Prof. Dr. Murat Birdal: Merkez Bankası Ocak ayında son faiz artışını yapacak
Çağrı Sarı
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “faiz sebep, enflasyon sonuç” sözleriyle başlayan faiz indirimlerinin üzerinden aylar geçti. 23 Eylül 2021’de başlayan indirimlerle yüzde 19’dan yüzde 8,5’e kadar düşen faiz, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in göreve gelmesinin ardından sert bir politika değişikliği ile yüzde 42,5’e yükseldi. Merkez Bankası kararı duyurdu metinde şöyle de bir ifade kullandı:
Kurul, dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığını değerlendirerek parasal sıkılaştırma hızını yavaşlatmıştır. Kurul, parasal sıkılaştırma adımlarını en kısa zamanda tamamlamayı öngörmektedir.
Bu ifadeler kimi ekonomistler tarafından, Erdoğan'ın faiz artırıma dair söylediği sözlerle beraber düşünülünce " Merkez bankasına siyasal baskı" olarak değerlendirildi.
Peki bu kadar yüksek orandaki faiz artırımı neden dolar kurunda bir düşüş sağlamıyor. Piyasalar rahatlıyor mu, Merkez Bankasının para politikası aynı şekilde devam eder mi, Merkez Bankasının üzerinde Erdoğan baskısı mı var?
Tüm bu sorular İktisatçı Prof. Dr. Murat Birdal’a sordu. Birdal'ın ön görüsü Ocak ayında da 250 baz oranında bir faiz artışı olacağı yönünde.
'Seçim sonrası da belirleyici olacak'
Ekonomistlerin tabii sizin de tahminleriniz tuttu. Merkez Bankası faiz artışını yüzde 42,5’a çıkardı. Haziran ayından bu yana ciddi bir artış söz konusu. Böyle devam edecek mi para politikası hocam?
Benim en başından beri beklentim; bu toplantıda 250, Ocak ayında da 250 baz puan artırım yaparak seçim süreciyle faiz artırımına son verip seçim sonrasının beklemeleri benim ön görümdü. Bugünkü karar benim ön görümü doğruladı. Ben hala da Ocak ayının 25’i sanıyorum bir EPK toplantısı daha var. Orada son noktanın konacağını ve faizin yüzde 45 seviyesinde bir zirve göreceğini sanıyorum. Merkez bankası ondan sonraki süreçte ise enflasyon rakamlarındaki hareketleri izleyecek. Öte taraftan da Saray’a verdiği sözler doğrultusunda, en azından seçim sürecinde daha fazla faiz yükleyip sıkılaştırmayacak. Çünkü artık orada kamu harcamalarının tekrardan hızlanacağı bir sürece giriyoruz.
Asıl sonrası önemli. Seçimden sonra enflasyonun seyri, Merkez Bankasına paralel olacak mı? Burada bir pozitif enflasyon vurgusu var, o da önümüzdeki senenin enflasyonu yüzde 36 seviyelerinde. Yüzde 42,5 olan faiz Yüzde 45 seviyelerine çekildiğinde, yüzde 9 kadar bir politika faizi belirlenmiş oluyor.
Ama tabii bütün bunlar Merkez Bankasının beklentilere paralel bir seyir izlemesi halinde gerçekleşecek durum. Mart ayına kadar yaşanacak gelişmeler bu doğrultuda olur Eğer ki yine müdahale gelmezse. mu? Ona emin değilim. Enflasyonun yüzde elliye yakın bir seviyede kalacağını düşünüyorum.
'Ocak ayına kadar faiz artırımı devam eder'
Merkez Bankası ne mesaj veriyor peki bugünkü tutumuyla?
Biraz önümüzdeki süreçte göreceğiz ama ‘Yavaş yavaş zirveye yaklaşıyoruz’ diyor ama ‘tamamiyle bitti’ demiyor, ‘yaklaşıyoruz’ diyor. Ocak ayında 250 baz puanlık bir faiz artırımının daha geleceğini düşünüyorum.
Haziran ayından yeni yıla kadar faiz artırımı olacağını söylüyordunuz. Pek çok ekonomist de benzer ön görüde bulundu. Neye dayanarak bu öngörüyü yaptınız? Ocak ayından sonra bir indirim durumu olur mu?
