Gazeteciler, depremi anlatıyor: Merkezi yönetim ile yerel yönetim uyumlu, ikisi de ihmal ediyor

Gazeteciler, depremi anlatıyor: Merkezi yönetim ile yerel yönetim uyumlu, ikisi de ihmal ediyor
Şubat depreminin birinci yılında gazeteciler yine alanda... Sık sık deprem bölgesine giden, insanlarla konuşan, deprem sonrası yaşanan krizleri haberlerine yansıtan gazeteciler, Kısa Dalga'ya gözlemlerini anlattı...

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminin üzerinden bir yıl geçti. 120 bin kilometrelik alanda büyük yıkım yaşandı. 50 bin insan bu yıkımlarda can verdi... Tam bir yıl geçti... Verilen sözler tutulmadı. İnsanlar hâl çadırda, konteynerde.
Yaraları sarmak bir yana gün geçtikçe kentlerden dayanışma da yavaş yavaş çekiliyor... Depremzedeler adeta kaderlerine terk edilmiş durumda.

Gazetecilerse alanda... Yine haber peşinde...

Depremin ilk gününden bu güne kadar sık sık bölgeye giden ve zaten bölgede yaşayan gazetecilere sorduk... Onlar da anlattı:

"Deliller toplandı mı?"

Fatma Yörür: Geçtiğimiz hafta Hatay, Adıyaman ve Maraş’taydım.

Maraş’ta enkazlar büyük ölçüde kaldırılmış. Ancak “bu olumlu bir şey mi” diye sormak gerek: “Kalkan enkazda, deliller ne ölçüde toplandı?"

fatma-yorur.jpg
Fatma Yörür

Bölge halkı, kolon kestiği iddia edilen pastane sahibinden, yeni yapılmış toplu konutlara katlar çıkan market zinciri sahibine kadar, bir çok kişinin "kaçak" olduğunu, deliller toplanmadan enkazların kaldırıldığını söylüyor.

Maraş aynı zamanda sanayi kenti. Bu nedenle iş imkanlarını çok kaybetmeyen bir kent. İşsizlik çok yüksek seviyede olmayınca, yaralı sarmak kısmen daha kolay olmuş gibi görünüyor.

ebrar-sitesi-maras.webp
Kahramanmaraş Ebrar Sitesi (DHA)

"Hatay'da işsizlik çok"

Hatay’da hem kentte bir seferberlik yok. Hem de işsizlik çok. Kentte yaraları sarmak çok zor. Merkezi yönetim ve yerel yönetim uyumsuzluğuna dikkat çekiliyor ama bölge halkı bir uyumsuzluk görmüyor. Aslında, halkın söylediği şu: “Merkezi yönetim de yerel yönetim de uyumlu bir şekilde ihmal ediyor bizi.”

Deprem akşamı herkes çaresizdi. Hataylılar ise hâla çaresiz. Özellikle son aday sürecinden sonra bunu daha net hissediyorlar. Tepki olarak AKP adayına oy vermekteki temel çekinceleri topraklarından olmak. Hatay’dan gitmeyi de istemiyorlar. Özetle yanmış yıkılmış bir kentte kuru toprağının başını bekliyor Hataylılar.

Maraş’ta adalet arayanların bir araya gelip sokakta bir mücadele başlatmış olması dikkate değer. Muhafazakar, mütedeyyin kesimler, ellerinde pankartlarla sokakta eylemde. Kadınlar ise yine en önde.

“Merkez de yerel de aynı partide ama musluktan çamur akıyor”

Adıyaman’a gelecek olursak, merkezi yönetim ve yerel yönetim bir partide olmalı tezini çürüten şehir. Çünkü hâlâ musluklardan çamur akıyor ve yollar kanalizasyon kazılarından geçilmiyor. Ziyaret ettiğimiz bir köyde insanlar ağır hasarlı evlerde yaşıyordu. Çünkü konteynırlarda elektik yok ve yağmur suyu basıyor.

