Prof. Kentel’ten muhalefete uyarı: Milliyetçilik totalitarizmin eksik olan taşlarını döşemiş olur

Prof. Kentel’ten muhalefete uyarı: Milliyetçilik totalitarizmin eksik olan taşlarını döşemiş olur
Prof. Kentel, Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, ‘bir arada yaşamak’ isteyen insanların arzularını canlı tutacak, memlekette ‘bir arada yaşama’ kültürünü, ‘barış’ kültürünü güçlendirecek bir kampanya yürütmek kısa vadede seçimler için sonuç getirmese de uzun vadede kaybettiklerimizi ve belki de zaten hiç kuramadıklarımızı çok daha sağlıklı bir şekilde inşa etmemizi sağlar” dedi.

Ankara Enstitüsü ve İstanbul Politikalar Merkezi’nden Prof. Dr. Ferhat Kentel, muhalefetin milliyetçi söylem yerine “bir arada yaşam” kültürünü güçlendirmesi gerektiğini belirtti. Kentel, “Herkesin milliyetçi kesildiği bir ortamda herhalde totalitarizmin eksik olan taşları da döşenmiş olur” uyarısında bulundu.

Seçim sonuçlarını Gazete Duvar’dan Ceren Bayar’a değerlendiren Kentel, 2022 yılında Hatem Ete ile birlikte yayınladıkları “Türkiye’de Milliyetçilik Algısı” araştırmasına atıf yaptı. Araştırmada “Ülkesini ve devletini sevmeyen Türkiye’yi terk etmeli” diyenlerin oranı yüzde 57 olmuştu. “Ne kadar milliyetçisiniz” sorusunu 0 ile 10 arasında puanlayarak cevaplaması istendiğinde katılımcıların verdiği cevapların ortalaması 7 buçuk. “Yanlış işler yaptığını düşünsem de devletimi savunurum” ifadesine katılanların oranı ise yüzde 41 olarak ölçülmüştü.

Seçim sonuçlarının söz konusu araştırma ile büyük ölçüde örtüştüğünü söyleyen Kentel, “Toplumun yarısının bir güvensizlik eşliğinde siyasi tavır alarak iktidara oy verdiğini gördük. Ama devlet tarafından yönlendirilen, manipüle edilen bu korku haline karşı, bir arada yaşama arzusu da tespit etmiştik araştırmamızda. Seçimler bunu da bir ölçüde ortaya çıkardı. Elbette ‘toplumun yarısı tamamen korkuyor, yarısı tamamen bir arada yaşamak istiyor’ gibi bir şey söyleyemeyiz ama toplumun genelinde var olan korkunun yansıdığı siyasi yönelim iktidardaki partilerle örtüştü. ‘Başka bir şekilde de yaşanabilir aslında’ diyenlerin duygusu da muhalefet partilerine yansıdı” dedi.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin “vatandaş inşa” süreçlerinde uyguladığı politikalardan rahatsız olan dindar, muhafazakâr, taşralı kesimler olduğuna dikkat çeken Kentel, “Bu kesimler kendilerini aşağılanmış hissediyorlardı. Dolayısıyla bugün Erdoğan’ın gidip başkalarının gelme durumuyla geçmişten gelen tedirginliğin, güvensizliğin yarattığı bir oy verme davranışı ortaya çıktı” diye konuştu.

“Güvensizlik daha sağ politikaları güçlendiriyor”

Prof. Kentel, şöyle devam etti:

“Bu memleket cemaatleşmiş bir yapıya sahip ve bu cemaatleşmenin sebebi de bu korkular. ‘Birileri gelip bizi yerimizden eder mi, değerlerimize küfreder mi, geleneğimizden kopartır mı, dinimizi unutturur mu, başörtümüze karışır mı’ gibi endişeler, korkular ortaya çıkıyor ve tüm toplumsal kesimlerde korkudan kaynaklı içe kapanma hali ortaya çıkıyor. Bu korku, güvensizliğe neden oluyor, güvensizlik de daha sağ politikaları güçlendiriyor.”

“Seçimin galibi milliyetçilik”

“Seçimin galibi milliyetçilik oldu” diyen Kentel, şu değerlendirmede bulundu:

“Bir sınıfın çıkarları arızi gibi görünen ekonomik krizlerden etkilenmeyebilir. Sınıflar, ‘Genel ve uzun vadeli çıkarlarımız söz konusu olunca bazı küçük ekonomik krizleri göz ardı edebiliriz’ diyebilirler. Bugün AK Parti ve MHP’ye oy veren kesimler 2002’den sonra gerçekleşen iktidar yapısında kendilerinin iktidar olduğunu düşünüyorlar ve bu iktidarı korumak için de bugünkü ekonomik krizi görmeyebiliyorlar.”