Seçim sürecinde sıkı para politikasına gitmenin zor olduğunu düşünüyorum. AKP’nin geçmiş dönemdeki politikalarından biliyoruz. Seçim dönemleri parasal gevşeme dönemidir. Özellikle yerel seçimler, kamu harcamalarının hızlandığı ve buna paralel olarak sektörün de yatırımlarının biraz ivme kazandığı bir süreç olması isteniyor. Dolayısıyla orada kredilerde bir nebze de olsun bir gevşeme yaratılması, en azından sıkılaşmanın önüne geçilmesi gerekir. Bunlar Erdoğan açısından öncelik taşıyacaktır diye düşünüyorum. Şu ana kadar bütün gelişmeler de o paralelde gidiyor ama şu anda bitirildiği anlamını ben burada görmüyorum. Dediğim gibi Ocak toplantısında bitirileceğini düşünüyorum.
'Dolar kurunun burada düşmesini beklememeliyiz'
Haziran ayından bu yana oran artışı yüzde 431 oranında. Ama dolar kuruna bakıyorum, büyük bir artış yok. Aynı oranda seyrediyor. Dolar neden düşmüyor, piyasa gerçekten rahatladı mı? Vatandaş bunu hissetti mi?
İki boyutu var bunun. Kur Korumalı Mevduat hesabında durmuyor vatandaş ama dövize bağlı TL hesabında duruyor. Oradaki miktar da 130 milyar dolar seviyesine ulaştı. Gerçekten hem Hazine hem de Merkez Bankası tarafından desteklendi ve dolayısıyla Hazine’nin üstündeki yük, Merkez Bankasının para basarak desteklediği, gerçekten çarpık bir sisteme dönüşmüştü. Enflasyonu tetikleyici bir unsur haline de dönüşmüştü. Bunun tasfiyesi seçimden sonra gerçekleşmek zorundaydı ve bu noktada da gaza bastılar.
Hem dövizin cazibesini azaltmak hem dışarıdan artık taşıyabilecekleri dövize- fonlara da ulaşamadıkları için veya sınırlı ulaşabildikleri için içerideki faizleri arttırarak, TL’nin cazibesini artırmak dışında başka bir yolda kalmamıştı. Ne yaptılar? Birincisi dövizi arttırdılar. Faiz oranını arttırınca, kurdaki artışı frenleme seçeneğiyle karşı karşıya kaldılar. Evet, kur artmaya devam ediyor zaten. Yani dolar kurunun burada düşmesini beklememeliyiz. Bu çok yanlış bir şey. Öyle bir şey gerçekleşmeyecek. Bu zaten uzun zamandır baskılanıyordu, sürdürülemez hale geldi. Dolayısıyla bu tasfiye edilirken Kur mevduatı hesapları tasfiye edilirken faizler arttırılmak zorunda.
TL’ye geçiş, TL’ye dönüşüm süreci bu şekilde yaşanmalı, aynı zamanda da bu paranın yüklüce bir miktarının dövize geçişi de engellenmeli. Aksi takdirde çok sert bir kur artışı beraberinde gelir. Şu an seçim öncesi bundan kaçınmaya çalışıyorlar. O yüzden kuru baskılıyorlar.
Şu anda yaşanan enflasyona baktığımızda aslında kur artışı, kurdaki hareket geride kalıyor. Yani bunu da gözden kaçırmamak lazım. Dolayısıyla “faiz artışı etkili mi” evet, faiz artışı benim beklediğim etkiyi yarattı ama “vatandaşa yansıması” dediğimizde vatandaş bunu görmeyebilir.
İstihdam kaybı, işsizliğin artması kapıda
Piyasanın sıkılaşması diyorsunuz. Ne demek bu? Ne bekliyor insanları yani?
Önümüzdeki günlerde olumsuz yansımalarını göreceğiz. Piyasanın sıkılaşması, istihdam kaybı, işsizliğin artması gibi sonuçlar da doğuracak. Özellikle hane halkı kredi borçlarının döndürülmesinde zorluklar yaşanıyor. Önümüzdeki günlerde daha büyük problemler göreceğiz. Kredi kartı borçlarını çeviren vatandaşlar zorlanacaklar.
Merkez Bankası bu dönem “kredi kartı faizi olmayacak” dedi…
Kredi kartı faizini daha önce para politikası faizine endekslemişlerdi. Şimdi daha fazla bunu arttırmayacaklardır. O anlaşılır bir durum. Çünkü Türkiye seçime gidiyor. Ama bu zamana kadar arttı zaten. Şimdi vatandaş daha fazla borçlanarak. Seçimden sonra vatandaşın bunun döndürülmesi iyice zorlaşacak.