Sağlık her yerde büyük bir sorun. Deprem bölgesinin genelinde Sağlık Bakanlığı’na ait 27, üniversitelere ait 6 ve özel sektöre ait 9 olmak üzere toplam 42 hastane binası ağır ve orta hasarlı olarak belirlendi. Depremde 63 hekim hayatını kaybetti, beş hekimin cesetlerine ulaşılamadı. Çok sayıda sağlık çalışanı da hayatını kaybetti. Kamunun yeni yaptığı 3 hastane yaraları saramamış.

ahmet-bozkurt.webp
Adıyaman İsias otel

“14 Mayıs seçimlerinden sonra gelen yardımlar da dayanışma da kesildi”

Burcu Özkaya Günaydın: 2018'den beri Hatay'ın Defne İlçesi Sümerler Mahallesi'nde oturuyorum. Depreme de bu mahallede yakalandım. Depremden sonra da gazeteciliğe devam ettim. Bir yıl içerisinde ne değişti? Kendi ilçemde, kendi mahallemde kısmen enkazlar kaldırıldı diyebilirim. Benim evim yıkılmadı ama evimin etrafındaki bütün evler yıkılmıştı. Sokaktaki evler birbirinin üstüne düştüğü için sokak da kapandı. Buradaki depremzedelerin çoğu yardımlarla ayakta kaldı. Mayıs ayından seçimlerden sonra buradaki kalabalık da azaldı. Dışarıdan gelenler gitmeye başladı, yardımlar azaldı.

Geçen bir yılda enkazların büyük kısmı toparlandı. Yıkılmayı ekleyen evler var. Orta hasarlı binaların durumu belli değil. Evlerin durumu belli olmadığı için konteyner yardımı ya da başka yardımı da alamıyorlar. Bir yıl geçmesine rağmen yine kendi imkanlarıyla konteyner alıp şehrin biraz uzağında oturanlar var. Ben de öyleyim mesela.

burcu-ozkaya.jpg
Burcu Özkaya Günaydın

"Barınma krizi çözülecek gibi durmuyor"

Aslında bir yılın sonunda şöyle bir tablo çıkıyor ortaya: Hala ciddi bir barınma krizi var ve çözülecek gibi de görünmüyor. Çadır ve konteynerde yaşayan insanlar evlerin ne zaman verileceğini bilmiyoruz ama konteyner ve çadırda da artık yaşamak istemiyoruz. Gerçekten buralarda yaşamak çok zor. Altyapı problemleri var, yağmur yağdığı zaman konteynırları su alabiliyor, su almasıyla beraber elektrik sıkıntı yaratıyor ve birçok konteyner yangını da bu yüzden çıkıyor. Ya da her şey elektriğe bağlı olduğu için elektrik gittiğinde hayat duruyor. Isınamıyoruz, yemek yapamıyoruz, çalışamıyoruz. Hiçbir şeyimizi yapamıyoruz.

"Ulaşım sorunu da büyük"

Bir sene geçmesine rağmen hala ulaşım sorunun çözülmedi. Şehirde bir yerden bir yere gitmek istiyorsunuz özel aracınız yoksa bu çok zor, ya otostop çekerek gidiyorsunuz ya da bir buçuk iki saat otobüs beklemeniz gerekiyor. O da belli bölgelerden geçiyor. Temel yaşam ihtiyaçlarını sağlanmadı. Normale dönülmeyen bir şehir var burada. İnsanlar 20 metrekarede konteynerde ya da çadırda yaşamak zorunda ve daha ne kadar yaşayacağını bilmiyor.

antakya.jpg
Antakya tarihi Meclis Binası

"Antakya koskoca bir yasevi"

Burası koskoca bir yasevi. Cenazelerin yanı sıra cenazelerini bulamayan kayıplar var ve bu insanlar çocuklarına, sevdiklerine, evlatlarına bir kemik bulmak için 11 - 12 aydır çaba içerisindeler. Meclise gittiler, araştırma komisyonu kurulsun istediler, basın açıklaması yapıyorlar ama henüz bir yol alınmış değil. Kayıplardan bir tanesi bile bulunmuş değil. Şimdi bir senenin sonunda nüfustan düşecekler. Nüfustan düşmesi kayıp yakınlarına en çok kaygılandıran konulardan biri.

