Normalleşen ve kışkırtılan göçmen karşıtlığı: Nereye gidiyoruz?

Normalleşen ve kışkırtılan göçmen karşıtlığı: Nereye gidiyoruz?
Seçimden geriye kalan göçmen karşıtlığı hakkında konuşan Sert, “İnsanlar hükümeti ya da sistemi eleştiremedikleri her noktada her soruna göçmen karşıtlığı ile cevap veriyorlar” derken Erçoban da “Mültecileri hedef göstermek, ayrımcılık ve hatta nefret saldırıları normalleştirildi” dedi. Geri gönderme koşulları hakkında konuşan Özel ise “Öncelikli olarak Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile mutabakatta olunması lazım. Bunun koşulu da Türk askerinin Suriye’den çekilmesi” yorumunu yaptı.

ESRA TOKAT


Türkiye bir genel seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçim sürecini geride bıraktı. Bu süreçte göçmenlerin durumu ise en çok propaganda haline getirilen konulardan biri oldu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği ‘göçmenleri göndereceğiz’ söylemlerini Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ daha da yükselterek tüm seçim süreci boyunca göçmen düşmanlığını propaganda etti.

Durum öyle bir hal aldı ki Özdağ, bunun için önce "Zafer turizm" kampanyası başlattı. Kampanya ile mültecileri otobüslerle geri gönderme vaadiyle seçmenlerden para toplandı. Ayrıca resmi rakamlara göre Türkiye’de 4 milyon 990 bin 66 yabancı yaşarken Özdağ bu sayının 13 milyon olduğu iddiasında bulundu.

Göç İdaresi Başkanlığı’nın 24 Mayıs 2023’te açıkladığı rakamlara göre ise geçici koruma kapsamında Türkiye’de bulunan Suriyeli sayısı 3 milyon 381 bin 429. Kılıçdaroğlu’nun iddiasına göre Türkiye’de 10 milyon düzensiz göçmen var.

Tüm bu sayı ve geri gönderme tartışmaları arasında ise göçmen düşmanlığı kalıcı hale geldi mi? Bu söylemler insanlar üzerinde yer etti mi? Geri gönderme mümkün mü? Bu soruların yanıtlarını Göç Araştırmaları Derneği’nden Dr. Deniz Sert, siyaset bilimci, yazar ve akademisyen Soli Özel ve Mültecilerle Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban ile aradık.

Sert: ‘Göçmen karşıtlığı çoğunluk tarafından neredeyse normalleştirildi’

Yükselen göçmen karşıtı söylemin seçimlerden sonra yer ettiğini düşündüğünü belirten Göç Araştırmaları Derneği’nden Dr. Deniz Sert, “İnsanlarda yabancı sayılarının azalacağına dair bir beklenti oluştu ve son dönemde sosyal medyada sıkça gözaltına alınan, geri gönderme merkezlerine gönderilen ve insan dışı muamele gören kişilere dair videolar görüyoruz. Bütün bunlar göçmen karşıtlığının çoğunluk tarafından neredeyse normalleştirildiğini gösteriyor diye düşünüyorum” dedi ve ekledi:

‘Yanlış bilgilere dayanan safsatalar ile suni bir gündem haline geldi’

“Türkiye’deki bu son seçimler, bir çok siyasi partinin Zafer Partisinin açtığı yolda yürümeye başlamasıyla birlikte ülke genelinde artan bir göçmen düşmanlığına dönüştü. Yıllarca şeffaf bir şekilde tartışılmayan göç politikaları, yanlış bilgilere dayanan safsatalar ile suni bir gündem haline geldi.”

‘İnsanlar hükümeti ya da sistemi eleştiremedikleri her noktada her soruna göçmen karşıtlığı ile cevap veriyorlar’

İnsanların bu konudaki kaygılarına da değinen Sert, “Ekonominin içerisinde bulunduğu durum göz önüne alındığında ilk kaygı “kendi açımız varken başkasına mı bakacağız”, “bu göçmenler işimizi elimizden alıyor” gibi söylemler üzerinden ilerliyor. Göçmenlerin daha yoğun yaşadığı bölgelerde ise “kendimizi Türkiye’de azınlık gibi hissediyoruz”, “kontrolsüzlük güvenlik tehlikesi oluşturmaya başladı” gibi kaygılar daha belirgin. Göçmenlerin görünür olduğu her noktada kaygı mekanizması çok hızlı işliyor. Oysa ülkede çok yoğun bir göçmen emeği ve sömürüsü mevcut. İnsanlar genel olarak hükümeti ya da sistemi eleştiremedikleri her noktada her soruna göçmen karşıtlığı ile cevap veriyorlar” diyerek konuyu değerlendirdi.

Erçoban: ‘Bütün sorumluluk göçmen ve mültecilerde gibi bir hava oluşturularak seçmenin zihnine işlendi’

Mültecilerle Dayanışma Derneği Genel Koordinatörü Pırıl Erçoban da seçim dönemi artan göçmen karşıtı söylemlerin insanlarda yer ettiğini belirtti:

“Bu süreç aslında seçimden epey önce 2022 yılının başında başladı. Seçim dönemlerinde, ekonomik ve siyasi kriz dönemlerinde en savunmasız olanların hedef gösterilmesi maalesef hem Türkiye’de hem de diğer ülkelerde bir kural haline getirildi. Türkiye’de son dönemde çok ciddi hedef haline getirildiler göçmenler ve mülteciler. Türkiye’nin tek meselesi buymuş ve bütün sorumluluk göçmen ve mültecilerde gibi bir hava oluşturularak seçmenin zihnine de bu işlendi.”

