Meclis'e çağrı: Örselenmiş kadın sendromu, Ceza Kanunu'na girmeli
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nden önce CHP’li Burcu Köksal, Meclis’e bir yasa teklifi sundu.
Teklif, sistematik şiddete maruz bırakılan kadınlara şiddeti uygulayanlara karşı işledikleri suçlarda ceza verilmemesini Bu suçların meşru müdafaa kapsamında değerledirilmesi gerektiği belirtiliyor. Ancak, teklif bununla sınırlı değil… Şöyle önemli bir vurgu var teklifte; "‘Örselenmiş Kadın Sendromu’ tanımının Türk Ceza Kanunu’na eklenmeli…”
Meşru müdafaa geniş yorumlanmalı
Köksal, teklifle ilgili şu açıklamayı yapmıştı: Sistematik olarak şiddete maruz kalan kadınların bu şiddeti uygulayanlara karşı işledikleri suçlar meşru müdafaa hükmü kapsamında değerlendirilmelidir. Örselenmiş kadın sendromunda o an saldırı bitmiş bile olsa geçmişten gelen ve devam edecek olan düzenli ve sistematik bir şiddet söz konusudur. Kadının psikolojik durumunun belirlenmesi ve adli tıp raporlarıyla örselenmiş kadın sendromu tespit edilir.
Örselenmiş kadın sendromu sürekli fiziksel, duygusal ve cinsel şiddet gören kadınların psikolojik durumlarını anlatan bir kavramdır. Mağdurlar sürekli şiddete maruz kalma hatta öldürülme ihtimali ile yaşıyor. Sürekli olarak sistematik şiddete maruz kalan kadınların bu şiddete karşı kendilerini savunmak için işlemiş oldukları suçlar hakkında Türk Ceza Kanunu’nda meşru müdafaanın geniş yorumlanması gerekir.”
Melek İpek davasında gündeme gelmişti
“Örselenmiş kadın sendromu” 2021 yılında Melek İpek davasında gündeme gelmişti. Melek İpek, kendisine işkence yapıp, ölümle tehdit eden eşi Ramazan İpek'i öldürmüştü. Melek İpek gözaltına alındığında görüntüsü her şeyi çok net anlatıyordu. Gözleri şişmiş, yüzü kan içindeydi. İşkence görmüş ve yaralanmıştı… Dava sürecinde de avukatları Melek İpek’in şiddet döngüsü içinde yaşadığını belirterek Örselenmiş Kadın Sendromu yaşadığını söyledi. Ve meşru müdafaa hakkını kullandığını belirtti… Bu tanım karara geçmedi ancak mahkeme Melek İpek’e ceza verilmesine yer olmadığına hükmetti…
Sendromun 3 aşaması ve şiddet sarmalı…
Şimdi de bu konu CHP’li Köksal’ın TCK’ya eklenmesi önerisiyle gündemde… Girne Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Eylem Ümit Atılgan, bu sendromun 1970’li yıllardan günümüze hukuka girişini şöyle anlatıyor: “Örselenmiş kadın sendromu hukukun gündemine psikolojiden giriyor. Feminist adli psikolog Lenore Walker, 70’li yıllarda şiddet mağduru dört yüz kadınla yaptığı araştırmasının sonucunda bu sendromu literatüre sokuyor.
Walker örselenmiş kadın sendromunu, şiddet döngüsü ya da sarmalını 3 aşamada tanımlıyor. Önce psikolojik, ekonomik ya da hafif fiziksel şiddet olarak başlıyor. İkinci aşamada defedilemez, savuşturulamaz ve kadının kendisini koruyamadığı bir şiddet geliyor. Üçüncü aşamada bazen şiddetsiz dönem dediğimiz dönem geçiyor. Bir şekilde erkeğin özür dilemesi, kadının da ‘galiba pişman oldu, bir daha yapmayacak diye düşündüğü’ dönem…
Bu üç aşamada aslında belirleyici olanın sistematik şiddet olduğunu ve bu şiddete bağlı travma sonrasında bir stres bozukluğu olduğunu söylüyor Walker… Korku, hayatından endişe etme, gelecek kaygısı, özgüvenini yitirme, kendini güçsüz ve zayıf hissetme gibi birçok duyguyla kadının pasifize olduğu bir ruh hali tarif ediyor bize. Bu sendrom hukuk gündemine de klinik psikolojiden geçiyor… Hukukun burada çaresizliği görmesi gerekiyor….”
