Koronavirüs Güncesi -3

Koronavirüs Güncesi -3
Türkiye, Koronavirüs nedeniyle Güney Kore, İtalya ve Irak uçuşlarını durdurdu. Koronavirüsün en çok vurduğu ikinci ülke olan kapı komşumuz İran’dan kalkan uçak neden Ankara’ya indirildi? İçindeki yolcular arasında hastalığı taşıyanlar?


“Koronavirüs salgını Haziran bütün dünyada ayında biter”

Koronavirüsün en çok vurduğu ikinci ülke olan kapı komşumuz İran’dan kalkan uçak neden Ankara’ya indirildi? İçindeki yolcular arasında hastalığı taşıyanlar? 142 yolcuya ne oldu? Koronavirüs Türkiye’ye geldi mi? Yetkililer Türkiye’de yok diyor ama gerçekten yok mu? Dünyada yaklaşık 3 bin kişiyi öldüren COVİD-19 Türkiye’ye gelirse en kötü senaryo ne olur? Kaç kişinin ölmesi bekleniyor? Türk Tabipleri Birliği Başkanı Sinan Adıyaman’a göre salgın ne zaman bitecek? Koronavirüs Güncesi 3 podcastinde!

“Ben diyorum ki yabancı insanlardan ve hayvanlardan geçiyor bu. Korkuyorsun ya, ben kalabalığa binmiyorum zaten. Yeraltı metrosunu tercih ediyorum. Havalandırması güzel. Valla bir arkadaşımla beraber geldik sabah, sinemacı o da. Dedi ki sinemada maske kullanıyorum dedi. Valla ben korkmuyorum ne bileyim.” “Daha sonra geleceklerin öncülü gibi. Ama Türkiye bunu atlatabilir gibi geliyor. Şu ana kadar yayılmadı. O yüzden. Normal sokaktaki vatandaş gibi. Şu ana kadar gelmediyse atlatacağız diye bir inanç var. Kişisel hijyenime her zaman dikkat etmeye çalışıyorum zaten. Metroya bindim çıktım, elime yıkamadan yemeğe oturmam zaten. Zaten içselleştirdiğimiz önlemler bunlar. Onun dışında özel bir önlem almadım. Türkiye’de virüsün yayıldığına dair bir bulgu da olmadığı için çok endişelerim yok açıkçası. Ama biyolojik silah olarak ilerideki zamanlarda hayatımızın önemli bir yerine oturacak gibi geliyor bana. Korkmuyorum ama gündemi takip etmediğim için de olabilir.” “Benim en büyük hassasiyetim temizlikle ilgili olduğunu düşünüyorum. El temizliğine toplu ulaşımda da dikkat edilmeli ama sanki bir kurgu olduğuna da inanıyorum. 00.19 – 01.02 “bence etrafımızdaki insanlar duyarsız, benim kızımdan dolayı okulun turizm açısından, ben biraz bilinçleniyorum. Kızım İtalya’ya mayıs ayında gidecek. 4 günlük bir okul gezisine gidecek. Belki de gidemeyecek. Böyle yaygınlaşırsa. Ben yaygınlaşırsa göndermem. Orada farklı şeyler yaşasın istemem.”