“Mültecileri hedef göstermek, ayrımcılık ve hatta nefret saldırıları normalleştirildi. İnsanlar buna teşvik edildi, aksini savunmak anormalmiş gibi bir hal aldı. Şu an çok ciddi bir hedef gösterme nefret söylemi var. Bunun sonuçlarını da hem sosyal medyada hem de medya da görüyoruz.”

‘Karşılaştıkları tutumdan dolayı çocuklarını okuldan alanlar oluyor’

Seçimden önce bu konuda nötr olan insanların tutumlarının seçim sürecinden itibaren karşıt bir tutum aldıklarını belirten Erçoban, “Karşı olmak, bunu benimsememek, göçmen politikasını eleştirmek başka bir şeydir. Ama insanlara nefretle bakmak ve yaklaşmak başka bir şeydir. Başvurucularımızdan dinlediğimiz ve bizzat deneyimlediğimiz olaylar ışığında bu göçmen karşıtlığının sıradanlaştığı, normalleştirildiği ve bunu yapmayanın da neredeyse vatan haini ilan edildiğini görüyoruz” dedi. Erçoban başvurucularının yaşadıklarını da şöyle anlattı:

“Okullarda çocuklarına yönelik tutumlardan, akran zorbalığından, velilerin, yöneticilerin tutumlarından dolayı çocuklarını okuldan alan başvurucularımız dahi oluyor. Evde, sokakta, alışverişte, iş yerinde, toplu taşımada kısacası her an her yerde görüyoruz. Çocuklar dışlanmamak için anne ve babalarından Türkçe’yi daha iyi konuşmalarını istiyorlar. Bu insanlar mümkün olduğunca göçmen ya da mülteci olduklarını saklayabiliyorsa saklıyorlar. Ama bu kabul edilemez bir durum. Çünkü bu bir suçlu kimliği değil, utanılacak bir şey değil. İnsanların uyruklarını ve hukuki statülerini saklamak zorunda kalmaları nasıl bir durumda olduklarını da aslında bize gösteriyor.”

‘Mülteci ve göçmen haklarını savunanlar da düşmanlaştırılıyor’

Bu noktada sadece göçmen ve mültecilerin değil onların haklarını savunan kişilerin de düşmanlaştırıldığının altını çizen Erçoban, “Bu alanda çalışanlar da düşmanlaştırılıyor. Sosyal medyada, gelen telefonlarda bunlarla karşılaşıyoruz. Sanki suç işliyormuşuz gibi bir algı oluşturuldu. Bu çok tehlikeli. Verilen mesajlar mülteciyi bir düşman, kamu güvenliğine bir tehdit olarak gösteriyor. Tabi ki kamu düzeni için riskli olabilecek kişiler vardır her toplumda olduğu gibi. Ama devletin ve siyasilerin görevi bu ikisini ayırt etmek ve bir toplumu bütününün hedef gösterilmesini engellemektir. Bunu yapanların da cesaretlendirilmemesi ve cezasız kalmaması gerekiyor. Çünkü nefret suçu işleniyor” diye konuştu.

Yerel seçim uyarısı: Daha fazla göçmen karşıtlığı propaganda edilecek

Önümüzdeki yerel seçimlerde de adayların genel seçimlerde olduğu gibi göçmen karşıtlığını propaganda ettiği örneklerle fazlasıyla karşılaşacağımızı vurgulayan Erçoban şunları söyledi:

“Önceki yerel seçimlerde de gördük bu tutumları. Kimi adaylar ‘mahallemizde Suriyeli olmayacak’, ‘Mültecileri temizleyeceğiz mahallelerimizden’ diye vaatlerde bulundu. Bu yerel seçimlerde de bunu fazlasıyla göreceğiz. Hatta şimdiden örneklerini görmeye başladık. İzmir Büyükşehir Belediyesi arapça tabelaları kaldırdı. Eğer yabancı dilde bir tabela asılması yasaksa bunun bütün yabancı diller için uygulanması gerekir.”

“İkamet izni almak isteyen ya da değiştirmek isteyenlerin talepleri kabul edilmiyor. Geçiçi koruma ya da uluslararası korumaya başvurmak isteyenlerin başvurmalarının alınmasında çok ciddi sorunlar var. Bir bakıma kimliksizliğe mahkum ediliyor insanlar. Öte yandan da Türkiye makamları tarafından verilen bir kimlik olmadığı için düzensiz göçmen olarak kabul ediliyorlar. Düzensizlik önlensin ama bunu yaparken insan onuru ve insan hakları göz önünde bulundurulması lazım. İnsanların kayıtsız ve kimliksiz olmalarına izin verilmemesi lazım.”

Özel: ‘Geri göndermenin gerçekleşebilmesi için Türk askerinin Suriye’den çekilmesi gerekir’

Geri gönderme tartışmalarına değinen siyaset bilimci, yazar ve akademisyen Soli Özel, “Zor olacağını düşünüyorum. Bunu yapabilmek için öncelikli olarak Suriye Cumhurbaşkanı Esad ile mutabakatta olunması lazım. Bunun koşulu da Türk askerinin Suriye’den çekilmesi. Ben Türkiye’nin de kolay kolay Suriye’den çekileceğini sanmıyorum. Bu insanların çoğunun da gidecek yeri yok. Ancak Arap Birliği ile iş birliği içerisin de Suriye sorununa toptan çözüm bulunur ve rejime yeterince mama verilecek şekilde yeni bir yapılanma programı yürürlüğe girecek olursa o zaman buradaki bir kısmının gitmesinden bahsedebiliriz. Bunlar gerçekleşmeden geri göndermenin nasıl gerçekleşeceğini bilmiyorum” yorumunu yaptı.

Gündem