Yapısal çaresizlik….
Doç. Dr. Ümit - Atılgan’a göre “şiddet sarmalı içindeki kadın aynı zaman da yapısal çaresizlik de hissediyor. O sırada kadın hem bir güç asimetrisiyle karşı karşıla hem de hem toplumsal ya da hukuksal desteğe sahip olmadığını biliyor, düşünüyor. Yani bu da “öğrenilmiş çaresizliğe” neden oluyor: Onu terk edersem beni öldürür, çocuklarımı göstermez, onu terk edersem geçinemem… “Örselenmiş kadın sendromu” tanımı yapıldıktan sonra ABD ve İngiltere’deki mahkemeler bunu kararlarına yansıtıyor. On yıllarca şiddete maruz bırakılan kadınların davasında “cezaya yer olmadığına” karar veriliyor.
Türkiye’de ise mahkeme kararlarında bu terim geçmedi. Şiddete maruz bırakılan kadınların işlediği suçlar kimi davalarda “haksız tahrik” ya da olayın meydana geliş durumuna göre “meşru müdafaa” kapsamına alındı.
Doç. Dr. Ümit - Atılgan, CHP’li Burcu Köksal’ın teklifine destek vererek mahkemelerin “örselenmiş kadın sendromu” tanımını kullanması için bunun kanuna eklenmesi gerektiğinin altını çiziyor: “Yargıda erkek bakışı hakim. Kadının açısından bakmak onlara zor geliyor. Hakimlerin bu konudaki tereddüdü şu; yasada adı geçsin istiyorlar ve bu yüzden de yasamasının çok olumlu sonuçları olacağını düşünüyorum.”
Tıbbi olarak tespit edilebilen bir sendrom
Peki, kadının fail olduğu bir suçta yargılama aşamasında “örselenmiş kadın sendromu” nasıl delillendirilir? Kadının yıllarca şiddet gördüğü, bu döngüden çıkamadığı için suçu işlediği nasıl kanıtlanır?
Doç. Dr. Ümit - Atılgan, adli tıpta bunun tespit edilebildiğini söylüyor: "Bu, semptomlarıyla tespit edilebilen bir sendrom. Nasıl biz akıl sağlığı yerinde raporu alıyorsak, bunda da adli tıptan rapor alınacak ve olayın akışına bakılacak.”
“Örselenmiş kadın sendromunu” aslında herkes çevresinden biliyor, duyuyor… Kimi komşusundan kimi annesinden kimi arkadaşından… Şiddet sarmalı içinde yaşayan binlerce kadın var ve Doç. Dr. Ümit - Atılgan, tam da siz bu satırları okurken şiddet dolu evlerde yaşayan milyonlarca kadını hatırlatıyor. Böyle bir düzenlemenin, adil bir ceza sistemi kuracağını söyleyen Doç. Dr. Ümit - Atılgan bunun da şiddeti önleyeceğini belirtiliyor:
“Kadınların yaşadığı bu olgunun adını koymak gerek… Meslektaşım Yağmur Birdal’ın bu konuda da bir kitabı yayınlandı. Bu konunun daha fazla tartışılması gerek… Hukuk, kadınların yaşadığı şiddeti örselenmiş kadın sendromu olarak tanıyıp kabul ederse, kadınların da sistemin yanlarında durduğuna dair inançları güçlenecek. Daha adil bir hukuk düzenine sahip olacağız. Ve bu tabii ki şiddeti önleyecek…”
PODCASTİMİZİ DİNLEMEK İÇİN PLAY'E TIKLAYIN
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.