Mısır Çarşısı davasında “hukuk” yine kayıp: Yargıtay AYM’nin ihlal kararını görmedi

Mısır Çarşısı davasında “hukuk” yine kayıp: Yargıtay AYM’nin ihlal kararını görmedi
Yargıtay'ın, Pınar Selek’e verilen beraat kararını Anayasa Mahkemesi’nin bu davayı doğrudan ilgilendiren hak ihlali kararı vermesinden 5 gün sonra bozduğu ortaya çıktı. Ayrıca, Ceza Genel Kurulu’nun davanın diğer sanığı Abdulmecit Öztürk hakkındaki beraat kararının daha önce kesinleşmesine rağmen bozulmasına karar vermesi ve mahkemenin de Öztürk hakkında “yakalama” kararı çıkarmasının kanun hükümlerine açıkça aykırı olduğu belirtildi.

KEMAL GÖKTAŞ

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun Anadolu Ajansı tarafından duyurulan ancak dosyaya konulmayan gerekçeli bozma kararı 6 ay sonra mahkemeye ulaştı. İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi, Pınar Selek’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi gerektiğine ilişkin kararı doğrultusunda Selek hakkında tutuklama ve kırmızı bülten çıkartılması için Adalet Bakanlığı'na başvurulmasına karar verdi.

Mahkeme ayrıca daha önce hakkındaki beraat kararı temyiz edilmediği için kesinleşmesine rağmen diğer sanık Abdulmecit Öztürk hakkında da Yargıtay kararı doğrultusunda “tutuklamaya yönelik arama kararı” çıkarılmasına hükmetti. Mahkeme duruşma tarihini de 31 Mart olarak belirledi.

Anayasa Mahkemesi kararına rağmen mahkumiyet

Mahkeme bu işlemleri yaparken, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararından 5 gün önce Anayasa Mahkemesi’nin davayı Selek lehine doğrudan etkileyecek bir karar verdiği ortaya çıktı.

Anayasa Mahkemesi kararına konu olay şöyle gelişti:

Mısır Çarşısı davası olarak bilinen ancak başka suçlardan yargılanan sanıkların da yer aldığı davada İsa Kaya, 2009 yılında müebbet hapse mahkum oldu. Yargıtay’ın cezayı onamasından sonra İsa Kaya, o tarihte yürürlükte olan kanun nedeniyle avukatı olmadan ifadesinin alınmasının adil yargılanma hakkının ihlali olduğu gerekçesiyle AİHM’e başvurdu.

Hükümet, avukatsız ifadenin “ihlal” olduğunu AİHM’de kabul etti

Hükümet başvuruya verdiği yanıtta Kaya’nın ihlal iddiasını kabul etti ve dostane çözüm yoluna gitti. Hükümetin 2018 yılında AİHM’e sunduğu tek taraflı deklarasyonda "Türkiye Hükümeti, Mahkemenin (AİHM) yerleşik içtihatları ışığında mevcut davada başvuru sahibinin Sözleşmenin 6 /1 ve 3. maddesi kapsamındaki (adil yargılanma) haklarının ihlal edilmiş olduğunu kabul etmektedir” denildi. Hükümet, kanunun 'avukata erişim hakkı üzerine sistemik kısıtlamaya' ilişkin hükmün 15 Temmuz 2003 tarihinde yürürlükten kaldırdığını da hatırlattığı deklarasyonda, ayrıca hak ihlali nedeniyle yeniden yargılama yolunun da açık olduğunu bildirdi.

Başvurucu Kaya’nın bu deklarasyonu ve dostane çözüm yolunu kabul etmesiyle başvuru AİHM kayıtlarından düşürüldü.

Ancak Kaya’nın yeniden yargılama talebiyle yaptığı başvuru, mahkeme tarafından reddedildi. Avukat olmadan ifade alınmasının “artık tamir edilebilir olmayan' bir ihlal” olduğunu savunan mahkeme kararında “Artık iç hukuka göre ihlalin ortadan kaldırılması mümkün olmadığı için yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilemez" denildi.