“2019’un sonunda Çin’in Hubey eyaletinde ortaya çıkıp dünyaya yayılan ve şu anda neredeyse 50 farklı ülkede 85 bin kişiye bulaşmış olan koronavirüs ya da COVİD-19 hakkında ne düşünüyorsunuz ne tedbirler alıyorsunuz?” diye sorunca sokaktan gelen cevaplar bunlar oluyor. Genel itibariyle bir komplo teorisi ve biraz da bize bir şey olmaz tutumu. Ama elbette bunun tam tersi durumlar da yaşanıyor. Memleket ya tam bir umursamazlık ya da tam bir panik halinde. Anlatalım. Ben Kısa Dalga’dan Nazan Özcan. Koronavirüs Güncesi 3’le birlikteyiz. 25 Şubat’ta ajanslar bir haber geçiyordu. İran’dan gelen THY yolcu uçağı, Ankara’ya acil iniş yapmıştı. İçinde korona virüslü hastalar vardı. Sosyal medyada haberi okuyanlar, bir anda paniğe kapıldı. Yansıtılan sanki bir uçak dolusu COVİD 19 hastasının Türkiye’nin başkentine bırakılmasıydı. Ve tabii her panikte olduğu gibi dedikodular ya da kulaktan dolma bilgiler ortaya saçıldı. İnsanlar korkmakta tabii ki haklıydı. Çünkü virüsün tedavisi henüz yok ve hızla yayılıyordu. Çin’de 14 şehir karantina altındaydı. Çin, İtalya, Japonya ve İran’dan gelen ölüm sayıları da endişeyi katlıyordu. Politika ve felaket yorgunu Türkiye, bir de koronavirüsü anlamaya çalışıyordu. Uçağın Esenboğa’ya acilen indirildiği haberi internete düştüğünde bir kafede oturuyordum. Bir anda herkese mesajlar düşmeye başladı. İnsanlar telefonlara yapıştı. İşte koronavirüs Türkiye’ye de girmişti, uçağın içinde ölümcül hastalar vardı filan... Ve akıllarda tek soru: Şimdi biz ne yapmalıyız? Bu henüz tedavisi bulunmayan virüsten nasıl korunacağız? Aşısı ya da ilacı var mı? Yoksa hepimiz hasta mı olacağız? Bir anda kafedeki herkes birbiriyle tanış olmuş ve bu konuyu tartışıyordu. Herkes kendisine gelen mesajı söylüyordu: Van’da şu kadar hasta varmış, Elazığ’da bu kadar, Urfa’da rakamlar ciddiymiş, İstanbul’da da varmış. Ama bütün bunlara rağmen Sağlık Bakanlığı açıklamıyormuş. Peki gerçekten salgın olan bir hastalık açıklanmıyor mu? Türk Tabipler Birliği Başkanı Prof. Dr. Sinan Adıyaman’a soruyoruz. Cevap şöyle:

“Bu gerçekten üzücü. Türkiye’de halkın bir kısmı Sağlık Bakanlığı’na bir şekilde güvenmiyor. Açıklanmadığını söylüyor. Bu gerçekten üzücü bir şey. Bizim takip ettiğimiz başka kaynaklar var ama şunu söyleyebilirim. Türkiye’de şu anda COVİD-19 hastalığına sahip hiç kimse yok. Yani şu anda Türkiye’de tespit edilmiş koronavirüs vakası yok. Çok net.”

Öte yandan, bir gün sonra Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bir açıklama yapıyordu:

"Şu ana kadar Türkiye'de herhangi bir Koronavirüs vakasına rastlanmadı. Bu, rastlanmayacağı anlamına gelmez.”

Anadolu Ajansı Editör Masası’na konuşan Bakan, Covid-19’un Dünya Sağlık Örgütü tarafından “acil durum ilan edilmesinden” iki hafta önce önlemlerin alınmaya başladığın söyledi. Koca, İstanbul’a inmesi planlanan ama acilen Ankara’ya indirilen ve herkesi endişeye sürükleyen uçak için de şöyle diyordu:

"Riski minimalize etmek için karantinaya ya da gözleme almamız gerektiğine karar verdik. Uçağı niye Ankara'ya çevirdik. Daha önce geçmişte hastane hazırdı, İstanbul'da hazır olan hastaneler var. Daha önce de personelin deneyiminin olması sebebiyle Ankara'yı daha uygun gördük. Risk kapıya geldi. Çevremizde her geçen gün artıyor bu yayılım. Bizim tedbirlerimizi almamız, sınırdan içeri girişleri önlememiz gerekiyor. Vaka görünürse de izolasyonunu çok hızlı yapıp kontrol altına almalıyız.”