Kentel, AKP ve MHP’nin milliyetçilik üzerine kurduğu dil ile “varoluş motivasyonunu” öne çıkardığını belirterek, ekledi: “Bu ekonomik kriz meselesi de varoluş üzerine kurulan dille aşıldı.”

Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da milliyetçi ve muhafazakâr seçmene ulaşmaya çalıştığı hatırlatılarak, “Kılıçdaroğlu neyi eksik yaptı?” sorusunu yanıtlayan Kentel, şöyle konuştu:

“Güvensizlik hisseden kitleye güven verecek bir dil oluşamadı demek ki. Bir de iktidarın oluşturmuş olduğu korku söylemi muhtemelen daha çok işe yaradı. ‘Bunların arkasında teröristler var, Hans var, Amerika var’ dili çok daha kolay ve inandırıcı bir söylem oldu. Şu da var; ırkçılığa karşı hangi dili kullanacaksınız? Irkçılık mantık dışıdır. Birtakım insanların üstün olduğunu, başkalarının aşağılık olduğunu söylemek mantık dışıdır. O yüzden birtakım ırkçılar memlekete gelen insanları aşağılarken siz buna karşı neyi, nasıl anlatacaksınız? Genellikle rasyonel bir dil kullanılıyor ve ‘Bu insanlar zaten kapitalist yöneticilerin yarattığı bir dünyanın sonucu olarak buradalar’ deniyor. Varoluşunun tehdit edildiğini düşünen ve kolay bir cevap isteyen insanlara bu durumu bu rasyonel dille açıklayamazsınız. Kemal Kılıçdaroğlu da bütün bu mantık dışı, korkularla konuşan siyasete karşı yeteri kadar duygu diliyle konuşamadı demek ki. Gayet güzel açıklamalar yapıyor ama korkan ve kafasını fazla yormadan kendisini rahatlatacak cevaplar bekleyen insanları çok fazla tatmin edemiyor. Irkçı olmak kolaydır ama ırkçılığa karşı mücadele etmek daha zordur.”

“Bir arada yaşam kültürü güçlendirilmeli”

“Milliyetçi söyleme yüklenmek pratik olarak, oy kazanmak katkı sağlar mı? Pek sanmıyorum. Ya da belki sağlar ama diğer yandan da Kürt seçmenleri kaybedebilirsiniz” diyen Kentel, şöyle devam etti:

“Ayrıca, milliyetçilerin hası varken, el yükseltmek için milliyetçilik yapanlara insanlar neden oy versin? Aslı dururken, taklide oy vermeye gerek olmaz herhalde. Ama bence çok daha önemli bir mesele var. Herkesin milliyetçi kesildiği bir ortamda herhalde totalitarizmin eksik olan taşları da döşenmiş olur. Bana göre şöyle bir mantık ya da yol izlemek memleket için, demokrasi için daha hayırlı olur: Seçimlerin sonucu ne olursa olsun, ‘bir arada yaşamak’ isteyen insanların arzularını canlı tutacak, memlekette ‘bir arada yaşama’ kültürünü, ‘barış’ kültürünü güçlendirecek bir kampanya yürütmek kısa vadede seçimler için sonuç getirmese de uzun vadede kaybettiklerimizi ve belki de zaten hiç kuramadıklarımızı çok daha sağlıklı bir şekilde inşa etmemizi sağlar.

“Evet, sabırsızız; yıllardır süren bitmez tükenmez otoriter ve hamaset dillerinden ve baskılardan bıktık ve bir an önce ‘normal’ bir hayata geçmek ve geleceğe güven içinde bakmak istiyoruz ama bu toplum yaralı kaldığı sürece, şimdikini de aşan düşmanlaştırıcı politikalarda sürünmeye devam ederiz. Bu yüzden, bir arada yaşama yönünde yapılacak, bu kültürün dilini gerçekten tesis etmek üzere, hiçbir kesimi dışlamadan, yani sorgusuz sualsiz AKP’yi destekleyen kesimleri ‘duymak’ ve ‘anlamak’ yönünde bir çaba gösterilebilir. Parti-devletin bütün düşmanlaştırma ve kutuplaştırma çabalarına rağmen, travmaları nedeniyle güvensizlik duygusu yaşayan insanlarla tevazuyla karşılaşarak, güven vermek çok önemli geliyor bana. Sabırlı olmak gerekiyor. Geleneksel dindarlarla, Alevilerle, Kürtlerle, Karadenizlilerle, Egelilerle, vatanını, şehrini seven insanlarla, her kesimden gençlerle, kadınlarla ve tabii ki, toplumsal güçsüzlüğü nedeniyle, kendini sınıfıyla anlatmak yerine, ancak kültürel kimliğiyle konuşabilen emekçi sınıflarla birlikte, demokrasiyi parlamentodan önce toplumda kurmak gibi bir ‘meydan okuma’ olabilir bu.” (Kısa Dalga)

Gündem