“Mahkumiyet sadece avukatsız ifadeye dayanmıyor” savunması tutmadı

Bunun üzerine Kaya, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulundu. Adalet Bakanlığı tarafından mahkemeye gönderilen görüş yazısında ise mahkemenin ret kararının doğru olduğu savunuldu. Bakanlık görüşünde Kaya’ya E.N’nin öldürülmesi eylemi nedeniyle verilen mahkumiyet kararının sadece sanığın avukatsız alınan ifadesine değil, “sanıkların ifadeli yer gösterme tutanağı, tanık teşhisi, maktülün eşinin ifadeleri” gibi başka delillere dayandığı belirtildi.

Hak ihlalinin giderilmesi için yeniden yargılama şart

Ancak Anayasa Mahkemesi 1. Bölümü, 16 Haziran 2022 tarihinde aldığı kararla Kaya’nın yeniden yargılanması gerektiğine hükmetti. AYM kararında, mahkemenin yargılanmanın yenilenmesini ret kararının AİHM kararıyla örtüşmediği ve hükümet deklarasyonunda kabul edilen ihlalin giderilmediği kaydedildi. AYM bu gerekçelerle yargılanmanın yenilenmesi için dosyayı Mısır Çarşısı davasının görüldüğü İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.

Mısır Çarşısı davasını doğrudan etkiler

Mısır Çarşısı patlamasına ilişkin iddianamede, sanıkların işkence altında alındığını belirttikleri ifadeler dışında somut bir delil bulunmuyor. Poliste ve savcılıkta avukatı olmadan verdiği ifadelerde Pınar Selek’i suçlayan Abdulmecit Öztürk, duruşmada verdiği ifadede Pınar Selek’i tanımadığını ve ifadeleri işkence altında verdiğini söylemişti.

Pınar Selek’in avukatları da duruşmalarda AİHM kararlarını hatırlatarak avukat olmadan alınan bu ifadelerin hükme esas alınamayacağını belirtmişlerdi.

Buna rağmen Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 25 yıllık yargılama süresince mahkemelerin 4 kez beraat kararı verdiği Pınar Selek’in, “ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası” öngören eski Türk Ceza Kanunu’nun 125. maddesinden cezalandırılması gerektiğine karar vermişti.

AYM’nin bu kararının, Pınar Selek için de “hak ihlali” kararı verileceği anlamına geldiği, ancak bu durumun Genel Kurul tarafından dikkate alınmadığı belirtiliyor.

MISIR ÇARŞISI DAVASINI ANLAMA KLAVUZU: SKANDALLAR DİZİSİ

25 yıldır devam eden Mısır Çarşısı patlaması davası, Türk hukuk tarihinin en tartışmalı yargılamalarından biri oldu. Mahkemenin 4 kez beraat kararı verdiği Pınar Selek, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun son kararının ardından ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kesinleşmesi riski ile karşı karşıya. Davada bugüne kadar yaşananların kısa bir özeti dahi, bu kararın neden oldukça tartışmalı olduğunu gözler önüne seriyor:

Polis ‘bomba yok’ dedi: İstanbul’daki Mısır Çarşısı’ndaki bir büfede 9 Temmuz 1998 günü olan patlamada 7 kişi öldü, 120 kişi yaralandı. Patlamadan sonra polisin hazırladığı 6 ayrı olay yeri inceleme ve kriminal ekspertiz raporunda “bomba izine rastlanmadığı” belirtiliyordu. Daha sonra açılan davada dinlenen bir başkomiser de “tüpgaz kaçağı tabana yayıldığı için patlamanın meydana gelmiş olabileceğini” söyleyecekti.

