MİT’in ‘aşırı sağ’ raporu: 2024 yılı için böyle bir rapor neden hazırlandı

MİT’in ‘aşırı sağ’ raporu: 2024 yılı için böyle bir rapor neden hazırlandı
MİT, 2024 yılının raporunu Batı’daki aşırı sağın yükselişine ayırdı. 97 yıllık tarihi olan MİT 2024 yılı için böyle bir raporu neden hazırladı? Türkiye’de de ‘aşırı sağ’ tehlikesi mi var,... Yoksa bu söylem yeni bir regülasyon dönemine mi işaret ediyor?

MİT'in 2024 yılı için işaret ettiği "aşırı sağ" raporu ana hatlarıyla şöyle:

  • Pandeminin yarattığı yeni belirsizlikler, ekonomik istikrarsızlık, işsizlik ve gelir adaletsizliği, göçmen karşıtlığı hükümetleri aşırıcı söylemler kullanmaya itiyor.
  • Göçmenler ve Müslümanlar öncelikli hedef. Kutsal değerlere ve kitaplara yapılan saldırılara karşı sessiz kalınıyor.
  • Aşırı sağcıların merkezi yapısı yok. Çevrim içi ağlarla iletişim sağlıyorlar. Telegram başta olmak üzere kapalı iletişim kanalları üzerinden işbirliği yapıyorlar.
  • Aşırı sağın propagandada yoğunlaştığı hedef kitle 13-18 yaş arası gençler. Oyun platformları başta olmak üzere sosyal medya uygulamaları ve fitness kulüpleri aracılığıyla eleman temin ediliyor. Eylemlerde sansasyonel ‘yalnız aktörler’ ön plana çıkıyor.

Bahadır Özgür Gazete Duvar'daki yazısında yukarıdaki bilgileri verdikten sonra şu tespiti yaptı:

"Aşırı sağ tartışmalarına ekonomi politik zeminden yoksun bakmanın kimseye bir hayrı yok. Bir eğilimden ziyade, mızrak ucunu radikal reaksiyonların oluşturduğu, çok daha geniş bir siyasal konumlanışa bakıyoruz esasında"

Özgür şöyle devam etti:
MİT’in raporu tam bu noktada içeriye dair bir şeyler fısıldıyor işte…

MİT, aşırı sağ hareketlerin yükselişinin temeline İslam karşıtlığını koyuyor. Bir örgüt, siyaset vs. tarif etmiyor. Belirsiz, şekilsiz bir sosyal medya faaliyeti, hatta fitness salonları, oyun platformları işaret ediliyor. Dolayısıyla tehdidin de tedbirin de sınırları alabildiğine geniş tutulmuş. Öyle ki, TikTok’ta gömleğinin iki düğmesini açtığı için bir kadın ibreti alem için yaka paça gözaltına alınabiliyor örneğin.

Son aylardaki bazı gelişmeleri de hatırlayalım: Uzun süredir göçmenler ve mülteciler konusunda sosyal medyada yayın yapan, çoğu zaman kışkırtıcı yorumlarda bulunan kişiler gözaltına alındı, bir kısmı tutuklandı. Bilal Erdoğan’ın mitingine katılan birisine yumruk atan genç hala tutuklu. Tarikatlara ve cemaatlere bağlı vakıflar, üst üste yürüyüşler düzenliyor. Dün bir grup, Atatürk’e hakaretten yargılanan bir kişinin beraatı sonrası Anadolu Adliyesi koridorlarında, “yaşasın şeriat” sloganlarıyla kutlama yaptı. Okullara imamlar çağrılıyor, dersler verdiriliyor. Bunlara tepki gösterenler ise hızla ‘İslam karşıtı’ olarak tasnif ediliyor. Kızıl Goncalar adlı dizi “milli ve manevi değerleri aşağıladığı” gerekçesiyle yasaklanıyor vs…

İktidar meseleyi hemen darbeciliğe, 28 Şubat’ta bağlıyor

Bu olaylara iktidarın derhal geliştirdiği refleksi biliyoruz. Hatta Suudi Arabistan’daki maç olayında olduğu gibi mesele darbeciliğe, 28 Şubat’ta bağlanıyor. Evet; ortada tarikat egemenliğine, iktidarın dinsel politikalarına tepki olduğu muhakkak. Ama geleceksiz kılınmış, yoksullaştırılmış, eğitimi manasızlaştırılmış bir gençlik kesiminin, çoğu zaman siyasetsizlikten dolayı göçmen karşıtlığında, ‘kurucu değerlerde’ veya dinden arındırılmış bir milli kimlik arayışında ifadesini bulan, büyük oranda sosyal medya reaksiyonuyla sınırlı tepkiler bunlar. Bir kısmı en örgütlü haliyle Zafer Partisi’nin, daha doğrusu Ümit Özdağ’ın söylemlerinde karşımıza çıkıyor. O da şimdilik seçimlerde sınırlı bir oyla somutlanabiliyor

Yıllık süre rejimin regülasyon dönemi

Bahadır Özgür yazısında şöyle bir tespit de yaptı: Dolayısıyla önümüzdeki yerel seçim atlatıldıktan sonraki 4 yıllık süre rejimin regülasyon dönemi olacak. Hem dünyadaki ekonomi politik gelişmelere uyum sağlama hem de Türkiye’de, MİT’in ‘aşırı sağ’ diyerek şimdilik dolaylı yoldan işaretlediği eğilimlerin baskısı, bu regülasyonun karakterini belirleyecek gibi. (Kısa Dalga)

Gündem