk normlarının önüne çıkaran anlayışın yargı mensupları arasında yaygınlaşması oldukça endişe verici" yorumu yaptı.

Kavala'nın cevaplarından öne çıkanlar şöyle:

Kararda yer alan bir diğer iddia sizin Gezi’yi finanse ettiğiniz yolunda. Karara göre: “Gezi Parkı olaylarına maddi yönden destekte bulunduğu, bu kapsamda sanık Mehmet Osman Kavala'nın eylemcilerin her türlü ihtiyacını gidermek için başvurulan kişi konumunda olduğu, Gezi Parkı eylemlerinde eylemcilerin polisle çatışmaya girerken kullandıkları gaz maskesi ve gözlük, eylemciler için yemek ve kahvaltı ve eylemcilerin koordinasyonu daha kolay sağlayabilmeleri için Gezi Parkı'na masa ve ses sistemi gibi malzemeleri temin ettiği...” Bu bölüm hakkında ne söylemek istersiniz?

Anadolu Kültür’ün hesapları defalarca denetimden geçti, MASAK raporunda da Gezi protestolarına yönelik bir finans hareketi olmadığı belirtildi. Benim Gezi Park'ına giderken yanımda götürdüğüm eczaneden alınmış bez ağız maskeleri, yemek dağıtımında kullanılan masa ve müzik dinlenmesi için hoparlörle, protesto eylemlerine katılan yüzbinlerce kişinin her türlü ihtiyacının karşıladığının iddia edilmesi akıl alacak şey değil.

Yargıtay sizi “tüm sürecin perde arkasındaki akıl hocası olarak” açıklamış. Şöyle diyor: “Gezi Parkı olaylarının karar alma ve parasal destek süreçlerinde aktif olarak bulunmasına rağmen kendisini deşifre etmemek için hiçbir resmi işlemde bulunmadığı, şiddet eylemlerinin gerçekleştiği yerlere gitmediği, sürecin en önemli akıl hocası olarak her platformda perde arkasında yer aldığı…” Bunlarla ilgili yorumunuz nedir?

İddianameyi hazırlayanlar Gezi protestolarını organize ettiğimi iddia ediyorlar. Ancak, hükümeti devirme teşebbüsü için örgüt gibi faaliyet gösteren, hiyerarşik ilişkileri olan bir yapılanmanın varlığını ortaya koyabilmiş değiller. İddianamede kullanılan telefon dinlemelerinden, bırakınız hükümeti devirme teşebbüsünü, herhangi bir kitlesel eylem organizasyonuyla ilişkim olmadığı, kimseye talimat veren konumda olmadığım açıkça anlaşılıyor.

Örgüt olmayınca, örgüt lideri tanımı havada kalıyor. Bu nedenle bütün protestocular üzerinde etkisi olan fantastik bir akıl hocalığı kavramı uydurulmuş. Ancak bu icat suç işlendiğine dair delilerin ortaya konması yükümlülüğünü hafifletmiş olmuyor. Akıl verme, ilham verme gibi soyut bir kavram değil, somut önerilerin, düşüncelerin aktarımıyla gerçekleşiyor. Benim söylediklerimin hükümeti devirme teşebbüsünü, cebir ve şiddet eylemlerini destekleyici, teşvik edici anlam taşıdığının gösterilmesi gerekir. İddianamede yer alan, "akıl hocalığı" yakıştırmasına uygun olabilecek konuşmalarımdan birinde, AYM Başkanı’nın karşı oy gerekçesinde işaret ettiği gibi, hükümeti sıkıştırmak amacıyla ekonomik kriz çıkartma teşebbüsü gibi görünecek eylemleri doğru bulmadığımı belirtiyorum, protestolarda ortaya çıkan enerjinin baskı unsuru olma işlevi göreceğini ümit ettiğimi söylüyorum. Bir diğer konuşmamda yaklaşan yerel seçimlerde kimi, neden uygun aday olarak gördüğümü arkadaşlarıma aktarıyorum. Yeni bir suç tanımı olarak “akıl hocalığı”nın icat edilmesi komplo teorisine destek sağlamıyor, onu daha dayanıksız hale getiriyor.