Suçlandığını televizyondan öğrendi: Sosyolog Pınar Selek, patlamadan 2 gün sonra, patlama ile ilgisi olmayan bir başka soruşturma kapsamında gözaltına alındı ancak avukatı dahil hiç kimseyle görüştürülmediği ve daha sonra raporlarla ispatlanan işkenceli sorgulardan geçirildiği 7 gün boyunca kendisine patlama ile ilgili hiçbir suçlama yöneltilmedi.

“PKK üyesi olduğu” iddiasıyla tutuklanan ve hakkında iddianamede düzenlenen Pınar Selek, Mısır Çarşısı’ndaki patlama nedeniyle suçlandığını ise cezaevinde izlediği televizyondan öğrenecekti.

Tüpgaz patlaması “terör saldırısına” dönüştü: Polisin PKK operasyonlarında gözaltına aldığı Abdulmecit Öztürk, polisteki ifadesinde Mısır Çarşısı’ndaki patlamayı Pınar Selek ile birlikte planladıklarını ve bombaları da Selek’ten aldıklarını iddia ediyordu.

Bu ifadenin ardından Savcılık da önceki polis kriminal inceleme raporlarını bir yana bırakarak Prof. Svil Atasoy başkanlığında bir bilirkişi heyeti oluşturdu ve bu heyetin hazırladığı raporda patlamanın bombadan kaynaklanmış olabileceği iddia edildi. Böylece daha önce tespit edilemeyen bomba, Abdulmecit Öztürk’ün verdiği ifadeden sonra tespit edilmiş oluyordu.

Aleyhe ifadeler çöktü: Abdülmecit Öztürk ise DGM Savcısı’na verdiği ilk ifadede Pınar Selek’i tanımadığını, ifadesinin işkence altında kendisine zorla imzalattırıldığı söylemişti. Ancak savcının odasından çıkarıldıktan sonra polisin odada tuttuğu Öztürk, yeniden savcı odasına girerek bu defa polisteki ifadesini tekrar ettiğini söylüyordu.

Benzer şekilde polise Pınar Selek aleyhine “ifade veren” Öztürk’ün halasının hiç Türkçe bilmediği de mahkeme aşamasında ortaya çıktı ve yaşlı kadın tercüman aracılığıyla verdiği ifadede polisin kendisine ne yazdığını bilmediği bir kağıda parmak bastırdığını anlattı.

Bilirkişiler “bomba” tespiti yapmadı: Bu “delillerle” Pınar Selek hakkında, ifadesi dahi alınmadan açılan Mısır Çarşısı davasında ise üniversitelerden talep edilen üç ayrı bilirkişi raporu da patlamanın bombadan kaynaklandığının söylenemeyeceğini belirtiyordu. Mahkemeye gönderilen Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Dairesi ve Adli Tıp Kurumu Genel Kurulu raporlarında da “patlamanın nedeninin tespit edilemeyeceği” belirtiliyordu.

Emniyetten mahkemeye müdahale ve korsan bilirkişi raporu: Bilirkişi raporları ve aleyhe ifadelerin çürütülmesinden sonra mahkemenin beraat kararı vermesi kesindi. Bu aşamada yine olağan dışı bir gelişme yaşanıyordu.

19 Nisan 2001 tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü, mahkemenin hiçbir talebi yokken, savcılığa gönderdiği yazıda, mahkemenin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırması gerektiğini belirtiyor ve yazının ekinde İçişleri Bakanlığının patlamanın bombadan kaynaklandığına dair tarihsiz ve imzasız bir raporu mahkemeye gönderdi.

Jandarma Kriminal Dairesi’nin raporuna profesör şerhi: Mahkeme, davanın tarafı olmayan Emniyet’in bu talebini kabul etti ve Jandarma Kriminal Dairesi'nden bir rapor istedi. Gelen raporda patlamanın bombadan kaynakladığı ileri sürülüyordu ancak bilirkişi heyetindeki jandarmaların aksine ODTÜ öğretim üyesi profesör, bu rapora şerh düşüyordu.

