Prof. Dr. Tarık Şengül: Bu huzursuzluk faşizmi de çağırabilir

Prof. Dr. Tarık Şengül: Bu huzursuzluk faşizmi de çağırabilir
Bir devrin kapandığını söyleyen Prof. Dr. Tarık Şengül, “Siyasi partilere yönelik söyledim. Çeşitli protesto biçimlerinin kendisi de geçmişteki şekliyle sürdürülemeyecek büyük olasılıkla. Protesto edip sonra evinize gittiğiniz belki ertesi gün tekrar protestoya gittiğiniz modellerin kendisi de bundan sonraki dönemde çok çalışmayabilir” dedi.

ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Başkanı, ayrıca Kentsel Politika Planması Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Tarık Şengül, Kahramanmaraş depremlerinin ardından Türkiye’yi bekleyen olasılıklara dair önemli değerlendirmelerde bulundu.

Şehir planlama, siyaset bilimi ve sosyoloji alanlarında çalışan ve aynı zamanda İstanbul Deprem Bilim Üst Kurulu üyesi olan Prof. Dr. Tarık Şengül, "Ortada inanılmaz büyük bir huzursuzluk var. Ama tarihin bize gösterdiği şey şu; olaylar öyle dizayn edilebilir şeyler değil. Buradan her şey çıkabilir. Buradan faşizm de çıkabilir. Bu enerji tümüyle kızgınlığa dönüşüp faşizmi de çağırabilir, tam tersine dayanışmacı toplum örüntülerini de çağırabilir" dedi.

“Kenti rant fabrikası haline getiriyorsunuz”

T24’den Cansu Çamlıbel’in sorularını yanıtlayan Şengül, Kahramanmaraş merkezli depremlerin ardından yeniden gündeme gelen kentsel dönüşüm kavramına dair şu değerlendirmelerde bulundu:

“Türkiye’nin gayri safi milli hasılası 800 milyar doların altında. Bugün İstanbul Havalimanı’nın mali büyüklüğü 35-40 milyar dolar düzeyinde; sadece inşaatı 10 milyar dolarlık bir yatırım gerektirdi. Üçüncü Köprü 7-8 milyar dolarlık bir yatırım. Kanal İstanbul için öngörülen ekonomik büyüklük, konut projeleri de dahil edilirse 100 milyar doları geçecek bir yatırıma işaret ediyor. Bunlar sadece kamunun merkezinde olduğu projeler. Bir de inşaat sektörü etrafında oluşan yatırımları düşünün. Sembolik olarak ifade etmek gerekirse fabrikanın sökülüp, AVM’lerin, rezidansların dikildiği bir çağda yaşıyoruz. Kentlerin birincil hedefi artık yaşamın yeniden üretildiği yerler olmak değildir. Kentler için hedef, ranta dayalı bir düzende üretildiği en fazla değeri üretmektir. Kentsel dönüşüm kavramı tam da bu geçişi tanımlıyor. Bir emek gücünün yaşadığı gecekonduları söküp yerine iş merkezleri, konut projeleri dikiyorsunuz. Kamu arazilerini, askeri alanları özelleştirip rezidanslar yükseltiyorsunuz. Haydarpaşa’yı Galataport’u rant makinalarına dönüştürmek istiyorsunuz. Orman ve su havzalarına devasa havalimanı kuruyorsunuz, mevcut havalimanını da millet bahçesi yapıyorsunuz. Bu sürecin adına da kentsel dönüşüm adını veriyorsunuz. Kenti yaşam alanları olmaktan çıkarıyor rant fabrikası haline getirmeye, kentsel dönüşüm deniliyor kısaca.”

“Riskli alan rant için kılıfa dönüştürülüyor”

İstanbul’da riskli alan ilan edilip kentsel dönüşüm için önü açılan alanlar olduğunu söyleyen Şengül, ancak ilan edilen alanların hemen hiçbirinin gerçek riskli alanlarla örtüşmediğini söyledi. Şengül, “Gerçek risk alanlar içinse öyle boş boş bakılıyor. Depremin selin olma ihtimali olan yerlerle kentsel dönüşüm alanı ilan edilen yerler nedense çakışmıyor” dedi.

Prof. Şengül, şu değerlendirmelerde bulundu: “Gecekonduyu dönüştürmek kolaydı ve dönüştürdüler. Rantına da el koydular. Ancak bugün sorunlu binaların büyük bölümü çok katlı ve çok ortaklı. Çoğu durumda da burada yaşayan insanlar işinde gücünde alt gelir grupları. Dolayısıyla bir kamu politikası mantığı olmadan buraları piyasa mantığıyla dönüştürmek çok mümkün değil. O mantığın çok uzağında olduğumuz için de dönüşüm bu alanlarda olmuyor. Nerede yüksek değer var orada oluyor. Bu tür alanlar riskli alan ilan ediliyor ve iş tam anlamıyla rant elde etmek için bir kılıfa dönüşüyor. Gerçekten riskli alanlarda yaşayanlar da yıllardır eli koynunda sıranın kendilerine gelmesini bekliyor.”