Ocak ayından sonra faiz indirimi olursa dolar kuru yeniden mi artar? Dolar ve faiz ilişkisi çok anlaşılan bir konu değil… Faiz artarsa dolar düşer sanılıyor…
Öncelikle ben Ocak ayından itibaren faiz indirimine gideceğini düşünmüyorum. Sonra da faizleri bir süre sabit tutacağını düşünüyorum. Faizleri çok gevşetemez, faizleri gevşetmeye kalktığı zaman bu sefer dolarda daha büyük istikrarsızlık yaratır ki o da vatandaş cephesinde çok daha olumsuz sonuçlar doğurur. Gördük zaten. Seçime giderken çok büyük enflasyon yaratacak politikalara giremez ama ne yapacaktır? Farklı şekillerde kobilere krediyi ulaştırabileceği mekanizmalar yaratır. Geçtiğimiz dönemde yine bu yolları denedi. Bazı sektörlere düşük faizli kredi pompalamaya çalışacaktır. Bu da önümüzdeki dönem yine enflasyonu tetikleyecektir.
Bu faiz artırımının ardından Kapalı Çarşı’da bir hareketlilik olmayınca bazı AKP’lilerin "faiz artırımı istediler o kadar, yine de düşmedi" yazdığını gördüm. Tekrar tekrar soralım istiyorum bu nedenle dolar ve faiz artırımı arasındaki ilişkiyi.
Mesele doların düşmesi değil, mesele doların yükselişinin yavaşlatılmasıydı. Doları düşüremezsin. Hâlâ sermaye girişleri üzerinde sermaye hareketleri üzerinde ciddi kontrol uyguluyorsun. Piyasayı serbest bıraksa çok ciddi şey olacak, dalgalanma olacak. Bak alış- satış arasında; bankalar arası da farklar var. Çok ciddi bir makas var. O karşılaştırma yanlış algılanıyor.
'İnsanlar TL'ye yönelmiyor çünkü güven yok'
Türk lirasında kalmak şu anda mantıklı mı? Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan neden TL’ye yönelim olmadığını anlamadığını söylemişti.
Bazı bankalar yüzde elliye kadar çektiler, mevduat faizini. Dolayısıyla burada bir cazibe kısmen de olsa yaratıldı. Buna paralel olarak da KKM hesaplarında işte 95 milyar seviyesine bir geri çekilme yaşandığını görüyoruz ama hâlâ 95 milyarda duruyor olması çok önemli. Bir de bu hesaplardaki çözülmenin kısmen döviz mevduatına gittiğini görüyoruz. Merkez Bankası Başkanı geçtiğimiz günlerde yaptığı röportajında da bunu söylemişti. Bunu anlamlandırmakta zorlanıyorum. “Yani TL faizi bu kadar yüksekken niye dolara gidiyor insanlar” demişti. Bu tamamen enflasyona güvensizlikten kaynaklanıyor. Şöyle söyleyeyim, eğer yıllık yüzde 50 getiri vaat ediyorsa ve burada yüzde 36 bir enflasyon beklentisine sahipseniz, enflasyonun üzerinde yüzde 14’lük bir getiri sunuyorsa size şu anda mevduat faizi, gelin görün ki bizim Merkez Bankamızın enflasyon tahminleri geçtiğimiz - 10 senedir çok ciddi anlamda sapıyor. Hele son 2 senedir büyük yapmalar yaşanıyor. Senede 23 tane revizyon görüyoruz, hatta daha fazla. Dolayısıyla vatandaş güvenmiyor, Enflasyon tahminine hiçbirimiz güvenmiyoruz. Vatandaşın Uzun vadeli TL mevduatına parasını bağlamakta çekinceli yaklaşacağını, özellikle önümüzdeki sene yaşanacak enflasyon konusunda ciddi soru işaretleri olduğunu söyleyebilirim. Merkez Bankası Başkanının anlamlandıramadığı dövize kaçan mevduatın ardındaki sır aslında bu.
'Seçimden sonraki enflasyonun seyri Merkez Bankasının izleyeceği yol haritasını belirleyecek'
Erdoğan faiz indirimini hiç istemedi. Ancak 14 Mayıs seçimlerinin ardından ekonominin başına oturttuğu Mehmet Şimşek ile beraber bu politikalardan vazgeçmek zorunda kaldı. Merkez Bankası “dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine önemli ölçüde yaklaşıldığını değerlendirerek parasal sıkılaştırma hızını yavaşlatmıştır. Kurul, parasal sıkılaştırma adımlarını en kısa zamanda tamamlamayı öngörmektedir” dedi. Merkez Bankasının üzerinde siyasal bir baskı var çıkarımını yapmak mümkün mü?
