Prof. Dr. Çelik'ten çağrı: EYT, 8 Eylül 1999 öncesiyle sınırlı kalmamalı
Hemen her gün iktidarın EYT'yle ilgili çalışmasına dair haberler yayımlanıyor. Şimdiye kadar ortaya çıkan bilgilere göre farklı formüller üzerinde çalışılsa da EYT, 8 Eylül 1999'dan önceki dönemi kapsayacak.
BirGün gazetesi yazarı Aziz Çelik. "EYT meselesinin 8 Eylül 1999 sonrasında işe girenleri ilgilendirmediği, onların EYT’li olmadığı söyleniyor. Bu eksik bir yaklaşımdır. EYT meselesi teknik bir mesele değildir. EYT geç ve güç emekliliği hedefleyen yasal düzenlemelerin, siyasal tercihlerin sonucudur" dedi.
Aziz Çelik, 'EYT'nin görünen, görünmeyen yüzü' başlıklı yazısında özetle şu noktalara değindi:
"Gecikmeli emeklilik sadece 8 Eylül 1999 öncesi işe başlayanlar için söz konusu değildir. Bu tarihten sonra işe başlayanlar çok daha büyük kayıplar yaşamıştır. Meseleye “geç ve güç emeklilik” politikalarının yarattığı bir sonuç olarak bakmak gerekir.
8 Eylül 1999 öncesi yaşayanlar farklı bir sistemde çalışırken emeklilik koşulları değişmiş ve mağduriyet yaşamıştır. Ancak yasa sonrasında işe girenlerde “adil, makul ve ölçülü” olmayan yeni yaş sistemi ile oldukça geç yaşlarda emekli olabilecekler.
Örneğin 9 Eylül 1999 ile 30 Nisan 2008 arasında işe giren erkekler 60 yaşında, kadınlar ise 58 yaşında emekli olabilecektir. 2036 ve sonrasında işe girenlerde ise yaş kademeli olarak artarak 65 olacaktır.
Dolayısıyla emeklilikte yaş sorunu ve geç emeklilik sorunu birinci kuşak EYT ile bitmiyor. 4447 sayılı yasanın çıkışından bir gün sonra 9 Eylül 1999’da işe başlayan bir erkek işçi 17 yıl, bir kadın işçi 20 yıl daha geç emekli olacaktır. Bu adil, makul ve ölçülü değildir. 9 Eylül 1999 ile 30 Nisan 2008 arasında işe girenler, 1999 öncesi sisteme göre 17-20 arasında daha geç emekli olacaklar. 2008 sonrasında işe girenlerde ise geç emeklilik süresi 21 ile 27 yıl arasındadır. Dolayısıyla her çalışanın EYT’li olması diğer bir ifade ile geç ve güç emeklilik riski olduğunu söylemek mümkün. Tabloda da görüleceği gibi 1999’da başlayan yaş koşulu giderek artan biçimde gecikmeli emekliliğe yol açmaktadır. İlk kuşak EYT’de geç emeklilik 1-18 arasındayken 2. ve 3. dalgalarda bu gecikme 21 yıla, 4. dalgada ise 27 yıla kadar çıkmaktadır.
8 Eylül 1999 öncesi çalışanların emeklilikte yaşa takılma sorunun akut olduğu ve farklı koşullarda işe girdikleri için kazanılmış veya beklenen haklarında ciddi kayıplar olduğu doğrudur.
O nedenle birinci kuşak EYT sorunu gecikmeksizin ve daha büyük mağduriyetler yaşanmadan çözülmelidir. Ancak sorun sadece 8 Eylül 1999 öncesiyle sınırlı kalırsa ciddi bir dengesizlik ortaya çıkmış olacaktır. Örneğin yapılacak bir düzenleme ile 8 Eylül 1999 öncesi çalışanlar hemen veya kısa sürede emekli olma hakkına kavuşacakken, 9 Eylül 1999 ve sonrası işe girenler erkeklerde 17, kadınlarda 20 yıldan başlayan gecikmeli emeklilik yaşayacaktır. Bu dengesizlik bir gün geç işe girenler için bile söz konusu olacaktır.
Bu nedenle EYT çözümü bütünsel olmak zorundadır. EYT’nin görünen ve görünmeyen yüzü birlikte ele alınmalıdır. 8 Eylül 1999 öncesi işe girenlere getirilecek çözüme paralel olarak 9 Eylül 1999 sonrası için de yeni ve daha yumuşak bir yaş sistemi getirilmelidir. Aksi halde 8 Eylül 1999 milat alınarak yapılacak bir düzenleme “adil, makul ve ölçülü” olmayacaktır.
Kuşkusuz yasa koyucunun emeklilik koşullarını ileriye dönük değiştirmesi mümkündür ancak bu değişiklik bir günlük bir aylık, bir yıllık, birkaç yıllık kıdem farkı olan işçiler arasında 17 ile 20 yıla varan farklar yaratamaz. Bu eşitlik ve adalet ilkelerinin ihlali olur."
Bu nedenle Bakanlık Komisyon çalışmalarını EYT derneklerine, sendikalara ve bilim dünyasına açarak kapsamlı ve adil bir çözüm üretilmesini sağlamalı. Bilindiği gibi “intibak” sorunu, kısaca aynı koşullara sahip çalışanların farklı emeklilik koşullarına/aylıklarına sahip olması Türkiye’nin emeklilik sisteminin en büyük sorunudur. Emekliler arasında devasa eşitsizlikler vardır. EYT sorunu çözülürken bu eşitsizliklerin azaltılması yolu seçilmelidir. EYT sorunu adil, dayanışmacı ve eşitlikçi bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Son olarak kaynak sorununun bir tercih sorunu olduğunu ve meselenin kaynak yokluğu değil kaynak tahsisi sorunu olduğunu eklemeliyim. O yüzden kimse kaynak sorunu diye bahane üretmesin.
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.