“Görünür hale gelen faşist eğilimlerle de iç içe geçen nekro-siyasettir”

“Bir kez altını çizmek istediğim bir boyut içi çe geçmiş beş özgün kriz ve bunların iç içe geçmişliğiyle karşı karşıyayız” diyen Prof. Şengül, şöyle devam etti:

“Bu beşli kriz – ekonominin, ekolojinin, toplumsal refahın, demokrasinin ve sınırın krizi- bütünüyle 21. yüzyıla damgasını vuracak yeni bir yaşam ve yeni bir kentleşme modelini ortaya koyuyor. Demokrasinin krizi bu sürecin parçası çünkü olağanüstülük giderek artan biçimde demokratik süreçlerin, pratiklerin ve kurumların askıya alınmasını gündeme getiriyor. Görünür hale gelen ise kanımca faşist eğilimlerle de iç içe geçen nekro-siyasettir.”

“Siyasetin bugünkü yapısı bu durumla yüzleşemez”

“Meselenin burada artık hayatta kalıp kalmamaya indirgendiği bir durum. Bu artık sınıf atlama falan meselesi değil. Meselenin asıl aksı hayatta kalıp kalmama olarak belirleniyor. Depremde yaşananlar bir kez daha bu gerçekliği gözümüze soktu” diyen Şengül, Türkiye’deki siyasal partilerin bu gerçeklikle yüzleşmeye hazır olup olmadığını sordu. Prof. Şengül, şöyle devam etti:

“Bugünkü alışkanlıklarla siyaset yapmaya devam edilecekse bunun sonuçlarını Türkiye hali hazırda yaşıyor. Böyle devam edilecekse, siyasi partilerin kapılarını kapatmaları gereken bir noktaya gelmişiz demektir. Çünkü 19. ve 20. yüzyılların kurumları ve anlayışlarıyla 21. yüzyılla baş edemezsiniz. Karşımızdaki gerçeklik çok karmaşık. Demokrasiden ve siyasal partilerden vazgeçelim demiyorum. Ama 19. ve 20. yüzyıl gerçekliği üzerine kurgulanmış anlayışlarla da devam etmek mümkün görünmüyor. Yüzyılın gerçeklerine ayarlanmış bir siyaset tarzı. Bugün siyasetçilerin karşısındaki krizler geçmişte kullanılan araçlarla çözülebilecek krizler değil. Siyasetin bugünkü yapısı bu durumla yüzleşemez. Ama bunu konuşmak zorundayız.

“Türkiye’de o kadar çok şeyi bilmiyoruz ki! Seçimin ne zaman yapılacağını bilmiyoruz. Kanal İstanbul yapılacak mı bilmiyoruz. Üniversiteler ne zaman açılacak bilmiyoruz. Gelecek yıl aldığımız maaşla yatağa aç gitmeden uyuyacak mıyız bilmiyoruz. Türkiye artık bilinmezler ülkesi. Türkiye gibi ülkeler gelecekte ne olacağının göstergesi. Gelecekte bu dünyanın yaşayacağı modeller Türkiye gibi ülkelerde sınanıyor. Nekro-toplum dediğimiz yerde klasik demokrasi modelleriyle gidilmez. Önümüzdeki dönemin yeni yönetim modellerinin sınandığı bir ortamdayız. Türkiye önden gidiyor. Ama ABD’yi ve Trump’ı da iyi izleyin.”

“Bir devrin kapandığını söylüyorum. Siyasi partilere yönelik söyledim. Çeşitli protesto biçimlerinin kendisi de geçmişteki şekliyle sürdürülemeyecek büyük olasılıkla. Protesto edip sonra evinize gittiğiniz belki ertesi gün tekrar protestoya gittiğiniz modellerin kendisi de bundan sonraki dönemde çok çalışmayabilir.

“Gezi gibi protestolar yeterli olmayacak”

“Geleceğin siyaseti de elbette geçmişten esinlenecek. Yine en büyük esin kaynakları Gezi gibi protestolar olacak. Ben tüm varlığımla hâlâ Geziciyim. Ama Gezi türü protestoların tek başına yeterli olmadığı konusunda o gün de kaygılıydım. Bugün bunu daha açık biçimde söyleyebiliyorum. Bunları sadece direniş olmaktan çıkartıp karşı hegemonya odakları haline getirecek yeni siyaset formlarına ihtiyacımız var.”

“Faşizm de çıkabilir dayanışmacı toplum örüntüleri de çıkabilir”

Prof. Dr. Tarık Şengül, “Deprem kayıplarına hükümet tarafından verilen ya da verilemeyen tepkiler yeni siyaset formların tetikler mi?” sorusuna ise şöyle yanıt verdi:

“Ortada inanılmaz büyük bir huzursuzluk var. Ama tarihin bize gösterdiği şey şu; olaylar öyle dizayn edilebilir şeyler değil. Buradan her şey çıkabilir. Buradan faşizm de çıkabilir. Bu enerji tümüyle kızgınlığa dönüşüp faşizmi de çağırabilir, tam tersine dayanışmacı toplum örüntülerini de çağırabilir. Bu ucu açık bir süreç. Bir yanda bu ekonomik krizde depremzedenin kirasını ödeme refleksi, öbür tarafta talan edenler var. Rant projesi görüp ‘len buralara neler dikeriz’ diyen var. Hatta onun ötesine geçip daha otoriter davranılması gerektiğini savunup faşizm çağrısı yapanlar var. Seçenekler ortada. Mesele şu; devrimci bir durum mu, karşı devrimci bir durum mu çıkacak buradan. Bunu toplumsal ve siyasal pratikler belirleyecek.” (Kısa Dalga)

Gündem