Aslında o kadar endişeye sebep olan hikâye şöyleydi: İran’ın Meşet ve Kum şehirlerindeki koronavirüs ölümleri 10’lu rakamları geçince Türkiyeliler, İran’dan uçakla çıkarılmıştı. Ve o uçak, planlananın aksine Ankara’ya indirilmiş ve mürettebatla beraber 142 kişi Ankara’da 14 günlük bir gözlem altına alınmıştı. Daha sonra yapılan tahlillere göre enfekte olan hasta yoktu ama virüsün kuluçka süresi 2 günden 14 güne kadar olduğu için getirilenler Ankara’daki Dr. Zekai Tahir Burak Hastanesinde en az iki hafta karantina altında kalacaktı. Yani hastalık 28 Şubat tarihi itibarıyla henüz Türkiye’de tespit edilmemişti. Ama Sağlık Bakanı’nın da dediği gibi bu hastalığın Türkiye’ye gelmeyeceği anlamına asla gelmiyordu. Evet risk kapıda. Hatta belki de içerde. Bunu tam olarak bilemiyoruz. Resmî açıklamalara inanmak durumundayız. Ama bize çok yaklaştığı kesin. Etrafımızdaki tüm komşularımızda koronavirüs tespit edildi. Önce komşularımıza bir bakalım, sonra dünyadaki son duruma döneceğiz. Vereceğimiz rakamlar 28 Şubat tarihine kadar olacak. Elbette verdiğimiz bu rakamların artması yüksek bir ihtimal. Umarız azalır. Yunanistan’da ilk koronavirüs hastası 26 Şubat’ta Selanik’te tespit edildi. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre şu anda 3 kişi enfekte olmuş durumda. Gürcistan’da bir kişi, Irak’ta ise 7 kişide görüldü. Ama diğer komşumuz İran’da durum çok ciddi. İran’da 28 Şubat itibarıyla ölümler 34’e, vaka sayısı ise 388'e ulaştı. Hatta virüs İran’da meclise kadar ulaştı. İran’da önce koronavirüs yok açıklaması yapan Sağlık Bakanı Yardımcısı’nın enfekte olduğu ortaya çıkmıştı, son iki günde ise hem Cumhurbaşkanı Yardımcısı’nda hem de mecliste görev yapan dört milletvekilinde tespit edildi. Türkiye de İran’da salgının yayılması sonrası hem kara sınırlarını hem de hava sınırlarını kapayarak önlem almaya çalışıyor. İyi de İran’dan Türkiye’ye gelmek isteyen Türk vatandaşları ne olacak? Onun da çözümü bakana göre şöyle: “Dört sınır kapısında oluşturulan sahra hastanelerinde 14 gün mümkün mertebe sınır ve sınıra yakın noktada tutup ülkeye almamak.” Bu İranlılar için geçerli değil ama Türk Havayolları’ndan isminin verilmemesini isteyen bir çalışanın anlattığı şey, 21. yüzyılda sınır kapamanın pek de mümkün olmadığı. Bakü’deki THY çalışanı, İran’la kapıların kapanmasından sonra İranlıların Bakü’ye gidip Türkiye’ye rahat rahat uçtuğunu söylüyor. Yani İran’dan ya da başka bir ülkeden virüsün gelmesi mümkün. Prof. Dr. Adıyaman şöyle diyor:

“Olabilir çünkü çok yakın komşularımızda virüs vakaları oldu ve bunlar İran’dan geç bildirildi. İran’dan muhtemel ki, geçiş olabilecektir. Ama hakikaten koronavirüs korkulacak bir durum değil. Tabii ki bir salgın var şu anda ama gitgide sönümlenmeye başladı. Çin’de gitgide vaka sayısı azalmaya başladı.”

Zaten Dünya Sağlık Örgütü de salgının şubat sonu ve Mart’ta pik yapıp sonra düşüşe geçeceğini daha önceden söylemişti. Ve son rakamlar yüksek olmasına rağmen, hastalığın seyri yavaşlamış gibi görünüyor. TTB Başkanı da bunu doğrular bilgiler veriyor:

“Evet dünyada yayınlan ama beklenen bir ölüm oranı vardı. Bilim insanlarının söylediğine göre yüzde iki oranındaydı. Ve o hiç artmadı. Salgın Avrupa’ya yayıldı Çin’den ama ölüm oranında bir değişiklik olmadı. Bu şunu gösteriyor. Artık bahar ayları da geliyor, bu Nisan’da Mart sonunda yavaş yavaş sönümlenmeye başlayacak. Bunun en belirgin örneği de Çin’deki vaka sayılarının azalması. Şimdi günde 300-400 vaka oluyor, eskiden günde 2000 -3000 yeni vaka bildiriliyordu. Bu da şunu gösteriyor, salgın yavaş yavaş, bir çan eğrisi gibidir. İnişe geçti anlamına geliyor.”