"Elektrik ve internet sık sık kesiliyor"

Pınar Gayip : 6 Şubat depremlerinin olduğu gün hemen Antakya’ya gittim. Yani ertesi gün oradaydım. Kentte taş üstünde taş kalmamıştı. O dönem konuştuğum ya da yazılarını okuduğum birçok kişi deprem bölgelerini Amerikan kıyamet dizisi Walking Dead’e benzetiyordu.

Yollar bomboş, caddeler çökmüş, mahalleler, sokaklar tam ortasına yıkılan, yıkılmaya yüz tutan binalar nedeniyle kapatılmış. Molozların arasında yaşamını yitiren insanların cansız bedenleri, havada bu bedenlerden yayılan ağır bir koku...

Geçen yıl gittiğimde ağırlıklı olarak Arap Alevilerin yaşadığı Harbiye/Karyer mahallesinde kalmıştım. Bu mahalleye depremden önce de zaten çok fazla hizmet gitmiyordu -daha doğrusu genel olarak Antakya halkı devletin kendilerini yok saydığını da söylüyor.- Depremin ikinci günü akşamı gittiğim mahallede bir şekilde yıkılmadan evlerinden kaçabilen ve o sırada alabildikleri battaniyenin altında sayısını hatırlamadığım insanlar oturuyordu. Halk dayanışması işte, Cemevine ait taziye evinde bahçede ateş yakılmış dondurucu soğukta battaniyenin altına girmişlerdi. Su bile gitmemişti mahalleye. ESP ile gitmiştim oraya, hemen o gece organize olundu, kentten getirilen yiyecek ve içecekler halka dağıtıldı.

Bir yıl sonra kente yeniden gittim. Bu kez değişen şey şuydu; yıkılan ya da yıkılmak üzere olan binaların yerini alan molozlar, her yere dolan çadır ve konteynerler. Kentte hala su ciddi sıkıntı, elektrik sık sık kesiliyor, telefon ve internet çekmiyor. Özellikle okul yolları ışıksız, öğrenciler karanlıkta en az yarım saat 45 dakika yürümek zorunda kalıyor.

kazim-kizil.jpg
Fotoğraf: Kazım Kızıl

Sadece deprem değil selin de vurduğu kent

Fatma Keber: Urfa’da gazetecilik yapıyorum, depreme de burada yakalandım. Evim depremde ağır hasar aldı zor kurtuldum zaten depremden 2 ya da 3 gün sonra evimin olduğu bina kendiliğinden çöktü. Urfa diğer illere göre biraz daha iyiydi ama ağır hasarlı bina çok var. O binaların yıkım yavaş ilerliyor. Bu konuyu haber yaptım bir çok kez, haberler sonrası yer yer hızlanan çalışmalar oldu ama şuan Urfa’da dolaştığınızda yine hasarlı bina görüyorsunuz. Mesela en son haberini yaptığım bir aile vardı, oturdukları ev için “ağır hasarlı” denip mühürlenmiş, sonra da orta hasarlıya çevrilmiş. O aile şuan orada korkuyla oturuyor çünkü binanın kolanları ciddi hasar görmüş. Büyük ölçüde depremin izleri silinse de hasarlı binaların halen yıkılmaması kentteki depreme dair en büyük problemlerden. Deprem konutlarına dair de yetkililer teslim edileceğini söylüyor ama henüz tarih belli değil. Bu belirsizlik de insanları kötü etkiliyor. Ve depremin psikolojik etkisi halen sürüyor, Urfa’da depremden 1 ay sonra iki büyük sel yaşandı. Yani insanlar afet konusunda artık işi mizaha vurup bu tedirginliği atmaya çalışıyor.

fatma-keber.jpg
Fatma Keber

30- 40 yıllık evler yüzünden ölüyorduk ve hala o evler kentsel dönüşüme çevrilmedi, yarın bir deprem olursa hazır değil Urfa. İnsanlar o evlerde yüksek kiralar ve yoksulluk nedeniyle yaşam sürdürüyor.