"İnsanların suç olmayan faaliyetlerine komplo teorisi anlamları yüklenmiş, delil süsü verilmiş"


Gezi sırasında duvarlarda kimi iktidar mensuplarıyla ya da yakınlarıyla ilgili ve hatta Cumhurbaşkanı’nın eşinin de adının yer aldığı hakaret içeren yazılar da vardı. Bu yazıları kaldırmak için girişimleriniz olduğu ve sonrasında ise kendinizin temizlediği bir süre konuşulmuştu. Bunları görünce ne düşünmüştünüz?

Daha önce de söylemiştim, Gezi Parkı’ndaki ağaçlara, üzerlerinde yapılanın anlamı ile ilgili, esprili, okuyanda olumlu duygular uyandıran şeylerin yazılı olduğu kartonlar iliştirilmişti. Bunlar, Gezi Parkı'ndaki ortamı, dayanışma ruhunu, gençlerin paylaştığı dünyaya iyimser bakış perspektifini yansıtıyordu. Ancak Taksim civarında bazı yerlerde, hiçbir sivil ya da siyasi örgütün kullanmayacağı, anlattıklarımın tersi nitelikte yazılar olduğunu da gördük. Püskürtmeli boya ile bir kişi dahi kısa sürede birçok şey yazabiliyor. Eğer işlek bir caddedeki binanın ya da duvarın üzerinde, belli büyüklükteyseler yazılanlar göze çarpıyor, akılda kalıyor. Bunlar, protestolara katılımın ölçeği çok küçük bir oranda vuku bulan, vandallık kategorisine giren davranışlar gibi, olumsuz algılamalara yol açtı, protestoları karalamak isteyenlere de malzeme sağladı. Ancak, şunu da belirteyim. Emniyet güçlerine aşırı güç kullandırtılmasının nedeni bunlar değil, gösterilerin kitleselleşmesiydi.

Gezi Parkı’nın civarındaki bu tür çirkin yazıların üstüne boya sıkan gençler de vardı. Onları görmüş olmaktan çok memnun oldum.

Film çekilmesini düşünmek uluslararası festivallere gitmek gibi konular da ‘şüpheli’ bulunmuş. Bunu okuyunca ne düşündünüz?

Bu hem benim hem Çiğdem Mater’in aleyhine kullanılan bir sözde delil. Gezi ile ilgili film yapma isteğinde olması ve bununla ilgili bir festival yöneticiyle görüşmesi Çiğdem Mater’e verilen 18 yıllık mahkûmiyet cezasının dayandırıldığı tek delil. Bu, iddianamenin nasıl bir anlayışla hazırlanmış olduğunu, mahkûmiyet kararlarının nasıl bir anlayışla verildiğini açıkça ortaya koyuyor. İnsanların suç olmayan faaliyetlerine komplo teorisi uyarınca anlamlar yüklenmiş, bunlara delil süsü verilmiş.

Bir noktayı daha hatırlatayım: İddianamede filmin ve benim kurulması için çaba gösterdiğim yeni TV kanalının Gezi kalkışmasını sürdürme işlevi göreceği iddia edilmiş. Bunların kaynak bulunamadığı için gerçekleştirilmediği de belirtilmiş. İddianameye göre George Soros benimle iş birliği halinde Gezi kalkışmasını planlıyor, finanse ediyor, ancak Gezi’nin başarıya ulaşması için önemli olan TV kanalı ve film için oldukça önemsiz bir kaynağı bana aktarmıyor. İddianameyi hazırlayanlar kullandıkları komplo teorisine o kadar güveniyorlar ki somut delillere ihtiyaç duymadıkları gibi, iddialar arasında mantıkî bağ olmasını da önemsememişler.

AYM kararlarına uyulmayan bir ortamda yaşıyor Türkiye. Sizin AİHM kararanıza da uyulmuyor. Yargıtay’dan sonra kalan iki başvuru adresi AYM ve AİHM. Bunlara uyulmaması size ne hissettiriyor?

AİHM ve AYM kararlarına uyulmaması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve anayasamızda ifade bulan insan haklarını koruyan hukuk normlarının bağlayıcılığını kabul etmeme anlamına geliyor. Yargının üzerinde siyasi etkinin artması ve siyasi öncelikleri hukuk normlarının önüne çıkaran anlayışın yargı mensupları arasında yaygınlaşması oldukça endişe verici. (Kısa Dalga)

Gündem