Evet bir düşüş var ama bir taraftan da geniş alanlara dağılıyor. Avrupa’da özellikle İtalya’da durum endişe verici boyutta. Çin ve İran’dan sonra en çok etkilenen ülke olan İtalya’da ölü sayısı 17’ye çıkarken, vaka sayısı 700’lere dayandı. Uzun zamandır Roma’da yaşayan yazar Elvan Uysal, Kısa Dalga’ya şöyle anlatıyor durumu:

“İtalya’da İtalyan usulü yaşıyoruz. Tüm ülke alarm halinde. Ama bir yandan da başka bir şey konuşulmuyor, hayat devam ediyor. Espriler var. Kuzeyde salgın halindeki şehirlerde durum daha farklı. Müşterilerden biri, hapşırınca herkes kaçışmış, adam da sepetle kaçmış. Roma’da maske bulunmuyor. Haberlerde özel bir maske kullanılması gerektiğini söylemişti, gittim almaya, eczacı güldü. Kalmamış maske. Aldım bir maske. Maske bulunmuyor ama takan da pek yok. Sokaklarda pek görmüyoruz. Hepimiz çeyizimize koyduk galiba. Oğlum devlet anaokuluna gidiyor. Okulun tatil olması gündemde değil. Ama okula götürdükleri havlu ve peçeteleri bir kez değil haftada iki kez değiştirmeye başladık. Okul gezileri ve tiyatrolar iptal edildi. Biz de önlem olarak sabahları okula tramvay yerine yürüyerek gidiyoruz.”

Tabii bu Roma’daki hal. Bir de salgının daha yaygın olduğu Palermo var. Söz yine Elvan Uysal’da:

“Salgının en yaygın olduğu kasaba Codonio’da salgın bir bardan başladığı için aslında kafe, barlar denetim altında. Tezgahta kahve içemiyorsunuz, doğrudan teması azaltmaya çalışıyorlar. 11 kasaba kırmızı bölge. Giriş çıkış polis tarafından kontrol ediliyor. Özel izinle girip çıkabiliyorsunuz. Bu bölgelerde yiyecek ve ilaç sıkıntısı olmaması için çok sıkı denetlenen steril koridorlar oluşturulmuş durumda. Dün sevgilisini görmek için kaçmaya çalışan bir genç, polis tarafından yakalanınca geri gönderilmiş, böyle şeyler de var. Avusturya sınırı kapandı dediler ama kapanan bir sınır yok.”  

Sınırların kapanmasının pek de anlam taşımadığını zaten söylemiştik zaten. Ayrıca seyahat bir insan hakkı. Şöyle bir dünyadaki hale bakalım. Burun akıntısı, öksürük, boğaz ağrısı, muhtemelen baş ağrısı, kesin olmamakla birlikte birkaç gün sürebilecek ateş gibi semptomlarla başlayan COVİD-19 şimdiye kadar 50’den fazla ülkede görüldü. En çok ölüm tabii ki virüsün çıktığı yer olan Çin’de. 2700 civarı. Dünyada toplamda enfekte olanların sayısı 85 bin kişiye yaklaşıyor, ölüm ise 2900’e doğru gidiyor. Hastalığın görüldüğü 52 ülkenin içinde Japonya’dan tutun, Singapur’a, Almanya’ya, İspanya’ya, Kanada’ya, Umman’a, Fransa’ya, İngiltere’ye, İsrail’e, Filipinler’e, Lübnan’a, Hollanda’ya, Mısır’a, Nijerya’ya, Litvanya’ya, Yeni Zelanda’ya, Belarus’a, Nepal’e, Kamboçya’ya, Amerika Birleşik Devletleri’ne her kıtadan ülke var. İşte bu kadar yaygın olmasının sonucu olarak belki de Türkiye’de de olması bekleniyor. Tabii şu uyarı yapılarak, sakin ve tedbirli olun. Çünkü COVİD-19 daha önce aynı aileden virüslerin yarattığı MERS ve SARS’a göre öldürücülüğü daha düşük bir hastalık. Daha önceki bölümlerimizde de söylediğimiz gibi MERS’te ölüm oranı yüzde 35 iken, SARS’ta yüzde 9 idi. COVİD-19’unki ise yüzde 2’lerde. Yani ortalıkta hastalığa yakalanan herkesin öleceği gibi bir hava estiriliyor ama tam aksine tedavi edilip sağlığına kavuşturulan birçok kişi de var. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre virüsün bulaştığı kişilerin yüzde 81’i hafif atlatıyor, yüzde14’ü ciddi geçiriyor, yüzde 5’i ağır hastalanıyor. Ölümler söylemiştik zaten, yüzde 2 civarı. Ayrıca ölenlerin çoğunluğu ileri yaştakiler ya da astım, diyabet, kalp hastalığı gibi eşlik eden sistemik hastalığı olan kişiler. Ve evet aşısı ya da tedavisi henüz yok. Ama üzerinde çalışıldığı ve bulmaya yaklaşıldığı söyleniyor. Elbette aşının piyasaya sürülmesi ha deyince olmayacak. Peki dünyada tüm bunlar olurken Türkiye’de neler oluyor ya da Türkiye’ye gelirse en kötü senaryo ne olur? Söz TTB Başkanı Adıyaman’da:

“Evet Türkiye’ye gelebilir, bilim insanlarının söylediğine göre 200-300 vaka olabilir ama bu iyi organize edilirse, iyi bir karantinayla Türkiye’de kayıp olmadan bunu atlatabilir. Şu anda kadar bu işle ilgili bütün kurumlar gerçekten yapmaları gerekeni yapıyorlar. Zaman zaman eksiklikler olabilir ama hallolur. Van’da mesela toplum sağlığı merkezlerinde ekipman sıkıntısı olduğu söyleniyor. Bunların bir an önce halledilmesi için bakanlığa da yazı yazdık.”

Telaşa kapılmamak, tedbirli olmamak anlamına gelmiyor. Yani kişisel olarak da dikkat etmemiz gereken kurallar var. Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı broşürde koronavirüsten aslında tüm virüslerden korunmak için bizlerin yapması gerekenleri şöyle sıralanmış. Eller en az 20 saniye boyunca sabun ve suyla yıkanmalı, sabun ve suyun olmadığı durumlarda alkol bazlı el antiseptiği kullanılmalı. Eller yıkanmadan ağız, burun ve gözlerle temas edilmemeli. (Elleriniz virüsün değdiği bir yere dokunursa virüs vücudunuza bulaşabilir Hasta insanlarla temastan kaçınmalıdır (mümkün ise en az 1 m uzakta bulunulmalı). Ve Sağlık Bakanlığı’nın sıkça sorulan sorulara verdiği cevaplardan birkaçıyla bitirelim. Hayır, antibiyotikler virüslere etki etmez, sadece bakterilere karşı etkilidirler o yüzden onları unutun. Ve hayır. Burnu tuzlu suyla düzenli olarak yıkamanın COVİD-19’a faydası yok. Ve tekrar hayır, sirke kullanmak da koronavirüsü engellemez. Son olarak, bu da genel bilgi olsun: Hayır kelle paçayı da sadece canınız istiyorsa içiniz, koronavirüsten korunmakla alakası yok. Bir de yaz geliyor, virüs sıcakta yaşamaz bilgisi var ki, durmadan iyi niyetli arkadaşlarımız tarafından mesaj kutumuza atılıyor. Onun da cevabını hocamız Adıyaman versin:

“Havalar ısındığında zaman, virüsler azalır. Kışın kapalı yerlerde insanlar dip dibe olurlar. Havalar ısındığı zaman insanlar sokaklara çıkarlar, parklara çıkarlar ve insanlar arasındaki mesafe artar. Bu tamamen insanlar arasında damlacıkla bulaşan, öksüren, tükürükle bulaşabilir. Olay bu, olay havalar ısındı, virüs güneşe dayanıksızdır, güneş yakar gibi bir şey yok. Konu bundan ibarettir. Bu her zaman öyle olmuştur. Bütün viral hastalıklarda ilkbaharda sönümlenmeye başlar, haziranda da biter gider bu salgın. Bütün dünyada biter.”

Sağlık