Şehrin atmosferi çok ağır, hem fiziki hem manevi

Kazım Kızıl: Şu an Hatay'dayım. Defne, Antakya, İskenderun, Arsus ve Kırıkhan’a gittim. Dramatize etmek için söylemiyorum ama gerçekten genel olarak şehrin atmosferi çok ağır. Hem fiziki hem de manevi olarak.

d85c7302-b099-494a-8741-a0847fb451de.jpg
Kazım Kızıl

Kentin fiziki koşullarından bahsetmek gerekirse, su belirli kesime veriliyor. Ama alamayan büyük bir kesim var. Suya, belediye STK’ler veya AFAD erişim sağlamaya çalışıyor. Kanalizasyon elektrik, internet gibi altyapı sorunları devam ediyor.

"Güvenlik sorunu yakıcı boyutta"

Güvenlik konusunda büyük sıkıntı yaşanıyor. Esnafın büyük kaygısı, söz konusu. Görüştüğüm bir mekan sahibi 23 sokağa güvenlik kameraları taktırmış, kendi cebinden aydınlatma yaptırmış. Sırf güvenli bir şekilde korunmuş olsun diye.

Kadınlar çok büyük sorunlar yaşıyorlar. Suistimal ve taciz sorunları olduğunu aktarıyor avukatlar.

İnsanların, kazançları da söz konusu değil. Malını mülkünü kaybetmiş, maaşı olmayan, işi olmayan çok insan var. Kira yardımı (şu anda 3.000 TL, ev sahiplerine 5.000 TL) almak için çadırda kalmak zorunda olanlar var. Kimileri de çok uzak konteyner kentlere gönderildiği için, gitmek istemiyorlar. Bunun kültürel, ekonomik ve psikolojik sebepleri var… “kendi mahallemde kalmak istiyorum, işte benim başıma bir şey gelirse yardım isteyebileceğim kişiler var” diyorlar.

Sığınmacılar zorluk yaşıyor. Onların sıkıntıları bambaşka ve çok çok daha köklü sorunları var. Yani şöyle bir örnek vereyim. “Zaten sen çingenesin, zaten sen çadırda kalıyordun” diye konteyner alamayan var.

Faturalar…

Konteynırda yaşayanların en büyük sorunu tabii ki istihdam sorunu yani istihdam sorunu zaten herkesin sorunu. Bunlardan biri de benim yeğenim. Mesela bir tekel bayi açmıştı. Deprem oldu ve zar zor krediyle, babasından borç alarak açmıştı. Bir anda bütün kazancı gitti. Başka bir örnek vereyim. Burada tandırda ekmek yapan Filiz abla. Geçen sene Aralık ayında burada dükkan tutmuş, yine tandır ekmeği yapıyor satıyor. Bir senelik kirasını da veriyor.

Bir ay sonra deprem oluyor. Her şey gidiyor ve filiz abla hala o kredileri ödemeye çalışıyor. Mesajları gördüm. Elektrik faturası geldi, kredi kartınızın son ödemesi geldi şu geldi bu geldi…

Bunların hepsi birinci seneye girerken oluyor. Şunu da söyleyeyim, dün kur çekilişi oldu Hatay’da. Anahtar ile kura çekiliş yapıldı. Birinci senenin sonunda 7 bin 200 konut teslim edildi. (Kısa Dalga)

Gündem