İlk beraat ilk bozma: Mahkeme tüm bu delilleri göz önüne alarak 2006 yılında davada “karar verilmesine yer olmadığına” hükmetti. Savcılığın bu kararı temyiz etmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise mahkemenin böyle bir karar vermeye yetkili olmadığını, kararının mahkumiyet veya beraat olması gerektiği gerekçesiyle kararı bozdu. Mahkeme de 2 yıl sonra beraat kararı verdi.

Bir garip temyiz: Bu kararı da Pınar Selek aleyhine temyize götüren savcı, ilginç bir şekilde Pınar Selek ile birlikte patlamayı gerçekleştirdiğini iddia ettiği Abdulmecit Öztürk’e verilen beraat kararını temyiz etmedi. Böylece Öztürk hakkındaki beraat kararı kesinleşmiş oldu. Ortayla o kadar garip bir durum çıkmıştı ki, Öztürk’ün poliste verdiği iddia edilen ifadesi, Pınar Selek’in mahkumiyetine gerekçe gösteriliyor, ancak Öztürk’ün kendisinin beraati savcılık tarafından temyiz edilmeyerek kesinleştiriliyordu.

Yargıtay’ın ceza ısrarı: Dosyadaki bütün çelişkilere, işkence altında alınan ifadelerin çürütülmesine rağmen Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu defa Pınar Selek’e verilen beraat kararının bozulmasına karar verdi. Karara itiraz eden Yargıtay Başsavcılığı’nın dosyayı önüne götürdüğü Yargıtay Ceza Genel Kurulu da aynı kararı verdi.

Dosyayı okumadan karar: Üstelik Yargıtay Başsavcılığı’nın karara itirazında patlamanın bombadan kaynaklandığı ispatlanamamıştır denilmesine rağmen Ceza Genel Kurulu kararında “patlamanın bombadan kaynaklandığı kesindir, tartışmalı olan bombayı kimin yerleştirdiğidir” deniliyordu. Yani kararı veren üyelerin Başsavcılığın itirazını dahi okumadıkları şüphesi doğuyordu.

Heyet değişti, beraat uçtu: Dosya bozma kararı üzerine yerel mahkemeye döndüğünde ise yine hukuk tarihinre rastlanmamış bir olay yaşandı. Mahkeme önce eski kararında direnerek Pınar Selek hakkında beraat kararı verdi. Bu beraat kararı da savcı tarafından ertesi gün temyiz edildi. Ancak davadaki Mısır Çarşısı olayı dışında PKK üyeliği ve eylemleri isnat edilerek yargınan diğer sanıkların yargılanmaları devam ettiği için dosya hemen Yargıtay’a gönderilmedi. Normalde olması gereken diğer sanıklar hakkındaki hüküm verildikten sonra Pınar Selek’in beraat kararı ile birlikte dosyanın Yargıtay’a gönderilmesiydi. Ancak 1.5 yıl sonra, diğer sanıkların yargılanmasının sonuna gelindiğinde, mahkeme başkanı raporlu iken yerine gelen hakimin, dosyayı incelemeden verdiği kararla Pınar Selek’e ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi.

Üstelik, davanın o güne kadarki duruşmaları ortalama 3 ay arayla yapılırken, yeni heyet, başkanın rapor süresinin bitmesinden birkaç gün öncesine denk getirecek şekilde, 21 gün gibi kısa bir zaman sonrasında duruşma yapmıştı.

Dördüncü beraat de yetmedi: Bu mahkumiyet kararı da Yargıtay Ceza Dairesi tarafından usül eksikliği nedeniyle bozuldu ve dosya yeniden mahkemesine geldi. Mahkeme bu defa Selek’e 4. kez beraat kararı verdi ve hakkındaki yakalama kararını da kaldırdı. Ancak savcının temyizi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesi ve ardından Yargıtay Ceza Genel Kurulu tarafından “mahkûmiyet verilmesi gerektiği” gerekçesiyle bozdu.

Özel Haber