Elbette, yani şu anda tam anlamıyla bir tek adam rejiminden bahsediyoruz. Erdoğan, söylediği sözlerden geri adım atmayı en azından halk önünde seven bir lider değil. Yoksa çok geri adım atıyor. Burada da bir söz söyledi, hatta bir değil bunu pek çok kereler tekrarladı. Bundan sonra “faizler düşecek” dedi. Ama o lafından sonra kısa bir süre sonra faizler atmaya başladı, o günden bugüne de faizler artırılıyor. Bu tamamıyla Tayyip Erdoğan’ın iradesiyle gerçekleşmiş bu olay. Bu arada faiz artırımının sona ereceğini söylüyoruz ama seçime kadar böyle olacak. Seçimden sonraki süreç ve enflasyonun seyri burada Merkez Bankasının izleyeceği yol haritası belirleyici olacak. Yani enflasyondaki eğer düşme trendinin beklendiği gibi gitmediği hatta yükseliş trendinin yaşandığı görülürse ki küresel eğilimler de Merkez Bankası’nın olumlu beklentisini destekliyor. Dünyada da enflasyonda bir gerileme var. Ama Türkiye çok ters eğilimler sergileyebiliyor. Geçmişte de böyle oldu. İşte öyle durumlarda daha yavaş gerçekleşebilir. Buradaki gevşeme veya da tam tersine sıkılaşma yönüne de evrilebilir. Orada büyük bir soru işareti var. Erdoğan’ın merkez bankası üzerindeki baskısı- kontrolü sürüyor. Aksi takdirde zaten Merkez Bankası çok daha sert tedbirler alabilirdi. Erdoğan bunu istemiyor.
Şimşek’in ve Gaye Erkan’ın varlığı yatırımcıları ikna etmekte yeterli olmuyor
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek'ten çok büyük beklentiler vardı. Ekonomistler Şimşek’in doğru bir politika yürüttüğünü de söylüyor. Ama bütçe görüşmelerinde “Türkiye'nin paraya ihtiyacı yok. Biz kimden para istedik ki” dedi. Fakat biz Şimşek'in ve Erdoğan’ın Körfez ülkelerine Avrupaya gittiğini, sıcak para akışı sağlamak üzere yatırımcılarla temaslar kurduğunu biliyoruz. Şimşek’in söylemini nasıl okudunuz?
Gerek Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan hem de Mehmet Şimşek herkesin bildiği, bu ve zamana kadar söylediği ekonomi politikalarını uygulamakla yükümlü olarak Türkiye'ye getirildi. Bu isimlerin seçilmesinin arkasındaki etken özellikle batı piyasaları, Amerika piyasası, Londra borsasıyla çok yakın bağlantıları olmasıydı. Yani yabancı batı sermayesini, ülkeye çekebilecek isimler olmalarıydı. Onlara verilen misyon da buydu. Yani “Artık burada para politikası değişiyor, yeni para politikasında anlatmakla yatırımcıları ikna etmekte görevli olan sizlersiniz” dendi. Mehmet Şimşek de bu doğrultuda yatırımcıları gezmeye başladı. Önümüzdeki haftalarda da işte New York'ta yatırımcılarla toplantı yapacak. Dolayısıyla buradaki süreç sona ermiş değil. Ancak özellikler Erdoğan’ın baskın rolünü bilen yatırımcılar, bu politikanın ne kadar kalıcı olduğu konusunda büyük soru işaretleri taşıyorlar. Ve Mehmet Şimşek’in de Gaye Erkan’ın da varlığı yatırımcıları ikna etmekte yeterli olmuyor. Bu zamana kadar görünen bu. Önümüzdeki süreçte Erdoğan tarafından da söylemleriyle desteklenen kalıcı geri adımlar atılırsa, Türkiye’nin istikrarı konusunda ikna edilebilirse yatırım sağlanabilir ama şu an için böyle bir tablo yok.
Yani hala daha hisse senedi piyasasında veya tahvil piyasasında, yabancı payı- yabancı takas oranı açısından bakıldığında beklenen toparlanma yaşanmamış durumda değil. Belki Erdoğan tarafında yaşanan hayal kırıklığının en önemli boyutu da bu. (Kısa Dalga)
Merkez Bankası'nın faiz kararı: Tek başına enflasyonu düşürmeye yetmez
Faizi artıran Merkez Bankası'ndan kredi kartı faizi açıklaması
Abone Ol
İyi gazetecilik posta kutunda!
Güncel haberler, haftalık ekonomi bülteni ve Pazar derginiz Plus’ı email olarak almak için abone olun.